gecekondu
Kayıtlı Kullanıcı
Yüreğim titriyor...
Hani üzerinden dört nala bir Osmanlı habercisi geçtiği zaman,
titrermiş ya toprak...Hani hem titrer,hem de
"Yine sefer haberi mi?"diye sorarmış ya kendine...
İşte öyle...
Titriyorum.
Dar bir sokak...
Yürüyorum.
Bir yanım mezarlık...
Yağmur yağıyor...
Mezarlığın duvarına oturuyorum.
Önce,parke taş döşeli yollara düşen damlaların ilahilerini dinliyorum.
Sonra hafif bir rüzgar..."Boğazdan kopup geldim..."der gibi serin.
Ve toprak kokusu...
Ya Rabbim!Bu nasıl canlılık.
Dönüp arkama bakıyorum.Sanki dünyaya veda etmişlere birşeyler söyleyeceğim.
Saki soracağım,"Hep böyle mi burası?"diye...
Utanmasam...
"Geleyim mi aranıza?" bile diyeceğim.
Haberci...
Hani dörtnala...
Yüreğimde...
Gidiyorum.Aşılacak dağlara,geçilecek nehirlere doğru...
Haberim var...
Delicesine koşturuyorum atımı.Ağzından köpükler saçılıyor.Rüzgar da arkamdan esiyor.
Neredeyse uçacağım.
Uzakta...
İşte görünüyor...
Rengarenk bir çadır.İçinde,gösterişli tahtta oturanın asil yüzü düşüyor yüreğime...Biraz heyecanlanıyorum.Biraz da kavuşma hırsı...
Oraya doğru gidiyorum.
Lakin...
Varamıyorum.
Cesaretim yok.
Uçarak geldiğim yoldan,sürüklenerek dönüyorum.
Haber yüreğimde saklı kalıyor.
Saklı kalıyor...
Yüreğim ki;Zindan...
Bütün sevincim,ümidim,gerçeklerim,hasretlerim,hırsım orada...
Ve kapısında gardiyan:
"Medeniyet..."
Hayır...
Hayır bitmedim...
İthal malı çılgınlıkların gücü,beni esir almaya yetmez.
Hayır...Çünkü biliyorum.Üç nefeslik ömrün sonunda ölüm var...
Kalmayacağım yerde saray yaptırmam.
Gönül zindanımda kilitli o hırs,sevinç,ümit,hasret ve gerçek bile bu dünya için değil.
Bu dünya için,öbür dünyadan bahsedecek dost arıyorum...
Gönül dostları...
İçimde saklı kalan haberi yalnız onlara vereceğim...
Ama...
Dostlar nerede?
Haykıracağım:
"İnan ki özledim!.."
Birine,gönlümdeki bütün tereddütleri kovarak rüya sıcaklığıyla "Dostum..."diyebilmeyi...
Ve ağlamayı...
"Özledim..."Belki baharı bile...
Lakin...
Diyemiyorum... :A
Hani üzerinden dört nala bir Osmanlı habercisi geçtiği zaman,
titrermiş ya toprak...Hani hem titrer,hem de
"Yine sefer haberi mi?"diye sorarmış ya kendine...
İşte öyle...
Titriyorum.
Dar bir sokak...
Yürüyorum.
Bir yanım mezarlık...
Yağmur yağıyor...
Mezarlığın duvarına oturuyorum.
Önce,parke taş döşeli yollara düşen damlaların ilahilerini dinliyorum.
Sonra hafif bir rüzgar..."Boğazdan kopup geldim..."der gibi serin.
Ve toprak kokusu...
Ya Rabbim!Bu nasıl canlılık.
Dönüp arkama bakıyorum.Sanki dünyaya veda etmişlere birşeyler söyleyeceğim.
Saki soracağım,"Hep böyle mi burası?"diye...
Utanmasam...
"Geleyim mi aranıza?" bile diyeceğim.
Haberci...
Hani dörtnala...
Yüreğimde...
Gidiyorum.Aşılacak dağlara,geçilecek nehirlere doğru...
Haberim var...
Delicesine koşturuyorum atımı.Ağzından köpükler saçılıyor.Rüzgar da arkamdan esiyor.
Neredeyse uçacağım.
Uzakta...
İşte görünüyor...
Rengarenk bir çadır.İçinde,gösterişli tahtta oturanın asil yüzü düşüyor yüreğime...Biraz heyecanlanıyorum.Biraz da kavuşma hırsı...
Oraya doğru gidiyorum.
Lakin...
Varamıyorum.
Cesaretim yok.
Uçarak geldiğim yoldan,sürüklenerek dönüyorum.
Haber yüreğimde saklı kalıyor.
Saklı kalıyor...
Yüreğim ki;Zindan...
Bütün sevincim,ümidim,gerçeklerim,hasretlerim,hırsım orada...
Ve kapısında gardiyan:
"Medeniyet..."
Hayır...
Hayır bitmedim...
İthal malı çılgınlıkların gücü,beni esir almaya yetmez.
Hayır...Çünkü biliyorum.Üç nefeslik ömrün sonunda ölüm var...
Kalmayacağım yerde saray yaptırmam.
Gönül zindanımda kilitli o hırs,sevinç,ümit,hasret ve gerçek bile bu dünya için değil.
Bu dünya için,öbür dünyadan bahsedecek dost arıyorum...
Gönül dostları...
İçimde saklı kalan haberi yalnız onlara vereceğim...
Ama...
Dostlar nerede?
Haykıracağım:
"İnan ki özledim!.."
Birine,gönlümdeki bütün tereddütleri kovarak rüya sıcaklığıyla "Dostum..."diyebilmeyi...
Ve ağlamayı...
"Özledim..."Belki baharı bile...
Lakin...
Diyemiyorum... :A