HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
YARGI
Yargı (kaza), bağlayıcı olmak üzere hükmü bildirmek demektir. Yargı ile insanlar arasındaki anlaşmazlıklar çözümlenir ya da toplum hakkına zarar verecek olan şey önlenir. İster yönetim yapısında yer alan bir yönetici olsun, ister memur olsun, ister Halife veya ondan daha aşağıda bulunan her hangi bir şahıs arasındaki anlaşmazlıklar olsun, yargı ile İnsanlar arasındaki anlaşmazlıklar ortadan kaldırılır.
Yargının meşruiyyetinin asıl delili, Kitap ve sünnettir. Kitaptan delil yüce Allah'ın şu ayetleridir: ُ "Ve aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet." [1] "Aralarında hüküm vermek üzere, Allah'a ve Rasulü’ne davet olunduklarında..." [2]
Sünnetten deliline gelince: Rasulullah (s.a.v) bizatihi yargı işini üstlenmiş ve insanlar arasında hüküm vermiştir. Buna dair rivayetlerden birisi de Buhari'nin, Peygamber (s.a.v)'in hanımı Aişe (r.anha)'dan yaptığı şu rivayettir:
"Aişe der ki: Utbe b. Ebi Vakkas, kardeşi Sa’d b. Ebi Vakkas'a şunu söylemişti: Zem'a'nın cariyesinin oğlu benden doğmadır. Onu alıp, yanıma getir. Mekke'nin fethi yılı Sa'd, o çocuğu alıp getirdi ve şöyle dedi: Bu benim kardeşimin oğludur. Onun hakkında bana, böyle vasiyette bulunmuştu. Bunu üzerine Abd b. Zem'a kalkıp şöyle dedi: Hayır, bu benim kardeşimdir. Babamın cariyesinin oğludur. Babamın döşeği üzerinde doğmuştur. Bunun üzerine her ikisi de süratle Rasulullah (s.a.v)'e gittiler. Sa'd dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Bu, benim kardeşimin oğlu olup, kardeşim onun hakkında bana vasiyette bulunmuştu. Abd b. Zem'a da dedi ki: Bu benim kardeşimdir. Babamın cariyesinin oğludur. Babamın döşeğinde doğmuştur. Rasulullah: “O senindir, ey Abd b. Zem'a.” Daha sonra Peygamber şöyle buyurdu: “Çocuk, doğduğu döşeğe aittir. Zina yapana da taş (recm cezası ya da mahrumiyet) vardır.” [3]
Rasulullah (s.a.v) hâkimler tayin etmiştir. Ali'yi Yemen kadılığına tayin etmiş ve ne şekilde hüküm vereceğine dair onun dikkatini çekmek üzere vasiyette bulunarak şöyle demiştir: "Hasımlar senin huzuruna geldiklerinde, ötekinin de sözünü dinlemedikçe onlardan birisi lehine hüküm vermeyesin. (Ancak) o takdirde nasıl hüküm vereceğini bilebilirsin.” [4] Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde şu ifade yer almaktadır: "Birbirinden davalı iki kişi sana geldikleri zaman birincisini dinlediğin gibi diğerini de dinlemeden bir şey söyleme.” [5]
Rasulullah (s.a.v) Muaz b. Cebel'i Cened'e kadı olarak tayin etmişti. Bu tayin, yargının meşruiyyetinin delilidir. Yargının meşruiyyetinin bir diğer delili de Aişe'den rivayet edilen yukarıdaki hadistir. Bu rivayette, Rasulullah (s.a.v) Sa'd ile Abd b. Zem'a'nın, Zem'a'nın cariyesinin oğlu hususunda anlaşmazlığa düşerek onların her birisinin çocuğun kendisine ait olduğunu iddia etmesi üzerine, ne şekilde hüküm verdiğini açıkça görmekteyiz. Allah'ın Rasülü, onlara şer’i hükmü belirterek Zem'a'nın cariyesinin oğlunun Zem'a'nın oğlu Abd'in kardeşi olduğunu, ayrıca çocuğun döşeğe ait olduğunu bir kaide olarak ifade buyurdu. Rasulullah (s.a.v)'in verdiği bu hüküm, şer’i hükmü bildirmektedir. Ayrıca bu hükmü kabul etmek için onları mecbur etmiş ve Abd b. Zem'a da çocuğu almıştır. İşte yargıyı tarif eden delil budur. Bu tarif bir vakıanın nitelendirilmesidir. Fakat bu vakıa şer’i bir tarif olduğundan, şer’i tarif de şer’i hüküm sayıldığından dolayı bu hükmün kendisinden çıkartıldığı bir delilin bulunması kaçınılmazdır. İşte bu hadis yargıyı tarif eden delildir.
Bazıları yargıyı; insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözüme bağlamaktır şeklinde tarif etmektedir. Ancak böyle bir tanım bir bakıma yetersizdir. Diğer bir açıdan ise bu, Peygamber efendimizin fiil ve sözünde varid olduğu şekilde yargı vakıasını nitelendirmemektedir. Bu, ancak, yargıdan ortaya çıkması mümkün olan veya olmayan bir sonucu ortaya koymaktadır. Hâkim, bir mesele hakkında hüküm vermekle birlikte, yargıya müracaat eden iki kişi arasındaki husumeti sona erdirebileceği gibi erdirmeyebilir de. Bunda dolayı "kaza" (yargı) için en derli toplu tarif, konunun başında geçen hadisten istinbat edilen tariftir.
Diğer taraftan böyle bir tanım, Aişe yoluyla gelen hadiste de belirtildiği üzere insanlar arasındaki yargıyı da kapsamına almaktadır. Yine bu tarif, "hisbe"yi de kapsamına almaktadır. Hisbe ise: "Toplum hukukuna zarar veren hususlarda, bağlayıcı olmak üzere şer’i hükmü haber vermektir." Bu da bir yığın buğdayın satımıyla ilgili hadisi şerifte varid olan bir kurumdur. Müslim'in sahihinde, Ebu Hureyre'den rivayet edilen şu hadis yer almaktadır: "Rasululah (s.a.v), bir buğday yığınının yanından geçerken elini, o yığının ortasına daldırmış parmağına nemli bir bölüm isabet edince şöyle buyurmuştur: "Ey buğdayın sahibi, bu da ne oluyor?" Adam: “Ey Allah'ın Rasulü, ona yağmur isabet etti” deyince; şöyle buyurdu: “Herkesin onu görmesi için neden buğdayın üst tarafına koymadın? (Bizi) aldatan, benden değildir.” [6]
Yargı, mezalim davalarına bakmayı da kapsar. Çünkü bu davalara bakmak da yargının kapsamı içerisindedir. Yönetimin bir parçası değildir. Zira "mezalim", yönetici aleyhine bir şikayettir. Mezalim: İnsanlar ile; Halife yardımcılarından biri, valileri veya memurları arasında meydana gelen anlaşmazlıklar hususunda, yada gereğince insanlar arasında hüküm verilecek ve yönetilecek şer’i bir nassın manasında görülen ihtilaf hususunda bağlayıcı olmak üzere şer’i bir hükmü haber vermektir.
Mezalim, Rasulullah (s.a.v)'in fiyatlandırmaya dair hadisi şerifinde varid olmuştur. Çünkü Allah'ın Rasülü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Herhangi bir kimsenin, kan ya da mal hususunda kendisine yapmış olduğum bir zulüm ve bir haksızlığın karşılığını benden istemeksizin aziz ve celil olan Allah'ın huzuruna çıkmayı ümid ederim.” [7]
Yine Peygamber'in "Her kimin bir malını aldımsa işte malım, ondan alıversin, her kimin sırtına vurdumsa, işte sırtım, gelsin ona kısas uygulasın." Bu hadis; yöneticinin, valinin yahut da memurun yaptığı bir işin zulüm olduğunu iddia edilen hususların mezalim hâkimine götürüleceğini ifade etmektedir. Mezalim hâkimi de bağlayıcı olmak üzere şer’i hükmün ne olduğunu bildirir. Buna göre yargının bu tarifi, Rasulullah (s.a.v)'in hadis ve uygulamalarında varid olan üç yargı türünü de kapsamaktadır. Söz konusu bu türler ise; insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek, toplum hakkına zarar veren şeyleri önlemek ile yöneticiler ve memurlar ile yönetilenler arasındaki anlaşmazlığı kaldırmaktır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Maide: 49
--------------------------------------------------------------------------------
[2] Nur: 51
--------------------------------------------------------------------------------
[3] Buhari, 6646; Malik, 1224
--------------------------------------------------------------------------------
[4] Tirmizi, 1252
--------------------------------------------------------------------------------
[5] Ahmed b. Hanbel, 707
--------------------------------------------------------------------------------
[6] Müslim, 147
--------------------------------------------------------------------------------
[7] Ahmed b. Hanbel, 12131; Enes b. Malik yoluyla rivayet etmiştir
Yargı (kaza), bağlayıcı olmak üzere hükmü bildirmek demektir. Yargı ile insanlar arasındaki anlaşmazlıklar çözümlenir ya da toplum hakkına zarar verecek olan şey önlenir. İster yönetim yapısında yer alan bir yönetici olsun, ister memur olsun, ister Halife veya ondan daha aşağıda bulunan her hangi bir şahıs arasındaki anlaşmazlıklar olsun, yargı ile İnsanlar arasındaki anlaşmazlıklar ortadan kaldırılır.
Yargının meşruiyyetinin asıl delili, Kitap ve sünnettir. Kitaptan delil yüce Allah'ın şu ayetleridir: ُ "Ve aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet." [1] "Aralarında hüküm vermek üzere, Allah'a ve Rasulü’ne davet olunduklarında..." [2]
Sünnetten deliline gelince: Rasulullah (s.a.v) bizatihi yargı işini üstlenmiş ve insanlar arasında hüküm vermiştir. Buna dair rivayetlerden birisi de Buhari'nin, Peygamber (s.a.v)'in hanımı Aişe (r.anha)'dan yaptığı şu rivayettir:
"Aişe der ki: Utbe b. Ebi Vakkas, kardeşi Sa’d b. Ebi Vakkas'a şunu söylemişti: Zem'a'nın cariyesinin oğlu benden doğmadır. Onu alıp, yanıma getir. Mekke'nin fethi yılı Sa'd, o çocuğu alıp getirdi ve şöyle dedi: Bu benim kardeşimin oğludur. Onun hakkında bana, böyle vasiyette bulunmuştu. Bunu üzerine Abd b. Zem'a kalkıp şöyle dedi: Hayır, bu benim kardeşimdir. Babamın cariyesinin oğludur. Babamın döşeği üzerinde doğmuştur. Bunun üzerine her ikisi de süratle Rasulullah (s.a.v)'e gittiler. Sa'd dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Bu, benim kardeşimin oğlu olup, kardeşim onun hakkında bana vasiyette bulunmuştu. Abd b. Zem'a da dedi ki: Bu benim kardeşimdir. Babamın cariyesinin oğludur. Babamın döşeğinde doğmuştur. Rasulullah: “O senindir, ey Abd b. Zem'a.” Daha sonra Peygamber şöyle buyurdu: “Çocuk, doğduğu döşeğe aittir. Zina yapana da taş (recm cezası ya da mahrumiyet) vardır.” [3]
Rasulullah (s.a.v) hâkimler tayin etmiştir. Ali'yi Yemen kadılığına tayin etmiş ve ne şekilde hüküm vereceğine dair onun dikkatini çekmek üzere vasiyette bulunarak şöyle demiştir: "Hasımlar senin huzuruna geldiklerinde, ötekinin de sözünü dinlemedikçe onlardan birisi lehine hüküm vermeyesin. (Ancak) o takdirde nasıl hüküm vereceğini bilebilirsin.” [4] Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde şu ifade yer almaktadır: "Birbirinden davalı iki kişi sana geldikleri zaman birincisini dinlediğin gibi diğerini de dinlemeden bir şey söyleme.” [5]
Rasulullah (s.a.v) Muaz b. Cebel'i Cened'e kadı olarak tayin etmişti. Bu tayin, yargının meşruiyyetinin delilidir. Yargının meşruiyyetinin bir diğer delili de Aişe'den rivayet edilen yukarıdaki hadistir. Bu rivayette, Rasulullah (s.a.v) Sa'd ile Abd b. Zem'a'nın, Zem'a'nın cariyesinin oğlu hususunda anlaşmazlığa düşerek onların her birisinin çocuğun kendisine ait olduğunu iddia etmesi üzerine, ne şekilde hüküm verdiğini açıkça görmekteyiz. Allah'ın Rasülü, onlara şer’i hükmü belirterek Zem'a'nın cariyesinin oğlunun Zem'a'nın oğlu Abd'in kardeşi olduğunu, ayrıca çocuğun döşeğe ait olduğunu bir kaide olarak ifade buyurdu. Rasulullah (s.a.v)'in verdiği bu hüküm, şer’i hükmü bildirmektedir. Ayrıca bu hükmü kabul etmek için onları mecbur etmiş ve Abd b. Zem'a da çocuğu almıştır. İşte yargıyı tarif eden delil budur. Bu tarif bir vakıanın nitelendirilmesidir. Fakat bu vakıa şer’i bir tarif olduğundan, şer’i tarif de şer’i hüküm sayıldığından dolayı bu hükmün kendisinden çıkartıldığı bir delilin bulunması kaçınılmazdır. İşte bu hadis yargıyı tarif eden delildir.
Bazıları yargıyı; insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözüme bağlamaktır şeklinde tarif etmektedir. Ancak böyle bir tanım bir bakıma yetersizdir. Diğer bir açıdan ise bu, Peygamber efendimizin fiil ve sözünde varid olduğu şekilde yargı vakıasını nitelendirmemektedir. Bu, ancak, yargıdan ortaya çıkması mümkün olan veya olmayan bir sonucu ortaya koymaktadır. Hâkim, bir mesele hakkında hüküm vermekle birlikte, yargıya müracaat eden iki kişi arasındaki husumeti sona erdirebileceği gibi erdirmeyebilir de. Bunda dolayı "kaza" (yargı) için en derli toplu tarif, konunun başında geçen hadisten istinbat edilen tariftir.
Diğer taraftan böyle bir tanım, Aişe yoluyla gelen hadiste de belirtildiği üzere insanlar arasındaki yargıyı da kapsamına almaktadır. Yine bu tarif, "hisbe"yi de kapsamına almaktadır. Hisbe ise: "Toplum hukukuna zarar veren hususlarda, bağlayıcı olmak üzere şer’i hükmü haber vermektir." Bu da bir yığın buğdayın satımıyla ilgili hadisi şerifte varid olan bir kurumdur. Müslim'in sahihinde, Ebu Hureyre'den rivayet edilen şu hadis yer almaktadır: "Rasululah (s.a.v), bir buğday yığınının yanından geçerken elini, o yığının ortasına daldırmış parmağına nemli bir bölüm isabet edince şöyle buyurmuştur: "Ey buğdayın sahibi, bu da ne oluyor?" Adam: “Ey Allah'ın Rasulü, ona yağmur isabet etti” deyince; şöyle buyurdu: “Herkesin onu görmesi için neden buğdayın üst tarafına koymadın? (Bizi) aldatan, benden değildir.” [6]
Yargı, mezalim davalarına bakmayı da kapsar. Çünkü bu davalara bakmak da yargının kapsamı içerisindedir. Yönetimin bir parçası değildir. Zira "mezalim", yönetici aleyhine bir şikayettir. Mezalim: İnsanlar ile; Halife yardımcılarından biri, valileri veya memurları arasında meydana gelen anlaşmazlıklar hususunda, yada gereğince insanlar arasında hüküm verilecek ve yönetilecek şer’i bir nassın manasında görülen ihtilaf hususunda bağlayıcı olmak üzere şer’i bir hükmü haber vermektir.
Mezalim, Rasulullah (s.a.v)'in fiyatlandırmaya dair hadisi şerifinde varid olmuştur. Çünkü Allah'ın Rasülü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Herhangi bir kimsenin, kan ya da mal hususunda kendisine yapmış olduğum bir zulüm ve bir haksızlığın karşılığını benden istemeksizin aziz ve celil olan Allah'ın huzuruna çıkmayı ümid ederim.” [7]
Yine Peygamber'in "Her kimin bir malını aldımsa işte malım, ondan alıversin, her kimin sırtına vurdumsa, işte sırtım, gelsin ona kısas uygulasın." Bu hadis; yöneticinin, valinin yahut da memurun yaptığı bir işin zulüm olduğunu iddia edilen hususların mezalim hâkimine götürüleceğini ifade etmektedir. Mezalim hâkimi de bağlayıcı olmak üzere şer’i hükmün ne olduğunu bildirir. Buna göre yargının bu tarifi, Rasulullah (s.a.v)'in hadis ve uygulamalarında varid olan üç yargı türünü de kapsamaktadır. Söz konusu bu türler ise; insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek, toplum hakkına zarar veren şeyleri önlemek ile yöneticiler ve memurlar ile yönetilenler arasındaki anlaşmazlığı kaldırmaktır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Maide: 49
--------------------------------------------------------------------------------
[2] Nur: 51
--------------------------------------------------------------------------------
[3] Buhari, 6646; Malik, 1224
--------------------------------------------------------------------------------
[4] Tirmizi, 1252
--------------------------------------------------------------------------------
[5] Ahmed b. Hanbel, 707
--------------------------------------------------------------------------------
[6] Müslim, 147
--------------------------------------------------------------------------------
[7] Ahmed b. Hanbel, 12131; Enes b. Malik yoluyla rivayet etmiştir