Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yeni dünya düzeni (1 Kullanıcı)

hayallerdeyim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Mar 2009
Mesajlar
35
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
YENİ DÜNYA DÜZENİ

Osman Halid
İsrail-Amerika’nın başını çektiği “Deccal Komitesi”nin Irak’ta yaşadığı hezimet artık saklanamayacak boyutlara ulaşmıştır. 11 Eylül intikam ve cezalandırma operasyonundan sonra Amerika İslâm’ı yeryüzünden “sileceğini” bütün dünyaya deklere ederek harekete geçti ve ilk olarak Afganistan’a girdi. Bu savaşın gayesi Afganistan Devlet Başkan’ı Molla Ömer ve Ladin’i yakalamaktı. Bırakın bu iki mücahidi yakalamayı daha Amerikalı “uzmanlar”ın elinde devlet başkanlığı yapmış bir şahsın yani, Molla Ömer’in fotoğrafı bile yok.
ABD birlikleri Kabil’in dışına bir adım dahi atamıyorlar. Kukla Devlet Başkanı Karzai Kabil’in dışına her çıkma teşebbüsünde mücahidlerin namlularına hedef oldu.Afganistan’da son durum şöyle: Kâbil, Mücahidler tarafından kuşatılmış olarak düşmana karşı adı konulmamış bir ambargo uygulanıyor. Afganistan savaşı ile ilgili bir anekdot aktarmak gerekirse, o zamanki Anasol-M hükümeti başkanı Ecevit “Afganistan’a saldırmak için bizim delile ihtiyacımız yok. Amerika eldeki delillerle ikna olduysa bu bize yeter” demişti. Bunu da tarihe bir not olarak düşelim. Kabil’de “Komite” savaşı kaybetmiştir! Fakat bunun adını koymak için diğer mağlubiyetlerinin de kesinleşmesi gerekiyor.
İkinci hedef olan Irak’a gelince… Şu an ordusuna su, erzak, benzin, mühimmat temin edemeyen ve askerini muharip birliklere lojistik destek için harekete geçiremeyen Amerika son ümit olarak Güneydeki İngiliz birliklerinin Bağdat’a gelmesini istedi.
Suriye-Irak-Türkiye üçgenini aynı anda işgal etme plânı ve niyetiyle harekete geçip, oradan da İran’ı ortadan kaldırarak Afganistan’la ve Kafkasya’yla birleştirmeyi düşünen Amerika girdiği ‘Sünni Üçgeni’ninde her geçen gün biraz daha boğulmaktadır!
Dünyada güçler dengesi içinde yerini alan unsurlardan kimi ABD’nin bu hâlini panikle kimi de tedirginliğin hakim olduğu bir hesapla takip etmektedir. Neredeyse bu duruma hiç tepki vermeden günlük itiş kakışla vaktini geçiren tek ülke Türkiye’dir!
Halbu ki, bölgede meydana gelen küçüğünden büyüğüne Türkiye’yi doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendirmeyen hiçbir hadise yoktur, olmamalıdır!
Bugün, hükümetin bu her türlü “siyaset dışı” edilgen tutumu Türkiye’yi Barzani ile pazarlık yapma noktasına kadar getirmiştir. Hemen, peşinen ifade edelim ki, umumî olarak görüşmelerin hususi olarak da Barzani ile Kerkük veya başka bir meselenin müzakere edilmesinin ‘ülke menfaatleriyle’ bağdaşır bir yanını görmüyoruz! Barzani’nin Amerika’nın adamı olduğu aşikar. Aynı Amerika’nın bölgede “bize yaptıkları” da malûm. Şu an Kuzey Irak’ta belki de Türk Ordusu’ndan hiçbir nefer mevcut değil!
