Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Gözlerini yarı aralayıp etrafında olup biteni anlamaya çalıştı Sevda.Açmakta bile zorlandığı ,tozdan kızaran gözleriyle etrafı taramaya çalışıyordu ki,nafile diye geçirdi içinden.Ne olmuştu acaba?
En son hatırladığı koltukta oturduğu ve sevdiği bir filmi izliyor olduğuydu.Ellerini ve ayaklarını kıpırdatmak istese de başaramadı.Tüm vücudu uyuşmuş,bedenini hareket ettiremediğini düşündü.Görebildiği tek şey beton parçalarıydı.Evdeki eşyalardan bir kısmı üzerine devrilmiş,ayaklarındaysa müthiş bir acı hakimdi.
Bu acının son bulması ve vücudunu tıpkı eskisi gibi hareket edebilmesi için yalvarırken,neler olduğunu anlamaya çalıştı.Televizyon izlerken müthiş bir gürültüyle sarsılan evi hatırladı ve bir anda çevresindeki her şeyin bir toz yığını haline geldiğini hatırladı.Her şey o kadar ani olmuştu ki,beyninde toparlaması ve algılayabilmesi çok güç oluyordu.
Evet,evet deprem olmuştu.Hem de çok şiddetli bir deprem.Bağırmak istiyordu fakat buna dermanı yoktu.Sesi çıkmıyordu sanki.Birilerine sesini duyurabilse bu kahrolası yerden kurtulabilir yaşamını yine normal bir şekilde sürdürebilirdi.Sesini duyurmak bir yana vücudundaki hiçbir uzvunu kımıldatamadığını hissettiğindeyse bir an her şeyin bitip ölümün kapısında olduğunu düşündü.
Bu kadar çaresiz,bu kadar yalnız,bu kadar muhtaç olabileceğini hiç düşünmemişti şimdiye kadar.Hep ona ihtiyaç duyardı insanlar.Hep onun peşinden koşarlar,dertlerinin dermanını hep onda ararlardı.Hep onun hal ve hatırını sorar,hep onunla olabilmek için mücadele ederdi insanlar.Hatta onu her gördüklerinde yakalarını düğmeler,ceketlerini kapatırlardı ona olan saygılarından.
O bir topluluğa girdiğinde herkes ayağa kalkar müthiş bir saygı gösterisinde bulunurlardı.Çevresindeki herkes ona ulaşabilmek için mücadele verirken o nasıl olurdu da insana muhtaç bir şekilde böylesi çaresizlik içerisinde beklerdi? Yardım eden o olmalıydı.
Yardım bekleyen zavallı değil.İnsanlara yardım ettiğinden dolayı hürmet gören o olmalıydı.Yardım edecekler diye onları bekleyip hürmet göstermek zorunda kalan değil.Nasıl gelmişti bu hale? Ve nasıl düzelecekti bu hal? Ne yapmalıydı.Saygınlığını yitirmeden, yardım ettiklerine muhtaç olmadan,yardım ettiğinden dolayı onları ezerken onu ezmelerine fırsat vermeden.
- Kendi çabamla belki kurtulabilirim diyerek tüm gücüyle bir kez daha zorladı kendini.Ama çabasının boş ve yersiz olduğunun iyice farkına vardığındaysa ümidinin tükendiğini anlayarak gözlerinden akan yaşlara aldırmadan bir kez daha bağırdı.
- Kurtarın beniiii..!
Ses yok.Tekrar tekrar denedi ama nafile.Ne kadar zaman geçti hiç farkında değildi.Ona ay gibi yıl gibi gelmişti zaman.Hala çaresiz ve ümitsiz beklemekten başka yol yoktu.
Oda bekledi, bekledi.Olur ki bir ses duyarsa o zaman bağırmanın daha uygun olacağını düşündü.Tüm gücünü bu şekilde sarf etmenin anlamsız olacağını biliyordu.Tozdan ve ağlamaktan kızaran gözlerini kapatıp bunu belki de bir rüya olabileceğini düşünmek istedi.Bir rüya ise gözlerini açtığında yine televizyonun karşısında ki koltukta uzanmış en sevdiği filmi izliyor olabilirdi.
İsteksiz bir şekilde tekrar araladı gözlerini.Korkunç gerçek onu bir kez daha yıktı.Depremde yıkılan o muhteşem evinin enkazı altında kalmıştı.Bir yerine zarar gelmemesi için uğraştığı,eşyalarını kirlettikleri için misafiri bile çağırmaktan korktuğu,gözü gibi baktığı ve her fırsata da güzelliğinden dolayı övündüğü o muhteşem evinin enkazı altında ölüm kalım mücadelesi veriyordu şimdi.
Ne gariptir ki şuan da evi aklına bile gelmiyor tek düşündüğü bir an önce o yıkıntıdan kurtulmaktı.Başına bunların gelebileceği hiç aklına gelmezdi.Televizyonda tsunami ve deprem haberlerini film izler gibi izlemiş,bu haberlere karşı ne kadar da duyarsız kalmıştı.Oysa şimdi kendisi aynı durumdaydı.Deprem sonrası kaçışan insanları izlerken neler düşündüklerini ve ne hissettiklerini şimdi daha iyi anlıyordu.
