Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,590
- Tepki puanı
- 954
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
ümit ve korku hadisi
ÜMİT VE KORKU
Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu işittim:
«Allah'ın rahmet deryasındaki bunca genişliği kafirler bilseydi, cennetten ümitlerini kesmezlerdi. Eğer mü'minler de AIlah'ın azabını bilselerdi, cehennem azabından emin olmazlardı.» (Buhari-Müslim)
HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ
-Allah (c.c), mü'minlerin ümit ve korku arasında bir durumda bulunmalarını emretmiştir. Allah'tan hakkıyla korkan bir kişinin, O'nun rahmetinden ümit kesmesi asla düşünülemez. Allah'ın azabından emin olmak da aynen böyledir. Peki, nedir korku ve ümit arası bulunmak? Mü'min kulun bu duygusu sağlamasının yegane yolu işlediği hata ve haramlar nedeniyle Allah'tan korkması ve Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınması karşılığında da Allah'ın rahmetini ümit etmesidir.
İnsanı Allah'ın rahmetinden ümit kesmeye sevkeden iki neden vardır:
a) İnsan, nefsine uyarak, Allah'ın haram kıldığı amelleri işlemesi ve yaptığı haramlarda ısrar etmesi sonucu, içinde bulunduğu halden dolayı Allah'ın kendisini affetmeyeceğini düşünerek, O'nun rahmetinden ümit kesebilir. Hatta haram işlemeye devam ederek, artık Allah'ın kendisini affetmeyeceği düşüncesini kafasında sabitleştirir. Zaten şeytanın istediği de budur. Bu durumdaki kişilerin hidayetleri ya da haramları terketmeleri her geçen an zorlaşır.
b) Kişi işlediği haramdan dolayı aşırı korkarak Allah'ın af ve merhametinin ne kadar geniş olduğunu bilmemesi veya unutması sonucu, Allah'ın rahmetinden ümit kesebilir. «Benim işlediğim haram o kadar büyüktür ki tevbe etsem bile Allah (c.c) beni affetmez» diye düşünebilir. Onu bu derin ümitsizliğe sevkeden yegane faktör cahil oluşu ve Rabbini iyice tanımamasıdır. Eğer Rahim ve Rahman olan Allah'ı iyice tanımış olsaydı, tembellik yapmaz ve Allah'a yaklaşmak için işleyeceği en küçük amelin bile, O'nun katında karşılıksız kalmayacağını bilir, O'nun rızasını kazanmak için bütün gücüyle çalışırdı.
İnsanı Allah'ın azabından emin olmaya sevk eden sebepler de ikidir:
a) Allah'ın kullan üzerindeki hakkını, kulların da Rablerine karşı olan görevlerini ve İslam dinini öğrenmek için bir çaba göstermeyip dini meseleleri hafife almak, insanın Allah'ın emirlerini terkine ve yasakladıklarını işlemesine neden olur. Allah korkusu azala azala nihayet kalbte korkunun bitmesiyle iman da kalmaz. Çünkü iman kişiyi; Allah'tan ve O'nun dünya ve ahirette vereceği azabtan korkmaya sevk eden yegane faktördür.
b) Cahil fakat çok ibadet eden bir kişi sonunda şeytanın vesveselerine aldanıp yaptığı ibadetleri çok görerek: «Ben Allah'a yaklaşmak için diğer insanlardan daha çok ibadet ediyorum. Allah (c.c) bana muhakkak ki azab etmez. Çünkü yaptığım ibadetlerden dolayı Allah katında yüksek bir derecem var diye» düşünmeye başlar. Ve bu düşünce kalbindeki Allah korkusunu yavaş yavaş azaltır. Nihayet Allah'ın azabından emin olur ve derin bir sapıklığa sapar.
ÜMİT VE KORKU
Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu işittim:
«Allah'ın rahmet deryasındaki bunca genişliği kafirler bilseydi, cennetten ümitlerini kesmezlerdi. Eğer mü'minler de AIlah'ın azabını bilselerdi, cehennem azabından emin olmazlardı.» (Buhari-Müslim)
HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ
-Allah (c.c), mü'minlerin ümit ve korku arasında bir durumda bulunmalarını emretmiştir. Allah'tan hakkıyla korkan bir kişinin, O'nun rahmetinden ümit kesmesi asla düşünülemez. Allah'ın azabından emin olmak da aynen böyledir. Peki, nedir korku ve ümit arası bulunmak? Mü'min kulun bu duygusu sağlamasının yegane yolu işlediği hata ve haramlar nedeniyle Allah'tan korkması ve Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınması karşılığında da Allah'ın rahmetini ümit etmesidir.
İnsanı Allah'ın rahmetinden ümit kesmeye sevkeden iki neden vardır:
a) İnsan, nefsine uyarak, Allah'ın haram kıldığı amelleri işlemesi ve yaptığı haramlarda ısrar etmesi sonucu, içinde bulunduğu halden dolayı Allah'ın kendisini affetmeyeceğini düşünerek, O'nun rahmetinden ümit kesebilir. Hatta haram işlemeye devam ederek, artık Allah'ın kendisini affetmeyeceği düşüncesini kafasında sabitleştirir. Zaten şeytanın istediği de budur. Bu durumdaki kişilerin hidayetleri ya da haramları terketmeleri her geçen an zorlaşır.
b) Kişi işlediği haramdan dolayı aşırı korkarak Allah'ın af ve merhametinin ne kadar geniş olduğunu bilmemesi veya unutması sonucu, Allah'ın rahmetinden ümit kesebilir. «Benim işlediğim haram o kadar büyüktür ki tevbe etsem bile Allah (c.c) beni affetmez» diye düşünebilir. Onu bu derin ümitsizliğe sevkeden yegane faktör cahil oluşu ve Rabbini iyice tanımamasıdır. Eğer Rahim ve Rahman olan Allah'ı iyice tanımış olsaydı, tembellik yapmaz ve Allah'a yaklaşmak için işleyeceği en küçük amelin bile, O'nun katında karşılıksız kalmayacağını bilir, O'nun rızasını kazanmak için bütün gücüyle çalışırdı.
İnsanı Allah'ın azabından emin olmaya sevk eden sebepler de ikidir:
a) Allah'ın kullan üzerindeki hakkını, kulların da Rablerine karşı olan görevlerini ve İslam dinini öğrenmek için bir çaba göstermeyip dini meseleleri hafife almak, insanın Allah'ın emirlerini terkine ve yasakladıklarını işlemesine neden olur. Allah korkusu azala azala nihayet kalbte korkunun bitmesiyle iman da kalmaz. Çünkü iman kişiyi; Allah'tan ve O'nun dünya ve ahirette vereceği azabtan korkmaya sevk eden yegane faktördür.
b) Cahil fakat çok ibadet eden bir kişi sonunda şeytanın vesveselerine aldanıp yaptığı ibadetleri çok görerek: «Ben Allah'a yaklaşmak için diğer insanlardan daha çok ibadet ediyorum. Allah (c.c) bana muhakkak ki azab etmez. Çünkü yaptığım ibadetlerden dolayı Allah katında yüksek bir derecem var diye» düşünmeye başlar. Ve bu düşünce kalbindeki Allah korkusunu yavaş yavaş azaltır. Nihayet Allah'ın azabından emin olur ve derin bir sapıklığa sapar.