desertrose
Kayıtlı Kullanıcı
Bu dehşet verici haberi okuduğumda gözlerime inanamadım.
Yazıya böyle bir cümleyle başlamak isterdim, okuduğum haber beni hiç şaşırtmadı. Günün birinde bu türden haberler okuyacağımı zaten biliyordum. Hatırlayanlar olacaktır, yine bu köşede son dönemde yapılan araştırmalardan bazı dehşetengiz rakamlar aktararak, gençlerimizin nasıl bir alkol ve uyuşturucu batağına çekilmekte olduğuna işaret etmiştim. "Ekmek arası esrar" haberi, benim bu beklentilerime güçlü bir sembolik katkı yapıyor, o kadar.
Haberin detaylarıyla ilgilenmeyi yine de ihmal etmeyelim. Nedir o detaylar? İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, uzun zamandır sürdürdükleri takibin neticesinde Esenler İlçesi'ndeki bir büfeye baskın düzenliyor. Baskında, "ekmek arasına uyuşturucu gizleyerek sattıkları öne sürülen üç kişi" suçüstü yakalanıyor. Haberin işaret ettiği durum son derece vahim, ama olayın tüyler ürpertici bir başka boyutu daha var. Söz konusu kirli ticaretin sürdürüldüğü büfe bir ilkokulun tam karşısında bulunuyor ve o okulun öğrencileri bu büfeden alışveriş ediyor. Yani ilköğretim çağındaki çocuklarımız uçurumun kıyısında dans ediyor.
Yani biz kökü atide koskoca bir toplum olarak her akşam televizyon ekranlarının karşısında gencecik ruhları kırpıp kırpıp popstar, alaturka star, oryantal star, soytarıstarlaştırma süreçlerinde utanmazca debelenirken, ayağımızın altındaki zemin hızla çürüyor. Kulak versek bu çürümenin sesini duyacağız. Ama biz de başka bir uyuşturucunun 37 ekran, 55 ekran, 70 ekran dozlarıyla kendimizden geçmeyi, aklımızı bulandırıp sarhoş yaşamayı tercih ediyoruz. Bu toplumun öz değerleriyle o kadar çılgınca oynadılar ki, artık bu toplumu "kendi" kılan her şeyden nefret etmek en yaygın yaşama biçimi haline geldi. Doğru, bugünkü toplumsal manzaramızdan, bugünkü toplum röntgenimizin gösterdiklerinden ben de nefret ediyorum. Ama biliyor ve zavallı teselliler buluyorum ki, bu toplum aslında biz değiliz. Elbet bu teselli bize can yakıcı birer hatıra bırakmaktan fazlasını başaramayacak. Bugün buradayız ve bu yeni gerçekle yaşamanın bir yolunu bulmalıyız. Ayaklarımız artık suya ermeli. Kalan son gücümüzü ahtapot kollarıyla beynimizi sımsıkı sarmalayan o televizyon ekranlarının karşısından kalkmak için kullanmalıyız. Yoksa çocuklarımızı, yani geleceğimizi tümüyle karanlıklara teslim edeceğiz. Ekmeğin arasına esrar koymayı akıl edebilen bir kötülük seviyesinin, aşamayacağı hiçbir sınır kalmamış demektir. Bana o kirli dönerci büfesinin elindeki o malı, müşteri olarak gelen çocuklardan sakınacağını iddia edebilecek, buna güvence verebilecek bir babayiğit var mı? Şu bir kuraldır, uyuşturucu ticareti bütün kuralları daha ilk adımda kaldırmayı gerektirir. Eğer uyuşturucu satmayı içinize sindiriyorsanız, kârınızı kademe kademe yükselten şeyin müşterinizin adım adım ölüme yaklaşması olduğunu bilirsiniz. Müşterinizin kurtulma ihtimali, sizin kirli ticaretinizin karşısındaki en büyük tehlikedir. Çocukmuş, masumiyetmiş, gelecekmiş; bunlar böyle kirli bir ticaretin kapsama alanına girecek şeyler değildir. Kendimizi avutmayalım; kendi hayatının ve öz değerlerinin dışındaki her türlü illüzyona fena halde acıktırılmış insanlar için, zihni ortadan kaldıran bir sonsuzluk hissi kadar cazip başka bir seçenek olamaz. Yani eşittir ekmek arası esrar!..
Bu gece de rahat rahat uyuyabilecek miyiz gerçekten?!
Gökhan Özcan
Yazıya böyle bir cümleyle başlamak isterdim, okuduğum haber beni hiç şaşırtmadı. Günün birinde bu türden haberler okuyacağımı zaten biliyordum. Hatırlayanlar olacaktır, yine bu köşede son dönemde yapılan araştırmalardan bazı dehşetengiz rakamlar aktararak, gençlerimizin nasıl bir alkol ve uyuşturucu batağına çekilmekte olduğuna işaret etmiştim. "Ekmek arası esrar" haberi, benim bu beklentilerime güçlü bir sembolik katkı yapıyor, o kadar.
Haberin detaylarıyla ilgilenmeyi yine de ihmal etmeyelim. Nedir o detaylar? İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, uzun zamandır sürdürdükleri takibin neticesinde Esenler İlçesi'ndeki bir büfeye baskın düzenliyor. Baskında, "ekmek arasına uyuşturucu gizleyerek sattıkları öne sürülen üç kişi" suçüstü yakalanıyor. Haberin işaret ettiği durum son derece vahim, ama olayın tüyler ürpertici bir başka boyutu daha var. Söz konusu kirli ticaretin sürdürüldüğü büfe bir ilkokulun tam karşısında bulunuyor ve o okulun öğrencileri bu büfeden alışveriş ediyor. Yani ilköğretim çağındaki çocuklarımız uçurumun kıyısında dans ediyor.
Yani biz kökü atide koskoca bir toplum olarak her akşam televizyon ekranlarının karşısında gencecik ruhları kırpıp kırpıp popstar, alaturka star, oryantal star, soytarıstarlaştırma süreçlerinde utanmazca debelenirken, ayağımızın altındaki zemin hızla çürüyor. Kulak versek bu çürümenin sesini duyacağız. Ama biz de başka bir uyuşturucunun 37 ekran, 55 ekran, 70 ekran dozlarıyla kendimizden geçmeyi, aklımızı bulandırıp sarhoş yaşamayı tercih ediyoruz. Bu toplumun öz değerleriyle o kadar çılgınca oynadılar ki, artık bu toplumu "kendi" kılan her şeyden nefret etmek en yaygın yaşama biçimi haline geldi. Doğru, bugünkü toplumsal manzaramızdan, bugünkü toplum röntgenimizin gösterdiklerinden ben de nefret ediyorum. Ama biliyor ve zavallı teselliler buluyorum ki, bu toplum aslında biz değiliz. Elbet bu teselli bize can yakıcı birer hatıra bırakmaktan fazlasını başaramayacak. Bugün buradayız ve bu yeni gerçekle yaşamanın bir yolunu bulmalıyız. Ayaklarımız artık suya ermeli. Kalan son gücümüzü ahtapot kollarıyla beynimizi sımsıkı sarmalayan o televizyon ekranlarının karşısından kalkmak için kullanmalıyız. Yoksa çocuklarımızı, yani geleceğimizi tümüyle karanlıklara teslim edeceğiz. Ekmeğin arasına esrar koymayı akıl edebilen bir kötülük seviyesinin, aşamayacağı hiçbir sınır kalmamış demektir. Bana o kirli dönerci büfesinin elindeki o malı, müşteri olarak gelen çocuklardan sakınacağını iddia edebilecek, buna güvence verebilecek bir babayiğit var mı? Şu bir kuraldır, uyuşturucu ticareti bütün kuralları daha ilk adımda kaldırmayı gerektirir. Eğer uyuşturucu satmayı içinize sindiriyorsanız, kârınızı kademe kademe yükselten şeyin müşterinizin adım adım ölüme yaklaşması olduğunu bilirsiniz. Müşterinizin kurtulma ihtimali, sizin kirli ticaretinizin karşısındaki en büyük tehlikedir. Çocukmuş, masumiyetmiş, gelecekmiş; bunlar böyle kirli bir ticaretin kapsama alanına girecek şeyler değildir. Kendimizi avutmayalım; kendi hayatının ve öz değerlerinin dışındaki her türlü illüzyona fena halde acıktırılmış insanlar için, zihni ortadan kaldıran bir sonsuzluk hissi kadar cazip başka bir seçenek olamaz. Yani eşittir ekmek arası esrar!..
Bu gece de rahat rahat uyuyabilecek miyiz gerçekten?!
Gökhan Özcan