Ekrandan seyretmekle yaşamak birbirinden ne kadarda farklıydı.Onları izlerken günün birinde aynı olayın kendi başına da gelebileceği aklına bile gelmemişti.Ona o kadar uzak geliyordu ki o hal.Ama şuan onların durumundaydı.
Onlar gibi çaresiz,onlar gibi muhtaç,onlar gibi şaşkın ve ürkek.Hatta hiç bu kadar ölümün kıyısında hissetmemişti kendisini.Bu denli düşünmemişti ölmeyi.Ölmek, toprak olup çürümek, yok olmak ve insanların ardından o artık aramızda yok demesi ne kadar da uzak geliyordu ona ama belki de şuan öyleydi onun için.Aylar önce şahit olduğu bir olay geldi aklına.Acı bir tebessümle hatırladı olayı.Sabah haberlerini izlerken alt yazıda
- Son dakika..Valiye suikast girişimi..Ayrıntılar az sonra..
Spiker yine olağan haberleri veriyordu.Gayet sakin alışılagelmiş soğukkanlılıkla okuyordu sıralanan haberleri. Birbiri ardına.
Yine kapkaç,hırsızlık,yaralama,öldürme,dolandırma,hortu mlama bu ve benzeri haberleri ard arda sıralıyor.Derken sıra flaş habere geliyor ki O şehrin valisinin adı geçtiğinde spikerin yüzü kızarıyor ve konuşamıyor.Derhal reklama giriyorlar.Akşam haberlerinde o haberi sunamayan spiker açıklıyor nedenini;
- Haberde geçen vali benim babamdı.Şimdiye kadar hep başkalarının haberlerini verdim.Tanımadığım bir yığın insanın öldürülme ve suikast haberlerini verirken gayet sakindim.Ama kanımdan, canımdan olan birinin suikast haberini vermek ne kadar acıymış.Diğer haberleri verirken o olayın benimde başıma gelebileceğini,bir gün kendi kanımdan birinin haberini vermek zorunda kalacağım asla aklıma gelmezdi.
Haber olarak verdiğim olayın benim etrafımda cereyan edeceğini hiç düşünmemiştim.Ve ana haber bülteninde bu olayı bu şekilde açıklayacağımda asla aklıma gelmezdi.Ama her şey bizim için.En ummadığımız,asla başımıza gelebileceğini düşünmediğimiz bir olayla karşılaşabiliriz.Hayata,olaylara ve etrafa daha duyarlı bir şekilde bakıyorum şimdi.Hiçbir şey bana uzak değil.Her an her şey olabilir düşüncesi içerisindeyim.
Evet böyle açıklamıştı o spiker.
- Haklıymış gerçektende.Haberlerde film gibi izleyip dikkate almadığımız olaylar bir gün bizimde başımıza gelebiliyormuş.O spikeri izlerken – hadi canım bu kadarı da olmaz demiştim ama her an her şey olabiliyormuş.Bu son olayı da insanlar televizyonlarından izlerken çaylarını yudumlayıp
- Ah yazık ne kadar kötü.diyecekler ve günlük meşgalelerine geri dönecekler.Tıpkı benim senelerdir yaptığım gibi.Tıpkı her duyduğum olaya tepkisiz kaldığım gibi.Tıpkı haberleri dinledikten sonra benim başıma bunlar asla gelmez diye düşünüp hayali bir şeyler izliyormuşcasına ruhsuz ve donuk baktığım gibi.O olayları yaşayanların ne düşündüğünü,ne hissettiğini,ne kadar muhtaç olduklarını asla düşünmediğim gibi.
En çok değer verdiklerimiz ellerimizden gittiğinde kıymetini biliriz.Bu bedeninde,canımızında kıymetini,hayatın ve yaşamın değerini yolun sonunda anlayarak çok geç dediğimiz anda keşkelere başlarız. Keşke şunu yapmasaydım,keşke böyle davranmasaydım,keşke keşke..Uzayıp gider bu keşkeler.Sonu yok yani keşkelerimizin.
Sevda vücudunu hissedememeye başlamıştı artık.Zaman kavramından habersiz,beynini kemiren bu düşünceler ve çaresizlik bütün olumsuzlukları yaşıyordu şuan.Aklında tek bir şey vardı.Bir an önce sağ salim buradan çıkmak.Kurtulmak yani.Bunun haricinde bir şey düşünemiyordu ki.
Başka bir şehirde olan anne-babası,kardeşleri ve diğer akrabaları hiç mi hiç gelmiyordu aklına.Tek düşündüğü hayatta kalabilmek ve nefes alıp verebilmek rahatça.Kasabanın doktorlarından olan doktor sevda şimdi övündüğü mesleğini kendi için bile kullanamıyordu maalesef.
Yüzlerce insana ben şifa veriyorum,ben iyileştiriyorum diye böbürlenen ve bu yüzdende her hastasının üzerinde tahakküm kurmaya çalışan Sevda doktor şimdi kendini kurtarmaktan acizdi.