İşte Türk hükümetinin AB’ye var gücüyle sırtını dayamasını ve AB’nin de geçmiş yıllara nisbetle Türkiye’ye daha fazla ilgi göstermesini belki de bu noktada aramak gerekir. Yani, ABD’nin Irak’ta içinde bulunduğu hezimet ve malûm olan; “bize yaptıkları”…
Türkiye’de genel siyaset itibariyle hiçbir dönem, hiçbir kurum ve kuruluş, ülke iç dinamiklerine dayalı bir siyasetle strateji ve bu stratejiye bağlı taktik geliştirememiş, haliyle kendi ayakları üzerinde içte ve dışta varoluş mücadelesi verememiştir. Mantık; hep dengeler içinde güçlü olanın yanında veya arkasında yer alarak edilgen bir tavırla ayakta kalmaya çalışmak olmuştur.
Bundan dolayıdır ki, bugün bölgede gelişen hadiseler Türkiye’ye süper güç olma fırsatı tanırken, ne yazık ki sistem içerisinde varolan hiçbir kurum ve kuruluş, bizim gördüğümüz kadarıyla bu fırsatı değerlendirecek siyasi iradeyi ve cesareti ortaya koyamamaktadır.
“Ak-pırlar”ın, pır olup uçtuğu ve yanıbaşındaki yangını, ‘tavana bakıp ıslık çalarak’ seyrettiği bir yönetimde, onlara göre yapılacak en doğru şeyi yapıyorlar. ‘Bir güç batıyorsa, başka bir gücün yanına geç’. Bu güç AB.
Bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin daha çok Amerikan yanlısı politikalar izlediği malûm. Orduyla hükümetlerin ilişkisinin de bu minval üzere olduğu başka bir malûm. AB’nin Türkiye’deki “bazı unsurları” etkisizleştirmek ve ellerindeki iktidar gücünü almak gayesi ile ortaya koyduğu “müzakere süreci” şartları da, yine Amerika’nın bölgedeki “kan kaybı” göz önüne alınarak değerlendirilmeli. Avrupa hiçbir zaman kendi “içinde” ve güdümünde Amerika’nın “Truva Atı”nı istemez. Amerika’da siyasi ve askeri olarak kendinden tam bağımsız bir Avrupa istemez. Şu an Amerika’nın kan kaybeden pozisyonu Avrupa’ya daha cüretkâr olma fırsatı tanımıştır. Dolayısıyla, Avrupa aslında Türkiye üzerinden Amerika ile hesaplaşma sürecini başlattı demek çok da yanlış olmasa gerek. Avrupa’nın Türkiye’den isteklerine baktığımızda görüyoruz ki hedef aldığı, düzenlenmesini istediği kurumlar ve kanunlar tamamen Amerikan politikalarının Türkiye’de uygulanmasında manivelâ görevi üstlenmiş unsurlardır.
 

hayallerdeyim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Mar 2009
Mesajlar
35
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Kıbrıs’taki referandumdan bugüne kadar gelişen hadiseleri yukarıda bahsettiğimiz mantık çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bu cümleden olarak, ulusalcılar ve vatansever olduğunu iddia eden sağcı solcu bütün tarafların “vatan elden gidiyor” feryad-ü figânlarını kimin adına yaptıklarını daha iyi anlayabiliriz. Ulusalcı veya Küreselci ABci veya AB’ye karşı olan herkes şunu iyice anlamalıdır ki, özlenilen Büyük Türkiye projesi bu “cı,cü,ci”lerin hiçbirinin harcı değildir! Nerede olduğunu merak edenler bugün bütün Hristiyan-Yahudi-Batı alemine karşı verilen mücadelenin muhtevasına baksınlar yeter!
AB’nin tedirginlik yüklü bu hesaplarına mukabil, bir de Amerika’nın düştüğü kan denizinden dolayı paniğe kapılan bir başka kesim de Yahudiler!
Bu ay içerisinde yapılacak-yapılması düşünülen Başkanlık seçimi propaganda çalışmaları kapsamında Buş ve Keri arasındaki ilk tv programında Keri, “ABD’nin Irak savaşından zarardan başka hiçbir şey sağlayamadı” yollu bir ifadesine karşılık, Buş, savaşın bütün gayesini açık eden şu anlamlı karşılığı vermişti: “ABD’nin Irak’ta verdiği savaş İsrail’i desteklemek ve korumak içindi!”
İşte Buş’un “gerçeği” bu şekilde ifade etmesi, bölgede yaşanan hadiselerin tek bir sebebe (İsrail’in güvenliğine) hizmet ettiğinin birinci ağızdan delildir. İsrail’in Ortadoğu’daki stratejik ortaklarına duyurulur! Manavgat suyundan içmeyi ve içirmeyi hayal edenlerin hevesleri kursağında kalacak! GAP’ın verimli topraklarına göz diken ve o toprakları devletinin (Arz-ı Mev’ud) son sınırı sayan çıfıt ancak oraya gömülecek! Sadece bu sene Diyarbakır’da 2 bin Yahudi kadının doğum yaptığı bölgede dilden dile dolaşan bir hakikat halinde bize kadar ulaştı! Eğer bu doğruysa, daha o çocuklar yürüyemeden Allah’ın izniyle ait oldukları yere geri dönecek!
Eğer anlaşılmadıysa bunun ne demek olduğunu bir cümle ile söyleyelim: Türkiye’de her doğan çocuk doğrudan, dini, ırkı ne olursa olsun ‘Türk vatandaşı’ sayılır; diğer Türk vatandaşlarının sahip olduğu tüm haklara da sahiptir. Buna toprak edinme hakkı da dahildir. Şimdi bu mevzuyu Yahudi’nin Güneydoğu Anadolu’yu “vaat edilmiş topraklar” içinde görmesi ile birlikte düşünün. Filistin’in nasıl ki bir kısmını para satın alarak işgal ettilerse aynı plân doğrultusunda Güneydoğu’nun da en azından bir kısmını bu şekilde işgal etmeyi düşünüyorlar.
Bilindiği üzere Filistinli mücahidlere tek devlet desteği Irak’tı. Haliyle Saddam’ın verdiği bu güçlü destekten dolayı Filistin davası birçok lojistik ihtiyaçlarını gidererek yürüyordu. Irak’ı “halletmeden” Filistin’in hallolmasının mümkün olmadığı kendiliğinden görülüyor. Amerika’nın Irak’ta yenileceğini şu an anlamış olan İsrail köşeye sıkışmış bir kedi misali Filistinlilere karşı panik halinde, elindeki bütün silah gücüyle saldırıya geçti. Gazze Şeridi’ndeki saldırının ismi “Tövbe ve Pişmanlık Operasyonu”. Ne gariptir ki, Amerika’nın aynı zaman diliminde Felluce ve Samarra’ya yaptığı saldırının ismi de “Bitiş Süreci Operasyonu.”
Yine ne gariptir ki, her iki operasyonda uçaklarla ve helikopterlerle saldırıldığında hep siviller katlediliyor, mücahitlerle karşı karşıya gelindiğinde ise durum birden Amerikalı ve İsrail’li asker kıyımına dönüşüyor.
Dememiz o ki; İsrail ve Irak arasındaki bölgede devam eden savaşlar aslında birden fazla cepheli, aynı gayeye yönelik TEK savaştır!
Haçlı seferleriyle Yahudileştirilen Hıristiyan şövalyeler (Tapınak Şövalyeleri)’in ülkelerine döndükten sonra çeşitli isimler altında örgütlemeye ve uygulamaya geçirmeye çalıştıkları “Mesih Plânı” bugün aynı Şövalyelerin uzantısı olan Evanjelizler tarafından tatbik edilmeye çalışılmaktadır.
Buş’un köktenevanjaliz olduğu düşünülürse “Mesih Plânı”nı hayata geçirmek için Yahudilerin ve Hıristiyanlaşmış Yahudilerin bundan daha uygun bir fırsatı bulamayacaklarını anlarız.
