Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Kişiyi abâd eden ebeddir, ebedi inayettir. Zulüm ile ahlâksızlık ve irtikâp ile abâd olunmaz. Abâd olunsaydı eğer, çakallar çoktan abâd (yücelmiş) olmuşlardı.
“Evet zulüm ile abâd olanın ahiri berbâd olur.” İnsan mükerremdir, ikrama mazhardır, ebede namzettir, değerlidir. Değerli olanın; değersizlik bataklığında, yüce olanın; alçaklarda, nur olanın zulümatın karanlıklarında işi yoktur.
İslâm adlı mektebin öğrencilerinin kıymetine, onların değer ve izzetine, onur ve şerefine, ahlâk ve irfanına hiçbir beşer mektebi ve onların öğrencileri ulaşmamıştır. İsa’yı Musa’yı ve Muhammed Mustafa’yı (Selamullâhi aleyhim ecmeîn) yetiştiren bir mektep hak olan ve gerçek olan bir mekteptir. Avrupa gibi bir medeniyetin şahsiyet ve onur cihetlerinde bize verecek hiçbir kıymeti yoktur. Bir medeniyet ki saadetini başkalarının felâketine bina kılsın, kan ve gözyaşı üstüne bir uygarlık kursun, işte böyle bir medeniyetten kişilik ve kimlik isteme dilenciliği izzeti olana haramdır, suçtur.
Kişinin kimliği aradığı şeyde gizlidir.
Kişinin kimliği aradığı şeyde gizlidir.
Sen aradığın şeysin. Aradığının kıymeti; senin aynı zamanda kıymetindir. Müslüman’ın kıymetinin nedeni Allah’tır, İslam’dır, haktır, Muhammed Mustafa’((S.A.V))dır. Yoksa kişi kıymetini; et ve ottan almamıştır. Hakla meşgul olanın, ilâhî boyayla boyananın, altına daldırılan bakırın, Ashab-ı Kehf’e yoldaş olan Kıtmir’in dahi kıymeti vardır. Toprağı değerli kılan üstündekidir. Eğer toprak çoraksa değeri nedir? Şahsiyet ve kimlik ancak özünü hakka adamak ve kıblesini batıldan sıyırmakla olur. Yoksa sadece şekil bir şey ifade etmez. Kâbe’nin örtüsünü (hâşâ) merkebe çul yapsanız da merkeb yine bildiğiniz aynı eşektir.
Oysa münafığın kâfirden daha aşağılık olmasının nedeni kimliksizliği yani ikili oynamasıdır. Münafık sanki çift şahsiyetlidir. Bir ara form gibidir. Fıkıhta suların kısımları vardır, bunlardan biri de rengi bozuk olmayan ama tadı bozulmuş olan sulardır. Rengi, giyinişi, hal ve tavrı bize benzer, bizim gibidir ama içi sizi kanser yapar. Rengi temiz, tadı ise acıdır. Ona bakan onu temiz sanır.
Münafıklarla başladık ama kimlik bunalımı sadece onlarla sınırlı değildir. Müslümanken başkalarına özenenler, onlar gibi yiyip içen ve onlar gibi davranan büyük yığınlar vardır. Oysa “İman şereftir. Bugün Müslüman’ın en büyük sorunu kimlik bunalımıdır. Bunun farklı tezahürleri olan kişilik erozyonu, şahsiyetsizlik, zillet ve meskenettir.”
Evde farklı düşünen, okulda farklı beyanlar veren, dairede daha bir ayrı havalar takınan insanlarız. İnandığımız gibi yaşamıyoruz, yaşadığımız gibi de inanmıyoruz. Başkaları gibi yürümeye çalışırken kendi yürüyüşümüzü unutuyoruz. Var olan kişiliğimiz de toprağın kaydığı gibi kayıyor.
İnanç kişiliği inşa eder. Yani size bir kimlik, bir unvan ve misyon verir. Kimliğinize göre davranmanız bir zorunluluktur. Hayvanların dahi sağlam bir kimlikleri vardır. Oldukları gibidirler. Oysa bizler, görünen kadarıyla, başkaları olmaktan kendimiz olmaya bir fırsat bulabilmiş değiliz.
İnanç fikri de inşa eder.
İnanç kişiliği inşa eder. Yani size bir kimlik, bir unvan ve misyon verir. Kimliğinize göre davranmanız bir zorunluluktur. Hayvanların dahi sağlam bir kimlikleri vardır. Oldukları gibidirler. Oysa bizler, görünen kadarıyla, başkaları olmaktan kendimiz olmaya bir fırsat bulabilmiş değiliz.
İnanç fikri de inşa eder.
Avrupa’nın ve başkalarının ideolojilerini, fikir artıklarını yalayanlardan olmaktan vazgeçeceğiz. Onların attıkları kemiklerle oynayan yavru finnoşlar, yâ da oyuncaklarla kandırdığımız çocuklar gibi de olmayacağız/olmamalıyız.
İnanç; hayatın/yaşamın inşasıdır. Kendi gibi, inandığı gibi yaşamaktır. Muhammed Mustafa ((S.A.V)) olmaktır. Onun gibi olurken onun engin okyanusunda kendi gibi olan bir güzel ada olmaktır. Yani biz Muhammed Mustafa ((S.A.V)) olurken maymun taklidi yapmıyoruz. Aynı zamanda kendimiz olmaya bir yol buluyoruz.
İnanç; hayatın/yaşamın inşasıdır. Kendi gibi, inandığı gibi yaşamaktır. Muhammed Mustafa ((S.A.V)) olmaktır. Onun gibi olurken onun engin okyanusunda kendi gibi olan bir güzel ada olmaktır. Yani biz Muhammed Mustafa ((S.A.V)) olurken maymun taklidi yapmıyoruz. Aynı zamanda kendimiz olmaya bir yol buluyoruz.
Yani Muhammed Mustafa ((S.A.V)) bizi bize benzeten, bizi bize götürendir, bizi Allah’a götürendir. Biz biziz, Muhammed Mustafa ((S.A.V)) bizi bize götüren buraktır, sırattır. Sıratı aştık mı, Kevserden içtik mi, Rıdvan’a seslendik mi, kapılar aralandı mı, biz kendi cennetimize Muhammed Mustafa ((S.A.V)) kendi cennetine gider, herkes kendi olur çıkar. İşte bizim Muhammed Mustafa ((S.A.V)) oluşumuz bu şekildir. Bir taklitten ibaret değildir.
“Biz, biziz” diyebilsek “biz iman ettiğimiz şeyiz” kavline inansak, “Biz Müslüman’ız, İsa ve Musa’yız, Muhammed Mustafa’yız, Eyyubileriz (Selamullahi aleyhim)” deme bilincini alsak yeterdi. O zaman görseydiniz dünyadaki curcunayı, duysaydınız ayak seslerini, hissetseydiniz imanın zafer kokusunu.
Biz “biz” olmadıkça; kaybedeceğiz,
Biz “onlar” oldukça; ezileceğiz,
Onlar “biz” olmadıkça; kazanacaklar,
Herkes “kendi” oldukça; biz galip geleceğiz.
“Biz biz olmadık ilahi! Sen bizi “biz” yap.”
Biz “onlar” oldukça; ezileceğiz,
Onlar “biz” olmadıkça; kazanacaklar,
Herkes “kendi” oldukça; biz galip geleceğiz.
“Biz biz olmadık ilahi! Sen bizi “biz” yap.”
İman; Ruh ve Mana, Amel İse Onun Vücududur
İman manadır, manasız iş ve sözlerden uzaklaşmaktır. İman büyük ve yüce olduğu için bizi alçak, malayani ve gereksiz işlerden alıkoyar, yâda alıkoymalıdır.
İman manadır, manasız iş ve sözlerden uzaklaşmaktır. İman büyük ve yüce olduğu için bizi alçak, malayani ve gereksiz işlerden alıkoyar, yâda alıkoymalıdır.
Büyük düşün, en büyük ve ulu olan Allah’a iman et, en yüce insanı kendine peygamber bil, en büyük âlem olan ahiret âlemine inan. Küçük işlerin adamı olma.
“Hüküm şekle yani zahire göredir” düsturunca, iman ettiğini söyleyip sonra da İslami, ibadi ve ahlaki hiçbir ameli yapmamak bizi mevcutsuz yapar, yani biz var gibi görünen yoklar olmuş oluruz. Çünkü varlığımızın tek göstergesi olan amelden yoksunuz.
“Hüküm şekle yani zahire göredir” düsturunca, iman ettiğini söyleyip sonra da İslami, ibadi ve ahlaki hiçbir ameli yapmamak bizi mevcutsuz yapar, yani biz var gibi görünen yoklar olmuş oluruz. Çünkü varlığımızın tek göstergesi olan amelden yoksunuz.
İman bir meyvenin özü, çekirdeğidir. Amel ise o meyvenin kabuğu, dışı ve cilâsıdır. Kabuğu olmayan meyvenin ömrü ancak birkaç günle sınırlıdır. “Benim içim temiz” demekle belki birkaç gün temiz kalabiliriz, birkaç gün sonra yaşadığımız gibi iman etmeye başlarız ki, Allah korusun.
İyi işler yapıp da hâlâ hakka ve İslâm’a iman etmeyenin işi şudur ki o kişi kabuğa sahiptir.
İyi işler yapıp da hâlâ hakka ve İslâm’a iman etmeyenin işi şudur ki o kişi kabuğa sahiptir.
Dışı güzeldir, cilâlıdır. Ama içi yani özü yoktur. O kişi ters yolda düz gitmeye çalışan bir araba gibidir, istediği kadar iyi sürmeye çalışsın sözde mahir olsun, yine de mukadder sondan yani kazadan kurtulamaz. İyilikler yapacaksın, ama Allah’a iman etmeyeceksin, bu boşa kürek sallamaktır.
“Allah, bizim imanımızı; içimize ve dışımıza, özümüz ve kabuğumuza, evimiz ve komşumuza, memleket ve dünyamıza sirayet ettirsin.” (Amin)
“Allah, bizim imanımızı; içimize ve dışımıza, özümüz ve kabuğumuza, evimiz ve komşumuza, memleket ve dünyamıza sirayet ettirsin.” (Amin)
İman Gönlümüzün Kandilidir
Bir evde yani gönül evinde iman kandili yanmışsa hangi hırsız o eve girebilir? Hırsızların, karanlık niyetli kişilerin korkusu ışıktır. Işık ise kandillerle kendine ev bulur.
Kâinatın karanlıklarında, nefsimizin koyulaşmış gaflet dehlizlerinde kandilimiz ancak imandır. Kim inanmaktan daha güzel bir nur sunabilir? Kim fikirden daha derin bir amel getirebilir? Oysa iman fikrimizin de ışığıdır. Hem içimize hem de dışımıza şifadır.
Bir evde yani gönül evinde iman kandili yanmışsa hangi hırsız o eve girebilir? Hırsızların, karanlık niyetli kişilerin korkusu ışıktır. Işık ise kandillerle kendine ev bulur.
Kâinatın karanlıklarında, nefsimizin koyulaşmış gaflet dehlizlerinde kandilimiz ancak imandır. Kim inanmaktan daha güzel bir nur sunabilir? Kim fikirden daha derin bir amel getirebilir? Oysa iman fikrimizin de ışığıdır. Hem içimize hem de dışımıza şifadır.
İnsanın iç âlemlerinde gaflet gibi, kıskançlık ve haset gibi çok karmaşık ve tehlikeli aynı zamanda çözülmesi çok zor birçok huy ve dürtüler vardır. Binlerce yıldır insanoğlu kendini çözememiştir. Gerçi insan hastalıklarının ve dertlerinin tam idrakinde değildir, ama yine de bir şeyin tam idrakinde olmalıdır. Hastalığı ne olursa olsun iman gibi tüm hastalıkların çaresi, tüm karanlıkların aydınlık feneri vardır.
İman bizim güneşimizdir. Allah ve resulünün getirdiklerine inanmayan kişi ise istediği kadar ateş yaksın ısınmaya yol bulmaya çalışsın güneşsiz hiçbir şey yapamaz. Allah’u âlem okuduğum bir kitapta dünyanın güneş olmadan kendi kendini idare etmesi için şu ifadeler vardı: Tüm kömür, tüm petrol ve yanıcı maddeler bir araya getirilip yakılsa dünya ancak bir gün dünya dayanabilir güneşsizliğe. İman da aynen böyledir.
Tüm ışıklarınızı, fikirlerinizi, tüm güzelliklerinizi toplayın iman olmadan siz bir hiçsiniz. Kâinat imansız bir tek gün dahi varlığını devam ettiremez. İmansızlığa dayanmak yoktur.
İman huzurdur, gönlün rahatlığı ve “neşenin kaynağıdır” (C.E. Velso) İnanmayan insanın yaşamasına da gerek yoktur. Zaten hayatta inancını kaybedenlerin intiharlarının haddi ve hesabı yok.
İman huzurdur, gönlün rahatlığı ve “neşenin kaynağıdır” (C.E. Velso) İnanmayan insanın yaşamasına da gerek yoktur. Zaten hayatta inancını kaybedenlerin intiharlarının haddi ve hesabı yok.
Ahirete iman, istikbalin karanlıkları için bir ışıktır. Allah’a iman, tüm zorluklar için bir dayanaktır. Peygamberimiz (sav) hem dünya hem de ahiret için Beşir (müjdeleyici) hem de Nezirdir (korkutucu). Kur’an yolumuzun aydınlık direklerini taşıyan ışıktan bir kuledir. Melekler bize gözcü ve rehberdirler. Kader; ilâhî yazgımız, kaza Rabbimizin değişebilen, silinebilen hükmü, hayır ve şer de sınav kâğıdındaki doğru ve yanlış şıklardır.
“Allah bizi sınavda doğru şıkları işaretleyen kullarından eylesin.”(Âmin)
“Allah bizi sınavda doğru şıkları işaretleyen kullarından eylesin.”(Âmin)