Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Yunus ve Mevlana'da Namaz
Aşk imamdır bize, gönül cemaat
Kıblemiz dost yüzü daimdir salat (Yunus Emre)
(Gönlümüz aşk imamına uyunca her cihette tecelli eden Dostun yüzünü müşahedeye başladı. Böylece her yönümüz kıble oldu, her anımız namaz!)
Penç vakt amed salat-ı reh-nümun
Aşıkanra fi salat-ı daimun (Mevlana)
(Gerçi dinin emrettiği namaz 5 vakittir ama âşıklar daimi namazdadırlar)
Klasik şiirlerimiz arasında öyle mısra ve beyitler vardır ki bunlar büyük bir hayat tecrübesinin duygu ve düşünce dünyasının sıkılıp birkaç damlaya sığdırılmış usaresidir. Büyük bir irfanın balı olan o mısralar dikkatsiz gözlerden sakladıkları iç hazinelerini hikmet nazarıyla bakan bakışlardan esirgemez ve hakikat yolcularına yoldaş olurlar. Bir kitaplık sözü birkaç mısraya sığdırmanın sırrına eren o hikmet erlerinden biri Yunus Emre ise bir diğeri şüphesiz Hz. Mevlana’dır. O halde buyurun, yerimizden yekinelim ve bu irfan pınarından nasibimizi gözleyelim.
Yunus birçok beytinde namazın ehemmiyetinden bahseder ve onu bütün meşguliyetlerin en makbulü ve paklayıcısı olarak takdim eder:
Sanatın yiğreği çün namaz imiş hoş pişe
Namaz kılan kişide olmaz yavuz endişe
Şüphesiz o bu ifadeleriyle aynı mealdeki ayet ve hadislere tercüman oluyor. İlahî beyana göre de namaz ibadetlerin en efdali ve din çadırının temel direği… O müminlerin beş kez kendisinde arınıp yunduğu bir mana ırmağı, canı canana götüren yolların şehrahı. Nice derin ürperişlerin kaynağı ve gönül miraçlarının burağı. İyi ama bütün bu saydıklarımız doğru ise çevremizde ve kendimizde her gün gördüklerimizi nasıl açıklayacağız? Bu kutsi ırmak niçin bizi de arındırmıyor, niçin o ilahî kapıdan elde ettiğimiz şey çok zaman yorgunluktan ibaret? Kusur bizim namazımızda mı yoksa –haşa!- ilahî vaat de mi? Anlaşılan o ki namazdan namaza büyük fark var. Nitekim şu ilahî beyan namazı sadece şekilden ibaret olanlar için ne kadar ağır bir uyarı; “Veyl, kıldıkları namazdan gafil olan kimselere!” (Maun, 107/3, 4.)
O halde namazın gerçek namaz olması için ne yapmalı? İşte yukarıya aldığımız mısralarında Yunus, kendisinin namazı nasıl anladığından bahsediyor bizlere. Biz de onu anlamaya çalışalım ve onu kendi namazımızla karşılaştıralım.
Şüphesiz kâmil namaz kalbin ve kalıbın birlikte mihraba teveccühüdür. Yüzünü Hakk’ın mihrabına dönmüşken gönlü başka yerde olanların aldanışı yukarıdaki “veyl!” ihtarıyla ortada.
Peki, ama kalbimizle kalıbımız niçin her zaman bir araya gelmiyor? Niçin gönlümüz mihrapla her zaman barışık değil? Çünkü namaz, kendimizi ona teslim ettiğimiz oranda bir şeyler verir bize. Ne gibi mi? Buna günümüzün büyük âlimlerinden Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın bir yorumuyla cevap verelim: “Bir sporcunun başarısı sadece yarış anındaki başarısı değildir. O sonuç uzun bir çalışmanın sadece tecelli anıdır. Sözgelimi başarılı bir jokey sporculuk hayatı boyunca formunu korumak için içtiği bir bardak suya bile dikkat eder. Demek ki binici daha yarışmadan önce de yarışın içindedir. Hele 100 metre koşucularına ne demeli! Süresi 9, 10 saniyelik bir koşu için ne uzun ve çileli bir hazırlıktan geçerler. Sonra o start anında nasıl nefeslerini tutar ve nasıl yaptıkları işin dışındaki her şeyi unuturlar. Bir anlamda sportif bir vecd ve istiğrak hali yaşarlar. Hâsılı onca uzun hazırlıklar kısa süreli bir karşılaşma anı içindir.” Aynı şeyi konumuz için de söylersek yanılmış olmayız. Çünkü namazın kalitesi de namaz öncesinde ona hazırlığımızla ilgili. Çok hazırlıksız bir halet-i ruhiye ile çaldığımız kapı bize ne söylesin?
O kadar kire pasa batmış bir halde iken hangi su bizi temizlesin! Her vakti bir diğerini özleyerek geçiren ve o atmosferden hiç çıkmayanlar içindir ki namaz dostun dosta vuslatıdır, gönül miracıdır. O halde namaz kısa bir vakte sığan ve biten bir hadise değil. Sanki bir temrin, bir staj. Namaz dışındaki vakitlerin nasıl geçirileceğinin provası ya da. İşte bu prova Yunus’un diğer vakitlerini de namaza çeviriyor. Çünkü o nereye dönerse dönsün karşısında Hak cemalini buluyor. O aşağıdaki mısralarda her yerde Hakk’ı görmenin sırlarını dile getiriyor.
Ey dün gün Hakk’ı isteyen bilmez misin Hak kandadır
Her kandasam anda hazır kanda bakarsan andadır
Her kanda ki gözün baka Çalap hazırdır mutlaka
Şol can ki tapmadı Hakk’a assısı yok ziyandadır
Eylegil suretin ören can sırrıdır ana eren
Batın gözüdür dost gören zahir gözü yabandadır
Yunus Emre gözün aç bak iki cihan toludur Hak
Gümanı sıdk oduna yak şöyle-eşkere nihandadır
Bu mısralar; “Eynema tüvellu fesemme vechullah=Her nereye dönerseniz Cenab-ı Hakk’ın cemali karşınızdadır” ayetinin Yunusça ifadesi. Peki, gözlerinden zulmet perdesi kalkan ve nereye bakarsa irfani bakışlarına Hakk’ın cemali takılan kişinin namazı nasıl bir namaz olur? Tabii ki daimi bir namaz! Mademki namaz kıbleye teveccüh etmek ve Hakk’ın huzuruna durmaktır ve mademki Hakk’ın huzurunda bulunmadığımız bir an bile düşünmek muhal! O halde bu şuurda olan biri için cümle cihet kıble ve cümle cihan da mescittir. Namazdan çıkmak yüzünü kıbleden çevirmektir. Her taraf kıble olunca namazdan çıkmak ne mümkün! Gönlümüzün yüzünü O’na tevcih ettiğimiz sürece bu manevi namaz devam eder.
Elbette ki koca Yunus bu ruhani namaza günün beş vaktinde bedeniyle de iştirak ediyordu; ama namazı orada bitmiyordu şüphesiz. Ömrünün son nefesine kadar sürecek bir namaza niyet etmiş ve el bağlamıştı. Bu namazla o, Dostun kendisine şah damarından da yakın
olduğunu aşikâr görmüştü. Miraç kulun Hakk’a kurbiyeti ise o, daimi bir miraçta idi.
Bu namaz anlayışı bakımından Hz. Mevlana da birebir Yunusla hemfikirdir. Hz. Mevlana yukarıda mealen naklettiğimiz ayetin ilhamıyla şu
beyti söyler.
Ger dü çeşm-i Hak-şinâs âmed türâ
Dost pür bin arsa-i her dü-serâ
(Eğer Hakk’ı gören iki göze sahip olursan her iki âlemin de baştan
başa Hakla dolu olduğunu görürsün.)
Bu ihsan şuurunun tabii sonucu ona göre de Kur’an’da ifadesini bulan “daimi salat/namaz”hâline intikaldir. Hz. Mevlana bu fikrini başa aldığımız şu beyitle ifade ediyor:
Penç vakt amed salat-ı reh-nümun
Aşıkanra fi salât-ı dâimun
Bu beytin meali şu: “Nasıl balık suya kanmazsa âşık da namaza kanmaz. Onlar dinin emrettiği beş vakitle yetinemezler ve her anlarını ruhani bir namaza tebdil ederler.”
Peki, böyle bir idrak insana ne kazandırır? Mevlana yukarıdaki ayetin bize verdiği muhtelif mesajları hatırlatıyor: Mademki O her an seninle!
O halde her an teyakkuz hâlinde bulun. Öyle ki: ”Başında bir kuş varsa onun ürküp kaçmaması için nefes dahi almaz öksürüğünü tutarsın,
biri acı tatlı bir söz söyleyecek olsa sus diye parmağını ağzına korsun. Hakk’ın huzurunda olmak işte böyledir.” Madem O her an seninle,
yaptığın her işin görüldüğünü, bilindiğini sakın unutma! O varken başka dostlar edinmek ve onlardan medet ummak yahut kendini onlara beğendirmek gafletine düşme.
Demek ki daimi namazda oluş, hayatın bütün faaliyetlerine istikamet kazandırıyor. Kişi, namazda iken ne kem söz söyleyebilir, ne de kötü bir iş işleyebilir. Huzurunda bulunduğu Varlığa duyduğu saygı onun elini kolunu bağlamıştır. Bu yüzdendir ki “Dövene elsiz, sövene dilsiz”dir. Yârin yanında bulunanın başka şeye bakması ne ayıp! Arif, bu yüzden O’nun dışında bir şeye dikkat atfetmekten utanmıştır da gözünü kulağını kapamıştır. Bu sebepledir ki güzellikle çerçevelenmiş olarak cenneti ve Cemali bu dünyaya taşımış, yarınki nimete bugünden ulaşmıştır.
Mutluluğu mihrapta ve mihraplaşmış bir dünyada bulan Yunus’un ve Mevlana’nın bahtsız kardeşlerine şöyle seslendiğini duyar gibi oluyorum: Ey namazdan kaçarcasına uzaklaşan kardeşim! Daha değerli olan ne var ki ona doğru koşuyorsun. Elindeki inciyi darıyla değiştirmek için bunca acele etmen ne tuhaf!
Yunus! A koca âşık! Namazı kılınca senin gibi kılmalı insan. Onu bize de öğret emi!
Prof. Dr. Cihan Okuyucu - DİYANET AYLIK DERGİ
Aşk imamdır bize, gönül cemaat
Kıblemiz dost yüzü daimdir salat (Yunus Emre)
(Gönlümüz aşk imamına uyunca her cihette tecelli eden Dostun yüzünü müşahedeye başladı. Böylece her yönümüz kıble oldu, her anımız namaz!)
Penç vakt amed salat-ı reh-nümun
Aşıkanra fi salat-ı daimun (Mevlana)
(Gerçi dinin emrettiği namaz 5 vakittir ama âşıklar daimi namazdadırlar)
Klasik şiirlerimiz arasında öyle mısra ve beyitler vardır ki bunlar büyük bir hayat tecrübesinin duygu ve düşünce dünyasının sıkılıp birkaç damlaya sığdırılmış usaresidir. Büyük bir irfanın balı olan o mısralar dikkatsiz gözlerden sakladıkları iç hazinelerini hikmet nazarıyla bakan bakışlardan esirgemez ve hakikat yolcularına yoldaş olurlar. Bir kitaplık sözü birkaç mısraya sığdırmanın sırrına eren o hikmet erlerinden biri Yunus Emre ise bir diğeri şüphesiz Hz. Mevlana’dır. O halde buyurun, yerimizden yekinelim ve bu irfan pınarından nasibimizi gözleyelim.
Yunus birçok beytinde namazın ehemmiyetinden bahseder ve onu bütün meşguliyetlerin en makbulü ve paklayıcısı olarak takdim eder:
Sanatın yiğreği çün namaz imiş hoş pişe
Namaz kılan kişide olmaz yavuz endişe
Şüphesiz o bu ifadeleriyle aynı mealdeki ayet ve hadislere tercüman oluyor. İlahî beyana göre de namaz ibadetlerin en efdali ve din çadırının temel direği… O müminlerin beş kez kendisinde arınıp yunduğu bir mana ırmağı, canı canana götüren yolların şehrahı. Nice derin ürperişlerin kaynağı ve gönül miraçlarının burağı. İyi ama bütün bu saydıklarımız doğru ise çevremizde ve kendimizde her gün gördüklerimizi nasıl açıklayacağız? Bu kutsi ırmak niçin bizi de arındırmıyor, niçin o ilahî kapıdan elde ettiğimiz şey çok zaman yorgunluktan ibaret? Kusur bizim namazımızda mı yoksa –haşa!- ilahî vaat de mi? Anlaşılan o ki namazdan namaza büyük fark var. Nitekim şu ilahî beyan namazı sadece şekilden ibaret olanlar için ne kadar ağır bir uyarı; “Veyl, kıldıkları namazdan gafil olan kimselere!” (Maun, 107/3, 4.)
O halde namazın gerçek namaz olması için ne yapmalı? İşte yukarıya aldığımız mısralarında Yunus, kendisinin namazı nasıl anladığından bahsediyor bizlere. Biz de onu anlamaya çalışalım ve onu kendi namazımızla karşılaştıralım.
Şüphesiz kâmil namaz kalbin ve kalıbın birlikte mihraba teveccühüdür. Yüzünü Hakk’ın mihrabına dönmüşken gönlü başka yerde olanların aldanışı yukarıdaki “veyl!” ihtarıyla ortada.
Peki, ama kalbimizle kalıbımız niçin her zaman bir araya gelmiyor? Niçin gönlümüz mihrapla her zaman barışık değil? Çünkü namaz, kendimizi ona teslim ettiğimiz oranda bir şeyler verir bize. Ne gibi mi? Buna günümüzün büyük âlimlerinden Ahmet Muhtar Büyükçınar’ın bir yorumuyla cevap verelim: “Bir sporcunun başarısı sadece yarış anındaki başarısı değildir. O sonuç uzun bir çalışmanın sadece tecelli anıdır. Sözgelimi başarılı bir jokey sporculuk hayatı boyunca formunu korumak için içtiği bir bardak suya bile dikkat eder. Demek ki binici daha yarışmadan önce de yarışın içindedir. Hele 100 metre koşucularına ne demeli! Süresi 9, 10 saniyelik bir koşu için ne uzun ve çileli bir hazırlıktan geçerler. Sonra o start anında nasıl nefeslerini tutar ve nasıl yaptıkları işin dışındaki her şeyi unuturlar. Bir anlamda sportif bir vecd ve istiğrak hali yaşarlar. Hâsılı onca uzun hazırlıklar kısa süreli bir karşılaşma anı içindir.” Aynı şeyi konumuz için de söylersek yanılmış olmayız. Çünkü namazın kalitesi de namaz öncesinde ona hazırlığımızla ilgili. Çok hazırlıksız bir halet-i ruhiye ile çaldığımız kapı bize ne söylesin?
O kadar kire pasa batmış bir halde iken hangi su bizi temizlesin! Her vakti bir diğerini özleyerek geçiren ve o atmosferden hiç çıkmayanlar içindir ki namaz dostun dosta vuslatıdır, gönül miracıdır. O halde namaz kısa bir vakte sığan ve biten bir hadise değil. Sanki bir temrin, bir staj. Namaz dışındaki vakitlerin nasıl geçirileceğinin provası ya da. İşte bu prova Yunus’un diğer vakitlerini de namaza çeviriyor. Çünkü o nereye dönerse dönsün karşısında Hak cemalini buluyor. O aşağıdaki mısralarda her yerde Hakk’ı görmenin sırlarını dile getiriyor.
Ey dün gün Hakk’ı isteyen bilmez misin Hak kandadır
Her kandasam anda hazır kanda bakarsan andadır
Her kanda ki gözün baka Çalap hazırdır mutlaka
Şol can ki tapmadı Hakk’a assısı yok ziyandadır
Eylegil suretin ören can sırrıdır ana eren
Batın gözüdür dost gören zahir gözü yabandadır
Yunus Emre gözün aç bak iki cihan toludur Hak
Gümanı sıdk oduna yak şöyle-eşkere nihandadır
Bu mısralar; “Eynema tüvellu fesemme vechullah=Her nereye dönerseniz Cenab-ı Hakk’ın cemali karşınızdadır” ayetinin Yunusça ifadesi. Peki, gözlerinden zulmet perdesi kalkan ve nereye bakarsa irfani bakışlarına Hakk’ın cemali takılan kişinin namazı nasıl bir namaz olur? Tabii ki daimi bir namaz! Mademki namaz kıbleye teveccüh etmek ve Hakk’ın huzuruna durmaktır ve mademki Hakk’ın huzurunda bulunmadığımız bir an bile düşünmek muhal! O halde bu şuurda olan biri için cümle cihet kıble ve cümle cihan da mescittir. Namazdan çıkmak yüzünü kıbleden çevirmektir. Her taraf kıble olunca namazdan çıkmak ne mümkün! Gönlümüzün yüzünü O’na tevcih ettiğimiz sürece bu manevi namaz devam eder.
Elbette ki koca Yunus bu ruhani namaza günün beş vaktinde bedeniyle de iştirak ediyordu; ama namazı orada bitmiyordu şüphesiz. Ömrünün son nefesine kadar sürecek bir namaza niyet etmiş ve el bağlamıştı. Bu namazla o, Dostun kendisine şah damarından da yakın
olduğunu aşikâr görmüştü. Miraç kulun Hakk’a kurbiyeti ise o, daimi bir miraçta idi.
Bu namaz anlayışı bakımından Hz. Mevlana da birebir Yunusla hemfikirdir. Hz. Mevlana yukarıda mealen naklettiğimiz ayetin ilhamıyla şu
beyti söyler.
Ger dü çeşm-i Hak-şinâs âmed türâ
Dost pür bin arsa-i her dü-serâ
(Eğer Hakk’ı gören iki göze sahip olursan her iki âlemin de baştan
başa Hakla dolu olduğunu görürsün.)
Bu ihsan şuurunun tabii sonucu ona göre de Kur’an’da ifadesini bulan “daimi salat/namaz”hâline intikaldir. Hz. Mevlana bu fikrini başa aldığımız şu beyitle ifade ediyor:
Penç vakt amed salat-ı reh-nümun
Aşıkanra fi salât-ı dâimun
Bu beytin meali şu: “Nasıl balık suya kanmazsa âşık da namaza kanmaz. Onlar dinin emrettiği beş vakitle yetinemezler ve her anlarını ruhani bir namaza tebdil ederler.”
Peki, böyle bir idrak insana ne kazandırır? Mevlana yukarıdaki ayetin bize verdiği muhtelif mesajları hatırlatıyor: Mademki O her an seninle!
O halde her an teyakkuz hâlinde bulun. Öyle ki: ”Başında bir kuş varsa onun ürküp kaçmaması için nefes dahi almaz öksürüğünü tutarsın,
biri acı tatlı bir söz söyleyecek olsa sus diye parmağını ağzına korsun. Hakk’ın huzurunda olmak işte böyledir.” Madem O her an seninle,
yaptığın her işin görüldüğünü, bilindiğini sakın unutma! O varken başka dostlar edinmek ve onlardan medet ummak yahut kendini onlara beğendirmek gafletine düşme.
Demek ki daimi namazda oluş, hayatın bütün faaliyetlerine istikamet kazandırıyor. Kişi, namazda iken ne kem söz söyleyebilir, ne de kötü bir iş işleyebilir. Huzurunda bulunduğu Varlığa duyduğu saygı onun elini kolunu bağlamıştır. Bu yüzdendir ki “Dövene elsiz, sövene dilsiz”dir. Yârin yanında bulunanın başka şeye bakması ne ayıp! Arif, bu yüzden O’nun dışında bir şeye dikkat atfetmekten utanmıştır da gözünü kulağını kapamıştır. Bu sebepledir ki güzellikle çerçevelenmiş olarak cenneti ve Cemali bu dünyaya taşımış, yarınki nimete bugünden ulaşmıştır.
Mutluluğu mihrapta ve mihraplaşmış bir dünyada bulan Yunus’un ve Mevlana’nın bahtsız kardeşlerine şöyle seslendiğini duyar gibi oluyorum: Ey namazdan kaçarcasına uzaklaşan kardeşim! Daha değerli olan ne var ki ona doğru koşuyorsun. Elindeki inciyi darıyla değiştirmek için bunca acele etmen ne tuhaf!
Yunus! A koca âşık! Namazı kılınca senin gibi kılmalı insan. Onu bize de öğret emi!
Prof. Dr. Cihan Okuyucu - DİYANET AYLIK DERGİ