Bu plân ana hatlarıyla şöyle: Seçilmiş millet olan Yahudiler Vadedilmiş topraklara dönecekler ve burada Mesih’in inmesini sağlayacak uygun bir zemin oluşturulacaktır. Bu plânın yürürlüğe girmesi İsrail devletinin güvenliğinin sağlanması ve Yahudilerin vaat edilmiş topraklara sahip olmasıyla mümkündür. Evanjelistlerin itikadı budur. Bunlara bu itikadı veren de yine yukarıda bahsettiğimiz gibi Şövalyeler vasıtasıyla Yahudilerdir. İsrail’deki Yahudiler de Amerika’daki Yahudiler de bunun şuurunda olarak bu savaşı vermektedirler. Pervasızlıklarının kaynağı da buradan gelmektedir. Dünya İmparatorluğu ancak ve ancak “Yahudilerin hakkı” olduğuna göre Yahudi haricindeki diğer insanlar “hayvan mesabesinde”dir. Haliyle bu inanış sahipleri kundaktaki Müslüman bebeğini de katledebilirler, 13 yaşındaki şehid Müslüman kızın ölü bedenine 20 mermiyi de sıkabilir.
Bu savaştaki hedef İsrail’i sıkıştığı cendereden çıkarıp, Suriye-Irak-Türkiye havzasına yerleştirmektir. Bunun böyle olmadığını söyleyen de bu plâna hizmet eden alçak soyundandır!
Aslı itibariyle “Deccal”in koalisyonunu oluşturan bu güçler maalesef Allah Resulü ile beraber bir çok İslâm büyüğünün de haber verdiği üzere kendilerine “Müslümanlar içinden” de stratejik ortaklar bulmuşlardır. Stratejik ortaklığın hakikati Amerika-İsrail birlikteliğindeki plân içinde yatmaktadır. Bu plâna dahil olan sadece ve sadece stratejik ortakların Müslümanları katlederken kullandıkları tetikçilerdir. Bu tetikçilerin yaptığı ihanet onlar dövüşürken bunlar da bir taraftan havlu ve su yetiştirip, diğer taraftan da masaj yapmaktır!
 

hayallerdeyim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Mar 2009
Mesajlar
35
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Tövbe kapısı bu hainler için kapanmıştır! Kapıkulu oldukları “Deccal Komitesi” karşılarına Müslümanlar içinden bir “kurtarıcı”nın, bir “kahraman”ın çıkacağına inanadursun ve bekleyedursun bu hain gürüha böyle bir şeyin olmadığını inandırmakta pek mahirdirler.
Evet, plân gerçekten “Mesih Plânı”… Zaman gerçekten “Mesih-Mehdi Zamanı”… Ve mekân gerçekten o zamanın sahibinin hükmü altında. Onlar, plânlarının kusursuz bir şekilde yürüyeceğine inanadursunlar, zaman ve “Zamanın Sahibi” hükmünü icra etmeye devam etmekte!
Bu savaş iyi ile kötü arasındadır! İyi, İslâm’ın temsilcisi ve Müslümanların izzetini her ne pahasına olursa olsun ayakta tutacak olan İslâma Muhatap Anlayış bağlılarıdır! Yani Mehdi Ordusu. Kötü ise İslâm’ı yeryüzünden silmeye büyük bir zevkle Müslüman kanı içmeye ahdetmiş Hıristiyan-Yahudi Batı düzeni bağlılarıdır! Yani “Deccal Komitesi”nin ordusu. Eğer savaşı “Deccal Komitesi” kazanırsa –ki Allah’ın izniyle kazanamayacak. Çünkü Allah Resulü; “Dünyadan bir gün dahi kalsa Allah ogünü uzatır Hz. Mehdi’yi gönderir!” buyuruyor.- bu zulüm düzeni bir daha yok olmamacasına kıyamete kadar devam edecektir. Eğer Müslümanlar kazanırsa –ki Allah’ın izniyle kazanacak. Çünkü Allah Resulü böyle müjdeledi- o zaman Irak’taki, İsrail’deki kanla, sömürüyle beslenen bu Deccal düzeninin yıkıntıları üzerinden Yeni Dünya Düzeni çıkacaktır. Bu düzenin adı “Mehdi Nizamıdır!” Bu düzenin adı “Mesih Zamanı!”dır!
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İsrail’deki Yahudiler de Amerika’daki Yahudiler de bunun şuurunda olarak bu savaşı vermektedirler. Pervasızlıklarının kaynağı da buradan gelmektedir. Dünya İmparatorluğu ancak ve ancak “Yahudilerin hakkı” olduğuna göre Yahudi haricindeki diğer insanlar “hayvan mesabesinde”dir. Haliyle bu inanış sahipleri kundaktaki Müslüman bebeğini de katledebilirler, 13 yaşındaki şehid Müslüman kızın ölü bedenine 20 mermiyi de sıkabilir.
Bu savaştaki hedef İsrail’i sıkıştığı cendereden çıkarıp, Suriye-Irak-Türkiye havzasına yerleştirmektir. Bunun böyle olmadığını söyleyen de bu plâna hizmet eden alçak soyundandır!
Aslı itibariyle “Deccal”in koalisyonunu oluşturan bu güçler maalesef ALLAH Resulü ile beraber bir çok İslâm büyüğünün de haber verdiği üzere kendilerine “Müslümanlar içinden” de stratejik ortaklar bulmuşlardır. Stratejik ortaklığın hakikati Amerika-İsrail birlikteliğindeki plân içinde yatmaktadır. Bu plâna dahil olan sadece ve sadece stratejik ortakların Müslümanları katlederken kullandıkları tetikçilerdir. Bu tetikçilerin yaptığı ihanet onlar dövüşürken bunlar da bir taraftan havlu ve su yetiştirip, diğer taraftan da masaj yapmaktır!
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
YENİ DÜNYA DÜZENİ


Osman Halid
İsrail-Amerika’nın başını çektiği “Deccal Komitesi”nin Irak’ta yaşadığı hezimet artık saklanamayacak boyutlara ulaşmıştır. 11 Eylül intikam ve cezalandırma operasyonundan sonra Amerika İslâm’ı yeryüzünden “sileceğinibütün dünyaya deklere ederek harekete geçti ve ilk olarak Afganistan’a girdi. Bu savaşın gayesi Afganistan Devlet Başkan’ı Molla Ömer ve Ladin’i yakalamaktı. Bırakın bu iki mücahidi yakalamayı daha Amerikalı “uzmanlar”ın elinde devlet başkanlığı yapmış bir şahsın yani, Molla Ömer’in fotoğrafı bile yok.
ABD birlikleri Kabil’in dışına bir adım dahi atamıyorlar. Kukla Devlet Başkanı Karzai Kabil’in dışına her çıkma teşebbüsünde mücahidlerin namlularına hedef oldu.Afganistan’da son durum şöyle: Kâbil, Mücahidler tarafından kuşatılmış olarak düşmana karşı adı konulmamış bir ambargo uygulanıyor.
GÜNCELLEME...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com







İsrail-Amerika’nın başını çektiği “Deccal Komitesi”nin Irak’ta yaşadığı hezimet artık saklanamayacak boyutlara ulaşmıştır. 11 Eylül intikam ve cezalandırma operasyonundan sonra Amerika İslâm’ı yeryüzünden “sileceğini bütün dünyaya deklere ederek harekete geçti ve ilk olarak Afganistan’a girdi. Bu savaşın gayesi Afganistan Devlet Başkan’ı Molla Ömer ve Ladin’i yakalamaktı. Bırakın bu iki mücahidi yakalamayı daha Amerikalı “uzmanlar”ın elinde devlet başkanlığı yapmış bir şahsın yani, Molla Ömer’in fotoğrafı bile yok.
ABD birlikleri Kabil’in dışına bir adım dahi atamıyorlar. Kukla Devlet Başkanı Karzai Kabil’in dışına her çıkma teşebbüsünde mücahidlerin namlularına hedef oldu.Afganistan’da son durum şöyle: Kâbil, Mücahidler tarafından kuşatılmış olarak düşmana karşı adı konulmamış bir ambargo uygulanıyor.
güncelleme...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt