Azerbaycan_li
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 8 Ocak 2010
- Mesajlar
- 1,201
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
salam aleykum..konu bir az uzun ama çok güzel bir konu...üç kez okudum..bir kez okumanızı çok isterim..
VATAN KAVRAMI
Aladdin PALEVİ
Bugün üzerinde bütünüyle hatalı bir anlayışın egemen olduğu kavramlardan bir tanesi de vatan kavramıdır. Bu yanlış ve hatalı anlayışın neticesinde vatan denildiği zaman ilk akla gelen insanın üzerinde doğup büyüdüğü toprak parçası gelmektedir. Fakat bununla beraber Kur’ani gerçekler İslam ümmeti için vatan kavramını üzerinde doğup büyümeğe bağlamamış, bilakis Allah’ın dininin hakim olduğu toprak parçasını müslümanın vatanı olarak bildirmiştir. Hangi toprak parçası olursa olsun, hangi dilden konuşulursa konuşulsun, hangi renkten olursa olsun... Allah’ın hükümlerinin tatbik edildiği, tevhid bayrağının dalgalandığı toprak parçası müslümanın vatanıdır. Ve böyle bir toprak parçasını korumak, muhafaza etmek için kişinin canıyla ve malıyla mücadele etmesi üzerine kesin bir farzdır. Hatta bu farziyetten ziyade imanın bir gereğidir. Bununla beraber şayet müslümanın doğup büyüdüğü, üzerinde yaşadığı, akrabalarının, aşiretinin bulunduğu toprak parçasında Allah’ın hükümleri kaldırılmış, İslam ahkamı yok edilmiş yerine beşeri kanunlar ihdas edilmişse böyle bir toprak parçası kesinlikle müslümanın vatanı değildir. Ve böyle bir toprak parçasını korumak ve muhafaza etmek de kesinlikle müslümanın üzerine vacip değildir. Bilakis beşeri sistemlerin muhafazasını yapmak, İslam ahkamına dayanmayan ideolojilerin uğrunda savaş vermek küfrün ta kendisidir. Nitekim Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“İman edenler Allah yolunda, kafirlerse tağut uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşınız. Çünkü şeytanın hilesi-düzeni zayıftır.” (4 Nisa/76)
İslam’a göre vatan, İslam otoritesinin ve hükümlerinin uygulandığı yerdir. Nerede İslam otoritesi bulunuyor, hükümleri ve akidesi uygulanıyorsa orası İslam memleketidir. İslam akidesi, bu memleketten bütün bir yeryüzüne yayılır... Orada İslam’ın kontrolü vardır ve İslam’ın kelimesi en yücedir… Her neresi olursa olsun, bu özellikleri taşıdığı zaman, İslam’ın ve müslümanların vatanı hüvviyetini alır.
Bu vatanın otorite ve hükümlerine boyun eğen ve itaat eden her insan, İslam fıkhının açık olan kurallarının ışığında kendisine bir takım hak ve görevlerin verildiği bir vatandaş konumundadır.
Yukarıda anılan özellikleriyle bu vatan, dillerinin, renklerinin ve uluslarının farklılığına rağmen, dünyadaki her müslümanın vatanıdır… Onların bütün hak ve görevleri orada geçerlidir!
Gerek maddi ve gerekse manevi olan tehdit ve tehlikelere karşı değerli olan bütün her şeyin feda edilerek savunulması gereken vatan; ancak bu niteliklere sahip olan vatandır. Bu tehlikenin ve tehdidin, İslam akidesi ve ahkamının talimatlarına uymaktan yüz çeviren mürted gruplar vasıtası ile içeriden gelmesi veya İslam vatanının selametini ve güvenliğini hedef edinen herhangi bir düşman grubu vasıtası ile dışarıdan gelmesi arasında hiçbir fark yoktur.
Bugün içinde yaşadığımız şu dönemde öyle bir karmaşa hakim olmuştur ki, üzerinde yaşadığımız toprak parçasında Allah’ın dini bütünüyle terkedilmiş, Kur’an rafa kaldırılmış ve yerine beşeri ideolojiler hakim olmuştur. Böyle bir toprak parçası, böyle bir vatan kesinlikle müslümanların vatanı değildir. Bakınız bu hususta Seyyid Kutub şu mükemmel tespitleri yapmaktadır:
“Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ile amcası Ebu Leheb, yine amcazadesi Amr b. Hişam (Ebu Cehil) arasındaki bağ kopunca, muhacirler ev ve halkları ile akrabalarına karşı savaş açıp onlarla Bedir günü bilfiil çarpışınca, işte o zaman, inanç bağı muhacirler ile Medine müslümanlarını birbirine bağlayarak onları aynı evin halkı ve kardeş haline getirdi. İnanç birliği sayesinde kabile, milliyet ve yurt taassubu ortadan kalkarak Müslüman araplarla kardeşleri Bizans asıllı Suheyb, Habeş asıllı Bilal ile İran asıllı Selman arasında birlik ve kaynaşma meydana geldi.
Allah Resulü onlara “bu çeşit asabiyetleri bırakın, çünkü onlar kokuşturucu kavramlardır”diye buyurdu Yine onlara “asabiyet uğruna savaşan bizden değildir. Asabiyet uğruna ölen bizden değildir” diye buyurdu.
VATAN KAVRAMI
Aladdin PALEVİ
Bugün üzerinde bütünüyle hatalı bir anlayışın egemen olduğu kavramlardan bir tanesi de vatan kavramıdır. Bu yanlış ve hatalı anlayışın neticesinde vatan denildiği zaman ilk akla gelen insanın üzerinde doğup büyüdüğü toprak parçası gelmektedir. Fakat bununla beraber Kur’ani gerçekler İslam ümmeti için vatan kavramını üzerinde doğup büyümeğe bağlamamış, bilakis Allah’ın dininin hakim olduğu toprak parçasını müslümanın vatanı olarak bildirmiştir. Hangi toprak parçası olursa olsun, hangi dilden konuşulursa konuşulsun, hangi renkten olursa olsun... Allah’ın hükümlerinin tatbik edildiği, tevhid bayrağının dalgalandığı toprak parçası müslümanın vatanıdır. Ve böyle bir toprak parçasını korumak, muhafaza etmek için kişinin canıyla ve malıyla mücadele etmesi üzerine kesin bir farzdır. Hatta bu farziyetten ziyade imanın bir gereğidir. Bununla beraber şayet müslümanın doğup büyüdüğü, üzerinde yaşadığı, akrabalarının, aşiretinin bulunduğu toprak parçasında Allah’ın hükümleri kaldırılmış, İslam ahkamı yok edilmiş yerine beşeri kanunlar ihdas edilmişse böyle bir toprak parçası kesinlikle müslümanın vatanı değildir. Ve böyle bir toprak parçasını korumak ve muhafaza etmek de kesinlikle müslümanın üzerine vacip değildir. Bilakis beşeri sistemlerin muhafazasını yapmak, İslam ahkamına dayanmayan ideolojilerin uğrunda savaş vermek küfrün ta kendisidir. Nitekim Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“İman edenler Allah yolunda, kafirlerse tağut uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşınız. Çünkü şeytanın hilesi-düzeni zayıftır.” (4 Nisa/76)
İslam’a göre vatan, İslam otoritesinin ve hükümlerinin uygulandığı yerdir. Nerede İslam otoritesi bulunuyor, hükümleri ve akidesi uygulanıyorsa orası İslam memleketidir. İslam akidesi, bu memleketten bütün bir yeryüzüne yayılır... Orada İslam’ın kontrolü vardır ve İslam’ın kelimesi en yücedir… Her neresi olursa olsun, bu özellikleri taşıdığı zaman, İslam’ın ve müslümanların vatanı hüvviyetini alır.
Bu vatanın otorite ve hükümlerine boyun eğen ve itaat eden her insan, İslam fıkhının açık olan kurallarının ışığında kendisine bir takım hak ve görevlerin verildiği bir vatandaş konumundadır.
Yukarıda anılan özellikleriyle bu vatan, dillerinin, renklerinin ve uluslarının farklılığına rağmen, dünyadaki her müslümanın vatanıdır… Onların bütün hak ve görevleri orada geçerlidir!
Gerek maddi ve gerekse manevi olan tehdit ve tehlikelere karşı değerli olan bütün her şeyin feda edilerek savunulması gereken vatan; ancak bu niteliklere sahip olan vatandır. Bu tehlikenin ve tehdidin, İslam akidesi ve ahkamının talimatlarına uymaktan yüz çeviren mürted gruplar vasıtası ile içeriden gelmesi veya İslam vatanının selametini ve güvenliğini hedef edinen herhangi bir düşman grubu vasıtası ile dışarıdan gelmesi arasında hiçbir fark yoktur.
Bugün içinde yaşadığımız şu dönemde öyle bir karmaşa hakim olmuştur ki, üzerinde yaşadığımız toprak parçasında Allah’ın dini bütünüyle terkedilmiş, Kur’an rafa kaldırılmış ve yerine beşeri ideolojiler hakim olmuştur. Böyle bir toprak parçası, böyle bir vatan kesinlikle müslümanların vatanı değildir. Bakınız bu hususta Seyyid Kutub şu mükemmel tespitleri yapmaktadır:
“Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ile amcası Ebu Leheb, yine amcazadesi Amr b. Hişam (Ebu Cehil) arasındaki bağ kopunca, muhacirler ev ve halkları ile akrabalarına karşı savaş açıp onlarla Bedir günü bilfiil çarpışınca, işte o zaman, inanç bağı muhacirler ile Medine müslümanlarını birbirine bağlayarak onları aynı evin halkı ve kardeş haline getirdi. İnanç birliği sayesinde kabile, milliyet ve yurt taassubu ortadan kalkarak Müslüman araplarla kardeşleri Bizans asıllı Suheyb, Habeş asıllı Bilal ile İran asıllı Selman arasında birlik ve kaynaşma meydana geldi.
Allah Resulü onlara “bu çeşit asabiyetleri bırakın, çünkü onlar kokuşturucu kavramlardır”diye buyurdu Yine onlara “asabiyet uğruna savaşan bizden değildir. Asabiyet uğruna ölen bizden değildir” diye buyurdu.