Vakt, tasavvuf ıstılahında yerine göre bir çok mânâda kullanılır.
Tahkik ehline göre vakt, malûm olmayan mevhûm bir işin, meydan geliş ânını tayin eden,gerçekleştirmeyi sağlayıcı bir hadiseden ibarettir.
Meselâ, bir kimse, borcunu ödemeyi, ilkbahara bağlamış olsa, ilkbaharın girmesi, yani başlangıcı, onun borcunu ödeme vadesi olmuş oluyor. ilkbahar da işte bu ödemeyi gerçekleştirici hadisedir.
Bir insan, herhangi bir şeyi elde etmek için, her hangi şeyle uğraşırsa, o şey, onun vakti olmuş olur. Meselâ; dünya ile uğraşırsa, vakti dünya; ahiretle uğraşırsa, vakti ahirettir.
Sevinçte olanın vakti sevinç; hüzünde olanın vakti hüzündür. Hâsılı, bir insan üzerinde oluş ve hallerden ne galip ve hâkim olursa, o şey, o kimsenin vaktidir.
«Vakit, keskin kılıçtır» sözünden murat; kılıç, kesici ve delip geçici olduğu gibi; vakit için de, Allah’ın o ânda olmasını emir buyurdukları takdir ve kazânın mutlaka yerine geleceği,onun hakimiyetinden kaçılamayacağı ve artık kul için sabır ve teslimiyetten başka, hiç bir çare bulunmadığını ifadeden ibarettir.
«Vaktin hükmüne teslimiyet, kurtuluş ve rahata, ona itiraz ve direnmek de helâk ve meşakkate götürür» sözleri, bu mânâya işarettir.
Üstad Ebu’l Kasım, «vakit, insanı havanda gibi döğer, ezer» buyurdu. Yine Üstad, vaktin insanı şu manzumede olduğu gibi bin türlü ezâ ve cefâ ile lırıp incittiğini buyururlardı:
Her geçen gün, bir parçanı alır gider,
Kalbime bir hasret bırakır, geçer gider.
Yani vakit, insanı, türlü çeşit eza ve cefâ ile ezer, incitir. Büsbütün mahvedip yok etmez.
Eğer bir defeda yok etse, ondan kurtulmuş olarak insan, darlık ve sıkıntıdan da kurtulurdu.
Selam ve dua ile...
Tahkik ehline göre vakt, malûm olmayan mevhûm bir işin, meydan geliş ânını tayin eden,gerçekleştirmeyi sağlayıcı bir hadiseden ibarettir.
Meselâ, bir kimse, borcunu ödemeyi, ilkbahara bağlamış olsa, ilkbaharın girmesi, yani başlangıcı, onun borcunu ödeme vadesi olmuş oluyor. ilkbahar da işte bu ödemeyi gerçekleştirici hadisedir.
Bir insan, herhangi bir şeyi elde etmek için, her hangi şeyle uğraşırsa, o şey, onun vakti olmuş olur. Meselâ; dünya ile uğraşırsa, vakti dünya; ahiretle uğraşırsa, vakti ahirettir.
Sevinçte olanın vakti sevinç; hüzünde olanın vakti hüzündür. Hâsılı, bir insan üzerinde oluş ve hallerden ne galip ve hâkim olursa, o şey, o kimsenin vaktidir.
«Vakit, keskin kılıçtır» sözünden murat; kılıç, kesici ve delip geçici olduğu gibi; vakit için de, Allah’ın o ânda olmasını emir buyurdukları takdir ve kazânın mutlaka yerine geleceği,onun hakimiyetinden kaçılamayacağı ve artık kul için sabır ve teslimiyetten başka, hiç bir çare bulunmadığını ifadeden ibarettir.
«Vaktin hükmüne teslimiyet, kurtuluş ve rahata, ona itiraz ve direnmek de helâk ve meşakkate götürür» sözleri, bu mânâya işarettir.
Üstad Ebu’l Kasım, «vakit, insanı havanda gibi döğer, ezer» buyurdu. Yine Üstad, vaktin insanı şu manzumede olduğu gibi bin türlü ezâ ve cefâ ile lırıp incittiğini buyururlardı:
Her geçen gün, bir parçanı alır gider,
Kalbime bir hasret bırakır, geçer gider.
Yani vakit, insanı, türlü çeşit eza ve cefâ ile ezer, incitir. Büsbütün mahvedip yok etmez.
Eğer bir defeda yok etse, ondan kurtulmuş olarak insan, darlık ve sıkıntıdan da kurtulurdu.
Selam ve dua ile...