VEFA VE GÜNÜMÜZ İNSANI !
B)B) Haksızlık etme o vefalı çocuktur! Vefasızlık etmek sana yakışmıyor! Vefa öldü sizlere ömür! B)B) Mert düşman vefasız dosttan iyidir(!)
Vefa için söyleyebileceğimiz daha bir sürü söz ve öz deyiş…Vefa ;insanların bir birlerine olan borcu olduğunu düşünürüm hep.Vefasız insanları ise borcunu ödemekten kaçınan, dürüst olmayan insanlara benzetirim.Bir dostunuz size en lazım zamanınızda bir miktar borç para verdi.Yani en önemli zamanda ihtiyacınızı giderdi. Siz de onun ihtiyaç duyduğu zamanda onun ihtiyacını gidermeniz gerekmez mi? O kişi son derece zor bir durum ile karşı karşıya, sizin imkanlarınız iyi olmasına rağmen “bana ne “ diyorsunuz! Yahut bir dostunuz sizin en acı ve sıkıntılı gününüzde, sizin acınızı ve kederinizi paylaştı. Zor gününüzde başınızı onunun omzuna koydunuz… Peki! Onun acılı ve sıkıntılı günün de zor anında siz ne yapmalısınız?!!
Toplum içinde çok fazla bir yer işgal etmiyorsunuz! Yani, sıradan bir insansınız.İnsanların size itibar edeceği, el üstün de tutacağı bir özelliğiniz yok.Böyle giderse avamdan bir kişi olarak kalacaksınız, yahut da kişilik olarak menfi bir insan olma ihtimaliniz oldukça fazla.Bu sırada bir adam gelip, size bilmeniz gerekenleri öğretiyor. Sizi eğitiyor. Hayatınızın akışını değiştiriyor.Sizi toplum içinde bir yere gelmeniz için gereken her türlü ilim ve irfanı, bilgiyi öğretiyor…
Adam sizin her türlü sorununuzla, hatta okumanız ile, inancınızın istikametinin doğruluğu ile, vatan sevginizle, ana baba sevginizle hasılı kimlik ve kişiliğinizin oturması ve toplumda yer edinmeniz için her şeyinizle ilgileniyor. Belki ailenizden görmediğiniz ilgiyi ve sevgiyi ve desteği o kişiden ve onun talebelerinden görüyorsunuz…
Seneler bir birini kovalıyor.Sizin eski samimiyetinizden ve sevginizden ve heyecanınızdan bir eser kalmıyor. Dünyanın nimetleri; -mevki,makam, para- daha ağır basıyor.Senelerce her sıkıntınızda başını omzuna dayadığınız, elifi bile ondan öğrendiğiniz kişiyi terk edip,başka kapılar veya mürşitler peşinde ömür tüketiyorsunuz.Bir süre sonra ise bir şekilde kamu oyuna açılıyorsunuz. Sizden daha büyük bir yazar, sizden büyük siyaset adamı olmuyor. Yani piyasada yıldızınız parlamaya başlıyor.Bundan sonra artık veli nimetinizi ağzınıza bile almıyorsunuz.Yeni şeyhiniz sizin her şeyiniz. Veya yeni şeyhleriniz.!!
İslam da evlatlık olayı açıkça belirtilmiştir.İslam da evlatlığın olmadığını ifade için ”Çocuk kimin yatağında doğmuşsa ona aittir.”hükmü vardır.Yine denir; ”Babasından başkasına babalık izafe eden soysuzdur.” Yine; ”Aslını inkar eden haramzadedir.” Evet bütün bu sözler insanların geldiği yerin ve aslını inkarının ne anlama geldiğinin ifadesidir.
Ömrünüz boyunca elde ettiklerinizi borçlu olduğunuz insanlarla kanlı bıçaklı olursunuz.Sanki insanlar size iyi şeyler yapmamış, iyiliklerde bulunmamış,sizi siz yapan değerleri vermemiş, tam tersi hep kötülük de bulunmuş ve kötü şeyler yapmış gibi…Siz gökten zembille inmiş her iyiliğin kendinizden, bütün her şeyin kendi marifetiniz olduğunu etrafa anlatırsınız.Bu arada söylediğiniz sözleri kendi görüşünüz gibi etrafa yayarsınız.Ne kadar büyük adam, bulunmaz Hint kumaşı olduğunuzu çevrenizde propaganda edersiniz…
Hani, “Analar neler doğuruyor.” misali ! İnsanlar her marifeti ya kendine, yada yeni şeyhine mal ederek ortalıkta dolanırlar.Etrafa söyledikleri ve yaptıkları da kendilerine veya yeni şeyhlerine mal edilir. Hal bu ki, üretim fikirler, düşünce söyleyenlere ait değil ! O kişi için gecesini gündüzüne katanın esamisi okunmaz, hatta bizzat bu kişiler tarafından yok sayılır. Aslını inkar eden insan, kimin sayesinde bir yerlere geldiğini, imkanların sahibi olduğunu unutur her şey kendi malı imiş gibi davranır.
Kim ne derse desin,ne söylerse söylesin, her doğan çocuk kimin yatağında doğmuşsa ona aittir.İnsanlarda fikir, düşünce ve marifet olarak, kendilerine emek veren onları eğitene aittir.Evlat hayırsız olabilir. Haramzade olabilir, onun haramzadeliği ona emek verenden değil süt verendendir. Bir kişinin annesinden veya babasından utanıyor olması o kişilerin kötülüğü anlamına gelmez. O ayıp utanan kişinin saygısızlığına, soysuzluğuna verilir.İnkar eden de ne kadar inkar ederse etsin DNA’ları o inkar ettiği kişilerden aldığı her türlü tahlille anlaşılır.İnsanlar neyi nasıl ortaya koyarlarsa koysunlar olayın kaynağının ne olduğu, orijinalinin kime ait olduğu insanlar tarafından bilinir. Sonuçta anlaşılır.
Hani anlatılır; Necip Fazıl üstat bir gün paraya sıkışır ve Kemal Ilıcak’a senin gazete de yazayım da birkaç kuruş yolumuzu bulalım der. Kemal Ilıcak üstat çok baskı var, müstear isimle yaz der. Necip Fazıl yok, yok yazmayayım çünkü yazdıklarım teke teke kokar ve benim yazdığım anlaşılır der ve vaz geçer.
Vefa, lügatte:Sözünde durma,sözünü yerine getirme,dostluğu devam ettirme, yetişme, kafi gelme ve borç ödeme anlamına gelir. İnsanlar maddi alacaklarını ellerinde belge varsa devletin kurumlarına müracaat eder ve alacaklarını az veya çok bir şekilde tahsil ederler.
İnsanların bir borç vermesi karşılığında iki fayda meydana gelir.Birincisi bir insanın işini gördüğü, bir sıkıntısını giderdiği için Allah o kişiye sevap yazar. ikincisi alan veren kişiler karşılıklı memnun olur ve haz duyarlar.mutlu olurlar.Zaten veren kişi verdiğini zamanı gelince alacağından maddi bir kaybı yoktur. Bu olay netice de bir alış veriştir. İnsanlar için ömrünü tüketmiş, diğer bir ifade ile ömür sermayesini harcamış insanlar; manevi olarak ömürlerini harcamış olmalarına rağmen maddi olarak da her hangi bir birikim yapamamışlardır. Peki! Bu insanlar maddi ve manevi alacaklarını nasıl tahsil edecekler?!
Halbuki, hayatını insanlara vakfetmiş insanların maddi bir gelir talebi de yoktur. Harcadığını geri almak gibi bir imkanı da!.Manevi olarak Allah emeklerinin karşılığı o kişiye veya kişilere fazlından sevap yazarak ve kendisinden razı olarak verir.Ancak o kişiyi mutlu eden bir şey daha vardır veya olmalıdır ki; onun kendileri için hayatını adadığı kişiler ona karşı saygı ve minnet duyguları duysunlar. Milletin kurtuluşu ve saadeti için çalışsınlar.Böylece hayatlarını başka insanlara vakfedenlerin. emeğin karşılığı verilmiş olur.
Ne yazık ki, günümüz insanı hayatında meydana gelen bir kısım özellikleri, her iki dünyasının kazanılması için kullanmak ve verilen ilmin, irfanın hakkını verip kendisinden başkalarının ve ülkenin gerekli faydayı sağlamasını temin etmek yerine, dünyasını kazanmak uğruna inandıklarını kullanmaya, kendisine öğretilen becerileri, en son noktasına kadar pazarlamaya özen gösteriyorlar.
Büyük İslam kumandanlarından ve sahabeden Saad Bin Ebu Vakkas’ın oğlu, Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid’in ordu kumandanıdır.Kendisine Peygamberimiz (SAV)’in torunu Hz.Hüseynin katli için emir verildiğinde gitmek istemez.Kendisine bu işi yapmazsa ordu kumandanlığından alınacağı bildirilince ağlayarak gider ve Hz,.Hüseyin ve etrafını katleden orduya kumandanlık yapar. Günümüz insanı ise dünyanın nimetlerine, imkanlarına kavuşmak için gerektiğinde kendilerini bu günlere gelmelerinde en büyük desteği ve imkanı sağlayan veli nimetlerini ağlamak bir tarafa ,ezip geçmekten, onları yok farz etmekten çekinmiyorlar.
Vefa ile insan iç içe iki kavram gibi gelse de, vefa ile insan iki zıt kavramdır bence! Çünkü; insanın dışında bütün mahlukat iyilik gördükleri kişileri asla unutmaz ve minnet duygularını her fırsatta belirtirler.Bakışları ile davranışları ile…İnsan ise günümüzde kültürel yozlaşmanın gereği , tabir yerinde ise istisnalar bir tarafa nankörce davranıyor.
Umarız bu yazımız, ulaştığı yerlerde insanların kalbine yumuşama ve utanç verir, yanlışlarını gösterir ve vefa duygusunun ölmediğini, en azından bazı insanlarda ölmediğini ortaya koymaya vesile olur.İnsanların aslına dönmesine vesile olur.Aslını inkar etmiş insanların akıllarını başlarına getirir.
Vesselam…
B)B) Haksızlık etme o vefalı çocuktur! Vefasızlık etmek sana yakışmıyor! Vefa öldü sizlere ömür! B)B) Mert düşman vefasız dosttan iyidir(!)
Vefa için söyleyebileceğimiz daha bir sürü söz ve öz deyiş…Vefa ;insanların bir birlerine olan borcu olduğunu düşünürüm hep.Vefasız insanları ise borcunu ödemekten kaçınan, dürüst olmayan insanlara benzetirim.Bir dostunuz size en lazım zamanınızda bir miktar borç para verdi.Yani en önemli zamanda ihtiyacınızı giderdi. Siz de onun ihtiyaç duyduğu zamanda onun ihtiyacını gidermeniz gerekmez mi? O kişi son derece zor bir durum ile karşı karşıya, sizin imkanlarınız iyi olmasına rağmen “bana ne “ diyorsunuz! Yahut bir dostunuz sizin en acı ve sıkıntılı gününüzde, sizin acınızı ve kederinizi paylaştı. Zor gününüzde başınızı onunun omzuna koydunuz… Peki! Onun acılı ve sıkıntılı günün de zor anında siz ne yapmalısınız?!!
Toplum içinde çok fazla bir yer işgal etmiyorsunuz! Yani, sıradan bir insansınız.İnsanların size itibar edeceği, el üstün de tutacağı bir özelliğiniz yok.Böyle giderse avamdan bir kişi olarak kalacaksınız, yahut da kişilik olarak menfi bir insan olma ihtimaliniz oldukça fazla.Bu sırada bir adam gelip, size bilmeniz gerekenleri öğretiyor. Sizi eğitiyor. Hayatınızın akışını değiştiriyor.Sizi toplum içinde bir yere gelmeniz için gereken her türlü ilim ve irfanı, bilgiyi öğretiyor…
Adam sizin her türlü sorununuzla, hatta okumanız ile, inancınızın istikametinin doğruluğu ile, vatan sevginizle, ana baba sevginizle hasılı kimlik ve kişiliğinizin oturması ve toplumda yer edinmeniz için her şeyinizle ilgileniyor. Belki ailenizden görmediğiniz ilgiyi ve sevgiyi ve desteği o kişiden ve onun talebelerinden görüyorsunuz…
Seneler bir birini kovalıyor.Sizin eski samimiyetinizden ve sevginizden ve heyecanınızdan bir eser kalmıyor. Dünyanın nimetleri; -mevki,makam, para- daha ağır basıyor.Senelerce her sıkıntınızda başını omzuna dayadığınız, elifi bile ondan öğrendiğiniz kişiyi terk edip,başka kapılar veya mürşitler peşinde ömür tüketiyorsunuz.Bir süre sonra ise bir şekilde kamu oyuna açılıyorsunuz. Sizden daha büyük bir yazar, sizden büyük siyaset adamı olmuyor. Yani piyasada yıldızınız parlamaya başlıyor.Bundan sonra artık veli nimetinizi ağzınıza bile almıyorsunuz.Yeni şeyhiniz sizin her şeyiniz. Veya yeni şeyhleriniz.!!
İslam da evlatlık olayı açıkça belirtilmiştir.İslam da evlatlığın olmadığını ifade için ”Çocuk kimin yatağında doğmuşsa ona aittir.”hükmü vardır.Yine denir; ”Babasından başkasına babalık izafe eden soysuzdur.” Yine; ”Aslını inkar eden haramzadedir.” Evet bütün bu sözler insanların geldiği yerin ve aslını inkarının ne anlama geldiğinin ifadesidir.
Ömrünüz boyunca elde ettiklerinizi borçlu olduğunuz insanlarla kanlı bıçaklı olursunuz.Sanki insanlar size iyi şeyler yapmamış, iyiliklerde bulunmamış,sizi siz yapan değerleri vermemiş, tam tersi hep kötülük de bulunmuş ve kötü şeyler yapmış gibi…Siz gökten zembille inmiş her iyiliğin kendinizden, bütün her şeyin kendi marifetiniz olduğunu etrafa anlatırsınız.Bu arada söylediğiniz sözleri kendi görüşünüz gibi etrafa yayarsınız.Ne kadar büyük adam, bulunmaz Hint kumaşı olduğunuzu çevrenizde propaganda edersiniz…
Hani, “Analar neler doğuruyor.” misali ! İnsanlar her marifeti ya kendine, yada yeni şeyhine mal ederek ortalıkta dolanırlar.Etrafa söyledikleri ve yaptıkları da kendilerine veya yeni şeyhlerine mal edilir. Hal bu ki, üretim fikirler, düşünce söyleyenlere ait değil ! O kişi için gecesini gündüzüne katanın esamisi okunmaz, hatta bizzat bu kişiler tarafından yok sayılır. Aslını inkar eden insan, kimin sayesinde bir yerlere geldiğini, imkanların sahibi olduğunu unutur her şey kendi malı imiş gibi davranır.
Kim ne derse desin,ne söylerse söylesin, her doğan çocuk kimin yatağında doğmuşsa ona aittir.İnsanlarda fikir, düşünce ve marifet olarak, kendilerine emek veren onları eğitene aittir.Evlat hayırsız olabilir. Haramzade olabilir, onun haramzadeliği ona emek verenden değil süt verendendir. Bir kişinin annesinden veya babasından utanıyor olması o kişilerin kötülüğü anlamına gelmez. O ayıp utanan kişinin saygısızlığına, soysuzluğuna verilir.İnkar eden de ne kadar inkar ederse etsin DNA’ları o inkar ettiği kişilerden aldığı her türlü tahlille anlaşılır.İnsanlar neyi nasıl ortaya koyarlarsa koysunlar olayın kaynağının ne olduğu, orijinalinin kime ait olduğu insanlar tarafından bilinir. Sonuçta anlaşılır.
Hani anlatılır; Necip Fazıl üstat bir gün paraya sıkışır ve Kemal Ilıcak’a senin gazete de yazayım da birkaç kuruş yolumuzu bulalım der. Kemal Ilıcak üstat çok baskı var, müstear isimle yaz der. Necip Fazıl yok, yok yazmayayım çünkü yazdıklarım teke teke kokar ve benim yazdığım anlaşılır der ve vaz geçer.
