Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ümmü Mâbed (r.a) (1 Kullanıcı)

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34








Ümmü Mâbed radıyallahu anhâ hicret yolunda bir bekçi... Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi hicrette misâfir edip, süt ve et ikram eden bahtiyar bir hanım... Kıtlık senesinde çadırına uğrayan yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını gideren cömertliğiyle meşhur bir hanım sahâbî... Rasûlullah (s.a.)’in duâsı ve mübârek ellerinin sürülmesiyle kısır koyunundan süt sağıp misâfirlere ikram eden gönlü sevgi dolu bir ana...

O, Mekke’nin Kudeyd bölgesinde bir çadırda otururdu. Asıl adı Âtike’dir. Ümmü Mâbed künyesiyle meşhur olmuştur. Baba adı Hâlid İbni Huleyf’dir. Huzâa kabîlesine mensuptur.
Ümmü Mâbed, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı. Amcasının oğlu Temim İbni Abdiluzza ile evliydi. Mekke’ye yakın Kudeyd bölgesinde çölde yaşardı. Koyun sürüleri vardı. Eli açık, cömert bir kadındı. Çadırına uğrayan yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını görürdü. İçecek olarak süt, yiyecek olarak da koyun keser pişirir et ikram ederdi. Onun bu güzel ahlâkı İslâm’ın nûruna kavuşmasına vesile oldu. İki Cihan Güneşi Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi, hicrette çadırında karşısında buldu.


O, sevgi dolu, eli açık, gönül zengini cömert bir ana idi. Gündüzleri hep çadırın dışına çıkar otururdu. Gelen geçen yolculara ikram etmek için beklerdi. Birgün Allah Rasûlü (s.a.)’in çadırına uğrayacağını nerden bilebilirdi? İki nur yüzlü insanın karşısına gelip de kendinden yiyecek-içecek bir şeyin var mı? diye soracaklarını nasıl tahmin edebilirdi? Onların vesîlesi ile nice bereketlere ereceğini, kısır bulunan koyunundan bile süt alacağını ve uzun seneler o hayvancağızın sütü ile ikramda bulunacağını nasıl düşünebilirdi? Hele hele o nurlu insanlar sayesinde İslâm’ın nûruna kavuşacağını nerden ümit edebilirdi? İşte onun bu güzel ahlâkı ve İslâm’la şerefleniş hikâyesi:


“Ümmü Mâbed kendi çevresinde cömertliğiyle tanınan, misâfirperver, saf ve temiz kalbli bir hanımdı. Kuraklık, kıtlık yıllarında Kudeyd’deki çadırının önünde oturur, gelen geçen yolcuların, su ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamağa çalışırdı.

İki Cihan Güneşi Efendimiz de hicret yolculuğunda arkadaşları Hz. Ebû Bekir (r.a), Âmir İbni Füheyre ve Abdullah İbni Ureykıt (r.a) ile birlikte Ümmü Mâbed’in çadırına uğradı. Efendimiz o’na: “Süt bulunur mu?” diye sordu. Ümmü O da: “Yoktur vallahi!” diye cevap verdi. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz çadırın yakınında küçük, zayıf bir hayvan gördü. “Bu nedir?” dedi. O da: “O sürüden geri kalmış, zayıf, dermansız kısır bir koyundur.” dedi. Efendimiz: “Onu sağmama müsade eder misiniz?” dedi. Ümmü Mâbed de: “Eğer onda süt bulabilirsen, sağ.” dedi. Koyunu tutup yanına getirdi. Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz, Besmele çekerek hayvanın memelerini sıvazladı ve: “Ey Allahım! Koyununu bereketli kıl!” diye duâ etti. Koyunun memeleri birden sütle doldu. Efendimiz bir büyük kabı dolduruncaya kadar süt sağdı. Önce sütü Ümmü Mâbed’e uzatıp içmesini söyledi. O da: “Siz için zirâ zâtınız buna daha lâyıktır.” dedi. Efendimiz de: “Kavmin sulayıcısı onlardan sonra içer.” buyurdu ve kabı ona verdi. Ümmü Mâbed kanasıya kadar içti. Sonra Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz kabı Ebû Bekir (r.a)’e uzattı. O da kanasıya içti. Onu takîben diğerleri de doyasıya sütten içtiler. En sonunda İki Cihan Güneşi Efendimiz kabı aldı ve: “Kavmin sulayıcısı onlardan sonra içer” buyurarak sütü içti. Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimiz tekrar o kısır koyunu sağmaya başladı. Bir kap daha doldurup Ümmü Mâbed’e bıraktı. Bu arada et yemeği pişirmişti. Ondan da yolculara ikramda bulundu ve azıklarına koyup onları uğurladı.

İki Cihan Güneşi Efendimiz ve arkadaşları Ümmü Mâbed’in yanından ayrıldıktan biraz sonra kocası Ebû Mâbed koyun sürüleriyle birlikte çadıra geldi. Kabı sütle dolu görünce şaşırdı. “Bu süt nereden geldi? Çadırda sağılır hayvan yok!” dedi. Hanımı Ümmü Mâbed: “Bize nur yüzlü mübârek bir zât uğradı şöyle şöyle yaptı.” diyerek olan bitenleri birer birer anlattı. Ebû Mâbed: “Vallahi! O Kureyşîlerin aramakta olduğu kimsedir. Ey Ümmü Mâbed! Hele sen onu bana bir tarif et bakayım?” dedi. O da Fahr-i Kâinat (s.a) Efendimiz’in eşkalini hayalinde kaldığı kadarıyla hayran hayran şöyle târif etti:

“Gördüğüm öyle bir kimse idi ki, nur yüzlü güzel huylu idi. Şekli şemâili yerli yerinceydi. Ne karnı büyük ne de başı küçüktü. Endâmı, biçimi, simâsı hoştu. Gözleri siyah, kirpikleri çok, sesi nâzik idi. Gözünün beyazı çok beyaz, karası da pek kara idi. Kudretten sürmeli idi. Kaşlarının ucu ince, saçları koyu siyahtı. Boynu hafif uzunca ve yüksek, sakalı da sıkca idi. Sustuğunda sekînet ve vakar, konuştuğunda güzellikler görülürdü.

O güleryüzlü, tatlı sözlü idi. Kelimeler mübârek ağzından teker teker çıkar, sanki dizilmiş inci gibi tatlı tatlı akardı. İfadeleri net ve açıktı. Cümleleri ne az ne de çoktu. Uzaktan bakılınca insanların en heybetlisi, yakınına gelince tatlı ve çekici idi. Orta boylu olup ne uzun ne de kısa idi. Yanında arkadaşları vardı. Hizmet için koşuşurlardı. Hürmet olunan biriydi. Asık suratlı değil, güleçti. Kimseyi kınamaz, azarlamaz ve ayıplamazdı” dedi.


Ebû Mâbed hanımının bu derece tatlı tatlı anlatışı karşısında: “Vallahi, bu zât, Mekke’de kendisinden bize bahsedilen Kureyş’lidir. Ey Ümmü Mâbed! Eğer ben ona rastlamış olsaydım, arkadaşlığına kabul edilmemi dilerdim. Yine de buna bir imkân bulmaya çalışacağım.” diyerek Efendimize karşı sevgi ve hasretini ifade etti.

Ümmü Mâbed akıllı, zekî iffetli, güçlü kuvvetli bir hanımdı. Müşrikler öfkeli öfkeli onun çadırına geldi ve: “Nereye gitti o!” dediler. Ümmü Mâbed de: “Kim?” dedi. Onlar da: “Şekil ve şemâilini tarif ederek Muhammed” dediler.

Ümmü Mâbed onlar karşısında gayet vakur bir duruş sergiledi. Sükût ederek onları geçiştirmek istedi. Müşrikler bir cevap alamayınca tekrar: “Sen onun nereye gittiğini bilmiyor musun?” diyerek kabalık yapmak istediler. O da: “Sizin ne dediğinizi anlamıyorum. Ancak bana bir konuk uğrayıp kısır koyundan bol süt sağdı!” dedi.

Müşrikler baskıyı artırınca Ümmü Mâbed onları şöyle tehdit etti: “Başımdan çekip gitmezseniz kabilemi aleyhinize çağırır sizin başınıza yığarım.” dedi. Çaresiz kalan müşrikler cevap alamadan ayrılmak zorunda kaldılar. Zira onlar Ümmü Mâbed’in kabilesi arasındaki şerefli yerini biliyorlardı. O bir bağırırsa halkını ayaklandırır ve kavmi silâhlarıyla hemen ona yardıma koşarlardı. O sanki orada bir yol bekçisi gibiydi.


Hicret yolcuları Sevgili Peygamberimiz ve arkadaşları Medine-i Münevvere’ye ulaştıktan sonra, Ümmü Mâbed, kocası ve küçük çocuğunu alarak Medine’ye geldi. Ebû Mâbed ve çocuğu Resûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin huzuruna vardılar ve kelime-i şehâdet getirerek İslâm’la şereflendiler. Ümmü Mâbed hanımlar içerisindeydi. İki Cihan Güneşi Efendimiz onlara da selâm verdi ve: “Zina etmemek, hırsızlık yapmamak, çocuklarını öldürmemek, iftira yapmamak ve hiç bir ma’rufa isyankar davranmamak üzere bey’at ediniz.” buyurdu. Hanımlar hep birlikte: “Bu şartları kabul ederek bey’at ettik Yâ Rasûlallah!” dediler. Ümmü Mâbed ise: “Yâ Rasûlallah! Kendisinden men edildiğimiz ma’ruf nedir?” diye sordu. Efendimiz de ona: “Ölünün arkasından bağırıp çağırarak, feryad ederek ağlamamaktır.” buyurdu. Bu şekilde O da bey’at ederek İslâm’la şereflendi.
Ümmü Mâbed radıyallahu anhâ İslâm’la şereflendikten sonra bir şeyler öğrenmek için hep fırsat aradı. Öğrendiği güzellikleri de hemen hayatında tatbik etmeğe çalıştı. Birgün kocası Ebû Mâbed (r.a) namaz kılmak için gittiği mescidden geç dönmüştü. Ona: “Niçin geciktin?” dedi. O da: “Dönerken Enes İbni Mâlik (r.a)’ın Evs’li birileriyle konuşmalarına takıldım. Sohbetlerini dinledim.” dedi. Ümmü Mâbed: “Rasûlullah (s.a)’in hizmetkârı onlara ne dedi?” diye sordu. Ebû Mâbed (r.a) da:

“Enes onlara Rasûlullah (s.a)’den duyduğu bir hadîsi nakletti. Şöyle dedi: “Kim İhlâs sûresini Fâtiha ile birlikte abdestli olarak yüz defa okursa Allah onun derecesini yükseltir. Cennette ona bir köşk bina eder. Sanki o Kur’an-ı Kerimi otuz üç defa okumuş gibi sevab alır.” dedi. Bunun üzerine Ümmü Mâbed (r.anhâ) hayatının sonuna kadar bu duâya sarıldı. Fâtiha ve İhlâsı dilinden düşürmedi. Abdestli olarak bol bol okudu.

O, Rasûlullah (s.a) Efendimizin şöyle dediğini;

– “Allahım! Kalbimi nifaktan, amelimi riyadan, dilimi yalandan, gözümü hıyanetten temizle. Çünkü sen hâin gözleri ve kalplerin gizlediğini bilirsin.” diye duâ ettiğini de duymuştur.

Ümmü Mâbed (r.anhâ) Hz. Ebû Bekir (r.a) halife seçilince ziyaretine gitti. Ebû Bekir (r.a) onu görünce gülümsedi. Rasûlullah (s.a) ile birlikte hicret ettiği günü hatırladı. Onun hal ve hatırını sordu ve mübârek koyunun sâhibesine ikramda bulundu. Hz. Ömer (r.a) devrinde şiddetli bir kıtlık olmuştu. Bu mübarek koyundan sabah akşam süt sağdıklarına dâir rivayetler vardır. Cenâb-ı Hak şefaatlerine nâil eylesin. Amin.

Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Ümmü Mâbed (Atike binti Halid)




Asıl adı Atike binti Halid'dir. Ümmü Mabed künyesi ile tanınıp meşhur olmuştur. İman etmeden önce de ve sonrasında yardımseverliği, mertliği ve akıllı kişiliği ile tanınmıştır. Özellikle, kıtlık zamanında, hanesinin dışına çıkarak gelen geçenleri karşılamış ve ikramlarda bulunmuştur. Hicret sırasında Peygamber Efendimiz de (asm) hanesine uğramıştır. Risâle-i Nur’da da aktarılan, kısır keçiden bal gibi süt sağma mucizesi burada gerçekleşmiştir. Peygamber Efendimizin (asm) Medine'ye varmasından hemen sonra eşi ve çocuğu ile huzuruna çıkarak iman etmiştir. Müslüman olduktan sonra bir şeyler öğrenmek için büyük çaba sarf etmiş ve öğrendiklerini hayatına tatbik etmiştir.

Ummü Mabed künyesi ile tanınan Atike'nin hayatı hakkında elimizde ayrıntılı bilgi mevcut değildir. Nerede ve hangi tarihte doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. Peygamber Efendimiz (asm) ile ilk karşılaşması ve İslâmiyet ile şereflenmesinden önceki hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ancak kişisel özellikleri ve daha çok Müslüman olduktan sonraki hayatı hakkında kaynaklarda bilgi verilmektedir.

Atike, kabilesi ile birlikte Kudeyd bölgesinde bulunmakta ve çadırda yaşamaktaydı. Halid bin Huleyf'in kızıdır. Amcasının oğlu ile evlendi. Çok temiz bir karakter ve akıllılığıyla ön plana çıktı. Ailesinin önemli miktarda koyun sürüleri vardı. Daha çok mertliği ve çadırına uğrayanlara mutlak sûrette ikramda bulunmakla tanındı. Bir taraftan süt ikram ederken diğer taraftan da koyun keserek et ikram ederdi. İman etmeden evvelki bu güzel hasletlerini ve daha sonraki dönemde de örnek insan olma özelliğini devam ettirdi. Mekke bölgesinde kıtlığın yaşandığı senede bile çadırına uğrayan hiç kimseyi ikramsız göndermedi.

Ümmü Mabed, özellikle kıtlık senesinde, gündüzleri çadırının dışına çıkarak gelen geçenlere bir şeyler ikram etmek için beklerdi. Saf, temiz, merhamet dolu kalbe sahip olan bu mübarek kadının çadırına uğrayanlardan birisi de Kâinat Güneşi Peygamber Efendimiz (asm) oldu. Ancak, kendisi misafirini henüz tanımamakta idi.

Çok sevdiği memleketinden ayrılmak zorunda kalan Peygamber Efendimiz (asm), sahabeleriyle birlikte Hicret yolculuğunu sürdürmekteydi. Yanında sahabelerinden; Sıddık-ı Ekber (ra), Amir ibn Füheyre ve Abdullah ibn Ureykıt bulunmaktaydı. Bu zatlarla birlikte Ümmü Mabed'in çadırına uğradı. Peygamber Efendimiz (asm), mertliğiyle ünlü kadına, süt olup olmadığını sordu. Ancak, o sırada hiç süt yoktu. Süt sağıp vermek imkânı da yoktu. Ancak, daha sonra Peygamber Efendimizin (asm) bir mucizesine şahit oldu.

Risâle-i Nur’da da (Mektubat, 1994, s. 150) aktarılan mucize, Ümmü Mabed'in gözleri önünde cereyan etmekteydi. Hiç sütü olmadığını söyleyen Ümmü Mabed'e, Peygamber Efendimiz (asm), orada bulunan bir keçiyi işaret etti. Hayvan gayet zayıf, sütsüz ve kısırdı. Peygamber Efendimiz (asm), keçinin sütünün olup olmadığını sordu. Ümmü Mabed, hayvanın sadece sütsüz değil aynı zamanda kansız olduğunu, hayvanın bu haliyle süt veremeyeceği karşılığını verdi. Bu cevap üzerine Peygamber Efendimiz (asm) keçinin sırtına mübarek elini sürdü, memelerini meshetti ve duâ etti. Akabinde; "Kap getirip sağınız" diye buyurdu. Peygamber Efendimiz (asm) ve Hazret-i Ebû Bekir süt içtikleri gibi, orada bulunan misafirler ve hane halkının tamamına süt ikram edildi. İkram sırasında kendisine süt verilen Ümmü Mabed, ilk evvel süt içmeye Peygamber Efendimizin (asm) lâyık olduğunu söyledi ve önce kendisinin içmesini istedi. Ancak, Peygamber Efendimiz (asm) herkese ikram edip içirdikten sonra kendisi en son sütü içen oldu. Bu mübarek hayvan süt verdiği gibi giderek güçlendi ve uzun süre süt vermeye devam etti.

Peygamber Efendimiz (asm), keçiyi sağıp herkese süt ikram ettiği gibi, bir kap daha sağarak Ümmü Mabed'e bıraktı. Ümmü Mabed de bu arada yemek pişirerek misafirlerine ikramda bulundu ve bir kısmını da yanlarına azık olarak verdi. Misafirleri ayrıldıktan bir süre sonra, kocası eve geldi. Hayvan sürüleriyle birlikte gelmişti. Evde sütü görünce şaşırdı. Sütün nereden geldiğini sordu. Çünkü, çadırda sağılacak ve süt verecek hayvan yoktu. Hanımı Ümmü Mabed; kendilerine nur yüzlü mübarek bir zatın misafir olduğunu söyleyip olanları anlattı. Kocası, kendilerine misafir olan zatın eşkalini anlatmasını istedi. Peygamber Efendimizin (asm) fiziki görünüşü hakkında bilgi veren ve kaynaklarda kendisinden nakledilen önemli rivayetçilerden biri olan Ümmü Mabed, Peygamber Efendimizi (asm), meâlen şöyle tasvir etti:

"Gördüğüm öyle bir zât idi ki, güzelliği besbelli idi. Şişman olmadığı gibi zayıf ve ince de değildi. Gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı. Saçı ile kirpik ve bıyıklarındaki kıllar gümrahtı. Sesi kalındı. Sustuğu zaman vakarlı, konuştuğu zaman da heybetli idi. Uzaktan bakıldığında insanların en güzeli ve en sevimlisi görünümündeydi, yakından bakıldığında da tatlı ve hoş bir görünüşü vardı. Çok tatlı konuşuyordu. Orta boylu idi. Bakan kimse, ne kısa, ne de uzun olduğunu hissederdi. Üç kişinin arasında en güzel görüneni ve nur yüzlü olanıydı. Arkadaşları, ortalarına almış durumda hep onu dinlerler, buyurduğu zamanda hemen buyruğunu yerine getirirlerdi. Konuşması tok ve kararlı idi. Ekşi ve asık suratlı değil, güleçti. Kimseyi kınamaz ve azarlamazdı."

Eşinin tatlı tatlı kendisinden söz ettiği, Peygamber Efendimiz (asm) hakkında daha önce duyum sahibi olan kocası; "Vallahi, bu zat, Mekke'de kendisinden bize sözü edilen Kureyşlidir. Ey Ümmü Mabed! Eğer ben ona rastlamış olsaydım, arkadaşlığına kabul edilmemi dilerdim. Yine de buna bir imkân bulmaya çalışacağım" demek suretiyle Peygamber Efendimiz (asm) hakkındaki duygularını dile getirdi.

Bilindiği gibi, müşrikler, Peygamber Efendimizi (asm) takip etmekteydiler. Bu takip sırasında Atike'nin de hanesine uğradılar ve Peygamber Efendimizin (asm) nereye gittiğini sordular. Cömert olduğu kadar zeki ve akıllı da olan bu mübarek kadın, öfkeli müşriklere, önce kimi aradıklarını sordu. Onlar da Peygamber Efendimizi (asm) tarif ettiler. Ümmü Mabed, önce hiçbir cevap vermeden sustu. Biraz daha zorlamaları ve nereye gittiğini bilip bilmediğini sormaları üzerine; kendilerinden bir şey anlamadığını söyledi. Daha sonra da, kendisine bir misafirin geldiğini ve kısır bir keçisinden bal gibi süt sağdığını, sözlerine ekledi. Ancak, nereye gittiğini söylemedi. Müşrikler kendisini tehdit edercesine sıkıştırmaları üzerine, hemen başından çekip gitmelerini, aksi takdirde kabilesini çağırıp üzerlerine salacağını söyledi. Müşrikler de Ümmü Mabed'in kabilesi içinde saygın bir yeri olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden daha fazla ısrar etmeden oradan ayrıldılar.

Atike, kocası ve küçük çocuğu ile birlikte, Peygamber Efendimizin (asm), Medine'de, huzuruna çıktılar. Baba oğul hemen orada iman ettiler. Kadınların arasında bulunan Ümmü Mabed'e ise Peygamber Efendimiz (asm) selâm verdi ve akabinde; zina işlememek, çocuklarını öldürmemek, iftira atmamak, hırsızlık yapmamak, hiçbir ma'rufa isyan etmemek üzere bağlılıklarını bildirmelerini söyledi. Hanımların hepsi kabul ve bağlılıklarını bildirdiler. Ma'ruf'un ne olduğunu soran Ümmü Mabed'e Peygamber Efendimiz (asm); "Ölünün arkasından bağırıp çağırmamak ve feryad ederek ağlamamak" şeklinde meâlen cevap verdi. Böylece Ümmü Mabed de iman edenlerin safına katılmış oldu.

İslâmiyet'le şereflenen Atike binti Halid, bir şeyler öğrenmek için her yola başvurdu. Öğrendiklerini hayatına tatbik etti ve en güzel şekilde yaşamaya çalıştı. Hazret-i Ebû Bekir'in halifeliği sırasında ziyaretine gitti. Büyük halife kendisini gülümseyerek çok güzel şekilde karşıladı. Hal ve hatırını sorarak ikramda bulundu. Hazret-i Ömer'in (ra) halifeliğini de gören Ümmü Mabed'in ne zaman ve nerede vefat ettiği de kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, mübarek hayvanın Hazret-i Ömer zamanında da yaşadığı ve bol süt verdiği nakledilmektedir.



Alıntı
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt