Bak kızım! Masum gözlerini gözlerime dikip, iyice bak. Serin ırmakların billur suları gibi, masumluğun içime aksın. Aydınlık yüzünü götürme benden. Küçücük ellerinle tut ellerimi. Ötelerin ışığı var henüz teninde. Henüz kirlenmemiş iklimin. Kötülük yılan tıslamalarıyla fısıldamamış kulağına. 'Savaşan askerler mola veriyor mudur?' diye soran masum benliğin, henüz sırttan vurmayı bilmezken, bak kızım! Masalları bilirsin ya, bu da bir masal kızım. Bir varmış bir yokmuş, insanın en kısa hikâyesidir. Bastığın topraklara karışmış canlar, cananlar dile gelseydi: 'Bir vardım, bir baktım ki artık yokum' diyecek, hülyalı gözlerini açtırıp, seni hayretlere sevk edecekti.
Rahmet damlası kızım ! Sen o küçücük yüreğinle bilirsin ki, Rahman seni bana göndermeye karar verdiği gün hikmetler sıra sıra dizilip, belirmeye başladılar karanlığımda. Oysaki gaflet uykusuyla mahmur gözlerimle ben, sebepler perdesine dolanıp kalmış, kurtulmak istedikçe kör döğümlerle düğümlenmiştim. Çırpınmaktan vazgeçtiğim an, ne sebep vardı ortada ne de perde. Yalnız O vardı.
Sinesi sinemde çiçeklenen bahar kızım! Bizler nice bahar dolusu gülle gülüp hazanlara ağladık. Nice mis kokulu sehere, kuş cıvıltılarıyla uyandık. Özenle hazırlanmış mevsim sofralarında nice doyulmaz tat tattık. Nice heves, arzu ve heyecan yaşadık. Ama biz insandık ve yanıldık. Kimimiz yeryüzünü sahipsiz sandı. Kimimiz O’nu biliyordu ama, bilmenin gereğini yaşamaktan çok uzaktı.
Ter ü taze ufkuyla gülüşü seher kızım! Yalan ve yanlışlardan sararmış solmuş, kuruyup kalmış bağım bahçem benim! 'Ben, benim, bence' kısır döngüsünde döndükçe başım döndü, gözlerim karardı. Sonu gelmedi 'bence'lerin, 'bana göre'lerin. Oysa 'bana göre' olan ne vardı ki? Milyarlarca yıl önce var edilmiş bir dünyaya getirilen ben, geldiğim ve gideceğim yeri bilmezken, O'na göre var olmuş şu âleme 'bana göre' bakmakla, canımı acıtmıştım göz göre göre. Artık çok yorgunum kızım; 'bence'lerin, 'bana göre'lerin' sonu gelmedi ama, benim sonum yaklaştı. Sonumu sonsuzluğa bağlayan yolun kavşağında, elim boş ve yüzüm kara beklerken, sana kayan nazarımı inkisara atma kızım.
Bak kızım! Öyle bak ki; bakışın bakışa dokunsun, kulluk tenten nakışa dokunsun. Bana değil, seni yokluktan kanatlandırıp Varlık ışığıyla gözlerini kamaştıran O'na çevir yüzünü. Usulca yanaşıp, 'İnsan nasıl yoktan olur, nasıl yok olur?' diye sorarsan, şunu bil kızım. Yokluğu ispata çalışana cezası aynıyla verilir. Varlığın sahibine kapalı her yürekte yokluk acısı bulunur, sahibi yok olur. Dünya denen rüyada hangi gülü kokladığının farkına varmaz; hangi güneşle aydınlandığını anlayamaz; yağmurların türküsünü duyamaz; elini uzattığı her güzellik, çirkin sırıtışlarla batıp gider ufkunda...
Bak kızım! ALLAH hiçbir şeyi boş ve değersiz yaratmamıştır. Sıfırı bile küçük görme. Eğer yerini bulur ve bilirse sıfır, değere değer katan bir değerlenen olacaktır. Şu göz alabildiğine uzanan yıldızlar, ve galaksiler, yerini bilen zerrelerin bütünlüğüdür kızım. Ki o zerreler, Rahmeti Sonsuz tarafından 'senin' için görevlendirilmiş, yerini bilmen ve bulman için var edilmiştir. Yerini bil kızım! Seni karşısına alıp 'kulum' diyen Güzeller Güzeli'nin bu iltifatıyla kendinden geç ve özüne dön! 'RABBİM' demenin hazzıyla iliklerin titresin ve artık kar boran etkilemesin ülkeni, ülkünü...
Bak kızım! ALLAH hiçbir şeyi hikmetsiz yaratmamıştır. Geçtiğin yolların kıyısındaki ağaçlardan birinin en çelimsiz yaprağını düşün. Gençliğini ve olgunluğunu tükettikten sonra sararıp düşecek toprağa. İşte o yapraktaki hikmetleri yan yana dizsen, yoktan Var'a, faniden Bâkiye yol olur kızım. Yol ol, yolunu bil, yolları bul! Akıllardan taşan, yüreklerde sonsuzluğa ulaşan o yolların birine bile koyulamamışsan, hiç durma. Yola vur kendini. Duranların götürüldüğü yere değil, kurtulanların vuslatına dahil ol kızım...:a18: