Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Yazıcıların Görevleri ve Edepleri.! (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Alimler demişlerdir ki: "Kalemden daha faziletli bir şey yoktur; çünkü geçmişi hatırlamak ve önceki dönemlerden haberdar olmak ancak kalem ile mümkündür."

Kalemin faziletinden dolayı Allah (c.c) onunla yemin etmiş ve ayet-i kerimesinde şöyle buyurmuştur:

"Kaleme ve (kalem sahiplerinin) yazmakta oldukları şeylere yemin olsun ki..."

Yüce Allah bir diğer ayette şöyle buyurmuştur:

"Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir."

Katip ve yazıcı, günümüz Türkçe'sinde müşavir, müsteşar danışman ve sekreter olarak karşılığında kullanılan ve bu gibi görevlerde hizmet eden devlet erkanı için kullanılan bir kelimedir.

Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Allahu Teala'nın yarattığı ilk şey kalemdir. Ona 'yaz!' dedi o da kıyamete kadar olacak her şeyi yazdı."

Abdullah İbnu Abbas (r.a), Hz. Yusuf'un (a.s) durumunu anlatan:

"Beni memleketin hazineleri üzerine memur et. Çünkü ben onları güzel korurum ve bu işi iyi bilirim" ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: Bunun manası şudur: "Ben yazmayı iyi bilen ve hesabı güzel yapan birisiyim."

İbnu Abbas: "Kalem, sözün kalıbıdır" demiştir.

Hikmet: İbnü'l-Mu'tez: "Kalem madendir. Akıl cevherdir. Kalem, sözün (şekil aldığı) kalıbıdır. Hat (yazı yazmak) ise sanattır" demiştir.

*Câlînûs: "Kalem sözün doktorudur" demiştir.

*Balinâs ise: "Kalem çok büyük bir tılsımdır" der.



*Câlînûs: Miladi 108 yılında Trayinus (Trajan) adlı Roma imparatoru zamanında, izmir'in Bergama ilçesinde doğmuştur. İslam tıbbini etkilemiş bir tabip, ayrıca filozof ve matematikçidir. Roma'da veya Bergama'da, miladi 200 yılları dolayında ölmüştür.

*Bâlînâs: Arşimed (Arkhimedes) ve Eratoshenes'le çağdaştır. Arşi-med'den yirmi beş yıl sonra, muhtemelen milattan önce 262 de Güney Anadolu'nun Pamphylia bölgesinin (Antalya civarı) Perge şehrinde dünyaya gelmiştir. Ünlü bir Grek matematikçisidir. Öğrenimini, devrin ilim merkezi İskenderiye'de, Öklid'in yetiştirdiği ilim adamların-daiarrjgmlamıştır. 190 yılında İskenderiye'de öldüğü tahmin edilmektedir.


İskender: "Dünya iki şeyin altındadır; kılıç ve kalem. Kılıç kalemin altındadır. Kalem, öğretmenlerin sermayesidir. Uzakta veya yakında, tüm insanların görüşü onun ile bilinir. Kitaplara bakmadan (ilim öğrenmeden) zamanını yaşayan ve tanımaya çalışan kişinin aklı kâmil olmaz" der.

Şurası bir gerçektir ki, insanın ömrü bellidir. Bu belli ve kısa ömür içindeki yaşanan hayatı kaç kimse idrak edebilir? Kaç insan hayatı boyunca yaşadıklarını tam olarak hatırda tutabilir?

Kalem ve kılıç bütün eşyaya hâkimdir; şayet bu ikisi olmasaydı dünya hayatı ayakta duramazdı.

Yazıcının Bilmesi Gereken İlimler

Kâtibin, büyük şahsiyetlerin hizmetlerini yürütebilmesi için yazmayı ilgilendiren şeyleri bilmesinden daha mühim bir şey yoktur.

Hikmet sahipleri ve önceki sultanlar, kâtibin on şeyi bilmesi gerektiğini söylemişlerdir:

1- Toprak altındaki suyun yüzeye yakınlığını ve uzaklığını bilmek.

2- Bir mesele hakkında hüküm çıkarma marifetine sahip olmak.

3- Yaz ve kış aylarındaki gece ve gündüzlerin uzama ve kısalma miktarlarını bilmek.

4- Güneşin, ayın ve yıldızların hareketlerini bilmek.

5- Güneş ay ve yıldızların karşılaşma ve toplanma (tutulma) vakitlerini bilmek.


Kelamın güzeli; sözü az, delili kuvvetli, manası çok ve dinleyeni usandırmayanıdır.

6- Hesap yapmayı, geometriyi, takvimi ve senenin belirli gün ve haftalarını bilmek.

7- Ziraatçılara uygun (gübre ve ilaç olan) şeyleri bilmek.

8- Tabiplikten haberdar olmak, ilaçları iyi tanımak.

9- Rüzgarın esiş yerlerini ve isimlerini iyi bilmek.

10- Şiir ve kâfiye ilmini bilmek.

Bütün bunlarla beraber kâtip, hoş karşılamasını bilen, ince ruhlu birisi olmalıdır. Kalemini yontmasını, iktisatlı olmasını, yazmasını iyi bilmelidir. Kalbine gelen ince mana ve nükteleri kaleme dökmesini becerebilmelidir. Yazarken kalemin haddini aşmasından (farklı ve fazla yazmasından) kendini korumalıdır. Hangi harfin uzatılması veya kısa yazılması, hangisinin bitişik veya ayrı yazılması gerektiğini iyi bilmelidir.Yazısı gayet açık ve seçik olmalı, yazdığı yazının hakkını vermelidir.

Anlatıldığına göre: Hz. Ömer'in (r.a) bir valisi vardı. Bu vali, Amr b. As'a (r.a) bir mektup gönderdi. Yazdığı mektubun başındaki besmelenin "Sin" harfini belirgin yazmamıştı. Amr, onu çağırarak: "Önce besmeleyi yazmayı öğren; ondan sonra kime mektup yazmak istersen yaz" dedi.

*Bu husus Arapça Farsça ibranice gibi dillerde kullanılan harflerde mümkündür.

Kâtip için en önemli unsurlardan birisi de, kalemini yontmasını bilmektir. Güzel yontulan kalemden çıkan yazılar da elbette güzel olur.

Hikâye: Şehinşâh'ın on tane veziri vardı. İçlerinde Sahib İsmail b. Abdullah da bulunuyordu. Bir gün bütün vezirler toplanarak onu utandırmak ve dövdürmek için anlaştılar. Aralarında: "Sahib daha kalemini bile yontamayan birisidir!" diye konuşmaya başladılar. Bunları duyan Şehinşâh, onları topladı. Sahib onlara: "Sizde olan hangi şey bende yoktur ki, benim aleyhime, Şehinşâh'ın huzurunda konuşmaya cesaret ediyorsunuz? Babam bana ticareti öğretmedi ama, vezirlik yapmayı öğretti. Benim en küçük becerim, kalemi yontma sanatıdır. Acaba içinizde başı kırılmış bir kalem ile tam bir mektup yazabilecek birisi var mı?" dedi. Oradakiler bunu yapamayacaklarını bildikleri için sessiz kaldılar. Şehinşâh Sahib'e, "Haydi sen yaz bakalım!" dedi. İsmail bir kalem aldı, başını kırarak tam bir mektup yazdı. Oradakilerin hepsi onun doğruluğunu ve üstünlüğünü kabul ettiler.

Kalemlerin en iyisi, dosdoğru, rengi sarı, ortası ince olandır. Sağ tarafı yontulmuş kalemle, Arapça, Farsça ve İbranice gayet güzel yazılır. Diğer dillerin yazısı sol taraftan kesilmiş kalemle güzeldir.

*Şehinşah veya Şehinşeh: Farsça'da Şâh-ı Şâhân. Şâhân Şâh'tan, Şehin şâh veya Şehin şeh şekline dönüştürülmüştür. İran hükümdarlarına verilen unvandır. Krallar kralı anlamına gelen bu unvan başka bir dilde İskender içinde kullanılmıştır.

Yazı yazmak için kalemin nasıl olması gerektiğini, Yahya b. Cafer el-Bermekî, Yahya b. Leys'e gönderdiği bir mektupta şu şekilde anlatmıştır:

"Kalem ne çok ince, ne de çok kalın olmalıdır. Onu yontacak bıçağın çok iyi kesen bir bıçak olması gerekir. Yontulan kalem, sağ tarafından yontulmuş olarak, adeta turna kuşunun gagasına benzetilmelidir. Onu yontacak mikat'ın çok sert olması gerekmektedir."

Hokka kalemi, ele yatkın ve hafif, kağıdı ise parlak ve düzgün olmalıdır.

Yazıda dikkat edilecek bir husus da; üç harften fazla olan kelimeleri uzatmalı, daha azında ise bunu yapmamalıdır. Çünkü bu, yazının görünümünü bozar. Harfler birbirlerine benzemeli; karakter uyumu korunmalıdır.

Abdullah b. Rafi', Hz. Ali'nin (r.a) kâtibidir. O, şöyle anlatıyor: "Bir gün yazı yazıyordum. Hz. Ali (r.a) bana: 'Hokkanın içine yün koy, kaleminin yazan kısmını uzat (uzun kes), satırların arasını geniş tut, harfler ise birbirlerine yakın olsun' dedi."

Abdullah b. Cebele güzel bir kâtip idi. Oğullarına şöyle nasihat etmiştir: "Kalemleriniz serbest olsun; bunu beceremezseniz, bir hiç olursunuz. İşlerinizin düğümlenmemesi için önce kaleminizin bağını çözün. Mektuplarınızı mühürlemeden göndermeyin! Çünkü kitabın hürmeti onu mühürlemektedir."

*Yahya b. Cafer: Bermek kabilesinin lideri, Yahya b. Halid b. Ber-mek'in oğludur. Bir dönem Halife Harun er-Reşid'in vezirliğini yapmıştır. Bkz: İbnu Hallikân, Vefâyâtü'l-A'yân, 1/328-346.

*Mikat, eskiden katiplerin kalemlerini yonttukları kemikten yapılma, bıçağı andıran keskin bir aletin ismidir.

Abdullah b. Abbas (r.a): "(Sebe kraliçesi) dedi ki: 'Ey ileri gelenleri Hakikat, bana çok şerefli bir mektup bırakıldı" ayetinin tefsirinde, şerefli (kerim) kelimesini; "içeriği çok güzel" yahut "mühürlü" olarak tefsir etmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v) Acem hükümdarlarına birer mektup gönderdi. Gönderirken sahabelerine: "Onlar, mühürsüz mektubu kabul etmiyorlar" diyerek üç satır mühür vurdu.

Sahr b. Amr anlatıyor: Resûlullah (s.a.v) Necaşi'ye bir mektup yazdığında, mektubu önce toprakladı sonra gönderdi. Necaşi, müslüman oldu.

Hz. Peygamber (s.a.v) bir mektup da Behram'a gönderdi fakat onu toprağa sürmedi. Behram müslüman olmamıştı.

Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Mektuplarınızı toprağa sürün. Çünkü bu sizin hacetinizi giderir."

Bkz: Suyutî, el-Leâliu'l-Mesnûat, K. Edeb ve'z-Zühd, 2/246-247. Bu mühür, "Muhammed" kelimesi en üstte, "Rasûl" kelimesi ortada, "Allah" kelimesi de altta olmak üzere üç satırlık bir mühürdür. Sıralamanın bu şekil olması, Arapçanın dil yapısından kaynaklanmaktadır. Mührün manası "Allah'ın Elçisi Muhammed" şeklindedir.

*Kitabın elimizde mevcut olan nüshasında bu isim Nuşirevan olarak geçmektedir. Fakat Nuşirevan, daha Hz. peygamber (s.a.v) çok küçük yaşlarda öldüğü için biz bu ismi, o zamanda iran'da hüküm sürmekte olan Behram ile değiştirdik. Zira İslam tarihi kitaplarının anlatımıyla Kisra'nın son hükümdarlarından olan Behram, Hz. Peygamberin (s.a.v) göndermiş olduğu elçileri ölüm ile tehdit etmiş ve mektupları da yırmıştı.

Yine Efendimiz (s.a.v): "Mektuplarınızı toprağa koyun (ona sürün); çünkü toprak mübarektir" buyurmuştur.

Kâtip yazdığı yazıyı makama arz etmeden önce iyice okumalı, yanlışlar varsa düzeltmelidir. Kelamının kısa, manasının da uzun olmasına özen göstermelidir. Kelime tekrarı yapmamalıdır. Manası zor anlaşılan, kullanımda olmayan kelimeleri yazmaktan sakınmalıdır.

Bu konu hakkında söylenilecek daha birçok husus vardır; fakat, bunların hepsini anlatmak yazının uzamasına sebebiyet vereceğinden bu kadarıyla yetiniyoruz.

Şöyle denilmiştir: "Kelamın güzeli; sözü az, delili kuvvetli, manası çok ve dinleyeni usandırmayanıdır."

*Tirmizi, İsti'zân, no: 2714, el-Müttakî, Kenzu'l-Ummal, ilim, no: 29696, İbn-i Hacer el-Askalanî, el-Metâlib'ul-Aliyye, no: 3025. Hadis-i şerifte anlatılan mektupların topraklanması işlemi, kanaatimizce bir maslahat icabıdır. Hadiste topraklama işlemini mektuba hasredilerek, sanki bu işlemin mektuplarda yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. Topraklama işlemi, tıbben de kanıtlanmış bir metot olarak, İslamiyet'te bir çok temizlik işlemlerinin yapılmasında kullanılır. Hatta deri tabaklama metodunun bir yöntemi de topraklama olarak anlatılmıştır. Bu yollardan hareketle; Peygamber efendimizin yaşadığı dönemlerde kağıdın çok az bulunması, yazının başka şeyler üzerine yazılmasını kaçınılmaz kılmıştır. Bununla beraber, mektuplaşmalarda kağıt yerine derinin kullanılması, tarih sürecinde devletlerin politik yazışmalarında bir adet olagelmiştir. Dikkat edilirse, gerek Hz. Peygamberin (s.a.v) gönderdiği mektuplar, gerekse ona gelen mektuplar, deridendir. Vasfı itibarı ile deri olan bir mektup, devlet arşivlerinde daha uzun saklanabilmektedir. Mektubun topraklanması ömrünün uzaması ve sağlığı bozacak etkenlerin ortadan kaldırılması demektir. Bu söylediklerimiz, o zamanın mektuplarının topraklanma sebeplerinden" bazılarıdır.

*Muhtemel hatalarımızı bize ulaştırma lutfunda bulunan kıymetli okuyucularımızdan Allah razı olsun.Bize bu hizmeti" ikram eden yüce Allah'a sonsuz hamdolsun.

Yüce Allah, peygamberlerin sonuncusu, âhirette yüzleri nur gibi parlayan ümmetinin rehberi Efendimiz Hz. Muhammed'e salat ve selam etsin. Yüce Allah ayrıca, Efendimizin (s.a.v) şerefli ailesine, ilâhî yakınlığa ulaşmış ashabına, temiz zevcelerine, ihlâslı zürriyetine, diğer bütün peygamberlere ve ilâhî yakınlıkla şereflenmiş meleklere salât ve selâm etsin.

Tevfik ve hidâyet Allahtandır.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!.​


 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt