nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Yeryüzünde yaşamış en muhteşem beyin ve insan, Allah Rasûlü ve son Nebisi Muhammed
(aleyhisselâm)'m açıkladıklarını anlamamış insanların, hayallerinde tasavvur ettikleri "elçi peygamber" anlayışı yüzünden, nelerden mahrum kaldıklarını biliyor musunuz?.. Hayallerinde oluşturdukları "tanrı" anlayışına "Allah"m ismini etiketledikleri için, kozaları içinde nasıl boğulup gittiklerini görüyor musunuz?
"Allah ahlakıyla ahlâklanın" uyarısı yapıldığı hâlde, bunu duymazlıktan gelip, aklımızı kullanmayıp, anlamını düşünmeyip; "tanrı fermanları ve elçisi" masallarıyla, bir daha ele geçmeyecek bir ömrü nasıl boşa geçirdiğimizi bir fark edebilsek!
Kolaylaştırılmamışsa, ne yazsak boş!.. Taşın üstünden akıp giden su gibi bu bilgiler de okunup geçilecek...
Oysa... Kolaylaştırılmış olsa da... Nasibimizde olsa da...
Biraz kıpırdatsak kendimizi...
Yer değiştirsek, düşünce dünyamızda çağ atlasak da, oradan yeniden bakabilsek olaya...
Beş duyunun gözüyle değil, "Basîr" olarak; beş duyunun kulağıyla değil "Semî" olarak, "Lâtif, Habîr" olarak evrensel varlıkla iletişimde olabilsek! Hiç olmazsa, yargılamadan, yorumlamadan, şartlanmasız yönelebilsek âlemlere!
Türk'ün, Arab'ın, Çinli'nin, Hintli'nin, Avrupalı veya Amerikalı'nın tanrısı anlayışından geçip... Dünya'nm, Ay'ın, Mars'ın, Güneş'in tanrısı kavramından geçip... Galaksinin, gökadaların, paralel veya evren içre evrenlerin tanrısı anlayışından geçip; "âlemlerin Rabbi" olanı fark etmeye çalışsak...
Sonra da Âlemler ve Rabbi şeklindeki "çift”lik anlayışından arınıp; âlemlerin hakikatinde, "Esmâ mertebesi"ndeki "tecelli-i vahid" denen boyutsal tekilliği hissedebilsek... De!..
"RASULLÜGÜNÜN" hakikatinin, "Esmâ mertebesi”nin ilk tecellisi olan "RUH" adlı melek veya "Hakikati Muhammedî" veya "Mümin" olduğunu anlayabilsek!..
"Esmâ mertebesi"ndeki ilim ve özelliklerin açığa çıkması iradesiyle, "her an yeni bir şanda" olarak meydana gelmiş "tecelli-i vahid" denilenin, "Risâletin hakikati" olduğunu bir kavrayabilsek!.. "İRSAL"in hakikatinin bu mertebede gerçekleşmiş olup, bununla "tecelli-i vahid"in meydana geldiğini anlayabilsek!
İşte o zaman fark edeceğiz "Rasûlün ahlâkı", "Rasûlü olduğu Allah adıyla işaret edilenin ahlâkıdır" işaretinin anlamını! Tanrının değil!
Bu "Risâlet hakikati"nin yeryüzünde açığa çıkmış en muhteşem beyine inzal oluşuyla, o yüce Zât'm "Allah Habibi ve en kapsamlı ahlâk sahibi" oluşunun bağlantısını ve dahi ne demek olduğunu düşünebilsek...
"Rasûlullah'ın ahlâkı Allah'ın ahlâkı idi" işaretinin anlamını işte o zaman fark edebileceğiz.
Ama biz, öylesine şartlanmış, öylesine kilitlenmiş, öylesine bloke etmişiz ki düşünme sistemimizi şartlandırmalar yüzünden; Dünya üstündeki toplumların kendilerine özgü, kendileri gibi düşünen "tanrı" anlayışından öteye geçemiyoruz!
Zor, çok zor geliyor kapsamlı ve derinlikli düşünmek!
Kolayımıza geliyor, göze-kulağa dayalı bir tanrı, bir dünya ve de özel ulak postacı elçi peygamber kabulü!
Sonra da diyoruz, "tanrı Türkü korusun ", "tanrı Arabi korusun", "tanrı Yahudiyi, Hinduyu , İngilizi korusun!.. " "God bless America "!.. Bölgesel tanrı!!!
İnsan gibi düşünen ve insani duygularla dünyayı yöneten bir tanrı!
"Allah" ismiyle işaret edileni kavrayamadık ama, hiç olmazsa tanrıyı insanlaştırdık ya!!!
YENİLEN dostum!
Yenilenmen için Dünya'nın tüm bilgileri şu an elinin altında, klavyenin ucunda...
Deccaliyetin akı kara, karayı ak gösteren televizyonları varsa; Mehdiyetin de sana her doğruyu bulduracak, kavratacak interneti var!
Kendini düşün, Dünya'yı düşün, Galaksi'yi düşün; varsa kapasiten, evren içre evrenlerde bir dünya mesabesinde olan bu evreni düşün!
Bütün bunlardaki her tür ve yapıyı yaratan o korkunç azamet sahibi muhteşem varlığı düşün!
Bunu okuyup da bir şey hissedemiyorsan, gözünü yorma!
Tüm bu evren içre evrenlerdeki her şeyi yaratanın "ahlâk"ı ne ola; bir düşün Allah rızası için! En sevdiğinin hatırı için!.. O'nu bir insan ya da tanrı gibi tasavvur etmekten kaçınarak düşünmeye çalış!
Bir düşün lütfen!
O basit gördüğün, beş harf olarak algıladığın "ALLAH" adının ardındaki sonsuz yaratılmışları var
eden Yaratıcı'nın, "RASÛL" ismiyle işaret ettiği ne olabilir?
"RASÛL"ün, "RİSÂLET”'in hakikati, özü, aslı nedir?
Bizden de...
"ALLAH RASÛLÜ"nün ahlakıyla ahlâklanmamız isteniyorsa; acaba bu ne demektir?
Allah Rasûlü, evrensel insandır!
"İnsan"da açığa çıkan bilinç, gerçekte "evrensel bilincin", beyinden "fıtrat”ına (programına) göre açığa çıkmış hâlidir!
"Sen kendini küçük âlem sanırsın, oysa büyük âlem sensin" diyen "ilmin kapısı", velayetin zirvesi Hazreti ÂLİ, acaba sana neyi fark ettirmek istiyordu ki?
Ama öylesine bir vurdumduymazlıkla yaşıyoruz ki; bilincimiz, genlerimize sinmiş "tanrı" anlayışından arınıp sınırlılıktan dışarı çıkamıyor!
"Tanrımızı" "HAK" yapıp, "HAK"lığı da bedenimize, beşeriyetimize verip, işin içinden çıktığımızı sanıyoruz!!!
Kısacası, "bilinen kişiliğimizi" tanrı yapıyoruz!
Oysa bunun yerine...
Kendini Tanı!
Bilincini Arındır!
TEK'in Seyri ile seyir sahibi ol, deniyor!
YENİLEN artık!
Allah'ın geçmişte olmamış ölçüde büyük lütfu olan çağdaş bilimler ışığında, dünde mecazlarla işaret edilmiş olan muazzam hakikati fark etmeye çalış!
Senin kabul ettiğin gibi madde diye bir şeyin gerçekte hiçbir zaman var olmamış olduğunu fark et, anla artık!
Bak ünlü Alman Fizik Profesörü Hans Peter Dürr, ne diyor PM magazinde Mayıs 2007 sayısında:
"PM: Sayın Profesör Dürr madde dediğimiz aslında nedir?
H.P.Dürr: Aslında madde diye bir şey yok; en azından kabullendiğimiz anlamdaki şekli ile mevcut değil! Sadece bir oluşum var ki, sürekli bir değişim ve canlılıktan oluşmaktadır. Biz bunu tahayyül etmekte zorlanıyoruz! Asıl olan, madde bağı olmadan, sebep-sonuç ilişkisi gerçeğidir! Biz buna 'RUH' da diyebiliriz. Öyle bir 'şey' ki biz bunu ancak spontane yaşayabiliriz, dokunulacak bir şey değildir. Madde ve Enerji dediğimiz olgu, ancak ikincil olarak ortaya çıkmaktadır... Bir nevi ağır akışkan, sâbitleşmiş RUH şeklinde GİBİ. Albert Einstein'a göre, madde, enerjinin sadece inceltilmiş şeklidir; temeli ise, daha ince (lâtif) bir enerji değil; çok daha farklı bir şey, CANLILIKTIR. Bu olguyu bilgisayarlardaki 'software'e benzetebiliriz."
Evet dostum!..
Deniz bitti!
Artık bitti bilim dünyasında, beş duyunun sana var sandırdığı kısır sığ anlayış! Ve dahi bu çağdışı anlayış üstüne bina edilmiş her düşünce sistemi!
Bir çağ kapandı ve yeni bir çağ başladı bile... Hiç farkında olmasan bile!
Bu çağda, Kurân ve Rasûlullah altın çağını yaşayacak, deşifre edebilenleriyle!
Bilincini çıkar artık kozasından!
Evrene bak!
Hücrelerine, DNA'larına, moleküler yapma, atomik katmanına-katmana, kuarksal katmana "BASÎR" olarak yönel!.. "SEMÎ" ile algıla!.. Seyreyle!
Dünya yaşamında bunu gerçekleştiremezsen, böylece devam edecek boyutsal yolculuğuna ve sonsuza dek "âmâ" olarak kalacaksın!
Bu gerçeklerden sonra düşün bakalım devletinin rejimini, siyaseti, hükümleri, fermanları! Türkiye'de, Çin'de, Brezilya'da, İspanya'da İslâmi kurallara göre yönetilmeyen devletlerde yaşayanların hâlini!..
Namazını ikame edip mi'râcını yapıp, Rasûl'ün hakikatine ulaşabiliyor musun? Rabbi'ni tanıyor musun?.. Hacca serbestçe gidip Kâbe'nin sûretinden Hakikatine yolculuk edip amacına ulaşabiliyor musun?.. Orucunu yaşayıp, bedenselliğinin istekleriyle kayıtlanmaktan arınıp, şuur boyutunda "Samediyet" hakikatine ulaşabiliyor musun? Sen mirasını istediğin gibi dağıttın da sağlığında, elini bağlayan mı oldu! Dilediği kadarıyla zekâtını, sadakanı istediğine verebiliyor musun?
Zekât, karşılıksız verilir! Karşılık beklenmez ve alınmaz! Ben de takdirimde olan bilgilerimin zekâtı kadarını yazarak dağıtıyorum... Kimseden karşılık olarak bir şey beklemeksizin... Ne pâye, ne ünvan, ne etiket, ne de mertebe.. . "Allah kulu" olmak yeter bana!
Dünyanızdaki hiçbir ünvan, etiket, mertebe kabulünün benim indimde değeri yok! Böyle bir beklentinin olmasını bile düşünemem yaşadığım dünyamda...
Çıplak ve tek geldim herkes gibi, çıplak ve tek gideceğim bu dünyadan; bilincine, müşahedelerine, seyirlerine hayran olduklarımın yanma... "Seviyorum onları" demek haddime değil!
Bak dostum...
"Hiç kimse ameliyle cennet boyutuna geçemez"! Duymadın mı bu gerçeğin vurgulanmasını?
"Ahir zamanda 'Lâ ilâhe illâllah' gerçeğini dillendiren cennete girer" açıklamasının neye dayandığını hiç düşünmedin mi; düşünemiyor musun?
Tanrı yoksa... Tanrı cehenneme atmayacaksa, Tanrı cennete sokmayacaksa!..
"Herkes elleriyle yaptıklarının sonuçlarını" yaşayacaksa...
"Hesap görücü olarak nefsin yeter" diye uyarılmış-san...
"Cennetlik" veya "cehennemlik" olan anasının rahmindeyken tespit olunur uyarısı varsa...
Bedenselliğinin getirisi bencilliğini yaşayanlar varken yeryüzünde, "halife" meydana gelmişse... "şuur"lu, yani "kalp" sahibi olarak yaşayan bir tür açığa çıkarılmak istenmişse...
"Mümin müminin aynası" ise... Birinci "Mümin" esmâ mertebesindeki "Mümin" isminin hakikati, ikinci "Mümin" de "Rasûl'ün hakikati" ise...
"Kalp kalbe karşı ise"... İkisi birbirini yansıtıyorsa...
"Müminin kalbinde, esmâ mertebesi mevcut" ise...
Kalpsiz, kalbindekinden "bîhaber" olan ise...
"Nasıl secde etmezsin ol kalbe ki içinde Allah var!" diyen bu nükteye işaret etmişse...
Ve o kalp, senin kalbin ise!..
Sen ise, kalbindekiyle yaşamak varken, onun yerine gökte var sandığın tanrı uğruna bir şeyler yapacağını düşünüyorsan!..
Rasûlullah'ın nefsi müdafaa sadedinde savaşmasını, Kâbe'yi ziyaret hakkı uğruna savaşmayı göze almasını gözardı edip; silah yoluyla insanları zorla Müslüman yapmak uğruna ömrünü harcıyorsan... Artık ne diyebilirim...
"Deccalın eşeği vardır kırk günde dünyayı dolaşır" şeklindeki sembolik anlatımı, uzun yıllar önce yaşamış Zât, yaşadığı devrin anlayışıyla yorumlayıp "şimendifer olabilir" derken; onu okuyanların çoğu şimendifer veya tayyare anlayışında sâbitlendi, öyle dedi diye! O Zât, kendini yaşadığı günlere göre güncellerken, takipçilerinin çoğu hâlâ asırlar öncesinin din anlayışıyla kilitlenmiş durumda! Bize de "Allah enerjidir diyor" şeklinde iftira ederek, insanları bu bilgilerden uzak tutmaya çalışıyorlar; yüklendikleri vebalin bilincinde olmaksızın!
(aleyhisselâm)'m açıkladıklarını anlamamış insanların, hayallerinde tasavvur ettikleri "elçi peygamber" anlayışı yüzünden, nelerden mahrum kaldıklarını biliyor musunuz?.. Hayallerinde oluşturdukları "tanrı" anlayışına "Allah"m ismini etiketledikleri için, kozaları içinde nasıl boğulup gittiklerini görüyor musunuz?
"Allah ahlakıyla ahlâklanın" uyarısı yapıldığı hâlde, bunu duymazlıktan gelip, aklımızı kullanmayıp, anlamını düşünmeyip; "tanrı fermanları ve elçisi" masallarıyla, bir daha ele geçmeyecek bir ömrü nasıl boşa geçirdiğimizi bir fark edebilsek!
Kolaylaştırılmamışsa, ne yazsak boş!.. Taşın üstünden akıp giden su gibi bu bilgiler de okunup geçilecek...
Oysa... Kolaylaştırılmış olsa da... Nasibimizde olsa da...
Biraz kıpırdatsak kendimizi...
Yer değiştirsek, düşünce dünyamızda çağ atlasak da, oradan yeniden bakabilsek olaya...
Beş duyunun gözüyle değil, "Basîr" olarak; beş duyunun kulağıyla değil "Semî" olarak, "Lâtif, Habîr" olarak evrensel varlıkla iletişimde olabilsek! Hiç olmazsa, yargılamadan, yorumlamadan, şartlanmasız yönelebilsek âlemlere!
Türk'ün, Arab'ın, Çinli'nin, Hintli'nin, Avrupalı veya Amerikalı'nın tanrısı anlayışından geçip... Dünya'nm, Ay'ın, Mars'ın, Güneş'in tanrısı kavramından geçip... Galaksinin, gökadaların, paralel veya evren içre evrenlerin tanrısı anlayışından geçip; "âlemlerin Rabbi" olanı fark etmeye çalışsak...
Sonra da Âlemler ve Rabbi şeklindeki "çift”lik anlayışından arınıp; âlemlerin hakikatinde, "Esmâ mertebesi"ndeki "tecelli-i vahid" denen boyutsal tekilliği hissedebilsek... De!..
"RASULLÜGÜNÜN" hakikatinin, "Esmâ mertebesi”nin ilk tecellisi olan "RUH" adlı melek veya "Hakikati Muhammedî" veya "Mümin" olduğunu anlayabilsek!..
"Esmâ mertebesi"ndeki ilim ve özelliklerin açığa çıkması iradesiyle, "her an yeni bir şanda" olarak meydana gelmiş "tecelli-i vahid" denilenin, "Risâletin hakikati" olduğunu bir kavrayabilsek!.. "İRSAL"in hakikatinin bu mertebede gerçekleşmiş olup, bununla "tecelli-i vahid"in meydana geldiğini anlayabilsek!
İşte o zaman fark edeceğiz "Rasûlün ahlâkı", "Rasûlü olduğu Allah adıyla işaret edilenin ahlâkıdır" işaretinin anlamını! Tanrının değil!
Bu "Risâlet hakikati"nin yeryüzünde açığa çıkmış en muhteşem beyine inzal oluşuyla, o yüce Zât'm "Allah Habibi ve en kapsamlı ahlâk sahibi" oluşunun bağlantısını ve dahi ne demek olduğunu düşünebilsek...
"Rasûlullah'ın ahlâkı Allah'ın ahlâkı idi" işaretinin anlamını işte o zaman fark edebileceğiz.
Ama biz, öylesine şartlanmış, öylesine kilitlenmiş, öylesine bloke etmişiz ki düşünme sistemimizi şartlandırmalar yüzünden; Dünya üstündeki toplumların kendilerine özgü, kendileri gibi düşünen "tanrı" anlayışından öteye geçemiyoruz!
Zor, çok zor geliyor kapsamlı ve derinlikli düşünmek!
Kolayımıza geliyor, göze-kulağa dayalı bir tanrı, bir dünya ve de özel ulak postacı elçi peygamber kabulü!
Sonra da diyoruz, "tanrı Türkü korusun ", "tanrı Arabi korusun", "tanrı Yahudiyi, Hinduyu , İngilizi korusun!.. " "God bless America "!.. Bölgesel tanrı!!!
İnsan gibi düşünen ve insani duygularla dünyayı yöneten bir tanrı!
"Allah" ismiyle işaret edileni kavrayamadık ama, hiç olmazsa tanrıyı insanlaştırdık ya!!!
YENİLEN dostum!
Yenilenmen için Dünya'nın tüm bilgileri şu an elinin altında, klavyenin ucunda...
Deccaliyetin akı kara, karayı ak gösteren televizyonları varsa; Mehdiyetin de sana her doğruyu bulduracak, kavratacak interneti var!
Kendini düşün, Dünya'yı düşün, Galaksi'yi düşün; varsa kapasiten, evren içre evrenlerde bir dünya mesabesinde olan bu evreni düşün!
Bütün bunlardaki her tür ve yapıyı yaratan o korkunç azamet sahibi muhteşem varlığı düşün!
Bunu okuyup da bir şey hissedemiyorsan, gözünü yorma!
Tüm bu evren içre evrenlerdeki her şeyi yaratanın "ahlâk"ı ne ola; bir düşün Allah rızası için! En sevdiğinin hatırı için!.. O'nu bir insan ya da tanrı gibi tasavvur etmekten kaçınarak düşünmeye çalış!
Bir düşün lütfen!
O basit gördüğün, beş harf olarak algıladığın "ALLAH" adının ardındaki sonsuz yaratılmışları var
eden Yaratıcı'nın, "RASÛL" ismiyle işaret ettiği ne olabilir?
"RASÛL"ün, "RİSÂLET”'in hakikati, özü, aslı nedir?
Bizden de...
"ALLAH RASÛLÜ"nün ahlakıyla ahlâklanmamız isteniyorsa; acaba bu ne demektir?
Allah Rasûlü, evrensel insandır!
"İnsan"da açığa çıkan bilinç, gerçekte "evrensel bilincin", beyinden "fıtrat”ına (programına) göre açığa çıkmış hâlidir!
"Sen kendini küçük âlem sanırsın, oysa büyük âlem sensin" diyen "ilmin kapısı", velayetin zirvesi Hazreti ÂLİ, acaba sana neyi fark ettirmek istiyordu ki?
Ama öylesine bir vurdumduymazlıkla yaşıyoruz ki; bilincimiz, genlerimize sinmiş "tanrı" anlayışından arınıp sınırlılıktan dışarı çıkamıyor!
"Tanrımızı" "HAK" yapıp, "HAK"lığı da bedenimize, beşeriyetimize verip, işin içinden çıktığımızı sanıyoruz!!!
Kısacası, "bilinen kişiliğimizi" tanrı yapıyoruz!
Oysa bunun yerine...
Kendini Tanı!
Bilincini Arındır!
TEK'in Seyri ile seyir sahibi ol, deniyor!
YENİLEN artık!
Allah'ın geçmişte olmamış ölçüde büyük lütfu olan çağdaş bilimler ışığında, dünde mecazlarla işaret edilmiş olan muazzam hakikati fark etmeye çalış!
Senin kabul ettiğin gibi madde diye bir şeyin gerçekte hiçbir zaman var olmamış olduğunu fark et, anla artık!
Bak ünlü Alman Fizik Profesörü Hans Peter Dürr, ne diyor PM magazinde Mayıs 2007 sayısında:
"PM: Sayın Profesör Dürr madde dediğimiz aslında nedir?
H.P.Dürr: Aslında madde diye bir şey yok; en azından kabullendiğimiz anlamdaki şekli ile mevcut değil! Sadece bir oluşum var ki, sürekli bir değişim ve canlılıktan oluşmaktadır. Biz bunu tahayyül etmekte zorlanıyoruz! Asıl olan, madde bağı olmadan, sebep-sonuç ilişkisi gerçeğidir! Biz buna 'RUH' da diyebiliriz. Öyle bir 'şey' ki biz bunu ancak spontane yaşayabiliriz, dokunulacak bir şey değildir. Madde ve Enerji dediğimiz olgu, ancak ikincil olarak ortaya çıkmaktadır... Bir nevi ağır akışkan, sâbitleşmiş RUH şeklinde GİBİ. Albert Einstein'a göre, madde, enerjinin sadece inceltilmiş şeklidir; temeli ise, daha ince (lâtif) bir enerji değil; çok daha farklı bir şey, CANLILIKTIR. Bu olguyu bilgisayarlardaki 'software'e benzetebiliriz."
Evet dostum!..
Deniz bitti!
Artık bitti bilim dünyasında, beş duyunun sana var sandırdığı kısır sığ anlayış! Ve dahi bu çağdışı anlayış üstüne bina edilmiş her düşünce sistemi!
Bir çağ kapandı ve yeni bir çağ başladı bile... Hiç farkında olmasan bile!
Bu çağda, Kurân ve Rasûlullah altın çağını yaşayacak, deşifre edebilenleriyle!
Bilincini çıkar artık kozasından!
Evrene bak!
Hücrelerine, DNA'larına, moleküler yapma, atomik katmanına-katmana, kuarksal katmana "BASÎR" olarak yönel!.. "SEMÎ" ile algıla!.. Seyreyle!
Dünya yaşamında bunu gerçekleştiremezsen, böylece devam edecek boyutsal yolculuğuna ve sonsuza dek "âmâ" olarak kalacaksın!
Bu gerçeklerden sonra düşün bakalım devletinin rejimini, siyaseti, hükümleri, fermanları! Türkiye'de, Çin'de, Brezilya'da, İspanya'da İslâmi kurallara göre yönetilmeyen devletlerde yaşayanların hâlini!..
Namazını ikame edip mi'râcını yapıp, Rasûl'ün hakikatine ulaşabiliyor musun? Rabbi'ni tanıyor musun?.. Hacca serbestçe gidip Kâbe'nin sûretinden Hakikatine yolculuk edip amacına ulaşabiliyor musun?.. Orucunu yaşayıp, bedenselliğinin istekleriyle kayıtlanmaktan arınıp, şuur boyutunda "Samediyet" hakikatine ulaşabiliyor musun? Sen mirasını istediğin gibi dağıttın da sağlığında, elini bağlayan mı oldu! Dilediği kadarıyla zekâtını, sadakanı istediğine verebiliyor musun?
Zekât, karşılıksız verilir! Karşılık beklenmez ve alınmaz! Ben de takdirimde olan bilgilerimin zekâtı kadarını yazarak dağıtıyorum... Kimseden karşılık olarak bir şey beklemeksizin... Ne pâye, ne ünvan, ne etiket, ne de mertebe.. . "Allah kulu" olmak yeter bana!
Dünyanızdaki hiçbir ünvan, etiket, mertebe kabulünün benim indimde değeri yok! Böyle bir beklentinin olmasını bile düşünemem yaşadığım dünyamda...
Çıplak ve tek geldim herkes gibi, çıplak ve tek gideceğim bu dünyadan; bilincine, müşahedelerine, seyirlerine hayran olduklarımın yanma... "Seviyorum onları" demek haddime değil!
Bak dostum...
"Hiç kimse ameliyle cennet boyutuna geçemez"! Duymadın mı bu gerçeğin vurgulanmasını?
"Ahir zamanda 'Lâ ilâhe illâllah' gerçeğini dillendiren cennete girer" açıklamasının neye dayandığını hiç düşünmedin mi; düşünemiyor musun?
Tanrı yoksa... Tanrı cehenneme atmayacaksa, Tanrı cennete sokmayacaksa!..
"Herkes elleriyle yaptıklarının sonuçlarını" yaşayacaksa...
"Hesap görücü olarak nefsin yeter" diye uyarılmış-san...
"Cennetlik" veya "cehennemlik" olan anasının rahmindeyken tespit olunur uyarısı varsa...
Bedenselliğinin getirisi bencilliğini yaşayanlar varken yeryüzünde, "halife" meydana gelmişse... "şuur"lu, yani "kalp" sahibi olarak yaşayan bir tür açığa çıkarılmak istenmişse...
"Mümin müminin aynası" ise... Birinci "Mümin" esmâ mertebesindeki "Mümin" isminin hakikati, ikinci "Mümin" de "Rasûl'ün hakikati" ise...
"Kalp kalbe karşı ise"... İkisi birbirini yansıtıyorsa...
"Müminin kalbinde, esmâ mertebesi mevcut" ise...
Kalpsiz, kalbindekinden "bîhaber" olan ise...
"Nasıl secde etmezsin ol kalbe ki içinde Allah var!" diyen bu nükteye işaret etmişse...
Ve o kalp, senin kalbin ise!..
Sen ise, kalbindekiyle yaşamak varken, onun yerine gökte var sandığın tanrı uğruna bir şeyler yapacağını düşünüyorsan!..
Rasûlullah'ın nefsi müdafaa sadedinde savaşmasını, Kâbe'yi ziyaret hakkı uğruna savaşmayı göze almasını gözardı edip; silah yoluyla insanları zorla Müslüman yapmak uğruna ömrünü harcıyorsan... Artık ne diyebilirim...
"Deccalın eşeği vardır kırk günde dünyayı dolaşır" şeklindeki sembolik anlatımı, uzun yıllar önce yaşamış Zât, yaşadığı devrin anlayışıyla yorumlayıp "şimendifer olabilir" derken; onu okuyanların çoğu şimendifer veya tayyare anlayışında sâbitlendi, öyle dedi diye! O Zât, kendini yaşadığı günlere göre güncellerken, takipçilerinin çoğu hâlâ asırlar öncesinin din anlayışıyla kilitlenmiş durumda! Bize de "Allah enerjidir diyor" şeklinde iftira ederek, insanları bu bilgilerden uzak tutmaya çalışıyorlar; yüklendikleri vebalin bilincinde olmaksızın!