Ey dibdiri meyyit! “iki el bir baş içindir”
Davransana... Eller de senin, baş senindir!
***
Sade, garbın yalınız ilmine dönsün yüzünüz
O çocuklarla beraber, gece gündüz didinin
Giden üç yüz senelik ilmi tez elden edinin
***
Harab iller, serilmiş hanumanlar, başsız ümmetler
Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar
Bükülmüş beller: incelmiş boyunlar: işlemez kollar,
Düşünmeş başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar
Tegallübler, esaretler, tehakkümler, mezelletler
Riyalar, türlü iğrenç iptilalar, türlü illetler
Örümcek bağlamış tütmez ocaklar, yanmış ormanlar
Ekinsiz tarlalar, at basmış evler, küflü harmanlar...
Akif, bu perişan durum karşısında ağlamaktan baska şey yapmayanlara da sinirlenir.
Önce şunu anlatır:
Endülüs tacı elinden alınan son İslam hükümdarı, bir kayanın sırtına tırmanır da etrafa bakar. O elden çıkardığı zümrüt gibi ovalar, biçareyi hüngür hüngür ağlatır. Annesi Valide Sultan, onun bu hıçkırıklarını pek haklı görür de şu acı şeyleri söyler:
“Madem ki, düşmanlarla erkek gibi çarpışmadın hiç olmazsa kadınlar gibi otur ağla”. Ve Akif devam eder:
Bırakın matemi yahu Bırakın feryadı
Ağlamak faide verseydi babam kalkardı
Gözyaşından ne çıkarmış, niye ter dökmediniz?
***
Sahipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır
***
Sanıyorlar kafa kesmekle beyin ezmekle
Fikr–i hürriyet ölür, hey gidi şaşkın hazele...
Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak
***
Demek İslam’ın ancak namı kalmış Müslümanlarda
Bu yüzdenmiş demek hüsran–ı milli son zamanlarda
Eğer çiğnenmemek isterseler seylab–ı eyyama:
Rucu etsinler artık Müslümanlar Sadrı İslam’a
O devrin yadı nuranuru bi payan şehamettir
Mefahir onların tarihidir, ümmet o ümmettir”
***
“Müslümanlık yurdunu her yerde felaket vurdu”
***
Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: Telafi edecek bunca zarar var
Bir cehennem ki, uzanmış, dili çıkmış soluyor...
***
Geceden farkını görmüş değilim gündüzümün
Bir güler çehre sezip güldüğü yoktur yüzümün;
Seneler var ki harab olmadığım gün bilmem;
Gezerim abdala çıkmış gibi sersem sersem
Dikilir karşıma hep görmediğim, bilmediğim;
Sorarım kendime; gurbette mi, hayrette miyim?
Yoklarım taşları, toprakları; izler kan izi;
Yurdumun kan kusuyor mosmor uzanmış denizi!
Tüter üç beş baca kalmış... O da seyrek seyrek...
Aşina bir yuva olsun seçebilsem diyerek,
Bakınırken duyarım gözlerimin yandığını:
Sarar afakımı binlerce sıcak kül yığını,
Ne o göm gök dereler var, ne o zümrüd dağlar:
Ne o çıldırmış ekinler, ne o coşkun bağlar,
Şimdi kızgın günün altında pinekler, bekler,
Sade yalçın kayalar, sade ıp ıssız çöller,
Yurdu baştan başa viraneye dönmüş Türkün:
Dünkü şen şatır ocaklar yatıyor yerde bugün,
Gündüz insan sesi duymaz, gece görmez bir ışık,
Yolcu haykırsa da baykuş gibi çığlık çığlık,
“Bu diyarın hani sahipleri?” dersin; cinler,
“Hani sahipleri?..” der, karşıki dağdan bu sefer!
(Asım, Mehmed Akif Külliyatı, c.IV, sy. 244).
Davransana... Eller de senin, baş senindir!
***
Sade, garbın yalınız ilmine dönsün yüzünüz
O çocuklarla beraber, gece gündüz didinin
Giden üç yüz senelik ilmi tez elden edinin
***
Harab iller, serilmiş hanumanlar, başsız ümmetler
Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar
Bükülmüş beller: incelmiş boyunlar: işlemez kollar,
Düşünmeş başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar
Tegallübler, esaretler, tehakkümler, mezelletler
Riyalar, türlü iğrenç iptilalar, türlü illetler
Örümcek bağlamış tütmez ocaklar, yanmış ormanlar
Ekinsiz tarlalar, at basmış evler, küflü harmanlar...
Akif, bu perişan durum karşısında ağlamaktan baska şey yapmayanlara da sinirlenir.
Önce şunu anlatır:
Endülüs tacı elinden alınan son İslam hükümdarı, bir kayanın sırtına tırmanır da etrafa bakar. O elden çıkardığı zümrüt gibi ovalar, biçareyi hüngür hüngür ağlatır. Annesi Valide Sultan, onun bu hıçkırıklarını pek haklı görür de şu acı şeyleri söyler:
“Madem ki, düşmanlarla erkek gibi çarpışmadın hiç olmazsa kadınlar gibi otur ağla”. Ve Akif devam eder:
Bırakın matemi yahu Bırakın feryadı
Ağlamak faide verseydi babam kalkardı
Gözyaşından ne çıkarmış, niye ter dökmediniz?
***
Sahipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır
***
Sanıyorlar kafa kesmekle beyin ezmekle
Fikr–i hürriyet ölür, hey gidi şaşkın hazele...
Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak
***
Demek İslam’ın ancak namı kalmış Müslümanlarda
Bu yüzdenmiş demek hüsran–ı milli son zamanlarda
Eğer çiğnenmemek isterseler seylab–ı eyyama:
Rucu etsinler artık Müslümanlar Sadrı İslam’a
O devrin yadı nuranuru bi payan şehamettir
Mefahir onların tarihidir, ümmet o ümmettir”
***
“Müslümanlık yurdunu her yerde felaket vurdu”
***
Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: Telafi edecek bunca zarar var
Bir cehennem ki, uzanmış, dili çıkmış soluyor...
***
Geceden farkını görmüş değilim gündüzümün
Bir güler çehre sezip güldüğü yoktur yüzümün;
Seneler var ki harab olmadığım gün bilmem;
Gezerim abdala çıkmış gibi sersem sersem
Dikilir karşıma hep görmediğim, bilmediğim;
Sorarım kendime; gurbette mi, hayrette miyim?
Yoklarım taşları, toprakları; izler kan izi;
Yurdumun kan kusuyor mosmor uzanmış denizi!
Tüter üç beş baca kalmış... O da seyrek seyrek...
Aşina bir yuva olsun seçebilsem diyerek,
Bakınırken duyarım gözlerimin yandığını:
Sarar afakımı binlerce sıcak kül yığını,
Ne o göm gök dereler var, ne o zümrüd dağlar:
Ne o çıldırmış ekinler, ne o coşkun bağlar,
Şimdi kızgın günün altında pinekler, bekler,
Sade yalçın kayalar, sade ıp ıssız çöller,
Yurdu baştan başa viraneye dönmüş Türkün:
Dünkü şen şatır ocaklar yatıyor yerde bugün,
Gündüz insan sesi duymaz, gece görmez bir ışık,
Yolcu haykırsa da baykuş gibi çığlık çığlık,
“Bu diyarın hani sahipleri?” dersin; cinler,
“Hani sahipleri?..” der, karşıki dağdan bu sefer!
(Asım, Mehmed Akif Külliyatı, c.IV, sy. 244).