Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

‘Vefa Nedir, Bilir misin?’ (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[h=1]‘Vefa Nedir, Bilir misin?’[/h] “Vefa nedir, bilir misin? Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.” (Mevlana Celaleddin Rûmi) Vefa, sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılık ve dini sorumluluklarını yerine getirme anlamlarına gelir. Gerçek vefa, Allah’a verilen sözlere sadık kalmaktır. Örneğin, ‘Ben Allah’ın kuluyum… Ben yalnızca Allah’a kulluk ederim… Dinim İslam’dır” ifadeleri söz verme anlamındadır. Vefalı olmak, bu sözleri fiili olarak da doğrulayarak, sadakatle Allah’ın sınırlarını korumak, kulluk sorumluluğunun bilincinde olmak ve Allah’ı derin bir aşkla sevmektir. Vefa tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır. Samimi inanan insan vefalıdır, sadıktır. Rabb’inin rızasını kazanma yolundaki engel ve zorlukları aşmak için azimle çaba harcar, yapması gerekenleri titizlikle yerine getirir. Bu anlamda vefa ve sadakat, müminlerin yaşamları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah’ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün ahlak özellikleridir. Sevgi, şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik ve vefa gibi duygular müminlerin silahıdır. Bu duygular, Kur’an ahlakını yaşama yolunda diğer insanların da şevklerini tetikler, coşkularını artırır. Kur’an, gerçek iyileri, “ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler” ifadesiyle tarif eder. Vefa, bir mümin özelliği, vefasızlık ise münafık özelliğidir. Peygamberimiz (sav), münafıkların özelliklerinden söz ederken onların üç özelliğini şöyle sıralar: “Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği zaman sözünü tutmaz. Emanete ihanet eder.” Allah’ın tarif ettiği müminler ise doğru sözlü, dürüst, güvenilir, sadık, vefalı ve sorumluluk sahibidirler. Küçük dünyevi çıkarlar ardında koşmazlar. “Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riayet edenlerdir. (Mearic Suresi, 32) Bu yüzden, bir ahdi yerine getirme ya da bir emanete en güzel şekilde uyma konusunda güven duyulan insanlardır. Ahitleşme ve emanet konusu oldukça önemlidir. İnsan, eğer kaldırabiliyorsa ahitleşmeli ve emaneti üstlenme sorumluluğunu almalıdır. Ahdi tutmamanın ve emanete ihanet etmenin önemine Kur’an’da dikkat şöyle çekilir:
… Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. (İsra Suresi, 34) Ey iman edenler, Allah’a ve resulüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin. (Enfal Suresi, 27) Ancak kişinin yapabileceği halde, üşengeçlik ya da başaramama endişesiyle bu sorumluluklardan kaçması da yanılgıdır. Hayırlı bir işi bahanelerle yapmamak da insan üzerinde vebal olur. Allah yolundaki mücadeleden bu geçersiz bahanelerle kaçmak itaatsizliktir. İnsan samimi niyet, çaba ve dua ile sorumluluğunu üstlenmelidir. Sadık ve vefalı olduğunda insan, emrolunduğunu büyük bir teslimiyetle yerine getiren melekler gibi olabilir. Vefa şeytanı müthiş kızdırır. “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53) ifadesiyle dikkat çekildiği gibi müminler, şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına düşmemek için birbirlerine hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunurlar. Kendi hatalarını düzeltmeye çalışır, mümin kardeşleri bir hata yaptığında bırakıp gitmez, ona destek olur, yardım ederler. İşte gerçek sevgi de budur. Bir mümin ahirette yalnızca kendi vereceği hesabı düşünmez. O, kardeşlerinin de sonsuz kurtuluşuna vesile olabilmeyi ister. Bu sevgi herhangi bir dünyevi çıkar kaygısı ile bozulmamış sevgidir; Rabb’lerinin müminlerin kalplerinde kıldığı bir nimettir. Sevgi, Allah rızası için olmalı, insan sevdiğini Allah’ın tecellisi olarak sevmelidir. Bu sevgide şefkat ve koruma hisleri hakim olmalıdır. İnsan sevdiği kişiyi sağlığında da hastayken de sevmeli hatta hastayken ya da yaşlandığında daha fazla sevgi duymalıdır. Sevgi Allah rızası için olmadığında ise bir hastalık ya da bir kaza durumunda kişinin dostları birer birer yaşamından çıkar. Örneğin önemli bir hastalığa yakalanan kişi, tedavisi için gerekli olan parayı karşılamak amacıyla önce malını mülkünü satar. Maddi varlığının ardından eşini, dostunu, çevresini ve sağlığında gördüğü sevgi ve saygıyı yitirir. Sevgi, Allah rızası temeli üzerinde değilse kişi sonunda bu vefasızlıkla, bu acı gerçekle karşılaşacaktır. İnsan, Allah’ın hoşnutluğunu asıl amaç haline getirirse, o zaman mutlu olur. Allah ona huzur ve güzellik verir. Aksinde ise canı çok yanar; vefasızlık çok can yakıcıdır. İnsanın, parası, toplumdaki yeri ya da güzelliği için sevilmesi ya da sevmesi oldukça aşağılayıcıdır; sonu ise ürkütücüdür. İman sahipleri, müminlerin sayılarının azlığını ve her bir mümini Allah’ın seçtiğini düşünerek, O’nun seçtiği kulu beğenmemenin hata olacağını bilirler. Birbirlerini koruyup kollar, her koşulda birbirlerine destek olur, birbirlerinin hatalarını bağışlar, birbirleri için dua ederler. Yüce Allah müminlerin, Allah yolunda “birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak” inkarcı görüş ve felsefelere karşı mücadele ettiklerini bildirir. Allah, sadakat ve vefa konusunda imtihan eder. Güzel tavırlar sergileyip, güzel söz söylemek önemlidir. Kötü söze ya da kötü davranışa güzellikle karşılık vermek de imtihanın bir parçasıdır. Vefalı insan, hata yaptığında dostunu yalnız bırakmaz, bağışlayıcı olur. Son kez affetme” düşüncesi müminin sözlüğünde olmaz; o, Allah için bağışlar. Vefalı insan, beklentisi olmayan, çıkar gözetmeyen kimsedir. Müminin özverisi ve vefası; onun, Allah’ı kendi nefsinden, yaşamından ve sahip olduğu maddi manevi herşeyden daha çok sevdiğinin açık göstergesidir. O, Allah’ın sevgisini kazanabilmek için, içinde asla burkuntu olmadan herşeyini yolunda feda edebilir. Canı, malı ve herşeyi ile Rabb’ine teslim olmuştur. Zorluk zamanlarında insanın aşkı, sadakati ve vefası daha ortaya çıkar. Bediüzzaman’ın da söz ettiği gibi, elmasla kömür burada ayrılır; bu, insanın ateşle imtihanıdır. Ham altın ateşe konulduğunda işe yaramayan, kötü kısım üste çıkar. O kısım atıldığında saf/tertemiz altın kalır. Allah da insanları böyle zorlukla imtihan eder. Ancak imtihanda hep iyi olanlar, hep güzel ahlaklı olanlar kazanır. Kaliteli, aklı başında, yiğit, dürüst, samimi müminler zorluklardan asla etkilenmez, her zaman sadakatlerini devam ettirirler.
Allah’a bir kez iman edilir. Bir kez dost olunur. Bir kez aşık olunur ve bir daha sonsuza kadar asla bırakılmaz. Sadık ve vefalı mümin, başına her ne gelirse gelsin, hep aşkla “Allah” der. Gerçek iman, gerçek Allah sevgisi, gerçek vefa ve sadakat budur. Bugün, büyüklerine sevgi ve saygı duyan, sadık, vefalı, şefkatli, merhametli, derin düşünen, Allah’tan başka kimseden korkmayan, birisi çirkin bir söz söylediğinde, söyleyeni uyaran, sevdiklerini koruyan insanların sayısının artmasına ihtiyaç vardır. Allah, az sayıda da olsalar müminleri bulundukları yerden alır, bir araya getirir, onları birlikte kılar ve cennete hazırlar. Müminler arasındaki kardeşlik, derin sevgi, vefa ve muhabbet, cennet halkının özelliklerindendir. Allah’ın dünyadaki tecellileri olan müminlerle beraberse insan, umulur ki Rabb’i onu ahirette de ahdine vefa gösteren müminlerle birlikte kılar.
Peygamberimiz (sav)’in, kulun Allah ile olan ahdi konusundaki duası bizlerin de duası olsun: “– Allâhım! Ben Sen’in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va’dine sadâkat gösteriyorum!” (Buhârî, Deavât, 16) Fuat Türker
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
abi gene çok güzel bir konu paylaşmısınız.
ALLAH razı olsun çok güzel bir konu...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Alemi Yunusca sevmeden olmaz bu iş olmaz mısralarıyla, sevgisiz bu işin olmayacağını anlatın. Hep ama hep vefalı ol, emanete sahip çık, atana vefalı ol, ömrü hakkıyla yaşa. Hayata vefalı ol düşmanlıkları unut, dostuna vefalı ol. Öfkeyi, kini unut, ruhuna vefalı ol. Bunları unutursan zaman maddi manevi bütün yaralarının, dertlerinin yok olmasına vesile olur. Eğer unutmazsan zamanla bunlar seni yok eder. Unutkanlıklar karşısında kimseyi suçlama, sen unutma tuzağına düşüp unutmaman gerekenleri unutma. Unutulmaması gereken güzellikler karşısında arslan kesil, kendi içinde asi bir kartal gibi yırt karanlıkların yüzünü.

