Beş yıl geçti aradan , artık eski evimiz yok. Olmayan sadece evimiz değil, eski acılarda yok, neşelerde. İki yıldır İstanbul’un unutulmuş semtlerinden birinde oturuyoruz, her taraf harabe, beton. Babam iflas etti, fabrikayı evi satıp buraya yerleştik. İşte yağmur yağıyor! Odamın sokağa bakan penceresinden, iki betonarmenin arasından denizi görüyorum, yağmurda yağıyor değmeyin şimdi keyfime. Özlemişim yağmurun sesini, küçükken evimizin camından dar ve uzun mahallemizi izlerdim. Yağmur çisil çisil yağardı. Cama vuran o müthiş tıngırtı! Camın buğusu! ve ıslanan sokaklar; hep sevmişimdir yağmurda yürümeyi, dayanamazdım. Bedenime dokunan her damla sanki benden bir kiri silip götürüyordu geçmişe dair. Çocukken hep şimdiki gibi düşünürdüm, bazen kuşları, bazen havayı, bazen de havadaki bir sineği. O müthiş düzen içerisindeki beni düşünürdüm yanağımda yağmur taneleri. Hep sıkılırdım kalabalıktan hala da sıkılırım, beni boğuyor. Bir kuytuya çekilip sahteliğini düşünürdüm hayatın, saflığını ve çirkin yüzünü. Adını bilmediğim düşmanımı düşünürdüm. Bazen alnına bir kurşun sıkmak isterdim gün batımının, bir daha hiç doğmasın diye. Böylece gönlüm hep uzakları aradı, sessiz ve melül bir ahenkte. Yüzümü göğe kaldırıp bekledim düşecek tek bir umut tanesini. Beklide yağmurlarda ıslanmamın sebebi o umut tanesi idi!
Yağmurun sesi hafifledi , nazlı nazlı düşüyor taneler İstanbul sokaklarına ,İstanbul ağlıyor kendi zevaline , bense; sıkılgan , huysuz, adsızlara sevdalı yağmuru dinliyorum; Çek git diyor buralardan alıp yırtık ceketini ,gerçeğe yürü diyor yalın ayak ,yağmurun altında iliklerine kadar ıslanana dek yürü . Çok şey yitirdim İstanbul sokaklarında; on beş yaşımın saflığını, dost olmayı , sevgiyi kaybettim bu sokaklarda.Şimdi ağlamayayım mı ben kendi zevalime? İstanbul ağlamasın mı bu sokaklar benim diye? Gökler akıtmasın mı göz yaşı ,ben susmayayım mı?
Sokaklar suskun ,konuşmuyorlar benimle ben suskunum konuşmuyorum gülen gözlerle. Sus ey göz yaşım! Yağmur ıslatsın sokakları.