Vakit Keskin Bir Kılınç Gibidir
Vakit; zaman, müddet, süre anlamında kullanılmaktadır. Ömür ise; insana ve diğer varlıklara verilen, belli bir zaman dilimidir. Bu zaman dilimi yani vakit, çok kıymetli ve o derecede de önemlidir. Çünkü insan, ahirette, kendine dünyada verilen bu zaman dilimi içindeki yaptıklarına göre muameleye tâbi tutulacaktır. Bunun için Peygamber efendimiz; (Yarın yaparım diyen helak oldu, ziyân etti) buyurmuşlardır.
İmam-ı Rabbani hazretleri; “Vakit, keskin bir kılıç gibidir. Yarına çıkacağımız belli değildir. Mühim işleri bugün yapmalı, mühim olmayanları yarına bırakmalıdır. Aklı olan böyle yapar” buyurmaktadır.
Muhammed Ma'sum hazretleri buyurdu ki:
"İnsanın ömrü çok azdır. Sonsuz olan ahiret hayatında, insanın karşılaşacağı şeyler, dünyada yaşadığı hâle bağlıdır. Aklı başında olan, ileriyi görebilen bir kimse, dünyadaki kısa hayatında, ahirette iyi ve rahat yaşamaya sebep olan şeyleri yapar. Ahiret yolcusuna lazım olan şeyleri hazırlar."
Abbâsi Halifelerinde Hârun Reşidin, nasihat isteyen mektubuna karşılık İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, şunları yazar:
"Ey müminlerin emiri! Bugünün işini yarına bırakma, yoksa işleri ve hakları zâyi edersin. İstekler bitmeden ecel gelir çatar. Ecel gelip çatmadan salih amel işle. Çünkü ölüm gelince, amel yapılmaz.
Doğruluktan ayrılma, yoksa idâre ettiğin kimseler de doğruluktan ayrılır. Nefsin isteğine göre emir vermekten ve kızgınlıkla iş görmekten sakın. Biri ahiret ile diğeri dünyan ile ilgili iki işle karşılaştığın zaman, ahiret işini tercih et. Çünkü dünya fâni ahiret bâkidir.
Bu hayat, gece ve gündüzün yer değiştirmesinden ibarettir. Durmadan biri diğerinin peşini takip ediyor. Zaman, her yeniyi eskitir. Ömür az, iş mühim, dünya ve dünyadakiler fânidir. Ahiret ise, devamlı kalma yeridir."
Hasan-ı Basri hazretleri, zamanın halifesi Ömer bin Abdülaziz hazretlerine yazdığı mektupta buyuruyor ki:
"Şüphesiz dünya, geçip gidilecek bir konaktır. Ebedi kalacak yer değildir. Dünyada zenginlik ona dalmamaktır. Üzerinde yaşayanlar her an birer birer ölmektedir. Onu üstün tutan zillete, toplayan fakirliğe düşer. Dünya zehir gibidir. Onu bilmeyen yer, o da onu öldürür.
Dünyaya düşkün kimse, murâdına kavuşamaz. Bir gün olsun rahat nefes alamaz. Her gün, ayrı bir düşünce, keder getirir. Derken dünyaya o kadar dalar, ömür biter de ecel bir gün onu yakalayıverir. Sonunda, azıksız ahiret yolculuğuna çıkmak zorunda kalır. İşte böyle duruma düşmekten sakın.
Dünyadan kendini muhâfaza edebildiğin müddetçe, sevinçli ol. Yoksa, ne kadar üzülsen yeridir. Dünya kimi sevindirirse, sonunda mutlaka beğenilmeyen bir şey vardır. Dünyada sevinen aldanmıştır. Bugün faydalı görünen dünya, yarın zarar verir. Dünyada, ümit, bela beraberdir. Dünyada kalmanın sonu, yok olmaya gider. Onun sevinci, hüzün ile karışıktır. Dünyada ne geleceği belli olmaz ki, beklenip tedbir alınsın. Dünyadaki arzular, yalancıdır. Emelleri boştur. Onun iyiliği kederdir.
Dünya, imtihân için salih ve ibadet edenlerden alındı. Aldatmak için de, Allahü teâlânın düşmanlarına verildi. Dünya verilerek aldatılanlar, dünyayı elde etmekle, ele geçirmekle, kendilerine ikram edildiğini zannederler."
Molla Câmi hazretleri buyurdu ki:
"Akıllılar, ölümle sona eren her nimeti, nimetten saymazlar. Ömür, ne kadar uzun olursa olsun ölüm yüz gösterince, o uzunluğun ne faydası olur? Nimetin değeri, sonsuz olmasında ve yok olmak tehlikesinden uzak bulunmasındadır."
Ezelde takdir edilmiş olan her şey, elbet vâki olacaktır. Ra’d suresinin kırkıncı âyet-i kerimesinde mealen; (Her vakit için, bir hüküm vardır) buyurulmaktadır. Allahü teâlânın rızasını kazanmak için çalışmalıdır. İnsana verilen bu fırsat günlerini, ganimet bilmelidir. Zira dünyaya iki kere gelmek yoktur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Gençlik çağı, kazanç zamanıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. İhtiyârlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz. Bunun için, zamanları kıymetlendirmek lazımdır. Böylece, faydasız, boş yere vakit öldürmekten kurtulmuş olursunuz.”
Murâd-ı Münzavi hazretleri buyurdu ki:
"Bu dünyada, insana bitmeyen bir vakit, bir ömür verilmemiştir. İnsan için bir ecel yani belli bir ömür vardır. Bu ömür de herkese nasip olmaz. Dün geçmiş, mazi olmuş, yarın yani gelecek ise meçhuldür. Zira yarına çıkacağımız belli değildir. O halde hayat, içinde bulunduğumuz andır. Vakit bu nefestir."
Şumeyt bin Aclân hazretleri de buyurdu ki:
"Hastalık gelmeden sıhhatin, meşguliyet gelmeden boş vaktin, ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini biliniz."
Seyyid Ali bin Şihab hazretleri, oyun ve boş şeylerle vakit geçirenleri gördüğü zaman, onlara; "Yavrularım, ömür çok kısadır. Oyun ve eğlence zamanı değildir. Yakında yaptıklarınıza pişman olursunuz" diye nasihat ederdi.
Gençlik geçti, sanki tatlı bir rüya,
Bütün ömür de, bir sâattır güyâ,
Vakit; zaman, müddet, süre anlamında kullanılmaktadır. Ömür ise; insana ve diğer varlıklara verilen, belli bir zaman dilimidir. Bu zaman dilimi yani vakit, çok kıymetli ve o derecede de önemlidir. Çünkü insan, ahirette, kendine dünyada verilen bu zaman dilimi içindeki yaptıklarına göre muameleye tâbi tutulacaktır. Bunun için Peygamber efendimiz; (Yarın yaparım diyen helak oldu, ziyân etti) buyurmuşlardır.
İmam-ı Rabbani hazretleri; “Vakit, keskin bir kılıç gibidir. Yarına çıkacağımız belli değildir. Mühim işleri bugün yapmalı, mühim olmayanları yarına bırakmalıdır. Aklı olan böyle yapar” buyurmaktadır.
Muhammed Ma'sum hazretleri buyurdu ki:
"İnsanın ömrü çok azdır. Sonsuz olan ahiret hayatında, insanın karşılaşacağı şeyler, dünyada yaşadığı hâle bağlıdır. Aklı başında olan, ileriyi görebilen bir kimse, dünyadaki kısa hayatında, ahirette iyi ve rahat yaşamaya sebep olan şeyleri yapar. Ahiret yolcusuna lazım olan şeyleri hazırlar."
Abbâsi Halifelerinde Hârun Reşidin, nasihat isteyen mektubuna karşılık İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, şunları yazar:
"Ey müminlerin emiri! Bugünün işini yarına bırakma, yoksa işleri ve hakları zâyi edersin. İstekler bitmeden ecel gelir çatar. Ecel gelip çatmadan salih amel işle. Çünkü ölüm gelince, amel yapılmaz.
Doğruluktan ayrılma, yoksa idâre ettiğin kimseler de doğruluktan ayrılır. Nefsin isteğine göre emir vermekten ve kızgınlıkla iş görmekten sakın. Biri ahiret ile diğeri dünyan ile ilgili iki işle karşılaştığın zaman, ahiret işini tercih et. Çünkü dünya fâni ahiret bâkidir.
Bu hayat, gece ve gündüzün yer değiştirmesinden ibarettir. Durmadan biri diğerinin peşini takip ediyor. Zaman, her yeniyi eskitir. Ömür az, iş mühim, dünya ve dünyadakiler fânidir. Ahiret ise, devamlı kalma yeridir."
Hasan-ı Basri hazretleri, zamanın halifesi Ömer bin Abdülaziz hazretlerine yazdığı mektupta buyuruyor ki:
"Şüphesiz dünya, geçip gidilecek bir konaktır. Ebedi kalacak yer değildir. Dünyada zenginlik ona dalmamaktır. Üzerinde yaşayanlar her an birer birer ölmektedir. Onu üstün tutan zillete, toplayan fakirliğe düşer. Dünya zehir gibidir. Onu bilmeyen yer, o da onu öldürür.
Dünyaya düşkün kimse, murâdına kavuşamaz. Bir gün olsun rahat nefes alamaz. Her gün, ayrı bir düşünce, keder getirir. Derken dünyaya o kadar dalar, ömür biter de ecel bir gün onu yakalayıverir. Sonunda, azıksız ahiret yolculuğuna çıkmak zorunda kalır. İşte böyle duruma düşmekten sakın.
Dünyadan kendini muhâfaza edebildiğin müddetçe, sevinçli ol. Yoksa, ne kadar üzülsen yeridir. Dünya kimi sevindirirse, sonunda mutlaka beğenilmeyen bir şey vardır. Dünyada sevinen aldanmıştır. Bugün faydalı görünen dünya, yarın zarar verir. Dünyada, ümit, bela beraberdir. Dünyada kalmanın sonu, yok olmaya gider. Onun sevinci, hüzün ile karışıktır. Dünyada ne geleceği belli olmaz ki, beklenip tedbir alınsın. Dünyadaki arzular, yalancıdır. Emelleri boştur. Onun iyiliği kederdir.
Dünya, imtihân için salih ve ibadet edenlerden alındı. Aldatmak için de, Allahü teâlânın düşmanlarına verildi. Dünya verilerek aldatılanlar, dünyayı elde etmekle, ele geçirmekle, kendilerine ikram edildiğini zannederler."
Molla Câmi hazretleri buyurdu ki:
"Akıllılar, ölümle sona eren her nimeti, nimetten saymazlar. Ömür, ne kadar uzun olursa olsun ölüm yüz gösterince, o uzunluğun ne faydası olur? Nimetin değeri, sonsuz olmasında ve yok olmak tehlikesinden uzak bulunmasındadır."
Ezelde takdir edilmiş olan her şey, elbet vâki olacaktır. Ra’d suresinin kırkıncı âyet-i kerimesinde mealen; (Her vakit için, bir hüküm vardır) buyurulmaktadır. Allahü teâlânın rızasını kazanmak için çalışmalıdır. İnsana verilen bu fırsat günlerini, ganimet bilmelidir. Zira dünyaya iki kere gelmek yoktur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Gençlik çağı, kazanç zamanıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. İhtiyârlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zamanında, yarar iş yapılamaz. Bunun için, zamanları kıymetlendirmek lazımdır. Böylece, faydasız, boş yere vakit öldürmekten kurtulmuş olursunuz.”
Murâd-ı Münzavi hazretleri buyurdu ki:
"Bu dünyada, insana bitmeyen bir vakit, bir ömür verilmemiştir. İnsan için bir ecel yani belli bir ömür vardır. Bu ömür de herkese nasip olmaz. Dün geçmiş, mazi olmuş, yarın yani gelecek ise meçhuldür. Zira yarına çıkacağımız belli değildir. O halde hayat, içinde bulunduğumuz andır. Vakit bu nefestir."
Şumeyt bin Aclân hazretleri de buyurdu ki:
"Hastalık gelmeden sıhhatin, meşguliyet gelmeden boş vaktin, ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini biliniz."
Seyyid Ali bin Şihab hazretleri, oyun ve boş şeylerle vakit geçirenleri gördüğü zaman, onlara; "Yavrularım, ömür çok kısadır. Oyun ve eğlence zamanı değildir. Yakında yaptıklarınıza pişman olursunuz" diye nasihat ederdi.
Gençlik geçti, sanki tatlı bir rüya,
Bütün ömür de, bir sâattır güyâ,