Meydan oku karanlıklara, çılgın bir küheylan gibi vefayla meydan oku karanlıklara. Yarasaların gözleri kamaşacak diye güneş doğmaktan vaz geçmez. En büyük vefa Hakka götürecek fırsatları yakalamaktır. Bulduğun her fırsatı zamanında değerlendirmektir. Sakın ha! fırsatları kaçırıpta Kalu belaya vefasız olma... Fırsatlar bulutlar gibidir, gelir ve geçer. Sakın ha!! fırsatlarını kaçırıpta kaybetme bedbahlığıyla yok olma.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
vefa.jpg
 

abdulvedud

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Mar 2009
Mesajlar
144
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu



vefa deyince mehmet akifteki osmanlıcılık ve islamcılık geliyor benim aklıma...... ajanlar onu takip ederken bile osmanlıyı bırakmadı o ya da 3 - 5 gencin toplanıp habersiz onun cenazesini kaldıracağını bile bile
 

VaVeyla

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
11,102
Tepki puanı
22
Puanları
38
Konum
Mevlana diyarı
Aklını başına al da, fanî olan bu dünya zindanında kimsede vefa arama!
bu dünyanın vefası bile vefasızdır!

HZ. MEVLÂNÂ

doğru ;)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Vefa nedir, bilir misin? Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır. ” (Mevlana)
Vefa, sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılık ve dini sorumluluklarını yerine getirme anlamlarına gelir.

Gerçek vefa, Allah`a verilen sözlere sadık kalmaktır. Örneğin, `Ben Allah`ın kuluyum… Ben yalnızca Allah`a kulluk ederim… Dinim İslam`dır” ifadeleri söz verme anlamındadır. Vefalı olmak, bu sözleri fiili olarak da doğrulayarak, sadakatle Allah`ın sınırlarını korumak, kulluk sorumluluğunun bilincinde olmak ve Allah`ı derin bir aşkla sevmektir.
Vefa tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır. Samimi inanan insan vefalıdır, sadıktır. Rabb`inin rızasını kazanma yolundaki engel ve zorlukları aşmak için azimle çaba harcar, yapması gerekenleri titizlikle yerine getirir. Bu anlamda vefa ve sadakat, müminlerin yaşamları süresince ihtiyaç duydukları ve kendilerine Allah`ın hoşnutluğunu kazandıracak olan üstün ahlak özellikleridir. Sevgi, şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik ve vefa gibi duygular müminlerin silahıdır. Bu duygular, Kur`an ahlakını yaşama yolunda diğer insanların da şevklerini tetikler, coşkularını artırır.
Kur`an, gerçek iyileri, “ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler” ifadesiyle tarif eder. Vefa, bir mümin özelliği, vefasızlık ise münafık özelliğidir. Peygamberimiz (sav), münafıkların özelliklerinden söz ederken onların üç özelliğini şöyle sıralar: “Konuştuğu zaman yalan söyler. Söz verdiği zaman sözünü tutmaz. Emanete ihanet eder. ”
Allah`ın tarif ettiği müminler ise doğru sözlü, dürüst, güvenilir, sadık, vefalı ve sorumluluk sahibidirler. Küçük dünyevi çıkarlar ardında koşmazlar. “Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riayet edenlerdir. (Mearic Suresi, 32) Bu yüzden, bir ahdi yerine getirme ya da bir emanete en güzel şekilde uyma konusunda güven duyulan insanlardır.
Ahitleşme ve emanet konusu oldukça önemlidir. İnsan, eğer kaldırabiliyorsa ahitleşmeli ve emaneti üstlenme sorumluluğunu almalıdır. Ahdi tutmamanın ve emanete ihanet etmenin önemine Kur`an`da dikkat şöyle çekilir:
… Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur. (İsra Suresi, 34)
Ey iman edenler, Allah`a ve resulüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin. (Enfal Suresi, 27)
Ancak kişinin yapabileceği halde, üşengeçlik ya da başaramama endişesiyle bu sorumluluklardan kaçması da yanılgıdır. Hayırlı bir işi bahanelerle yapmamak da insan üzerinde vebal olur. Allah yolundaki mücadeleden bu geçersiz bahanelerle kaçmak itaatsizliktir. İnsan samimi niyet, çaba ve dua ile sorumluluğunu üstlenmelidir. Sadık ve vefalı olduğunda insan, emrolunduğunu büyük bir teslimiyetle yerine getiren melekler gibi olabilir.
Vefa şeytanı müthiş kızdırır. “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. ” (İsra Suresi, 53) ifadesiyle dikkat çekildiği gibi müminler, şeytanın planlayıp uygulamaya koyduğu sinsi tuzaklarına düşmemek için birbirlerine hatırlatmalarda ve uyarılarda bulunurlar. Kendi hatalarını düzeltmeye çalışır, mümin kardeşleri bir hata yaptığında bırakıp gitmez, ona destek olur, yardım ederler.
İşte gerçek sevgi de budur. Bir mümin ahirette yalnızca kendi vereceği hesabı düşünmez. O, kardeşlerinin de sonsuz kurtuluşuna vesile olabilmeyi ister. Bu sevgi herhangi bir dünyevi çıkar kaygısı ile bozulmamış sevgidir; Rabb’lerinin müminlerin kalplerinde kıldığı bir nimettir.
Sevgi, Allah rızası için olmalı, insan sevdiğini Allah’ın tecellisi olarak sevmelidir. Bu sevgide şefkat ve koruma hisleri hakim olmalıdır. İnsan sevdiği kişiyi sağlığında da hastayken de sevmeli hatta hastayken ya da yaşlandığında daha fazla sevgi duymalıdır. Sevgi Allah rızası için olmadığında ise bir hastalık ya da bir kaza durumunda kişinin dostları birer birer yaşamından çıkar.
Örneğin önemli bir hastalığa yakalanan kişi, tedavisi için gerekli olan parayı karşılamak amacıyla önce malını mülkünü satar. Maddi varlığının ardından eşini, dostunu, çevresini ve sağlığında gördüğü sevgi ve saygıyı yitirir. Sevgi, Allah rızası temeli üzerinde değilse kişi sonunda bu vefasızlıkla, bu acı gerçekle karşılaşacaktır. İnsan, Allah`ın hoşnutluğunu asıl amaç haline getirirse, o zaman mutlu olur. Allah ona huzur ve güzellik verir. Aksinde ise canı çok yanar; vefasızlık çok can yakıcıdır. İnsanın, parası, toplumdaki yeri ya da güzelliği için sevilmesi ya da sevmesi oldukça aşağılayıcıdır; sonu ise ürkütücüdür.
İman sahipleri, müminlerin sayılarının azlığını ve her bir mümini Allah’ın seçtiğini düşünerek, O’nun seçtiği kulu beğenmemenin hata olacağını bilirler. Birbirlerini koruyup kollar, her koşulda birbirlerine destek olur, birbirlerinin hatalarını bağışlar, birbirleri için dua ederler. Yüce Allah müminlerin, Allah yolunda “birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak” inkarcı görüş ve felsefelere karşı mücadele ettiklerini bildirir.
Allah, sadakat ve vefa konusunda imtihan eder. Güzel tavırlar sergileyip, güzel söz söylemek önemlidir. Kötü söze ya da kötü davranışa güzellikle karşılık vermek de imtihanın bir parçasıdır. Vefalı insan, hata yaptığında dostunu yalnız bırakmaz, bağışlayıcı olur. Son kez affetme” düşüncesi müminin sözlüğünde olmaz; o, Allah için bağışlar.
Vefalı insan, beklentisi olmayan, çıkar gözetmeyen kimsedir. Müminin özverisi ve vefası; onun, Allah`ı kendi nefsinden, yaşamından ve sahip olduğu maddi manevi herşeyden daha çok sevdiğinin açık göstergesidir. O, Allah`ın sevgisini kazanabilmek için, içinde asla burkuntu olmadan herşeyini yolunda feda edebilir. Canı, malı ve herşeyi ile Rabb`ine teslim olmuştur.
Zorluk zamanlarında insanın aşkı, sadakati ve vefası daha ortaya çıkar. Bediüzzaman’ın da söz ettiği gibi, elmasla kömür burada ayrılır; bu, insanın ateşle imtihanıdır. Ham altın ateşe konulduğunda işe yaramayan, kötü kısım üste çıkar. O kısım atıldığında saf/tertemiz altın kalır. Allah da insanları böyle zorlukla imtihan eder. Ancak imtihanda hep iyi olanlar, hep güzel ahlaklı olanlar kazanır. Kaliteli, aklı başında, yiğit, dürüst, samimi müminler zorluklardan asla etkilenmez, her zaman sadakatlerini devam ettirirler.
Allah’a bir kez iman edilir. Bir kez dost olunur. Bir kez aşık olunur ve bir daha sonsuza kadar asla bırakılmaz. Sadık ve vefalı mümin, başına her ne gelirse gelsin, hep aşkla “Allah” der. Gerçek iman, gerçek Allah sevgisi, gerçek vefa ve sadakat budur.
Bugün, büyüklerine sevgi ve saygı duyan, sadık, vefalı, şefkatli, merhametli, derin düşünen, Allah’tan başka kimseden korkmayan, birisi çirkin bir söz söylediğinde, söyleyeni uyaran, sevdiklerini koruyan insanların sayısının artmasına ihtiyaç vardır.
Allah, az sayıda da olsalar müminleri bulundukları yerden alır, bir araya getirir, onları birlikte kılar ve cennete hazırlar. Müminler arasındaki kardeşlik, derin sevgi, vefa ve muhabbet, cennet halkının özelliklerindendir. Allah’ın dünyadaki tecellileri olan müminlerle beraberse insan, umulur ki Rabb`i onu ahirette de ahdine vefa gösteren müminlerle birlikte kılar.
Peygamberimiz (sav)`in, kulun Allah ile olan ahdi konusundaki duası bizlerin de duası olsun:
“– Allâhım! Ben Sen`in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va`dine sadâkat gösteriyorum!” (Buhârî, Deavât, 16)
 

abdulvedud

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Mar 2009
Mesajlar
144
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
vefa sonuna kadar muhacire mihmandarlık yapmaktır. Aynı Halid ibni Zeyd Ebu eyyub el ensari (ra.) gibi
vefa o öldükten sonra yaşayıpta ne yapacağım kalkıp onun gibi öleyim demektir
vefa savaşı herşeyi bırakıp düşen sarığında onun saçını aramaktır
vefa o bedire giderken biz seni musanın kavmi gibi yalnız bırakmayacağız demektir.
vefa ona biatın hakkını vermektir.
vefa o vefat ettikten sonra Ömer gibi bağırmak kılıcını kaldırmak o öldü diyenin kellesini uçururum demektir.
vefa ismi aklına gelince ezanı yarıda bırakmaktır.
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Vefa kenetlenmekse sende kenetlendim simdi
Vefa ahdine uymaksa, uydum senden baska kimse yok simdi
Senden gayrisi yalan, gel de bu yalanla oyalan? olur mu?
Vefa sende kalmaktir, vefa sen de olmaktir
Kendimden gectim, gunesi gormek için aydan vaz gectim
Hey vefa! Vefa icin senden de vazgectim...
''Rabbiniz degil miyim?''
"Evet sen sin, vefa asktir, gerisini kaybettim
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
İnanmak ve inandıktan sonra dosdoğru olmak demek, kişinin kendisini yaratan Allah'ın gönderdiği ve böylece bizlere öğrettiği ilâhi sisteme göre hareket etmesi demektir. Bu ilâhi sistemin temeli doğruluktur.

Doğruluk Hakk'ın istediği şeydir; doğruluk adaletin gerçekleşmesidir. Dolayısıyla hem varlığını bütün gerçekliğiyle idrak edebilen, hem de sözü ve işiyle doğru olan kimse, dili hak ve gerçek olanı anlatan kimsedir.

Doğruluğun en doğrusu Haki-kat'in bizzat kendisidir. İnsan Haki-kat'e doğru yükselebildiği veya kendi derûnunda bulunan Hakikat'i keşfetmek için derinlere doğru inebildiği ölçüde doğruluğu artacaktır. Bu seviyeleri idrak edebilen kâmil insan için doğruluk artık ahlâki bir kural olmanın ötesinde, yaratılmış olmanın idraki anlamına gelir. Bir başka ifadeyle doğruluk, mutlak olan varlığın varlığımızdaki ispatıdır.

Bütün boyutlarıyla doğru olan şey, "mutlak" olan, yani vazgeçilmez olan demektir. Mutlak olanın tartışılabilecek bir eğriliği yoktur; o mutlaklığıyla dosdoğrudur. Hakikat ancak bu dosdoğru düzlemde ve dosdoğru olabilen insanlarda tecelli edebilir.

Doğruluğu kendisine hem ahlâki anlamda bir kural, hem de varlığın yaratılış amaç ve biçiminin bir yansıması olarak ilke edinen bir insan, Yüce Yaratıcı'nın yeryüzündeki halifesi olmaya aday demektir. İnsan bu ilkenin kapsadığı her alanı idrak etmeye başladıkça ve adeta bütün hücreleriyle hiç şüphe duymaksızın tek doğru olan gerçeğe inanıp yaşamaya başladıkça, aday olduğu bu çok özel makamın sahibi olabilecektir.

"Ya olduğun gibi görün; ya da göründüğün gibi ol!" diyen Hz. Mevlâna bu gerçeği ne güzel özetlemiştir. Belki insanın olduğu gibi görünmesi veya olduğu gibi görünebilen insanları tanıyabilmesi çok daha zordur ama insan bu zorluğu aşabilmenin sırlarıyla donatılmıştır.

Dosdoğru Olmak İçin

Doğruluk vasfı, doğru olan Hakikat Yolu'nun anlaşılmasıyla gerçeklik kazanır. Bizler Hakikat'i ve hakiki olanı idrak edebildikçe doğruluğumuz artacak ve şüphelerimiz ortadan kalkacaktır. Bunun için Allah Tealâ her harfi doğru ve mutlak olan Kur'an-ı Kerim'i bizlere göndermiş ve kurtuluşumuzu, bir başka ifadeyle insanlığın şerefine ermekle kemâle ermemizi istemiştir.

Peygamberimiz s.a.v.'in, "Beni Rabbim en güzel şekilde terbiye etti." şeklinde buyurması, bizlerin gayret ve samimiyetimize rağmen Allah'ın lütfu ve hidayetiyle terbiye olup kemale ulaşabileceğimize işaret eder: "Allah, onunla rızası peşinde olanları selamet yollarına iletir ve onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, kendilerini dosdoğru bir yola iletir." (Maide, 16)

Ebu Hüreyre r.a.'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuştur:
? "İşlerinizde orta yolu tutunuz; dosdoğru olunuz. Biliniz ki hiçbiriniz ameli sayesinde kurtuluşa eremez."
Kendisini dinleyen sahabiler dediler ki:
? Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah'ın elçisi?
? Evet, ben de kurtulamam. Şu kadar var ki, Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka! (Buharî; Müslim)

Başlangıçta hiçbir şey bilmeyen kimseler olarak Allah'tan gelen vahye sarılmak ve aydınlatıcı olan o kitapla yolumuzu bulmak, Allah'ın rahmet ve merhametine nail olabilmek için Kur'an'ı çokça okumalı ve anlamaya çalışmalıyız. O'nun bizi dosdoğru yoluna iletmesini istemek ve bunu nasıl isteyeceğimizi öğrenmek ve Allah'ın bize olan nimetini çoğaltması ve tamamlaması için Kur'an'ı okumalıyız.

Allah'ın doğru söylediğine inanıyorsak, yine O'nun dosdoğru dinine uymamız, dosdoğru peygamberini takip etmemiz gerekmez mi? "De ki: Allah doğru söyledi; öyle ise dosdoğru Allah'ı birleyici olarak İbrahim dinine uyun. O, ortak koşanlardan değildi." (Âl-i İmran, 95) Allah'ın doğruluğu O'nun mutlaklığıdır. Allah'ın hangi iradesinden, hangi kelamından şüphe edebilir, zan duyabiliriz ki!

İnsan Olmanın Ölçüsü

İşte insan olmak, belki de öncelikle doğrulukla emrolunmak demektir: "Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de dosdoğru olsunlar. Sizden hiçbiriniz büyüklenip, Allah tarafından konulmuş hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür." (Hûd, 112; ayrıca Şûrâ, 15)
Peygamber s.a.v. Efendimiz'in "dosdoğru ol" mesajı ile "Hûd suresi beni kocattı" diye buyurması, doğruluğun önemini ve insana yüklediği sorumluluğu ifade etmektedir.
İnsan gibi insan olmalıyız. İnsan hangi gerçekliğin tezahürü ise bunu idrak etmeli ve sonrasında da Hakk'ın adaletinin hem kendi nefsimizde hem de toplumda gerçekleşmesi için çalışmalıyız.

Bizler inancımızda, sözümüzde, hareket ve işlerimizde doğru olabildikçe yüzümüzü Allah'a doğru çevirebileceğiz: "Allah'tan, geri çevirilmesi mümkün olmayan gün gelmezden önce, yüzünü dosdoğru dine yönelt." (Rûm, 43)

Bir sahabi, Peygamberimiz s.a.v. Efendimiz'e, "Ya Rasulallah bana İslâm'ı öyle anlat ki, senden başka birine sorma ihtiyacı duymayayım." deyince, Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol." (Müslim; Ahmed b. Hanbel) Başka bir hadis-i şerifte de "Doğru olunuz, kurtuluşa erersiniz." (İbn Mâce; Dârimî) buyrulmuştur.

Eğer inancımız sağlam değilse ve dosdoğru olamıyorsak yüce dinimiz İslâm'ı nasıl anlayabiliriz ki? İman etmek de mutlak olanı doğrulamak demektir. Yani doğru olabilen, hakiki imana erebilir. Allah'a vasıl olanlar da bu kişilerdir.

Doğruluk Zirvesi: Takva

Doğruluk, en iyi, takva halinde gerçekleşebilir. Ayet-i kerimede, "Doğrularla beraber olun." (Tevbe, 119) buyrulması, bu kavramın aynı zamanda toplumsal oluşuna delâlet eder.

Doğruluk bir misaktır, kulluk ahdidir. Ahde vefa ve sadakatin mükâfatını hem dünyada hem de ahirette yine doğruluğun hakikati ve kaynağı olan Allah Tealâ lutfedecektir: "Gerçekten Rabbimiz Allah'tır dedikten sonra dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de, melekler onlara şöyle derler: Korkmayın ve üzülmeyin, işte alın size vaadedilmiş olan cennet müjdesini! Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin yakın dostlarınızız. O ahiret yurdunda canınızın çektiği her şeye sahip olacak ve istediğiniz her şeye kavuşacaksınız. Bu çok bağışlayan ve merhamet eden Allah'tan bir ziyafettir." (Fussilet, 30-32)

"Rabbimiz Allah'tır deyip dosdoğru yol üzerinde durmaya devam edenler için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar cennetliklerdir; işlediklerinin karşılığı olarak, orada ebedi kalırlar." (Ahkâf, 13-14)

İnanmak ve inandıktan sonra dosdoğru olmak demek, kişinin kendisini yaratan Allah'ın gönderdiği ve böylece bizlere öğrettiği ilâhi sisteme göre hareket etmesi demektir. Bu ilâhi sistemin temeli doğruluktur. Bu da hayatın her yönünü kapsar. Ahlâkta, siyasette, yemede, içmede, ticarette, kazanmada ve harcamada, eğitimde ve terbiyede, biriktirme ve dağıtmada, her yönde Allah'tan gelene göre yaşayıp o yolda dosdoğru olmak gerekmektedir.

Davranışlarda doğruluğa hakkaniyet de denir. Bu da adalet, insaf ve merhametten ibarettir. Doğruluğun vahyî temellerinin anlaşılmasından sonra düşüncenin eyleme geçirilmesi aşamasında dile hakimiyet önem arz etmektedir. Dil, düşüncenin iletim vasıtasıdır. Müminler söz söylerken doğruyu söyler, gereksiz yere konuşmaz, kötü söz söylemezler; ya hayır konuşurlar yahut susarlar.

Dosdoğru Yol

Kilisenin sorduğu "İslâm, fikre ve hayata ne vermiştir?" sorusunu bir İslâm âlimi tek cümle ile "Fikre tevhid, hayata doğruluk (istikamet) vermiştir." şeklinde cevaplamıştı. Çünkü İslâm'ın hayat yolu sırat-ı müstakimdir, yani dosdoğru yoldur.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurur: "Doğruluk insanı iyiliğe yöneltir, hayırlı işlerde cennete kılavuzluk eder. Bir kimse doğruluğu prensip edinirse sıddîk olur. Yalancılık da insanı kötülüğe ve fücura sürükler. Kötülük de cehenneme götürür. Bir kimse yalancılığı prensip edinirse Allah'ın divanında kezzab (yalancı) defterine yazılır." (Tecrid-i Sarih Tercümesi)

Doğruluk Allah Tealâ'nın bir kılıcıdır ki, üzerine konulan her şeyi keser. Çünkü doğruluk Hakk'ın istediği şeydir; doğruluk adaletin gerçekleşmesidir. Dolayısıyla hem varlığını bütün gerçekliğiyle idrak edebilen, hem de sözü ve işiyle doğru olan kimse, dili hak ve gerçek olanı anlatan kimsedir. Bu kimse doğruluğuyla insanlara, hatta kâinattaki pek çok şeye Allah'ın izni dahilinde tesir edebilir.

Peygamberlerin­ mucizelerinin gerçekleşmesi de doğruluğun kendilerinde anıtlaşmasıyla ilgilidir: "Musa'nın doğruluğu sopaya ve dağa tesir etti, hatta azametli denize bile dokundu. Hz. Muhammed'in doğruluğu da ayın yüzüne tesir etti, hatta parlak güneşin bile yolunu vurdu." (Mesnevi)

--------------------------

Beş Paralık Kumaş

Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya'ya gitti ve oraya yerleşti. İşini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da o bölge halkının aradığı cinstendi. Kendisi kanaat sahibi bir insandı tüccarın. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi.

Bir gün geç geldi iş yerine. Ama kasada fazlaca para vardı. Belli ki tezgâhtar iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu:

? Hangi kumaşlardan sattın?
? Şu kumaştan efendim.
? Metresini kaça verdin?
? On akçeye.
? Nasıl olur, diye hayret etti tüccar; beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu?

Tezgâhtar gitti, müşteriyi buldu getirdi. Dükkân sahibi, müşteriyi karşısında görür görmez helallik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu. Ne demekti hakkını helal et?

Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı ve sordu:

? Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk ne de gördük. Bunun aslı nedir?

? Ben, dedi tüccar; müslümanım. İslâm dini böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. O
yüzden kazancıma haram girmişti. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.

Kral, İslâm nedir, Müslümanlık nedir, gibi peş peşe sorular sordu. Tüccar birer birer soruları cevapladı. Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman geçirmeden İslâm'ı kabul etti. Daha sonra kısa süre içinde de halk müslüman oldu.

250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya'nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır, sadece beş akçelik bir kumaş ve hakkaniyete uygun "küçük" bir davranış idi?

Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi yaşamak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı. Efendimizin s.a.v'in müjdesi herkese açık: "Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir."

Asıl olan söz dili değil, hâl diliydi. Konuşmaktan çok yaşamaktı. İnandığı gibi anlatmaktan ziyade inandığı gibi yaşamak.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ah vefa, nerde kaldın?!
Bıktık şu her gün birkaç defa yemini bozup ahdinden dönenlerden.
Her sözü mübâlağa, her davranışı sun’î nâmertlerden ve vefa duygusundan mahrum uğursuz gönüllerden!..

Ve nerdesiniz?!
Ey bir vefa düşüncesiyle sözleştiği yerde günlerce kıpırdamadan bekleyen vefalı dostlar?!..

Nerdesiniz ruhuyla bütünleşmiş vefa timsali er oğlu erler?!..

Nerdesiniz bir vefa uğruna harap olup, turâb olup gidenler ve çok bereketli bir devrin ak alınlı insanları?!..

Kalkın; girin ruhlarımıza.

Kamçılayın hayâllerimizi ve boşaltın vefa adına ne taşıyorsanız hepsini sînelerimize!..

Mertliği, yiğitliği, vefayı bütün bütün unutmuş sînelerimize.
Bizleri bu yeniden diriliş yolunda Hızır çeşmesine ulaştırın!

Gelin, gelin de şurada burada dolaşıp duran şu üç-beş vefalı insanı, ümitsizlik ve inkisardan kurtarın!..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
AHDE VEFA
Devletlerin katıldıkları milletlerarası antlaşmalara uyma mecburiyetinde olduklarını ifade eden hukuk kuralı. Bu antlaşmaya Latincede “Pacta Sunt Servanda” adı verilir. İç hukukta olduğu gibi devletler hukukunda devletleri bağlayıcı ortak bir müeyyide bulunmadığı için, devletler hukukunda, Pozitif hukukun kaynağı olarak bu kaideyi kabul edenler vardır.

Bu kurala karşı bir diğer kural daha vardır ki, buna da Latince’de “Rebus Sic Stantibus” denir. Bu kural ise, Antlaşma imzasındaki şartların sonradan değişmesi sonucu antlaşmanın da hükümsüz olması veya değiştirilmesi anlamındadır.

Ahd; iki tarafın sözleşmesi demektir. Bir taraf söz verirse vad olur. Buna göre ahde vefa, verdiği sözü yerine getirmek olur ki, bu, İslam hukukunda dini bir emirdir. Kur’an-ı kerimde İsra suresinin otuz dördüncü ayetinde mealen; “Ahdi yerine getirin. Ahdi bozanlar sorumludur.” buyrulmaktadır.

Herhangi bir konuda verilen sözün yerine getirilmesi güzel bir huydur. Sözünde durmak insanın şerefini artıran iyi huyların başında gelir. Verdiği sözünde durmamak da çok çirkin bir hareket olup, Müslümanlara yakışmayan en kötü bir davranıştır. Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerinde; “Gadr eden (ahdini bozan) kimse, kıyamet Günü kötü şekilde cezasını görecektir.” ve “Münafıklık alameti üçtür; yalan söylemek, vadini yerine getirmemek, emanete hıyanet etmek.” buyurarak ahde vefanın önemini bildirmiştir.


 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Ahde vefa, sevda de bana?
Hangi kapıda kaldın ha?
Dur diyecegim ama bozulma!
Rıza lokması, kalbime durdu da:a39:
Teşekkürler, Rabbim rızasını kazananlardan eylesin...
 

Kubra :)

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Nis 2013
Mesajlar
47
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
Dünyadan vefa beklemek ne boşa bir çaba... RABBİM yalan dünyanın heveslerinden uzak eylesin hepimizi..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
''Vefa'' Bir Semt Adı Kaldı Bizde!

Ah "vefa ah" senin adın İstanbul’un bir semtinin ismi olarak mı kalacaktı!..
Sen buna layık değildin sadece…
Yoksa seven gönüllerin dertlerinin dermanı olmak varken…
Hep zamana, mekana, devrana çoğu zamanda dünyaya kızarız suçlarız, hayıflanırız.
Oysa değerli okurlarım hepiniz sormadınız mı kendinize? "vefa nedir" diye, kimde var, nerde satılır, nerede bulunur, kilosu kaç kuruşadır.. Hangimiz, hanginiz yakınmadınız hayıflanmadınız.?

Çoğu zaman kırılıp darıldığınızda hanginiz dertlenmediniz... küfürlü bir söz sarf etmediniz hanginiz.


Kim, sen mi..?


Ne anladınız neyi değiştirdiniz?

Peki? Şükredin halinize; Ya ölümden de öte köy olsaydı. Gitmeyi göze alabilirmiydiniz benim gibi?
İnanın dostlarım yok denecek kadar az…


Alıp başınızı gidebileceğiniz, sığınabileceğiniz bir yer, bir köy, bir mekan yok yüreğinizin sığınağından başka… Oraya da sığdıra bilirmisiniz bedeninizi bilmem, ben sığdıramadım çünkü....

Asıl aradığınız her ne ise adına "vefa ve ya vefasızlık" dediğiniz, en son bakmak ve son bir umut ile sığınmaya çalıştığınız huzuru arayıp, belki oradadır de-di-ği-ni-zin tükenişidir o son sığınak diye sığınmaya çalıştığınız yer...
O an sol yanınızın olmadığını kalanından da bir fayda gelmiyeceğini farkedersiniz…
Kendinize olan öz güveninizin bittiği yerdir, resmini karşınızda gördüğünüzde....

Hani hep ne diyorum ya size; "Ben beni tarif edemedim ki… Ya içimdeki ben beni anlamadı, yada içimdeki ben beni tarif edeni" anladım ki sizde ya tarifi yapamıyorsunuz yada tarif edeni anlamıyorsunuz da ondan,, "Akıl duyguyu yok edemiyor ama duygu aklın aklını alıyor" ve bana inanın size mantıklı gelmeyebilir, saçma sapan bir söz deyip geçiştirebilirsiniz, hatta isterseniz bıyık altından da gülebilirsiniz...

"Tecrübe insanın yediği kazıkların toplamı değilmidir" sizcede:
Şimdi mantık bunun neresinde o zaman, soruyorum değerli dostlar? Bir ömür tüketmek, değer vermek, sevmek, endişelenmek, adı her ne ise; vermek, vermek, vermek hep vermek..
Karşılık beklemeden menfaat gözetmeden sadece vermek... Şimdi bunun adı aptallık mı olmalı? Kullanılmışlık mı olmalı? Aldatılmışlık mı olmalı? İhanet mi olmalı? Yada saflık mı olmalı? Gözü körmüşlük mü olmalı? Ne olmalı ne..? anlayan varsa izah edebilecek bir baba yiğit, yada bir ana yiğit varsa gelsin!..

Şimdi bir aklı evvel okuyucum çok bilmişlik taslayarak, duygu sömürüsü bunlar diyordur..!
o demeden ben duydum zaten..

Cevabını yukarıda vermiştim, dikkatli okumamış demek ki.."hayat"ta hep satır aralarında ki virgüllerde saklı gizli değilmidir? dikkatli bakıp ama gören için!...

Hayatı iki bacağının arasında köprü yapanlar! dan; "vefa" beklemek kimin ne haddine… varsın avunsunlar iki bacağının arasındaki köprüden gelip el sallayarak geçenlerle...

Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyebileceğinizi biliyorum. içimi döktüğümü, süslü püslü cümleler kurarak edebiyat parçaldığımı bile düşünenleriniz olacaktır. Buna saygı duyduğumu belirtmek istiyorum.

Lakin kazın ayağı hiç de öyle değil değerli dostlarım ve okuyucularım…

Onun için beni bağışlayın lütfen…
Ne düzende, ne mekanda, ne dünyada arayın vefa’yı vefasızlığı, kişilikte arayın, kişilik de..!

Çünkü;
Eğer maya bozukluğu yürekte değil kişilikte ise, sevginizin ipliği ibrişimden olsa o yara dikiş tutmuyor bilesiniz...

Ve işte yazımın ilk parağrafındaki gibi vefa hep istanbul’un bir semtinin adı olarak kalacak unutmayın...

Değiştirmek mi; meclis kararı kadar basit bir işlem değil ki bu... El kaldır, el indir...

Ama; değerli dostlarım okuyucularım nacizane benden size bir sevgi dolu yürekli insan tavsiyesi, İster tutun ister tutmayın, ister inanın ister inanmayın, isterseniz beni kınayın ama önce okuyun;

Siz siz olun her gördüğünüz her sevdiğiniz, her değer verdiğiniz, koklamaya kıyamadığınız, nadide bir gül deyip gözyaşlarınızla suladığınız, bakmaya dokunmaya kıyamadığınız, insan her ne olursa olsun ama, olması gerekenden fazla değer vermeyin!..


Olması gerekenden fazla olmasın, verdiğiniz vereceğiniz her ne ise… Bir adım ötesi haramdır… Atarsanız o adımı, yürek yangınımı dersiniz, cehennem azabımı çekersiniz varın ötesini düşünün...


Birilerinin koz’u elinize geçtiğinde, sap bana geldi, hee şimdi o’da düştü, bir tekmede benim vurma zamanım demeyeceksiniz!..


Kendinize le, adamlığınızla, insanlığınızla, karakterinizle bağdaştıra bilirmisiniz bilmiyorum,
ama, ben ömrümce kendime yakıştıramadım, yapamadım, düşene vuramadım…

Kendimden özür dilerim..! pişman edildim kendini ve haddini yüzsüzlüğünü içselleştirmiş zavallı aciz, insan demeğe dilimin varmadığı kişi ve kişiler tarafından...

İşte insan konuşamayınca, dili susunca susturulmaya bir ömür mahküm edilince ,böyle kalemine vuruyor dilindekiler. Hazır böyle çok okunan bir yazı yazabileceğin köşe bulunca fırsat bu fırsat düşmüşe bir tanede ben vurdum böylece,,,

Bu benim ilkim di,,inşallah sonuncusu olur..


En iyisi mi gelin değerli okuyucularım, sizinle birlikte bir karar verelim…

"VEFA" İstanbul’un bir semtinin adı olarak kalsın....

Hadi Vefe'nın Ruhuna bir fatiha okuyalım...!!

Razı değilmisiniz? Bu yazıyı okuduktan sonra, varlığını unuttuğumuz, pazarlarda bir pula satılığa çıkardığımız menfaat ve çıkar uğruna bir anlık zevk ve tatmin uğruna o güzelim isme kıymaya değermi..?

Gelin bu kötülüğü yapmayalım güzelim istanbul’a ve kıymayalım vefa'ya...!

Bırakın herkes layık olduğu ile kalsın ve onunla anılsın,,

Olan vefa’ya olmasın.....

Kâinatı sevgi üstüne kurmuşsa Yüce Rabbimiz, bizlerin kalbine verdiği o müstesna sevgi ile, neden birbirimizi sevmeyelim...
Vakit geç olmadı ki…

Ves… selam…
İbrahim DANACILAR
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt