YAVUZ’ UN TEVAZÛU
*Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selim’in günde 3 saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yediğini ve herhangi bir saray halkından ayırt edilmeyecek kadar sade giyindiği ve bunu soranlara:
“Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri, padişahlarına saygıdan ileri gelir. Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki?
Bizim padişahımız ALLAH (cc) vücudun dışına değil içindeki cevhere (imana) bakar” diye veciz bir cevap verdiğini...
**İşte Yavuz’u Yavuz yapan özellik dış fetihten evvel iç fethi tamamlamasıdır. Başarı arttıkça mütevazılığın artması, Cihan devletinin padişahı olsa da ALLAH (cc)’ın kulu olduğunu hiç akıldan çıkarmama her türlü rahat ve konfor içinde yaşaya bilecekken hep sade hayatı tercih etme dünya malına gönül bağlamama.
“Büyüklerin büyüklüğü tevazu ve mahviyet küçüklerin küçüklüğü kibir ve enaniyettir.”
YAVUZUN HOCASINA HÜRMETİ
*Yavuz Mısır seferinden dönüyordu. Bir ara yanında at süren devrin alimi Kazasker İbn-i Kemal’in atının ayağının altından sıçrayan çamur-lar, Yavuzun üstünü başını perişan etmişti. İbn-i Kemal utancından ne diyeceğini bilemiyordu. Durumun kötü olduğunu gören padişah :
“Hocam dedi; Üzülmeyiniz, bir alimin atının ayağından sıçrayan çamurlar dahi bize şeref verir. Öldüğüm zaman bu çamurlu kaftanı sandukamın üzerine koysunlar”.
Gerçekten Yavuz vefat ettiği zaman vasiyeti yerine getirilmiş ve o çamurlu kaftan sandukasının üzerine konmuştu.
*Bir çok Osmanlı padişahı gibi Yavuz’unda en güzel özelliklerinden biri de büyüklere saygı-sıdır. Evet edep ve saygının bulunmadığı yerde ilimden de imandan da bahsedilemez.
Osmanlı düşmanlarına baş eğdirmesini çok iyi bilen Yavuz’un hocası karşısında baş eğmesi edepte ölçüyü göstermektedir.
YAVUZ’UN ÖLÜMÜ
* Bir gün Yavuz çok sevdiği Hasan Can’ a :
“Bre Hasan dedi, arkamda bir diken var batar canımı acıtır.”
Hasan Can padişahın sırtını açtığında henüz kızarmamış sert bir çıban gördü. Durumu padişaha anlattığında padişah sıkmasını istedi. Sıkıla sıkıla çıban kısa bir süre sonra büyüdü ve padişaha sızı vermeye başladı. Doktorlar bir türlü çare bulamı-yorlardı. Öleceği gün idi. Vücudu ateşler için de yanıyordu. Baş ucunda Kur’an okuyan Hasan Can’a: :
-“Hasan Can Ne haldeyim nasılım? ”
Hasan Can yaşlı gözlerle :
Devletlim dedi. ALLAH’a kavuşmak zamanıdır. Ona teveccüh ediniz.
Padişah gülümsedi.
-“Ya bunca zamandır sen bizi kiminle sanıyordun? ALLAH’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün?” dedi.
(Tarih fıkraları syf.116)
**Onlar veli insanlardı, yaptıkları işi ALLAH için yaparlar bir an bile olsun onu unutmazlar ve ona devamlı tesbih ederlerdi. Sefere giderlerken bile dillerinden zikir eksik olmazdı. Hatırlayan hatırlanır. Eğer insan her gün ALLAH’ı hatırlıyor ve emirlerini yerine getirmeye çalışıyorsa o en zor günde (kıyamet) ALLAH tarafından mutlaka cen-netle mükafatlandırılır.
*Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selim’in günde 3 saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yediğini ve herhangi bir saray halkından ayırt edilmeyecek kadar sade giyindiği ve bunu soranlara:
“Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri, padişahlarına saygıdan ileri gelir. Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki?
Bizim padişahımız ALLAH (cc) vücudun dışına değil içindeki cevhere (imana) bakar” diye veciz bir cevap verdiğini...
**İşte Yavuz’u Yavuz yapan özellik dış fetihten evvel iç fethi tamamlamasıdır. Başarı arttıkça mütevazılığın artması, Cihan devletinin padişahı olsa da ALLAH (cc)’ın kulu olduğunu hiç akıldan çıkarmama her türlü rahat ve konfor içinde yaşaya bilecekken hep sade hayatı tercih etme dünya malına gönül bağlamama.
“Büyüklerin büyüklüğü tevazu ve mahviyet küçüklerin küçüklüğü kibir ve enaniyettir.”
YAVUZUN HOCASINA HÜRMETİ
*Yavuz Mısır seferinden dönüyordu. Bir ara yanında at süren devrin alimi Kazasker İbn-i Kemal’in atının ayağının altından sıçrayan çamur-lar, Yavuzun üstünü başını perişan etmişti. İbn-i Kemal utancından ne diyeceğini bilemiyordu. Durumun kötü olduğunu gören padişah :
“Hocam dedi; Üzülmeyiniz, bir alimin atının ayağından sıçrayan çamurlar dahi bize şeref verir. Öldüğüm zaman bu çamurlu kaftanı sandukamın üzerine koysunlar”.
Gerçekten Yavuz vefat ettiği zaman vasiyeti yerine getirilmiş ve o çamurlu kaftan sandukasının üzerine konmuştu.
*Bir çok Osmanlı padişahı gibi Yavuz’unda en güzel özelliklerinden biri de büyüklere saygı-sıdır. Evet edep ve saygının bulunmadığı yerde ilimden de imandan da bahsedilemez.
Osmanlı düşmanlarına baş eğdirmesini çok iyi bilen Yavuz’un hocası karşısında baş eğmesi edepte ölçüyü göstermektedir.
YAVUZ’UN ÖLÜMÜ
* Bir gün Yavuz çok sevdiği Hasan Can’ a :
“Bre Hasan dedi, arkamda bir diken var batar canımı acıtır.”
Hasan Can padişahın sırtını açtığında henüz kızarmamış sert bir çıban gördü. Durumu padişaha anlattığında padişah sıkmasını istedi. Sıkıla sıkıla çıban kısa bir süre sonra büyüdü ve padişaha sızı vermeye başladı. Doktorlar bir türlü çare bulamı-yorlardı. Öleceği gün idi. Vücudu ateşler için de yanıyordu. Baş ucunda Kur’an okuyan Hasan Can’a: :
-“Hasan Can Ne haldeyim nasılım? ”
Hasan Can yaşlı gözlerle :
Devletlim dedi. ALLAH’a kavuşmak zamanıdır. Ona teveccüh ediniz.
Padişah gülümsedi.
-“Ya bunca zamandır sen bizi kiminle sanıyordun? ALLAH’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün?” dedi.
(Tarih fıkraları syf.116)
**Onlar veli insanlardı, yaptıkları işi ALLAH için yaparlar bir an bile olsun onu unutmazlar ve ona devamlı tesbih ederlerdi. Sefere giderlerken bile dillerinden zikir eksik olmazdı. Hatırlayan hatırlanır. Eğer insan her gün ALLAH’ı hatırlıyor ve emirlerini yerine getirmeye çalışıyorsa o en zor günde (kıyamet) ALLAH tarafından mutlaka cen-netle mükafatlandırılır.