Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Veysel Karani (? - 657) (1 Kullanıcı)

carmelo89

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Haz 2006
Mesajlar
452
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ülkemizde Veysel Karani olarak tanınmaktadır. Asıl adı Üveys'tir. Peygamber Efendimizi görme arzusuyla yanıp tutuşmasına rağmen hasta, kör ve kötürüm annesini emanet bırakabileceği kimsesi olmadığı için, ziyaretine gidememiştir.


Yüce Peygamberin iltifatına mazhar olmuş, kendisi için "iyilik ve ihsanda Tabiinin hayırlısıdır" ifadeleri kullanılmıştır.Her yıl Ramazan ayında, İstanbul'daki Hırka-i Şerif Camiinde müminlerin ziyaretine açılan "Hırka-i Şerif", Peygamber Efendimiz tarafından kendisine emanet olarak bırakılmış ve Hz. Ömer ile Hz. Ali tarafından kendisine teslim edilmiştir. Risale-i Nur'da, Cenab-ı Hakk'a yaptığı münacatı aktarılmakta, ayrıca makamının yüceliğine de atıfta bulunulmaktadır. (Mektubat, s. 398, 432)

Üveys, Yemen'deki Karn Köyünde dünyaya geldi. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Köyün ismine atfen Karnî lakabıyla anıldı. Geçimini deve güderek sağlamaya çalıştı. Deve sahiplerinden her hangi bir ücret istemeden, ne verirlerse onu alırdı. Aldığının önemli bir kısmını ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı. Fakir olmasına rağmen cömertliğiyle tanındı. Özellikle hayırlı işlerde köyde kimse kendisiyle yarışamazdı. Hayvanları güderken ıssız vadilere çekilerek ibadetle meşgul oldu. Hal ve hareketini kimse anlamadığı gibi, divane gözüyle bakanlar da oldu.

Üveys'in annesinden başka kimsesi yoktu. O da çok yaşlı idi. Ayrıca kör ve yürüyemez halde idi. Annesinin hem gözü hem de kulağı olan Üveys, yedirir, içirir, yıkar ve en güzel bir şekilde bakmaya çalışırdı. Sözünden de dışarı çıkmazdı. Her isteğini yerine getirmeye ve memnun etmeye çalışırdı. Bu davranışından ötürü annesinin kölesi olarak telakki ediliyordu. En önemli özelliklerinin başında hiç yalan söylememesi geliyordu. Günlerini zikirle geçirerek Allah'tan mağfiret dilerdi. Resulullah'ı görme arzusuyla yanıp tutuşmasına rağmen ziyaretine gidemedi. Çünkü, annesini emanet edebileceği kimsesi yoktu. Ancak, duygularına da hakim olamıyor ve sürekli bir şekilde görme arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Bir anlık bile olsa Habib-i Erkemi (asm) görmek ve sohbetinde bulunmak en büyük arzusu idi. Nihayet, hasreti dayanılmaz hale geldi ve Peygamber Efendimizi ziyaret etme arzusunu annesine açtı. Medine-i Münevvere'ye gitme isteğinin gerçekleşmesi için annesini razı etmesi gerekiyordu. Annesi buna pek sıcak bakmadı. Çünkü, biricik evladından başka kimsesi olmadığı gibi, yaşlı kadın bir süre için ihtiyaçlarını yalnız başına giderebilecek durumda değildi.

Üveys, durumu açıklayınca annesi omuz silkerek, "istiyorsan git" dedi. "Git bakalım, ama beni kime emanet edeceksin?" diyerek karşılık verdi. Zaten evladından başka nazını çekecek kimse yoktu. Üveys de annesinin rızası olmayan hiçbir şeyi yapmazdı. Bu karşılıklı konuşmadan sonra bir daha bu konuyu açmadı. Peygamber Efendimize (asm) olan hasret kor bir ateş gibi yüreğini yakarken, duygularını hep içine gömdü. Gizli gizli göz yaşlarını akıtmaya, hasretini dağlarla, taşlarla, güttüğü hayvanlarla paylaşmaya çalıştı. Dünya gözü ile ziyaret etme ve görme imkânını elde edemeyecekti.

Üveys, Resulullah (asm) aşkı ile yanıp tutuşurken, Peygamber Efendimiz (asm) ara sıra mübarek yüzünü Yemen'e çevirip, "Yemen tarafından rahmet rüzgarı estiğini duyuyorum" diyerek, Üveys'in duygularının karşılıksız olmadığını ve yerine ulaştığını bildirmekteydi. Ayrıca, görüşmenin mümkün olmayacağını, ancak Sahabeleriyle görüşüp Üveys'in Tabiin olacağını ima eden Resul-i Ekrem (asm), "Üveys-i Karnî ihsan ve iyilikte Tabiinin hayırlısıdır" demek suretiyle övgülerde bulunmaktaydı.

Peygamber Efendimizin (asm) vefatından sonra, Üveys Hac vazifesini yerine getirmek maksadıyla önce Mekke'ye ve ardından Medine'ye gitti. Hz. Muhammed'in (asm) türbesini ziyareti esnasında kendisinden geçerek düşüp bayıldı. Ayılıp kendine gelince hemen oradan götürülmesini istedi. Çünkü, Peygamber Efendimizin medfun bulunduğu bir yerde durmaya tahammül edemeyeceğini, hayatından lezzet alamayacağını biliyordu. Memleketi olan Yemen'e döndü. Bir süre burada yaşadıktan sonra Basra taraflarına gitti.

Hz. Ömer (ra), halifeliği sırasında Peygamber Efendimiz (asm) tarafından Üveys'e verilmek üzere emanet bırakılan Hırka-i Şerif'i teslim etmek üzere Hz. Ali (ra) ile birlikte Küfe'ye, Üveys'in bulunduğu yere gittiler. Yanına vardıklarında namaz kılıyordu. Namazını bitirdikten sonra ismini sordular. Üveys karşılığını aldıktan sonra sağ elini göstermesini söylediler. Çünkü, Peygamber Efendimiz (asm) Üveys'in bazı özelliklerini kendilerine söylemiş ve nasıl tanıyabileceklerini tarif etmişti. Hz. Ömer ve Hz. Ali, aradıkları özellikleri gördükten sonra emaneti sahibine tevdi ettiler. Peygamber Efendimizin (asm) selamını ilettikten sonra, "Alıp giysin, ümmetime de dua etsin" mealindeki vasiyetini ilettiler.

Üveys bu büyük hadise karşısında çok heyecanlandı. Günahkâr ve aciz, zayıf bir insan olduğunu belirterek, emanetin başka birisine gönderilmiş olabileceğini söyledi. Ancak, aranan kişi kendisi idi. Hz. Ömer, emanetin kendisine gönderildiğini, eşkal ve vasfının Peygamber Efendimiz (asm) tarafından kendilerine anlatıldığı gibi olduğunu belirterek Hırka-i Şerif'i teslim ettiler. O da emaneti öpüp alnına koydu. Üveys'e gönderilen bu mübarek hırka 1617-1618 tarihlerinde Şükrullah Efendi tarafından İstanbul'a getirilmiş olup, kendisinden sonra çocuklarına intikal etmiştir. Uzun süre kendilerine "hırka-i şerif şeyhleri" adı verilen bu ailenin elinde Fatih/Yavuzselim'deki bir evde muhafaza edilmiştir. Bu evin yetersiz kalması sebebiyle I. Abdülhamid, bugün Hırka-i Şerif Camii avlusunda kalan söz konusu odayı inşa etmiş ve Hırka-i Şerif 1780 yılından itibaren burada sergilenmeye başlanmıştır. Zamanla ziyaretlerin yoğunlaşması sebebiyle bu oda da yetersiz kalınca Sultan Abdülmecid, Hırka-i Şerif adını taşıyan camiyi inşa ettirerek (1851), emaneti mihrabın arkasındaki bir mahfazaya yerleştirmiştir. Hırka-i Şerif, her yıl Ramazan ayında söz konusu camide halkın ziyaretine açılmakta ve büyük ilgi görmektedir.

Üveys, Hırka-i Şerifi aldıktan sonra insanlardan uzak ve bilinmeyen yerlere gitti. Bir ara Hz. Ömer'in (ra) daveti üzerine Medine'ye gitti. Kendisine büyük bir hürmet ve alaka gösterildi. Akabinde Basra'ya giderek gözlerden uzak yaşamaya devam etti. Bu durumunu Hz. Osman'ın (ra) halifeliği zamanında da sürdürdü. Hz. Ali (ra) zamanına da yetişen Üveys bir süre daha mütevazi hayat sürmeye devam etti. Ömrünün sonuna doğru halife Hz. Ali'nin huzuruna çıktı. Kendisine tabi oldu. Sıffin Savaşına katıldı ve bu savaşta şehit oldu. Anadolu'da kendi adına türbe ve ziyaretgah olmasına karşılık, hiçbir zaman buralara gelmemiştir.

Bediüzzaman bir münacatında, Cenab-ı Hakk'a yakarırken, "Yâ Rab! Nasıl büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını, diğer makbul bir zâtın sarayca menus sadâsıyla çalar, tâ ona açılsın. Öyle de, biçare ben dahi, Senin dergâh-ı rahmetini, mahbub abdin olan Üveysü'l-Karânî'nin nidâsıyla ve münâcâtıyla şöyle çalıyorum. O dergâhını ona açtığın gibi, rahmetinle bana da aç!" (Sözler, s. 594), diyerek Üveys'in meşhur münacatıyla yalvarmaktadır:

"Allah'ım! Sen benim Rabbimsin, ben ise Senin bir kulunum. Sen her şeyi yaratan Halık'sın, ben ise Senin bir mahlûkunum. Sen rızık veren Rezzâk'sın, ben ise Senin rızkınla beslenen bir merzûkunum. Sen mülk sâhibi Mâlik'sin, ben ise Senin kölen olan memluküm. Sen gerçek izzet sahibi olan Azîz'sin, ben ise âciz ve zelilim. Sen hazîneleri bitmeyen zenginlik sahibi Ganî'sin, ben ise Senin ihsanına muhtaç fakr-ı mutlak içinde bir fakirim. Sen gerçek hayat sahibi Hayy'sın, ben ise, Senin hayat verişin olmasa, bir ölüyüm. Sen varlığı ebedî olan Bâkî'sin, ben ise gelip geçici bir fânîyim. Sen sonsuz izzet ve şeref sahibi Kerîm'sin, ben ise zillet ve kötülükler içinde bocalayan bir leîmim. Sen sonsuz ihsan sahibi Muhsin'sin, ben ise günah ve kötülük işleyen bir âsiyim. Sen günahları bol bol bağışlayan Gafûr'sun, ben ise bir günahkârım …"

Risale-i Nur'da Üveys'in makamı için de bazı ifadelere yer verilmektedir; "Makamât-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdî vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve Kutb-u Âzama has bir nispeti göründüğü ve Hazret-i Hızır'ın bir münasebet-i hassası olduğu gibi, bazı meşâhirle münasebettar bazı makamat var. Hattâ o makamlara Makam-ı Hızır, Makam-ı Üveys, Makam-ı Mehdiyet tabir edilir." (Mektubat, s. 432)
 

VEYS

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
1,350
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Veysel Karani (? - 657)

onun gibi yaşamak başkadır.Tekrardan Bize hatırlattıgın ıcın Allah razı olsun.

Peygamber Efendimiz seferden dönünce Hz. Aişeye şöyle hitap ettiler
Ya Aişe, evimize hangi ulu kişi geldi? Bu Rahmani kokular, bu İlahi lezzet nedir?
Ey Allah’ın Resulü; Yemen Oymağı’ndan Karen Köyü’nden Üveys adında bir zat sizi ziyarete geldi. Mukaddes Cemâlinizin bağrı yanık aşıklarındanmış. Zat-ı âlinizi bulamayınca çok üzgün bir halde ayrıldı. İşte o adam gittikten sonra evin içinde bu ulvi kokuları hissettim.

Ya Aişe, sen o zatı gördün mü?
Evet ey Allah’ın Resulü. Sağ gözümün ucu ile baktım.
Öyleyse o gözünü bende ziyaret edeyim. Görüşün ve gördüğün mübarek olsun.”
Bir müddet sonra Mescid-i Nebevi’ye geçen Resulullah, Sahabelerine seslendiler;
“ – Müjdeler olsun, Üveys’i gören gözü ziyaret ettim, gelin siz de benim gözümü ziyaret edin.
Ve buyurdular; “Bana Yemen tarafından rahmani kokular geliyor. Şüphesiz tabii’nin en hayırlısı Üveys’tir.”
Resulullah son hastalıklarında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Aişe’ye vasiyet buyurdular :
“ Benden sonra arkamdaki hırkamı, Üveys’e veriniz.”
Yine Resulullah buyurdular :“Benim ümmetimde Üveys adında bir kişi vardır. Kıyamet gününde Rebia ve Mudar Kabileleri’nin koyunları tüyü sayısınca günahlı kişilere şefaat edecektir.”
 

carmelo89

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Haz 2006
Mesajlar
452
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Veysel Karani (? - 657)

Allah sendende razı olsun kardeşim..
peygamberimizi görmeden onun askıyla yasamış olan bu zaat günüzmüde bize örnek alcagımız halis mümin örnegi teşkil etmektedirB)
 

ismailbasarir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eyl 2008
Mesajlar
218
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
onu rüyamda görmek için çok dua ediyorum.onun gibi anneme çok düşgünüm.ama onun gibi olamamm
onun gibi yaşamak isterdim...
 

gurakarcem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Eki 2008
Mesajlar
210
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
48
YA İLAHENA !Rabbimiz sensin ! Çünki biz abdiz.Nefsimizin terbiyesinden aciziz.Demek bizi terbiye eden sensin!.Hem sensin Halık Çünki biz mahlukuz, yaratılıyoruz.Rezzak sensin ! Çünki biz rızka muhtacız,elimiz yetişmiyor.Demek bizi yapan ve rızkımızı veren sensin.Hem sen Aziz'sin,izzet ve azamet sahibisin.Biz zilletimize bakıyoruz.Üstümüzde bir izzet cilveleri var.Demek senin izzetinin ayinesiyiz.Hem sensin Ganiyy-i Mutlak ! Çünki biz fakiriz.Fakrımızın eline yetişmediği bir gına veriliyor.Demek gani sensin,veren sensin.Hem sen Hayy-ı Baki'sin ! Çünki biz ölüyoruz.Ölmemizde ve dirilmemizde,bir daimi hayat verici cilvesini görüyoruz.Hem sen Baki'sin ! Çünki biz,fena ve zevalimizle senin devam ve bekanı görüyoruz.Cevap veren,atiyye veren sensin !Çünki biz umum mevcudat ,kali ve hali dillerimizle daima bağırıp istiyoruz,niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor,maksudlarımız veriliyor.Demek bize cevap veren sensin.Ve hakeza...'' Bütün mevcudatın,külli ve cüz'i herbirisi birer Veysel Karani gibi,bir münacat-ı maneviye suretinde bir ayinedarlıkları var.Acz ve fakr ve kusurlarıyla kudret ve kemali-i ilahiyeyi ilan ediyorlar...YA İLAHİ...!
VARLIĞINI HİSSETTİR BANA.LÜTFUNUN IŞIĞIYLA HOŞNUTLUĞUNUN YOLUNU GÖSTER BANA...HİTABININ NEFHASIYLA YÜCE KATINA ÇIKAR BENİ....
 

gurakarcem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Eki 2008
Mesajlar
210
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
48
Allahım! Yüce huzurunda içimi dökmeyi diliyorum; müsadeni istirham ediyor, Senin en son ve en büyük elçin Hazreti Muhammed’e ve aile efradına salât ü selam ederek başlıyorum. Rabbim, Senin yardımına müracaatta bulunuyor ve Sana tevekkül ediyorum. Ne olur, ne dünya ne de âhiret meselelerinde beni aczım, fakrım ve çaresizliğimle başbaşa bırakma!Ey buraların ve ötelerin Rahman ve Rahîm Rabbi! İşte kulluğumla kapına geldim ve huzurunda dileniyorum.. zelîlim.. esirinim.. zayıfım.. muhtacım.. iflas etmiş bir çaresizim, ey bütün kâinatı yaratıp arızasız devam ettiren Rabbim! Bahtsızım ama kapındayım ey yardım talebinde bulunanların taleplerini karşılayan Sultanlar Sultanı!Gamlıyım, kederliyim fakat kapındayım, ey tasalı gönüllerin hüznünü gideren Hilm Sahibi!İsyankarım lâkin Senin istediğin iyi ve sadık kimselerden olabilmeyi umarak kapına geldim. Geldim ve günahlarımı huzurunda ikrar ediyorum ey Erhamürrâhimîn!Hatalarımın farkında olarak kapına dayandım ey günahları mahvedip günahkar kullarını affeden Rabbim!Kusurlarımı ve affına olan ihtiyacımı huzurunda bir kez daha itiraf ediyorum ey Rabbülâlemîn!Nefsine zulmetmiş bir zavallı olarak kapının tokmağına dokunuyorum ey zulmedenlerin bile rahmetini umduğu Rabbim!Çok cürümler işledim; acınacak bir halim var. Ben de yüce divanında yere kapaklanıyor, boynumu büküyorum. Yüce Mevlâm! Merhametini esirgeme n’olur! Ben günahkarım, Sense bağışlayansın! Günahkar kulları Senden başka kim bağışlayabilir?!Mevlâm, Mevlâm! Sen yüceler yücesi yegane Rabbsın, bense zavallı bir abdim! Abdine Rabbinden başka kim merhamet edebilir?!Mevlâm, Mevlâm! Sen her şeyin sahibi olan Mâlik-i Hakîkîsin; bense Senin nihayetsiz mülkünde zavallı bir köleyim! Bir köleye onun Sahibinden başka kim şefkat gösterebilir?!Mevlâm, Yüce Mevlâm! Azîz olan Sensin, bense zelîlim. Zelîlleri düştükleri zilletten Azîz olandan başka kim çıkarabilir?!Mevlâm, Mevlâm! Gerçek güç ve kuvvetin hakikî sahibi Sensin. Bense pek zayıf ve güçsüzüm. Zayıf ve güçsüzlere, Güç ve Kuvvet Sahibinden başka kim inayet edebilir?!Mevlâm, Mevlâm! Kerem Senin şanındır; Kerîm de yalnız Sensin. Bense serseri bir zavallıyım. Düşmüşlere Kerem Sahibinden başka kim lütufta bulunabilir?!Mevlâm, Ulu Mevlâm! Rızık hazinelerinin sahibi, Rezzâk-ı Hakîkî Sensin. Bense Senin rızkına her zaman muhtacım! Beni Senden başka kim doyurabilir ve kim rızıklandırabilir?!Mevlâm, Yüce Mevlâm! Sen büyük günah irtikap edenleri bile bağışlayan affı pek bol Gaffâr u Rahîmsin. Benim gibi ömrünü isyan vadilerinde tüketmiş bir günahkarı affına hudut olmayan Senden başka kim affedebilir ki?!Ya Rabbî ve Yâ İlâhî! Nihayetsiz şefkat ve merhametin sahibi Hannân, sonsuz nimetleriyle topyekün varlığa ihsan üstüne ihsanda bulunan Mennân Sensin. Ben de aczimi, fakrımı şefaatçi kılıp kabrin zulmetinden ve darlığından rahmetinin enginliğine sığınarak el-emân, el-emân diyor, Senden eman dileniyorum.Münker ve Nekîr’in cevabı çok zor sorularına ve yürekleri hoplatan mehabetlerine karşı el-emân, el-emân!Kabrin vahşetine, presleyiciliğine ve bütün zorluklarına karşı el-emân, el-emân!Uzunluğu elli bin sene olan bir günün azabından el-emân, el-emân!Senin sıyanet buyurdukların dışında yerde ve göklerdeki herkesin korkudan yüreklerinin ağzına geleceği, Sur’un üflendiği o günün dehşetinden el-emân, el-emân!Arzın müthiş bir zelzeleyle sarsıldığı.. göklerin yazı kağıtlarının dürüldüğü gibi dürüldüğü.. yeryüzünün ve semaların alt-üst edilip başka bir âleme tebdîl edildiği.. bütün insanların kabirlerinden kalkıp Sen’in huzuruna çıkarıldıkları.. herkesin dünya hayatındayken yapıp ettiği şeylerin önüne serileceği ve kafirlerin, ‘Ah, keşke toprak olsaydım!’ diyecekleri günün ürperticiliğinden el-emân, el-emân!Malın-mülkün, evlâd ü iyâlin hiçbir fayda vermeyeceği, sadece selîm bir kalble yüce huzura gelenlerin kurtulabileceği.. arşın derinliklerinden, ‘nerede dünya hayatını isyan derelerinde, cürüm vadilerinde geçirenler? Nerede Allah’a verdikleri söze ihanet edenler ve ömrü bir kayıptan ibaret olanlar?’ diye nida edildiği günün eleminden ve ızdırabından el-emân, el-emân!Rabbim! Yüceler Yücesi Rabbim! Gizlimi de açığımı da bilen Sensin! Lütfen beni mazur gör ve tevbemi kabul buyur! Benim Senin rahmetine, merhametine, şefkatine, inayetine, sıyanetine, hıfz u riayetine ne kadar muhtaç olduğumu biliyorsun. Ne olur dileğimi yerine getir ve beni haybet ve hüsrana uğratma!.Ya Rabbelâlemîn ve Ya Erhamerrâhimîn ve Yâ Ekramelekramîn!Hadd ü hesaba gelmez günahlarımdan ve isyanlarımdan da yine Senin afv u mağfiret deryana iltica ediyor ve yine el-emân, el-emân diyorum. Bilerek ya da bilmeyerek işlediğim zulümlerden ve başkalarına verdiğim eziyetlerden dolayı da el-emân, el-emân!Konumumu, duruşumu, istikametimi koruyamayıp yaptığım yalpalar için de el-emân, el-emân!Heva ve heveslerin oyuncağı haline gelmiş nefs-i emmaremin yaptıklarından/yaptırdıklarından el-emân, el-emân!
Rabbim! Merhameti sonsuz Rabbim! Onu yoldan çıkaran kirli arzulardan, mülevves düşüncelerden de ‘of!’ ediyorum! Ayaklarımın kaymasına, kalbimin kararmasına, düşüncelerimin bulanmasına karşı Senin inayet ve sıyanetini dileniyorum.Ya Rabbî! Günahlarım, cürümlerim, hatalarım olsa da ben Senin kulunum. Ey sevdiklerini Cehennem azabından koruyan Rahman ü Rahîm! Ateşe düşmekten beni de koru!Allahım! Şayet merhametinle muamelede bulunup beni affedecek olursan, o Senin şanındandır ve Sana da o yaraşır. Yok eğer azap edecek olursan ben de ona fazlasıyla layık ve müstehakım. Öyle olsam da Senin beni affedeceğine olan inancım katî, ümîdim de tamdır; zira Sen düşenlerin günahlarını bağışlama şanına en çok yaraşan yegane Zat’sın. Bu kıtmir kulunu da bağışla ey Merhametlilerin En Merhametlisi ve ey Yardım Edenlerin En Hayırlısı!Allah yeter ve O’ndan güzel vekîl de yoktur. O’nun dostluğu da bambaşka yardımı da bambaşkadır. Yüce Rabbim! İnsanların en hayırlısı olan Habîbin Hazreti Muhammed’e, âline ve ashabına salât ü selam ederek bu dileklerimi gerçekleştirmeni Senden niyaz ediyorum! Lütfen beni ulu dergahının kapısından geri boş çevirme!...(amin)
Veysel Karani Duası
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt