Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

unutmak istediklerimiz//unutamadıklarımız (1 Kullanıcı)

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
Unutmak istediklerimiz olabilir. Yalnızca unutmak istediğimiz değil, unuttuklarımız da olur. Bilinçli ya da bilinçsiz…

Ama biz onları unuttuk diye onların da bizi unuttuğunu kabul edebilir miyiz?

Biz, unuttuklarımızdan ayrılabilir miyiz?

Unuttuğumuz bir yanda, biz bir yanda hayat sürdürebilir miyiz?

Mümkün mü?

Acaba unuttuğumuz ya da unutmak istediğimiz, sahiden unutulmuş olsa bile, onlar gene de bizde yaşıyor değil midir?

Ve biz bir anlamda, o unuttuğumuzun da bir parçası olarak günün içinde hayat sürdürmüyor muyuz?

Biz unutsak da o bizi unutuyor mu?

Biz reddetsek de, bu ret geçerli midir?

Bireyin hayatında olduğu gibi ulusların hayatında da aynı şey çevrimde değil mi?

Bir ulus, beğensin, beğenmesin kendi tarihinin ürünü olarak zuhur etmiyor mu?

Kişi de aynen, kendi geçmişiyle ortada değil mi?

Rüyalarının, hülyalarının, düşündüklerinin ürünü değil mi?

Rüyalar, hülyalar, düşünceler, tasarılar, onun yapıp etmelerinin bir başka yüzü olarak ortaya çıkmıyor mu?

Peki, tövbeyi nereye koyacağız? Tövbe çevrimin neresinde duruyor?

Tövbe eden acaba tövbeyi gerektiren fiilini unutulmuşluğa mı terk etmiş oluyor?

Burada sanıyorum farklı bir düzlem üzerinde bulunuyoruz. Tövbe eden fiilinin bilincindedir. O, söz konusu fiilin hiç yapılmamış olmasını dilemektedir. Böyle bir pişmanlık duygusunu yaşamaktadır. Ancak tövbeyi gerektiren fiilin kendisi tarafından unutulup unutulmamasından çok, o fiilin bir daha tekrarlanmaması durumu öne çıkmaktadır.

Kaldı ki, tövbe eden kişinin kendisi bağışlama makamında durmamaktadır; o, işlediği fiilden duyduğu nedameti bildirmekte, o fiilin işlenmemiş olmasını talep etmekte; bu talebinin yerine getirilmesi için benzer bir fiili bir daha işlemeyeceğine dair azmini ileri sürmektedir.

Burada, unutulmadan çok, fiilin iptali talebi, işlenmemiş sayılması talebi ön almaktadır.

Oysa unutulmaya terkedilmiş olan fiil, işe yaramaz sayıldığı için unutuluşa terk edilmektedir. Onu unutuşa mahkûm eden bilinç nedametinden dolayı değil, fakat başka bir nedenden dolayı, diyelim vicdanı ile o fiili karşı karşıya getirmek istemediğinden dolayı o fiili dıştalamaya bırakmaktadır.

Biz, unutmak istediklerimizle varız. Unutmak istediklerimiz, unutmaya bıraktıklarımız, kimizaman bilmeden unuttuklarımız, belleğimizin ya da vicdanımızın bir oyunu ile kovup attıklarımız, sildiklerimiz.. her ne varsa ve her ne yok sayılmak isteniyorsa, biz bir bakıma onların toplamının hasılası olarak varlık alanına çıkıyoruz. Onlarla birlikte bir anlam taşıyoruz. Unutulanların ve unutulamayanların hâsılası olarak bu dünyada bir işaretimiz oluyor veya bizzat kendimiz bu dünyada bir işaret haline geliyoruz.

Rasim Özdenören
 

inam_9

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Nis 2008
Mesajlar
271
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
selamünaleyküm kardeşim allah razı olsun elınıze saglık Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür"
"Mezardakilerin Pişman Olduğu Şeyler İçin Dünyadakiler Birbirlerini Yiyiyor."
"Allahü teâlânın dinini, Allahü teâlânın kullarının ayaklarına kadar götürmek, ne büyük zevktir."
”İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli”
”Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir.”
"Salihlerin ismi anılan yere rahmet-i ilahi yağar."
"İnsan rabbini tanıdığı kadar insandır
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
Tevbe; dönmek, rücu etmek, vazgeçmek anlamlarına gelir.İşlenen bir suçtan pişmanlık duyarak vazgeçmek, tevbenin terimsel anlamını oluşturur. Tevbe aslında imana ait makamların ilkidir, insan oluşun idrak edilmesi, Allah’ın mülkünde yaşayışın farkında olunmasıdır.Tevbe acizliği kabullenme, kulluğu içten benimsemedir. Kural, kaide, din, şeriat koyanın Allah olduğunu tasdik ederek, hataen kuralları, kaideleri, dinin ve şeriatın bazı müeyyidelerini ve hadlerini çiğnendiğinin bilincinde olarak tekrar rahmet kapısına dönüş olarak da ifade edilir tevbe…
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
Kur’an’da, insanın Allah’la ilişkisinde “unutma” fiili üç biçimde geçiyor.:

1) İnsan’ın Allah’ı unutması...

2) Allah’ın insanı unutması...

3) Allah’ın insana kendi kendini unutturması...

Bu konuda şu iki ayeti okuyalım:

“Vela tekunu kellezine nesullahe feensahum enfusehum.Ulaikehumu’l-fasikun.”

“Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan (fasık) kimselerdir.” (Haşr Suresi, 19)

El-münafikune ve münafikatu ba’duhum min ba’d. Ye’murune bi’l-münkeri ve yenhevhe anil ma’rufi ve yegbidune eydiyehum.Nesullahe fenesiyehum. İnne’l-munafıkıne hümül’l-fasikun.

“Münafık erkeklerle münafık kadınlar (sizden değil) birbirlerindendirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar ve ellerini kapatırlar (cimrilik yaparlar.) Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar fasıkların taa kendileridir.” (Tevbe Suresi, 67)
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
Kur’an’da, insanla ilgili unutma fiilinin bir de “Hesap Gününü unutma” biçiminde zikredildiğine tanık olmaktayız. Casiye Suresi’nin 34’üncü ayeti şöyledir:

Ve kile’l-yevme nensakum kema nesitüm likae yevmikum haza”

“O gün şöyle denilir: ‘Siz dünyada bugüne kavuşmayı nasıl unuttuysanız, Biz de sizi öylece unutacağız. Yeriniz ateştir ve sizin için yardımcılardan hiç kimse de yoktur.’

Allah’ın kulu olmamız, belli bir gaye için yaratılmış olmamız ve her zaman Ona muhtaç olmamız dolayısı ile Allah ile aramızdaki ilişkiyi düzenleyen bir hukuk olması gerekiyor.

Kul-Allah hukukunun çerçevesini şöyle çizebiliriz:

1-Kul, Allah’ın uluhiyetini ve rububiyyetini bilecek,

2-Yaratılış gayesinin farkında olarak hareket edecek,

3-Emir ve nehiyler konusunda titiz olacak,

Allah’ı unutma/nisyan kavramından ne anlamalıyız?

Allah’ın unutan belki Allah yok demiyor ama sanki Allah yokmuş gibi hareket ediyor. O’nu zihnin geri planlarına itiyor, günlük yaşamında Allah’ı ve emirlerini dikkate almadan Ona muhtaç değilmiş gibi hareket ediyor. Sahip olduğu imkan ve nimetleri bütünüyle kendi elde etmiş gibi davranıyor. Bir fani olduğunu mal ve mülkün de emanetçisi olduğunu unutuyor.

· Peki ölümü ve ölümden sonrasının unutabiliyor muyuz?

· Bir evde,bir mecliste biri diğerine küs olan insanlar bulunur ve birbirlerini yok sayarak hareket ederler. Bir insanı yok saymak, hakaretlerin en büyüğüdür. Allah ile küs gibi yaşamak olacak iş midir?

Elmalılı M. Hamdi Yazır, Haşr Suresi (19)’ndeki “Allah’ı unutanlar”la ilgili ayetin tefsirini yaparken “Allah’tan korkmaz, hukukunu tanımaz ve O’nun sonsuz korumasından yardım dilemez olmuşlardır” yorumunu yapıyor.

Elmalılı Hamdi merhum “Allah’ın kendi kendilerine unutturduğu” insanları da şöyle tasvir ediyor:

“Sarhoş gibi ne yaptıklarını bilmezler. İnsan nefsinin, beşer hukukunun kıymetini anlamaz, adi şeylere tapar ve insanlığını zelil ederler. Ayrıca kendilerini kurtaracak hayır ve hasenatı düşünmez, azaptan koruyacak işler yapmaz, ve yarın için bir şeyler hazırlamazlar... İnsanın kendisini hissetmesi (bilinç) fıtri olduğu için şuurdan, şuurun hukukundan ve onun Allah’a bakan yönünden gaflet edenlerin fıtratı bozulmuş kimseler olduklarına tenbih için unutmak ile ifade edilmiştir.” Özetle Elmalılı, “Allah’ın kendilerini kendilerine unutturduğu” insanları, varlık şuuru silinmiş insanlar olarak değerlendiriyor.

Belki de “unutma” fiilinde insana yönelik en büyük tehdidi ihtiva eden boyut Allah’ın insana aynı ile mukabele etmesidir. Yani “madem unutuyorsun...” diye başlayarak insanın ilahi alakanın en uzağına düşürülmesidir. Aslında bu, bir anlamda insanın şah damarının kesilmesinden farksızdır. İnsanın Allah tarafından yok farz edilmesi herhalde nasipsizliğin, mahrumiyet ve mahkumiyetin en büyüğü olsa gerektir. Belki bunun için Kur’an’da

Kur’an’da “unutma” fiili ile bağlantılı bir başka kavram “gaflet” kavramıdır. Yani Allah’la ilişkisinin farkında olmayana “gafil” denir. İşte o “gafiller”i anlatırken Kur’an, bakınız nasıl bir çerçeve koyuyor önümüze:

“Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (Araf,179) Demek ki Kur’an çerçevesinde “gaflet” çukuruna düşen insanın, kalbi kavrama, gözleri görme, kulakları işitme hassasını kaybetmiş, kendisi de hayvanlıktan bile daha büyük bir şaşkınlığa düşmüş demektir. Demek ki insanlık “Allah bilgisi - şuuru”na sahip olmakla var olabilen bir özelliktir. “Gaflet”in zıddı zikrullahtır.

“Fezkuruni ezkurkum, veşkuruli vela tekfurun.(2/152)”

“Beni anın ki ben de sizi anayım, bana şükredin ve nankörlerden olmayın.”
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt