Nevin_1982
Kayıtlı Kullanıcı
"Ne insanlar varki yürür hayat patikalarından geçer izsiz
Ne insanlarda vardır ki dokunsa su birikintisine
bırakır bir deniz...
Yürü, bildiğin ,yüreğinin götürdüğü yolda yürü
Yol ki bu en güzel olanıdır."
Yukardaki satırlar, Web sayfamın ziyaret defterine yazılmış..
Kimin yazdığı konusunda bir bilgim yok, bu nedenle teşekkür etme fırsatını da bulamadım.
Bu, bana Susanna Tamaro'nun "Yüreğinin götürdüğü yere git" adlı kitabını hatırlattı.
Bilmem o kitabi okuma fırsatınız oldu mu?
Büyükannenin torununa yazdığı, eline ulaşacağından bile emin olmadığı, mektuplardan oluşuyor kitap..
Mektuplardan birinde şöyle diyor büyükanne:
""...Kendine dikkat et. Büyürken, yanlışların yerine doğruları koymak istediğinde şunu anımsa:
Yapılacak ilk devrim, insanin kendi içinde yapacağıdır, evet ilk ve en önemli devrim budur. İnsan kendi hakkında bir düşünceye sahip değilken, bir düşünce uğruna savaşmak, yapılabilecek en tehlikeli şeylerden biridir.
Yolunu yitirdiğini, şaşırdığını hissettiğin zaman ağaçları düşün, onların büyüme biçimini anımsa. Unutma ki yaprağı gür ama kökü zayıf bir ağaç ilk güçlü rüzgarda devrilir.
Oysa kökü güçlü ve az yapraklı ağaçta can suyu bin güçlükle dolaşır. Kökler ve yapraklar aynı ölçüde gelişmelidir,
olayların içinde ve üzerinde olmalısın, ancak böyle gölge ve sığınak sunabilir, ancak doğru mevsimde çiçekler ve meyvelerle donanabilirsin.
Ve sonra, önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilmediğin zaman,
herhangi birine, öylece girme, otur ve bekle. Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al.
Hiç bir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle.
Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle.
Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git...""
Her zaman nerde yanlış yapıyoruz biliyormusunuz?
Yaşamın değişmez olduğunu zannediyoruz.
Hayatımızın, isteklerimiz doğrultusunda "trenin ray değiştirmeden yol alması gibi" süreceğini zannediyoruz.
Oysa kader denilen şey, hayal ettiğimizin ötesinde çok daha farklı şekillerde karşımıza çıkabiliyor.
Bazen çok sevdiğimiz birinin kaybı, bazen işlerimizin ters gitmesi, bazen hiç beklemediğimiz anda yakalandığımız bir hastalık, bizi umutsuzluğa sürükleyebilir.
Tüm umutlarımızı yitirdiğimiz bir anda, uzanan bir yardım eli, çakan bir şimşek kadar etkili olabiliyor yaşamımızda.
Yada hayatımızın ray değiştirdiğini hissettiğimiz bir anda, tek başımıza mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz yaşamla...
Kararsız kalırız, ne yapacağımızı bilemeyiz.
Yanlızlığın soğukluğunu, çaresizliği hissederiz.
İnsanın yaşamında karşılaştığı ender durumlardan biridir bu.
Böylesi umutsuzluk içindeyken yapabileceğimiz tek şey, Tamaro'nun söylediği gibi beklemek..Yüreğimizin bizimle konuşmasını beklemek..
Daha sonra da, yüreğimizin söylediği yere gitmek..
Sevgiler...
Ne insanlarda vardır ki dokunsa su birikintisine
bırakır bir deniz...
Yürü, bildiğin ,yüreğinin götürdüğü yolda yürü
Yol ki bu en güzel olanıdır."
Yukardaki satırlar, Web sayfamın ziyaret defterine yazılmış..
Kimin yazdığı konusunda bir bilgim yok, bu nedenle teşekkür etme fırsatını da bulamadım.
Bu, bana Susanna Tamaro'nun "Yüreğinin götürdüğü yere git" adlı kitabını hatırlattı.
Bilmem o kitabi okuma fırsatınız oldu mu?
Büyükannenin torununa yazdığı, eline ulaşacağından bile emin olmadığı, mektuplardan oluşuyor kitap..
Mektuplardan birinde şöyle diyor büyükanne:
""...Kendine dikkat et. Büyürken, yanlışların yerine doğruları koymak istediğinde şunu anımsa:
Yapılacak ilk devrim, insanin kendi içinde yapacağıdır, evet ilk ve en önemli devrim budur. İnsan kendi hakkında bir düşünceye sahip değilken, bir düşünce uğruna savaşmak, yapılabilecek en tehlikeli şeylerden biridir.
Yolunu yitirdiğini, şaşırdığını hissettiğin zaman ağaçları düşün, onların büyüme biçimini anımsa. Unutma ki yaprağı gür ama kökü zayıf bir ağaç ilk güçlü rüzgarda devrilir.
Oysa kökü güçlü ve az yapraklı ağaçta can suyu bin güçlükle dolaşır. Kökler ve yapraklar aynı ölçüde gelişmelidir,
olayların içinde ve üzerinde olmalısın, ancak böyle gölge ve sığınak sunabilir, ancak doğru mevsimde çiçekler ve meyvelerle donanabilirsin.
Ve sonra, önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilmediğin zaman,
herhangi birine, öylece girme, otur ve bekle. Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al.
Hiç bir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle.
Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle.
Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git...""
Her zaman nerde yanlış yapıyoruz biliyormusunuz?
Yaşamın değişmez olduğunu zannediyoruz.
Hayatımızın, isteklerimiz doğrultusunda "trenin ray değiştirmeden yol alması gibi" süreceğini zannediyoruz.
Oysa kader denilen şey, hayal ettiğimizin ötesinde çok daha farklı şekillerde karşımıza çıkabiliyor.
Bazen çok sevdiğimiz birinin kaybı, bazen işlerimizin ters gitmesi, bazen hiç beklemediğimiz anda yakalandığımız bir hastalık, bizi umutsuzluğa sürükleyebilir.
Tüm umutlarımızı yitirdiğimiz bir anda, uzanan bir yardım eli, çakan bir şimşek kadar etkili olabiliyor yaşamımızda.
Yada hayatımızın ray değiştirdiğini hissettiğimiz bir anda, tek başımıza mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz yaşamla...
Kararsız kalırız, ne yapacağımızı bilemeyiz.
Yanlızlığın soğukluğunu, çaresizliği hissederiz.
İnsanın yaşamında karşılaştığı ender durumlardan biridir bu.
Böylesi umutsuzluk içindeyken yapabileceğimiz tek şey, Tamaro'nun söylediği gibi beklemek..Yüreğimizin bizimle konuşmasını beklemek..
Daha sonra da, yüreğimizin söylediği yere gitmek..
Sevgiler...