Nevin_1982
Kayıtlı Kullanıcı
Rüstem Budak
“Ve dedik ki: “Ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkinizde ondan, neresinden dilerseniz bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz?” (Kur’an- ı Kerim)
Geniş bir hareket alanı. Bereketli. Yiyin, için, gezin, yerleşin, yapılar kurun, evler yapın. Verilen nimetlerden istifade edin. Huzur ve mutluluk içinde size verilen süre içinde yaşayın. Sen ve eşin; birlikte yürüyün.
Ama
Bir yer, yasak alan, tehlikeli bölge kilitli son oda. Merak edilen, tadılmak istenen, hissedilmek istenen yer. Var oluşun sırrının hapsolduğu yer. İnsan buraya girmek, görmek istiyor. Çoğu kez içinden gelen aykırı, hayır seslerine rağmen nefs sahibi insan kendine mazeretler arıyor, kendini ikna odalarına koyuyor.
Ve
Tehlikeli bölgeye girilmiştir. Dışarıdan bu bölgeye ait bin bir tahayyül varlığına ait izler aranıyor. Aranan bulunmaya, kaybedilen aranmaya çalışılıyor. İlk hayal kırıklıkları dahi insanı bu bölgeden yenilmesi yasaklanmış meyveye uzanmaktan alıkoyamıyor. Adımlar sıklaşıyor, heyecan artıyor, kalp sıkışıyor. Alında terler birikiyor ve el uzanıyor meyveye. Ve ısırıyor.
Şimdi
Yasaklananın yasaklanma hikmeti, kapalı odadaki sırlar dökülüyor. İnsan üzerindeki örtü, kalpler üzerindeki perde yırtılıyor, kalkıyor. Sahip olunan tüm roller, birikimler birden anlamsızlaşıyor. Görülmek istenenin karşısında derin bir hayal kırıklığı, derin bir pişmanlık. Bu ne? Benim aradığım, merak ettiğim, zihnimi günlerce meşgul ettiğim, hakkında nice sorular ürettiğim meyve bu mu? Şimdi ulaştın, dokundun, yaşadın, ne oldu?
Sonra
Geriye dönüş ve verilen uyarılar, dikilen işaretler, yapılan nasihatler. Bunun ne olduğu, ne olabileceği ne kadar da açık anlatılmıştı. Vesveseler kapladı şuuru. Etkisiz kalınca aklı, yorumunu nefse bıraktı. İnsan nefse uydu. Ebediyeti, melekleşmeyi, bunla saadeti bulacağını ümid ediyordu. Kurtuluşunu pekiştirecek, yerini sağlamlaştıracaktı. Hiçbiri olmadığı gibi elde olan kaybedildi. Kazanılan yok oldu. Verilen alındı.
Tekrar ve,
Hissetti anladı ama olan olmuştu. Ve insanın var oluşunun sırrı keşfedildi. Yanılan, unutan, gaflete düşen insan. Kendisine tuzak kuran nefs ve şeytan. Tanımlamalar- anlamlandırmalar. Geriye dönüş, Allah’a tevbe. Kabul olunan tevbe ancak düşmanıyla mücadelesini devam ettirecek bir mekan: dünya. O gün, bugündür süregelen bir savaş, yenilenler, kazanalar. Dünyada bir değil milyonlarca yasak meyveler. Her köşede insana çağrıda bulunuyor. Canlı, cansız… Unutan insan tekrar yaşadığını unutuyor, yine ihlal, yine düşüş…
Meyveler,
Dışardan hoş görünen, makyajlı, maskeli, sahte, güçlü görünen ama örümcek ağından farksız bir güce sahip olan, her daim davet edici. Saadeti vaad ediyor ancak gerideki yaşanan gerçekler manipüle ediyor. İnsanlar bunlara dokunmasa dökülecek, çürüyecek meyveler. İnsanlar o ağaçlara su vermeseler, beslemeseler kuruyacak o ağaç. Ancak ağacın kurutulması imkansız. Çünkü kökleri insanda. İnsan var olduğu müddetçe o ağaçta var olacak. Tüm insanlar bu ağacı tanıdıkları halde halen onun meyvelerinden çözüm ummaktadırlar. Derin düşüş devam ediyor böylece…
Oysa,
İnsana tanınan yaşam alanında bu meyvelerden daha lezzetli bir çok meyveler var. Ve onlar insanların kendilerine ulaşması için her türlü kolaylığı sağlamada. Ancak çok az insan tercihini bunlardan yana kullanmada. Adem’le başlayan hikayemiz devam ediyor, yakında bitecek. Sabaha ne kaldı ki?
“Ve dedik ki: “Ey Adem, sen ve eşin cennete yerleş. İkinizde ondan, neresinden dilerseniz bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz?” (Kur’an- ı Kerim)
Geniş bir hareket alanı. Bereketli. Yiyin, için, gezin, yerleşin, yapılar kurun, evler yapın. Verilen nimetlerden istifade edin. Huzur ve mutluluk içinde size verilen süre içinde yaşayın. Sen ve eşin; birlikte yürüyün.
Ama
Bir yer, yasak alan, tehlikeli bölge kilitli son oda. Merak edilen, tadılmak istenen, hissedilmek istenen yer. Var oluşun sırrının hapsolduğu yer. İnsan buraya girmek, görmek istiyor. Çoğu kez içinden gelen aykırı, hayır seslerine rağmen nefs sahibi insan kendine mazeretler arıyor, kendini ikna odalarına koyuyor.
Ve
Tehlikeli bölgeye girilmiştir. Dışarıdan bu bölgeye ait bin bir tahayyül varlığına ait izler aranıyor. Aranan bulunmaya, kaybedilen aranmaya çalışılıyor. İlk hayal kırıklıkları dahi insanı bu bölgeden yenilmesi yasaklanmış meyveye uzanmaktan alıkoyamıyor. Adımlar sıklaşıyor, heyecan artıyor, kalp sıkışıyor. Alında terler birikiyor ve el uzanıyor meyveye. Ve ısırıyor.
Şimdi
Yasaklananın yasaklanma hikmeti, kapalı odadaki sırlar dökülüyor. İnsan üzerindeki örtü, kalpler üzerindeki perde yırtılıyor, kalkıyor. Sahip olunan tüm roller, birikimler birden anlamsızlaşıyor. Görülmek istenenin karşısında derin bir hayal kırıklığı, derin bir pişmanlık. Bu ne? Benim aradığım, merak ettiğim, zihnimi günlerce meşgul ettiğim, hakkında nice sorular ürettiğim meyve bu mu? Şimdi ulaştın, dokundun, yaşadın, ne oldu?
Sonra
Geriye dönüş ve verilen uyarılar, dikilen işaretler, yapılan nasihatler. Bunun ne olduğu, ne olabileceği ne kadar da açık anlatılmıştı. Vesveseler kapladı şuuru. Etkisiz kalınca aklı, yorumunu nefse bıraktı. İnsan nefse uydu. Ebediyeti, melekleşmeyi, bunla saadeti bulacağını ümid ediyordu. Kurtuluşunu pekiştirecek, yerini sağlamlaştıracaktı. Hiçbiri olmadığı gibi elde olan kaybedildi. Kazanılan yok oldu. Verilen alındı.
Tekrar ve,
Hissetti anladı ama olan olmuştu. Ve insanın var oluşunun sırrı keşfedildi. Yanılan, unutan, gaflete düşen insan. Kendisine tuzak kuran nefs ve şeytan. Tanımlamalar- anlamlandırmalar. Geriye dönüş, Allah’a tevbe. Kabul olunan tevbe ancak düşmanıyla mücadelesini devam ettirecek bir mekan: dünya. O gün, bugündür süregelen bir savaş, yenilenler, kazanalar. Dünyada bir değil milyonlarca yasak meyveler. Her köşede insana çağrıda bulunuyor. Canlı, cansız… Unutan insan tekrar yaşadığını unutuyor, yine ihlal, yine düşüş…
Meyveler,
Dışardan hoş görünen, makyajlı, maskeli, sahte, güçlü görünen ama örümcek ağından farksız bir güce sahip olan, her daim davet edici. Saadeti vaad ediyor ancak gerideki yaşanan gerçekler manipüle ediyor. İnsanlar bunlara dokunmasa dökülecek, çürüyecek meyveler. İnsanlar o ağaçlara su vermeseler, beslemeseler kuruyacak o ağaç. Ancak ağacın kurutulması imkansız. Çünkü kökleri insanda. İnsan var olduğu müddetçe o ağaçta var olacak. Tüm insanlar bu ağacı tanıdıkları halde halen onun meyvelerinden çözüm ummaktadırlar. Derin düşüş devam ediyor böylece…
Oysa,
İnsana tanınan yaşam alanında bu meyvelerden daha lezzetli bir çok meyveler var. Ve onlar insanların kendilerine ulaşması için her türlü kolaylığı sağlamada. Ancak çok az insan tercihini bunlardan yana kullanmada. Adem’le başlayan hikayemiz devam ediyor, yakında bitecek. Sabaha ne kaldı ki?