Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"yemekteyiz" (1 Kullanıcı)

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com

Minyatür bir hayat gerçekliği olarak "yemekteyiz"

Yemekteyiz programına mecburi olarak takıldığımı söylemiştim Cuma günü. Sema Karabıyık, bu programa sadece yemek programı olarak bakma, hayat olarak bak, iş ortamı olarak bak dedi. Sosyolog olan benim ama, itiraf etmem gerekiyor ki, postmodern hayatın kodlarını magazin ve spor üzerinden okumayı ben Sema'dan öğrendim.

Yemekteyiz programına iş ortamı olarak nasıl bakacaktım?
Bak dedi Sema, iş ortamında da çalışkan, bilgili olanlar sevilmez. Bütün birimlerde neredeyse bir kişi çalışır diğerleri onun emeğini yer. Bu durumda şefin o çalışkan kişiyi sevmesini beklersin. Ama hayır boynuz kulağı geçer anlayışı ile ilk önce işini iyi yapan kişiyi gözden çıkarır şef. Herkes kendisine rakip olacağını düşündüğü kişinin puanını kırar. İş ortamı budur. Yani işi ehline teslim etmemek rekabetin birinci şartıdır.

Hayat gibi bak yemekteyiz programına dedi Sema.
Hayatta da herkes torpil ister. Torpil yani seçilmek, seçilip ayrıcalıklı davranışa layık görülmek.
Bak dedi Nil en genci olduğu için "seçilmek" istiyor.
Şenginar "ev kadını" olduğu için seçilmek istiyor.
Naim hem şarkı söyleyip hem bu kadar mutfağa hakim olduğu için seçilmek istiyor,
"Üzüm var Ümit" egoları okuyan Cool eleman olarak seçilmek istiyor, Sahra hanım benim hayat görgüm hepinizi döver teması eşliğinde seçilmek istiyor. Her birinin seçilmek istediği "yer" aynı zamanda en zayıf olduğu yer.

"Ev kadın"lığını bir rütbe olarak göğsüne iliştirmek istiyor Şenginar hanım garson hizmetinde akşam sofrasıyla. Ev kadınlığı paye midir?
Ev kadınlığı bir durumdur. Servisini yapamayan ev kadını ancak yeni gelinlerde mazur görülebilecek bir haldir. Dokuz parçayı doksan kişiye adil bir şekilde taksim edebiliyorsa ev kadınıdır. Yoksa bir kadının evde oturup semt pazarından giyim kuşam alması onu ev kadını yapmaya yetmez.

Sofraya bile şapkası ile oturacak kadar "batılı" olan Sahra hanımın mutfak anlayışı ve ev tanzimi emanet bir evde yemek yaptığını düşündürtecek kadar ayrı tellerdendi. Bir önceki yarışmada Karadenizli Hasan Bey'e yol yordam öğreten Sahra hanımın bu yarışmada "temizlik imtihanında sınıfta kalmışlığı ne kadar ibretlik.
Başkalarının hazırladığı sofralarda, kahvaltımı Paris'te, öğle yemeğimi Napoli'de "aldım" edalarında konuşan kadın, kendi hazırladığı sofrada nasıl da "hanım teyze" idi.

Yemekteyiz programına minyatür bir hayat gerçekliği olarak bakınca haliyle geçmişin sokaklarından bir dizi hatıra da çıkıp geldi. Sahra hanım beni hızla çocukluğuma götürdü. Nevniyaz hanıma. (İsmini değiştirdim, böylece bir Attila İlhan kahramanı gibi oldu).
İstanbullu olması ile övünürdü. Sanki saraylardan kalmıştı. Evine misafir olarak sadece kardeşleri gider gelirdi. Çünkü Nevniyaz hanım sadece "misafir"olarak yaratıldığına inananlardandı. Misafir, yani herkes ona hizmet edecek. Hizmet karşılıksız değildi elbet. Nevniyaz hanım kendisine sunulan pasta böreği "lütfen" yer, bunun esasında daha gevrek daha şöyle daha böyle olması için neler yapılması gerektiğini söyler dururdu. "Issızlığın ortası" nda sadece 24 haneli bir sitede yaşadığımız için, herkes herkesin pişirdiğini bilirdi. Pişirdiğini bilmediğimiz tek komşumuz Nevniyaz hanımdı.O bir gurme olarak her daim mesai halinde idi.

Hangi kokunun nereden geldiğini bilen Nevniyaz hanım, postu beğendiği kokunun hanesine serer "ah ne vakittir Sedat da yemedi (kocası, elbette onun da adını değişirdim) diyerek bir tabak da evine götürürdü. 24 hanenin en az yirmisi Nevniyaz hanımdan nasibini alırdı. Kimine her sabah kahveye gidilir, kimine ikindi çayı bahşedilir, kimine şöyle bir akşam çayı uygun bulunurdu. Çay dediğime bakmayın, çayın yanına hissedilmiş kokunun tabağı ilave edilmek zorunda kalınırdı. Ay senin ev tarhanan gibisini yemedim, senin tulum peynirinin üstüne yok, hadi bir mercimekli börek yap da kokusundan kurtlar kuşlar doysun temalı yüreklendirici ve de kendine lezzet yontucu konuşmaları hiç bitmezdi Nevniyaz hanımın.

Bu kadarla kalsa çekilirdi belki. Çünkü o 24 haneli sitenin en az on beş hanesinde çok cömert, çok hatırşinas güzel komşular vardı. Ama Nevniyaz hanım "misafir" olarak kalmazdı. Hiç kimse Nevniyaz hanım hakkında konuşmaz iken o herkes hakkında konuşurdu. Herşeyi ve herkesi birbirinin zıddı kılarak bu zıtlıktan devşirdiği enerji ile kapı kapı dolaşırdı. Afyonlu komşuya ay sizin peyniriniz, sizin haşhaş böreğiniz gibisi yok iltifatını edip, iltifatını evde unutur giderdi. Edirneli komşuda o şeyleri nasıl yiyorlarsa öyle, adı üstünde canım peynir mi tabii ki Edirne konuşmasını ilk defa yapıyormuşçasına aşk ile tekrarlardı.

Yemeklerin kokusunu atlatsanız bile ayak sesi teftişini atlamazdınız. Her ayak sesi duyduğunda kapıyı açar eğer dişine göre biri çıktıysa hemen kapı aralığından bir muhabbet tutturur, dişine uygun biri çıkmadıysa selamsız sabahsız pat diye yüzüne kapıyı çarpıverirdi.

Nevniyaz hanım biz çocukların ahlakını bozacak, gençler örnek alacak diye kimseler korkmazdı. Çünkü insan fıtratı güzeli sever anlayışı hakimdi. O kadar güzel insan vardı ki. Bütün sitenin İhsan hanım yengesi mesela. Ne güzel yemekler yapardı. Fakat bir defa olsun güzel yemek yaptığını söylediğine kimseler tanık olmamıştır. Ama herkes onun yemeğini tam tekmil bir sofra düzeni içinde tatmıştır. Büyükçe bir tepsinin içinde çorbasından zeytinyağlısına et yemeğinden tatlısına, böreğine kadar çok şık küçük tencereleri kah taziye evine, kah hastaya, kah yeni doğum yapmış lohusanın evine gönderirdi. Yeni bir gelin gibi asla fazla konuşmayan İhsan hanım yenge, tepsisini kendi ulaştıramadığı için -tepsiyi taşımak için gençlerden yardım alırdı- özür diler en fazla 20 dakika sürecek ziyaretini tamamlayıp izin isterdi. O sıralar elli beş yaşında olduğunu söylesem inanır mısınız?

Hayatın gerçeği ve letafeti İhsan hanım yenge idi. Herkes ona özenirdi. Herkes onun gibi olmak isterdi. Öyle hatır naz öyle kibar. Karıncayı incitmekten korkan bir kalp ile. Yemeğin kıvamı tarif edilecek olsa "valla tıpkı İhsan hanım yengenin çorbası gibi” denirdi mesela.Ya da giydiğini yakıştıran birinden mi bahsedilecek "aman uzun lafın kısası İhsan hanım yenge gibi işte, taşı bağrına taksa taş pırlantayım diye seslenir onun bağrından" denirdi.
Nevniyaz hanım ciddiye alınmazdı. Adı geçtiğinde dudak hafifçe bükülür, adam sende Nevniyaz hanım işte denir geçilirdi.

Arızalı insanların merkeze alınmadığı zamanlar geçmişte kaldı. Şimdi sadece arızalı olanların dilden dile dolaştığı günlerdeyiz. Çünkü kameranın gözü sadece arızalı olanı, öfkeli olanı, kibirli olanı ille de ben ben daima ben diyeni algılıyor ve algılatabiliyor. İyiliğin, güzelliğin, tevazunun dili derin ve hareketsiz. Onun için görüntüye gelmiyor.

Kıssadan hisse.
Hakiki bir şey görmek istiyorsanız ekranı kapatacak hayata karışacaksınız.Ben öyle yapacağım.
İyileşir iyileşmez dostlarımı
çömlekte kuru fasulye ve pilav yemeğe davet edeceğim.
11.gif
good.gif






F K. BARBAROSOĞLU YENİ ŞAFAK









 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt