Yıldızların Altında İbadet Ne Güzel
Soruyor yanına gelen sahabe; pırıl pırıl bir gecede ağlayan (c.c.) Resulünün bu durumunu görünce.
Peygamberimiz:
“Ben, ‘Yerler ve göklerde (c.c.)’ın nice âyetleri var ama, insanlar dönüp de bakmazlar.’ âyetini okuyup da ağlamayayım mı. Yazıklar olsun,” diyor, “bu âyeti okuyup da gökyüzüne bakmayanlara ve düşünmeyenlere…” Gökyüzünün yıldızlarıdır çiçekler. Çiçekler, bize ders veren o sevgili Peygambere salâvat getirirler, dua ederler. Bizden de salâtuselâm göndermemizi isterler; yıldız yıldız, çiçek çiçek.
“Şimdi çevir gözünü bir bak bakalım göklere, bir kusur görecek misin?” diyen âyetlerini daha iyi anlıyorum. Peşimi bırakmıyor ki âyetler. “Çevir bir daha bak. Bir daha bak. Bir yanık, bir çatlak, asla bir kusur göremezsin” diyor. Oku beni âyet âyet diyor kâinat denilen kitabın. Kitabımı, Kur’an’ımı okuduğun kadar başını kaldır da o kitabımın içinde geçen âyetleri gökyüzünde de oku, diyor. Okumayı öğrendik, bakmayı unuttuk. Oldu mu hiç? Olur mu böyle okumak? Okumak ki, en yüce kelimesiydi o yüce kitabın ama O’nun adıyla okumaktı önemli olan her şeyi. Yeniden okula döndük, çocuk olduk bir gecede sanki. En büyük Peygamberin, en büyük öğretmenin izinde, Senin adınla başladık tekrar okumaya, Resulüne salâtuselâm gönderdik âyet âyet, yıldız yıldız, çiçek çiçek karanlık bir gecede. Korku yok artık ölümden, zelzeleden, kederden, hastalıktan, sıkıntıdan. Bir küçücük evi, bir minnacık penceresi bile olmayana (c.c.) kâinat evinden, gökyüzü penceresinden, en büyük mutluluğu tattırıyor ibret alan gözlere. Şimdi evimizin balkon kapısı, daha anlamlı bir çıkışın işaretini bekliyor adımlarımızdan. Penceremiz adam gibi bir göz bekliyor gökyüzüne bakacak, yıldızlara kement atacak. Yıldızlar kendilerini okuyacak bir mektubun sahibini arıyorlar. Gökyüzünün çiçekleridir yıldızlar. Gündüz, çiçekleri okuyamayanlara son bir fırsattır geceler. “Kararan geceye yemin olsun” diyor âyetin devamında. Gecenin aydınlattığı yıldızları görmeyenlere bir fırsat daha sunuyor mülkün Sahibi.
(c.c.)’ım bizi bu ıssız yollarda kılavuzsuz, öndersiz, Peygambersiz, öğretmensiz bırakma. Boş, bomboş gözlerle göklerine bakmak istemiyorum, kalbimi adınla güçlendir. Gökyüzünün çiçekleri olan ışıl ışıl yıldızlarına bakamayıp da televizyon ekranındaki sahte yıldızların yaldızlarına kanmak, aldanmak istemiyorum. Biliyorum kaybımın büyük olacağını. Nefsim kudretinin elinde olan (c.c.)’ım, Sana ait olan kalbimi şeytanıma bırakma, izin ver Sana ve sanatına hayran sırılsıklam bir bakışla cennetini seyredeyim göklerinde. Ve o güzel şarkının son mısrasını ruhumla söyleyeyim Senin için. “Senin aşıkın olmak ne saadetmiş,” diye söyleyebileyim. “Yıldızların altında ibadet ne güzel şeymiş,” diyebileyim (c.c.)’ım. Ne olur bir sarı çiçekte göremediğim güzellikleri bu karanlık gecenin bari beyaz çiçeklerinde seyrettir. Baharı içimde yaşayayım. Cenneti kalbimde duyayım. Bir ancık, bir zamancık, hiç olmazsa bir defacık, vakit geçti artık. Kaçırttırma bu fırsatı bana. Yoluma çıkan engelleri, Sen bertaraf et (c.c.)’ım.
Senden istemeyen, Senden dilemeyen yarattıklarından dilenir. Ben, sadece Senin kapının dilencisiyim. Bu izzet, bu şeref de bana yeter, bana yetişir.
“Sen olmasaydın, sen olmasaydın Habibim gökleri yaratmazdım.” sözünün sırrını ve manasını yıldızlı bir gecede daha iyi anladım. Bize bu sırrı ders veren Resulüne selam olsun. O’nsuz hayat düşünemiyorum. Karanlık kalırdı her şey, ışıksız ve yıldızsız kalırdı (c.c.)’ım.
Öyle içi boş sözler duyuyoruz, öylesine bomboş diziler seyrediyoruz ve kitaplar okuyoruz ki Seni düşünmenin yarattığı serinlikten uzaklaştırıyor bunlar bizi. Soruları da yok ki, sorsunlar. Gidecekleri yerleri de yok ki, sığınsınlar. Senin varlığından şüphe ettirerek, yokluğunu düşündürmeye çalışıyorlar insana. Yarım ağızla ‘(c.c.) kurtarsın’ derken bile Senin insanları hiç ama hiç terketmediğini bilemiyorlar. (c.c.)’ım, işte biz buyuz. İnsanız, aldanıyoruz, zamanla her şeye de alışıyoruz. Aşka da, ahenge de, rezilliğe de, güzelliğe de. Önümüz karanlık bir orman, içine gömülüp çıkamamak da var oradan. Vicdan azaplarına boğulmadan ve ardından yıldızlarınla uzattığın barış dalına tutunmak istiyorum. Ben gibi yananları, Senden af dileyenleri, nice şefkatli kalpleri, nurdan duaların yükseldiği evleri, sarı ışıkların yandığı odaları ve o odalardan yükselen duaları kabul et. Bizi yâd ellere bırakma Rabbim. Düştüğümüzde Sen tut, Sen kaldır, Sen baktır (c.c.)’ım. Ey hidayet nurunun kaynağı. Şahların şahı. Kapıcısı melekler olan kâinatın Padişahı. Çiçekler, rahmetinin yansıyan tebessümleridir. Bize olan sevginin dili, çiçeklerindir.
Bülbüller bile bu mevsimde, üstelik gecenin karanlığında bu ahengin farkında olsun da, bülbülün ne dediğini anlayan ben, yıldızlarına, çiçeklerine bakıp da, rahmetini görmeyeyim mi? Samanyolu’nun bir dalcığına tutunup da Senin adını anmayayım mı? Olur mu? Hiç bana yakışır mı?
Baharın gülleri bir mevsimlik çiçeklerin, yıldızlar ise yaz kış hiç solmayan mevsimsiz çiçeklerindir Senin.
Yıldızların altında ibadet, ne güzel şeymiş (c.c.)’ım, ibadetimizi kabul et
Selim Gündüzalp
A M İ N..
Soruyor yanına gelen sahabe; pırıl pırıl bir gecede ağlayan (c.c.) Resulünün bu durumunu görünce.
Peygamberimiz:
“Ben, ‘Yerler ve göklerde (c.c.)’ın nice âyetleri var ama, insanlar dönüp de bakmazlar.’ âyetini okuyup da ağlamayayım mı. Yazıklar olsun,” diyor, “bu âyeti okuyup da gökyüzüne bakmayanlara ve düşünmeyenlere…” Gökyüzünün yıldızlarıdır çiçekler. Çiçekler, bize ders veren o sevgili Peygambere salâvat getirirler, dua ederler. Bizden de salâtuselâm göndermemizi isterler; yıldız yıldız, çiçek çiçek.
“Şimdi çevir gözünü bir bak bakalım göklere, bir kusur görecek misin?” diyen âyetlerini daha iyi anlıyorum. Peşimi bırakmıyor ki âyetler. “Çevir bir daha bak. Bir daha bak. Bir yanık, bir çatlak, asla bir kusur göremezsin” diyor. Oku beni âyet âyet diyor kâinat denilen kitabın. Kitabımı, Kur’an’ımı okuduğun kadar başını kaldır da o kitabımın içinde geçen âyetleri gökyüzünde de oku, diyor. Okumayı öğrendik, bakmayı unuttuk. Oldu mu hiç? Olur mu böyle okumak? Okumak ki, en yüce kelimesiydi o yüce kitabın ama O’nun adıyla okumaktı önemli olan her şeyi. Yeniden okula döndük, çocuk olduk bir gecede sanki. En büyük Peygamberin, en büyük öğretmenin izinde, Senin adınla başladık tekrar okumaya, Resulüne salâtuselâm gönderdik âyet âyet, yıldız yıldız, çiçek çiçek karanlık bir gecede. Korku yok artık ölümden, zelzeleden, kederden, hastalıktan, sıkıntıdan. Bir küçücük evi, bir minnacık penceresi bile olmayana (c.c.) kâinat evinden, gökyüzü penceresinden, en büyük mutluluğu tattırıyor ibret alan gözlere. Şimdi evimizin balkon kapısı, daha anlamlı bir çıkışın işaretini bekliyor adımlarımızdan. Penceremiz adam gibi bir göz bekliyor gökyüzüne bakacak, yıldızlara kement atacak. Yıldızlar kendilerini okuyacak bir mektubun sahibini arıyorlar. Gökyüzünün çiçekleridir yıldızlar. Gündüz, çiçekleri okuyamayanlara son bir fırsattır geceler. “Kararan geceye yemin olsun” diyor âyetin devamında. Gecenin aydınlattığı yıldızları görmeyenlere bir fırsat daha sunuyor mülkün Sahibi.
(c.c.)’ım bizi bu ıssız yollarda kılavuzsuz, öndersiz, Peygambersiz, öğretmensiz bırakma. Boş, bomboş gözlerle göklerine bakmak istemiyorum, kalbimi adınla güçlendir. Gökyüzünün çiçekleri olan ışıl ışıl yıldızlarına bakamayıp da televizyon ekranındaki sahte yıldızların yaldızlarına kanmak, aldanmak istemiyorum. Biliyorum kaybımın büyük olacağını. Nefsim kudretinin elinde olan (c.c.)’ım, Sana ait olan kalbimi şeytanıma bırakma, izin ver Sana ve sanatına hayran sırılsıklam bir bakışla cennetini seyredeyim göklerinde. Ve o güzel şarkının son mısrasını ruhumla söyleyeyim Senin için. “Senin aşıkın olmak ne saadetmiş,” diye söyleyebileyim. “Yıldızların altında ibadet ne güzel şeymiş,” diyebileyim (c.c.)’ım. Ne olur bir sarı çiçekte göremediğim güzellikleri bu karanlık gecenin bari beyaz çiçeklerinde seyrettir. Baharı içimde yaşayayım. Cenneti kalbimde duyayım. Bir ancık, bir zamancık, hiç olmazsa bir defacık, vakit geçti artık. Kaçırttırma bu fırsatı bana. Yoluma çıkan engelleri, Sen bertaraf et (c.c.)’ım.
Senden istemeyen, Senden dilemeyen yarattıklarından dilenir. Ben, sadece Senin kapının dilencisiyim. Bu izzet, bu şeref de bana yeter, bana yetişir.
“Sen olmasaydın, sen olmasaydın Habibim gökleri yaratmazdım.” sözünün sırrını ve manasını yıldızlı bir gecede daha iyi anladım. Bize bu sırrı ders veren Resulüne selam olsun. O’nsuz hayat düşünemiyorum. Karanlık kalırdı her şey, ışıksız ve yıldızsız kalırdı (c.c.)’ım.
Öyle içi boş sözler duyuyoruz, öylesine bomboş diziler seyrediyoruz ve kitaplar okuyoruz ki Seni düşünmenin yarattığı serinlikten uzaklaştırıyor bunlar bizi. Soruları da yok ki, sorsunlar. Gidecekleri yerleri de yok ki, sığınsınlar. Senin varlığından şüphe ettirerek, yokluğunu düşündürmeye çalışıyorlar insana. Yarım ağızla ‘(c.c.) kurtarsın’ derken bile Senin insanları hiç ama hiç terketmediğini bilemiyorlar. (c.c.)’ım, işte biz buyuz. İnsanız, aldanıyoruz, zamanla her şeye de alışıyoruz. Aşka da, ahenge de, rezilliğe de, güzelliğe de. Önümüz karanlık bir orman, içine gömülüp çıkamamak da var oradan. Vicdan azaplarına boğulmadan ve ardından yıldızlarınla uzattığın barış dalına tutunmak istiyorum. Ben gibi yananları, Senden af dileyenleri, nice şefkatli kalpleri, nurdan duaların yükseldiği evleri, sarı ışıkların yandığı odaları ve o odalardan yükselen duaları kabul et. Bizi yâd ellere bırakma Rabbim. Düştüğümüzde Sen tut, Sen kaldır, Sen baktır (c.c.)’ım. Ey hidayet nurunun kaynağı. Şahların şahı. Kapıcısı melekler olan kâinatın Padişahı. Çiçekler, rahmetinin yansıyan tebessümleridir. Bize olan sevginin dili, çiçeklerindir.
Bülbüller bile bu mevsimde, üstelik gecenin karanlığında bu ahengin farkında olsun da, bülbülün ne dediğini anlayan ben, yıldızlarına, çiçeklerine bakıp da, rahmetini görmeyeyim mi? Samanyolu’nun bir dalcığına tutunup da Senin adını anmayayım mı? Olur mu? Hiç bana yakışır mı?
Baharın gülleri bir mevsimlik çiçeklerin, yıldızlar ise yaz kış hiç solmayan mevsimsiz çiçeklerindir Senin.
Yıldızların altında ibadet, ne güzel şeymiş (c.c.)’ım, ibadetimizi kabul et
Selim Gündüzalp
A M İ N..