Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ümmetin misakı (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
ÜMMETİN MİSAKI

"Misak" kelimesinin lügat ve şerî anlamı sözleşmedir. Nitekim Allahu Teâlâ, şu hitaplarda bulunmuştur :

"Ancak sizinle kendileri arasında (misak) sözleşme bulunan bir kavme sığınanlar müstesna." [1]

"Şayet aranızda misak (sözleşme) bulunan bir kavimdense ailesine diyet ödemek..." [2]

"Allah'a karşı ancak gerçeği söyleyeceklerine dair kitap üzerine misak (söz) alınmamış mıydı?" [3]

"Hani Allah Peygamberlerden (misak) söz almış; Andolsun ki, size kitabı, hikmeti verdim. Yanınızdaki kitabı doğrulayıcı bir Resul geldiğinde mutlaka ona inanacak ve yardım edeceksiniz." [4]

Misak'ın çağımızdaki ıstılahî anlamı ise; halkın inandığı, hayata bakışlarına yön kıldığı, anayasa ve kanunlarına kaynak olarak benimsediği kaideler topluluğudur.

Kendisine bir misak benimsemiş bulunan halk, yeniden ortaya çıkan bir halktır. Bu halk, kendisine yeni bir devlet kurmaya çalışan ve Afrika devletlerinde olduğu gibi daha önce yaşadığı hayatı bırakıp yeni bir hayata başlayan halktır. Yeniden devlet kurmaya çalışan, eski yaşantısının dışında yeni bir hayata başlayan bütün devletlerde de durum böyledir. Birinci Dünya Savaşı sona erince Arap ülkeleri Osmanlı Hilâfeti bünyesinden ayrıldığı zaman, meselâ; Irak ve Suriye'de olduğu gibi; her bölge, Misak-ı Millî veya Misak-ı Vatanî ismini verdikleri birer misak ortaya koyup ayrı bir varlık (devlet) olmaya uğraştılar. Fakat köklü bir varlığa sahip olan halk ve ümmetler kendileri için bir misak vazetmeyi düşünmezler. Çünkü, onlara belli bir siyasî akide yerleşmiştir. Ve onlara belli kaideler; yerleşmiştir ki, bu kaideler o halk ve ümmetin hayata bakışlarını belirlerler, anayasa ve kanunları yoksa, anayasa ve kanun yerine geçecek hükümler için kaynak olarak benimsenirler. Eğer anayasa ve kanunları varsa, o anayasa ve kanunlar için kaynak olarak benimsenirler. Yazılmamış olan bu kaideler ezbere bilinen ve üzerinde ittifak edilmiş kaidelerdir. Belki bunlara ümmetin misakı, misak-ı millî veya misak–ı vatanî denmez. Fakat, bunları bütün halk bilir ve üzerinde ittifak etmiş bulunur. Bütün köklü devletlerde durum böyledir.

İslâm ümmeti yeryüzünün en köklü ümmetlerindendir. O siyasî bir akideye sahiptir. Tek doğru olan akide onun siyasî akidesidir. Sahibi bulunduğu fikirler ve hükümler, onun hayat hakkındaki bakışını tayin eder. İslâm, ümmeti nefsinde yerleşik bu fikir ve hükümleri, devleti ve diğer ilişkileri düzenleyen hükümlerin ya da anayasa ve kanun olarak isimlendirilenlerin kaynağı olarak kabul eder. Bütün bu fikirler ve hükümler iki büyük kaynakta yazılıdır ki onlar Kitap ve Sünnet'tir. Bunun için İslâm ümmeti, "ümmetin misakı" denilen herhangi bir misaka ihtiyaç duymamıştır. Onun millî veya vatanî diye bir misakının olması da doğru olmaz.. Zira hem Kitap hem de Sünnet vatancılık ve milliyetçilik bağlarına karşı savaşmayı farz kılmaktadır.

Ne var ki, bu İslâm ümmeti, kâfir batı devletlerinin İslâm beldelerine karşı açtığı yoğun propaganda, misyoner ve kültürel çalışmalarıyla, daha sonra da siyasî ve askerî saldırılarından dolayı batı fikirlerinden bir hayli etkilendi.

1924 senesinde Hilâfet Devleti yıkıldıktan sonra, İslâm devlette ve toplumda uygulamadan uzaklaştırılınca; Kitap ve Sünnet, artık İslâm ümmetinin evlatlarının nefislerinde siyasî ve teşriî niteliklerini kaybetti. Onlarca, artık İslâmî akide, siyasî bir akide olarak addedilmiyordu. Böylece, onların nezdinde İslâm'ın hem bir akide hem de hayat, devlet ve toplum için bir nizam olduğu düşüncesi zayıflar hale geldi.

Ancak, bu köklü İslâm ümmeti; kendisinin İslâm'dan uzaklaştırılma çalışmalarından, batının fikirleri, nizamları ve uşakları ile kendisi üzerinde tahakküm etmesinden dolayı kendisine ulaşan şiddetli sarsıntılardan sonra gafletten uyanmaya başlamıştır. Bu ümmet, batının pis çehresini keşfettikten sonra, onun fikirlerinin ve nizamlarının bozukluğunu, sosyalist ve komünist fikir ve nizamlarının bozukluğunu, milliyetçilik, ülkecilik ve bölgeciliğin bozukluğunu, onların kendisine ve bir ümmet olarak varlığına karşı nasıl bir felaket olduklarını anlamış bulunuyor.

Bu köklü İslâm ümmeti, problemlerin çözümünü bulmak için İslâm'a tekrar döndü. İslâm, onun karşılaştığı sıkıntı ve ızdıraplardan kurtulmak için umudu ve emeli oldu. İslâmî akidenin siyasî bir akide olduğunu, Kitap ve Sünnet'in hayat, devlet ve toplum için kâmil bir nizamı kapsadıklarını, Kitap ve Sünnet'in hem siyasî hem de teşriî niteliklere sahip olduğunu düşünmeye başladı. Kurtuluşunun, düşmana karşı zafere ulaşmasının ve başarısının ancak Kitap ve Sünnet'e dönmekle ve o ikisini tatbik mevkiine koymakla olabileceğini idrak etmeye başladı.

Bunun için, İslâm ümmeti; mevcut toplumun değiştirilmesinin zaruretini hissediyor, Kitap ve Sünnet'e de iman ediyorken Kitap ve Sünnet'in Ümmetin Misakı olarak kabul edilmesi, anayasa ve kanunlarına kaynak olarak benimsenmesi tabiî bir durumdur. Ancak, Kitap ve Sünnet'in Ümmetin Misakı olarak kabul edilmesi geniş boyutlarda ve çizgilerde meydana çıkmasını gerektirir. Ki bu boyutlar içerisinde Kitap ve Sünnet'in Misak olarak benimsenmesindeki tatbikat şeklini kapsayan fikirler açığa çıkar. Bu fikirler; Kitap ve Sünnet'in neyi ifade ettiğini, o ikisini anlama metodunun ne olduğunu, anayasa ve kanunlara nasıl kaynak olduklarını belirlemekteki seyrin selâmetini garanti eden hususları kapsarlar. Kitap ve Sünnet'i tatbik için, onlara dayalı devletin mahiyetinin ne olduğunu ve onunla Kitap ve Sünnet'in nasıl uygulanacağını açıklarlar. Onun için, Kitap ve Sünnet'in bir misak olarak benimsenmesi; misakı gerçekleştirmenin pratik biçimini ifade edecek şekilde geniş boyutlarda billur (gayet açık) bir şekilde olmalıdır. İşte bundan bu misak fikri ortaya çıktı.

İşte Kitap ve Sünnet'in ümmet için bir misak olarak benimsenmesinin içerisinde berraklaştığı geniş hatlar şunlardır :


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Nisa : 90

[2] Nisa : 92

[3] A'raf : 169

[4] Ali İmran : 81
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt