Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
Vicdanım direniyor kalbim!
Öyle tehlikeli bir oyun oynanıyor ki durup düşünmeden anlaşılamıyor hiçbir şey…
Günlük hızdan çıkmak gerekiyor olup biteni anlamak için…
Yoksa çok geç olacak… İnsanın tabiatı değiştirilecek…
Elektromanyetik hipnoz altında toplum… Çocuklar, büyükler, ateşten ekranların başında esir alınmışlar… Toplu olarak eğleniyor, toplu olarak ağlıyor, toplu olarak tüketiyorlar… Hiçbir bireysel acı umurlarında değil sanki… Acıların içinde kalakalmışlar tek başlarına direnenler…
Bu direnişçiler kim? En sıradan olanlar… O güzel kulları ’ın…
Yoksun bir hayatı paylaşanlar… Yettiğince ‘temiz yiyecek’lerle beslenip, herkes hakkında öncelikle güzel düşünüp, haksızlıklar karşısında ise hiçbir hesap yapmadan direnenler…
Kötülüklerin birbirlerinden değil, o tek ‘öteki’nden kaynaklandığını bilip, asıl mücadelenin iblis’le yapılması gerektiğini anlayanlar… Bu kötülüklerin yaygınlaşması için teknolojinin iyi amaçlar yerine, dumansız ateşin üzerinde, insanların zararlarına kullanıldığını toprak vücutlarının içinde hissedenler…
Direniş ancak Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla sürdürülebilir…
Yoksa nanoteknoloji düzeyinde bir bölünme ve her bölünmenin içine sızma hızı şeytanın başka türlü durdurulamaz…
Direniş, adaleti sürdürebilmek, haksızlıklara başkaldırmak olduğu kadar, yediklerimizin, içtiklerimizin ‘temiz’ kalması için mücadele etmekle de mümkün olabilecek gibi görünüyor… Güzel sözün, kelimelerin korunması ise en hayati olanı…
Alllah’ın bize bahşettiği hayatın benzersiz güzellikleriyle, ilk günki gibi korunması için yaptığımız bütün çabalar ise en büyük direniş sayılmalı bugün…
Ey direnişçiler, Alllah’ın sevgili kulları, bütün insanlar, çok geç olmadan tabiatımıza sahip çıkalım…
Kalbimize aklımızı yeniden sevdirelim… Kâinatın ahengini yeniden kuralım… Nefsin iktidarına son verelim… Dünyadaki bütün güç isteklerinin sonunda küfre sebep olabileceğini hiç unutmayalım… ‘Öteki’ni aradan çıkaralım… Kalbi ve aklı ‘bir’leyelim…
Duralım biraz… Akan suyun şırıltısını dinleyelim… Masmavi bir gökyüzünün altında koşup bir ağaca sarılalım… Ve Alllah’a yalvaralım… Yaptığımız bütün hataların bağışlanması, ‘emaneti’ koruyabilmemiz gayesiyle bize son bir şans daha verilmesi için…
( Durdu, toprağın üzerinde...) Yazdığı kitapları bir eşeğin sırtına yükledi… O en uzun yolculuğa başladı içinde… Eşeğinin ismi kadife… Çok yorulunca kendi de biniyor kadife’nin sırtına… Toprak çorak… Uzakta tek bir dağ… Zirvesi karlarla kaplı…
Kadife’nin sağ yanına kitaplarını yüklemiş, sol yanında ise boş bir tabut var… Meşe ağacından… Gece olunca o ağacın içinde uyuyor… Yukarıda yıldızlarla kaplı sonsuz bir gökyüzü… Avuçlarında yıldızlı kelimeler… Uyuyor… Yanında eşeği kadife, onun sırtında gökyüzünden ödünç alarak yazdığı ışıklı kelimeleri ve gökyüzüne uzanan o görkemli dağın yamacında uyuyor şimdi tek başına…
O anın içinde sadece teslimiyet var Alllah’a… Kendi tabiatının zikrinin, kâinatın zikri ile o muhteşem uyumunu hissediyor uykusunda… Bu tek bir anın içinde gördüğü rüyanın belki bütün hayatı olduğunu düşünüyor uyanınca…
Meşe ağacının içinde bedeni, hemen yanında kadife’nin masum gözleri ve kâğıtların üzerinde kelimeleri, bekliyor, o uçsuz bucaksız tabiatın karnında dağın yamacında…
Alllah’ım başka ne isteyebilirim… Bu en uzun yolculuk beni sana getirecek belki…
( Dağın kalbinde mağara… Eşeğimi dışarıda bırakıp giriyorum mağaranın kalbine, ayaklarım çıplak…)
Ve ezan sesi duyuluyor kalbimden… Temiz kanın kelimeleri… Sıralanıyor dağın çevresinde… Dağın kalbine yaklaşamıyor şeytan… Bundan sonrasını rüyamda görüyorum işte… Ve susuyorum şimdi…
Bütün hayatımı yaşadığım o tek an… Kâğıtların sessizliği… Harflerin bitişik nizama geçmesi… Ve zikrin göğsümüzü genişletmesi… Bütün hücrelerimizle görebilmemiz eşyanın hakikatini…
Dağın dışında orman… Kâğıtlar ve tabutlar iç içe geçmişler dışarıda bizi bekliyor… Yazının harfleri insanın nefesi… Bu yüzden Kur’an’ı Kerim’i okuyunca nefes alıyor insan…
( Söz olmayınca çarpmaz kalbin… Kelimeler, nefes olup çıkmaz ağzından… Susarsın… Ucu bucağı olmayan bir tabiatın içinde tek bir kelimeyi beklersin yeniden hayata dönmek için… Seni anlayan bir kelime yanına yaklaşır nihayet… O sonsuzlukta gelir seni bulur… O tek bir kelime ’ın güzel ismiyle… Kalbin yeniden çarpmaya başlar… Hayat geri döner yüzüne… Işık içinde kalır gecenin karanlığı…)
Ve uzakta tek başına o dağ görünür…
Dağın kalbinde gördüğün o ışıklı rüya bir ömür boyu seni bekler…
Ey sevgili… Kalbin rüyası…
Son sözüm bu işte.
Hayati Sır