YEMÎN:
Kuvvet. Bir
haberi yâhut bir işi yapma veya yapmama husûsundaki azmi, iddiâyı (sözü); vallahi, tallahi
şeklinde, Allahü teâlânın ism-i şerîfini anarak veya dînin izin verdiği sözlerle kuvvetlendirmek.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Yeminlerinizi koruyun. (Mâide sûresi: 89)
Alış-verişte vallahi böyledir, vallahi öyle değildir diye yemîn edenlere ve san'at
sâhiplerinden, yarın gel, öbür gün gel diye sözünde durmayanlara yazıklar olsun. (Hadîs-i
şerîf-Kimyây-ı Seâdet)
Doğru olsa bile çok yemîn etmek, son nefeste îmânsız gitmeğe
sebeb olur. Doğru olarak çok yemîn etmek Allahü teâlânın ism-i şerîfine ve yemîne kıymet
vermemek olur. Bunlara kıymet vermeyerek yemîn etmek çok çirkin olur. Şarkılarda,
temsillerde, eğlen celerde yemîn etmek böyledir. (A.Haskefî, İbn-i Âbidîn)
Yemîn
Keffâreti:
Yapılan yemîne riâyet etmeyip, yemîni bozan bir müslümana lâzım gelen keffâret,
cezâ.
Yemîni bozmadan keffâret verilmez. Yemîni bozduktan sonra keffâreti geciktirmek
günâhtır.Yemîn keffâreti için bir köle âzâd edilir. Yâhut zekât alması câiz olan erkek veya
kadın on fakîre bütün bedenini örtecek kadar bir kat çamaşır verilir. Veya aç olan on fakîr bir
gün iki defâ (sabah-akşam) doyurulur. Bu üçünden birini yapamayan fakir, üç gün ard arda
oruç tutar. Bu oruçlara geceden niyet edilir.Kadın üç günü tamamlamadan hayz başlarsa, hayz
bittikten sonra yeniden üç gün tutar. (İbn-i Âbidîn)
Yemîn-i Gâmûs:
Günâha ve
Cehennem'e sokan yemin. Geçmişteki bir şey için, bile bile yalan söyleyerek, yemin etmek.
Yemîn-i gâmûs eden kimse için peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
Kim yalan
yere yemîn ederse, Allahü teâlâ onu Cehennem'e koyar. (Merginânî)
Yemîn-i Gâmûs
büyük günâhtır. Pişman olunca tövbe edilir. Keffâret verilmez. (İbn-i Âbidîn)
Yemîn-i
Lağv:
Boş yere yemîn. Geçmiş bir şey için zan ile yanlış yemîn etmek. Bunda günah ve
keffâret yoktur.
Yemîn-i Mün'akıde:
Geleceğe âit bir iş hakkında meselâ ilerde
yapacağım veya yapmayacağım diyerek yapılan yemîn.
Mün'akıde yemin üç türlüdür:
Birincisi zaman bildirmeden yapılır.Meselâ döğeceğim diye yemîn edince, ikisi de sağ
kaldıkça, döğmezse yemîn bozulmaz.Biri ölünce bozulur. Döğmeyeceğim diye yemîn edince,
ölünceye kadar döğmezse, sonsuz olarak bozulmaz. Bir kerre döğerse bozulur. Keffâret
denilen cezâsını yerine getirir ve yemin biter. İkinci defâ döğerse, keffâret vermez. İkincisi,
zaman bildirilerek yapılan yemindir. Zamânı gelmeden bozarsa, keffâret lâzım olur. Zamânı
gelmeden önce ölürse yemin b ozulmaz. Üçüncüsü, şarta bağlı yemindir. Yemin ettiği şeyin
yapılıp, yapılmamasını, kendinin veya başkasının bir şeyi yapıp yapmamasına
bağlamaktır. Zaman söylenmedi ise, hemen yapmak, zaman söylendi ise, zamânın sonuna
kadar yapmak lâzımdır. Kalkıp gelmezsen vallahi seni döğerim demek bu çeşit bir yemindir.
(Merginânî, İbn-i Âbidîn)
Kuvvet. Bir
haberi yâhut bir işi yapma veya yapmama husûsundaki azmi, iddiâyı (sözü); vallahi, tallahi
şeklinde, Allahü teâlânın ism-i şerîfini anarak veya dînin izin verdiği sözlerle kuvvetlendirmek.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Yeminlerinizi koruyun. (Mâide sûresi: 89)
Alış-verişte vallahi böyledir, vallahi öyle değildir diye yemîn edenlere ve san'at
sâhiplerinden, yarın gel, öbür gün gel diye sözünde durmayanlara yazıklar olsun. (Hadîs-i
şerîf-Kimyây-ı Seâdet)
Doğru olsa bile çok yemîn etmek, son nefeste îmânsız gitmeğe
sebeb olur. Doğru olarak çok yemîn etmek Allahü teâlânın ism-i şerîfine ve yemîne kıymet
vermemek olur. Bunlara kıymet vermeyerek yemîn etmek çok çirkin olur. Şarkılarda,
temsillerde, eğlen celerde yemîn etmek böyledir. (A.Haskefî, İbn-i Âbidîn)
Yemîn
Keffâreti:
Yapılan yemîne riâyet etmeyip, yemîni bozan bir müslümana lâzım gelen keffâret,
cezâ.
Yemîni bozmadan keffâret verilmez. Yemîni bozduktan sonra keffâreti geciktirmek
günâhtır.Yemîn keffâreti için bir köle âzâd edilir. Yâhut zekât alması câiz olan erkek veya
kadın on fakîre bütün bedenini örtecek kadar bir kat çamaşır verilir. Veya aç olan on fakîr bir
gün iki defâ (sabah-akşam) doyurulur. Bu üçünden birini yapamayan fakir, üç gün ard arda
oruç tutar. Bu oruçlara geceden niyet edilir.Kadın üç günü tamamlamadan hayz başlarsa, hayz
bittikten sonra yeniden üç gün tutar. (İbn-i Âbidîn)
Yemîn-i Gâmûs:
Günâha ve
Cehennem'e sokan yemin. Geçmişteki bir şey için, bile bile yalan söyleyerek, yemin etmek.
Yemîn-i gâmûs eden kimse için peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
Kim yalan
yere yemîn ederse, Allahü teâlâ onu Cehennem'e koyar. (Merginânî)
Yemîn-i Gâmûs
büyük günâhtır. Pişman olunca tövbe edilir. Keffâret verilmez. (İbn-i Âbidîn)
Yemîn-i
Lağv:
Boş yere yemîn. Geçmiş bir şey için zan ile yanlış yemîn etmek. Bunda günah ve
keffâret yoktur.
Yemîn-i Mün'akıde:
Geleceğe âit bir iş hakkında meselâ ilerde
yapacağım veya yapmayacağım diyerek yapılan yemîn.
Mün'akıde yemin üç türlüdür:
Birincisi zaman bildirmeden yapılır.Meselâ döğeceğim diye yemîn edince, ikisi de sağ
kaldıkça, döğmezse yemîn bozulmaz.Biri ölünce bozulur. Döğmeyeceğim diye yemîn edince,
ölünceye kadar döğmezse, sonsuz olarak bozulmaz. Bir kerre döğerse bozulur. Keffâret
denilen cezâsını yerine getirir ve yemin biter. İkinci defâ döğerse, keffâret vermez. İkincisi,
zaman bildirilerek yapılan yemindir. Zamânı gelmeden bozarsa, keffâret lâzım olur. Zamânı
gelmeden önce ölürse yemin b ozulmaz. Üçüncüsü, şarta bağlı yemindir. Yemin ettiği şeyin
yapılıp, yapılmamasını, kendinin veya başkasının bir şeyi yapıp yapmamasına
bağlamaktır. Zaman söylenmedi ise, hemen yapmak, zaman söylendi ise, zamânın sonuna
kadar yapmak lâzımdır. Kalkıp gelmezsen vallahi seni döğerim demek bu çeşit bir yemindir.
(Merginânî, İbn-i Âbidîn)