Vefa, lügatte:Sözünde durma,sözünü yerine getirme,dostluğu devam ettirme, yetişme, kafi gelme ve borç ödeme anlamına gelir. İnsanlar maddi alacaklarını ellerinde belge varsa devletin kurumlarına müracaat eder ve alacaklarını az veya çok bir şekilde tahsil ederler.
İnsanların bir borç vermesi karşılığında iki fayda meydana gelir.Birincisi bir insanın işini gördüğü, bir sıkıntısını giderdiği için Allah o kişiye sevap yazar. ikincisi alan veren kişiler karşılıklı memnun olur ve haz duyarlar.mutlu olurlar.Zaten veren kişi verdiğini zamanı gelince alacağından maddi bir kaybı yoktur. Bu olay netice de bir alış veriştir. İnsanlar için ömrünü tüketmiş, diğer bir ifade ile ömür sermayesini harcamış insanlar; manevi olarak ömürlerini harcamış olmalarına rağmen maddi olarak da her hangi bir birikim yapamamışlardır. Peki! Bu insanlar maddi ve manevi alacaklarını nasıl tahsil edecekler?!
Halbuki, hayatını insanlara vakfetmiş insanların maddi bir gelir talebi de yoktur. Harcadığını geri almak gibi bir imkanı da!.Manevi olarak Allah emeklerinin karşılığı o kişiye veya kişilere fazlından sevap yazarak ve kendisinden razı olarak verir.Ancak o kişiyi mutlu eden bir şey daha vardır veya olmalıdır ki; onun kendileri için hayatını adadığı kişiler ona karşı saygı ve minnet duyguları duysunlar. Milletin kurtuluşu ve saadeti için çalışsınlar.Böylece hayatlarını başka insanlara vakfedenlerin. emeğin karşılığı verilmiş olur.
Ne yazık ki, günümüz insanı hayatında meydana gelen bir kısım özellikleri, her iki dünyasının kazanılması için kullanmak ve verilen ilmin, irfanın hakkını verip kendisinden başkalarının ve ülkenin gerekli faydayı sağlamasını temin etmek yerine, dünyasını kazanmak uğruna inandıklarını kullanmaya, kendisine öğretilen becerileri, en son noktasına kadar pazarlamaya özen gösteriyorlar.
Büyük İslam kumandanlarından ve sahabeden Saad Bin Ebu Vakkas’ın oğlu, Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid’in ordu kumandanıdır.Kendisine Peygamberimiz (SAV)’in torunu Hz.Hüseynin katli için emir verildiğinde gitmek istemez.Kendisine bu işi yapmazsa ordu kumandanlığından alınacağı bildirilince ağlayarak gider ve Hz,.Hüseyin ve etrafını katleden orduya kumandanlık yapar. Günümüz insanı ise dünyanın nimetlerine, imkanlarına kavuşmak için gerektiğinde kendilerini bu günlere gelmelerinde en büyük desteği ve imkanı sağlayan veli nimetlerini ağlamak bir tarafa ,ezip geçmekten, onları yok farz etmekten çekinmiyorlar.
Vefa ile insan iç içe iki kavram gibi gelse de, vefa ile insan iki zıt kavramdır bence! Çünkü; insanın dışında bütün mahlukat iyilik gördükleri kişileri asla unutmaz ve minnet duygularını her fırsatta belirtirler.Bakışları ile davranışları ile…İnsan ise günümüzde kültürel yozlaşmanın gereği , tabir yerinde ise istisnalar bir tarafa nankörce davranıyor.
Umarız bu yazımız, ulaştığı yerlerde insanların kalbine yumuşama ve utanç verir, yanlışlarını gösterir ve vefa duygusunun ölmediğini, en azından bazı insanlarda ölmediğini ortaya koymaya vesile olur.İnsanların aslına dönmesine vesile olur.Aslını inkar etmiş insanların akıllarını başlarına getirir.
Vesselam…