Rahmi Erdem anlatıyor:
Merhum Bekir Berk, müstesna bir zattı. İdealistti, rehber ve bayrak bir insandı. Bugünkü tabirle sıra dışı bir insandı. Yaptığı hizmetler takat-i beşerin fevkindeydi. Otuz sene yatsı abdestiyle sabah namazı kılmış bir insandı. Beyni uyanıktı. İki üç saat uykuyla iktifa edebilen bir insandı. Yaklaşık bin 500 mahkemeden beraat kararı almış müstesna bir avukattı.
Lügatinde “mazeret” yoktu
Ona ayak uydurmak mümkün değildi. Onun için imtizaç edilmesi zor bir insandı. Lügatinde “mazeret” kelimesi yoktu. Mazeret üretenlerle de çalışması mümkün değildi.
1961 yılında, Van’a ilk geldiğinde 500 TL tutan uçak bilet parasını Vanlılar zar zor temin edebilmişlerdi. Sebze meyve hâlinin hamalları bile birer ikişer lirayla iştirak etmişlerdi. Van dershanesinde onun üzerine örttüğüm yün yorganın kendisini ısıttığını görünce, bana, “Rahmi Kardeş, İstanbul’da çok üşüyorum.” deyince, o yorganı hemen ambalâjlayıp uçağın bagajına teslim etmiştim. Çok sevinmişti.
Uçağın kanatları altında namaz
Bir gün Malatya’dan İstanbul’a uçakla hareket etmek üzere iken, uçağa binmekte olan pilotlardan namaz için beş dakika izin istedi. Uçağın kanatlarının altında, yolcuların hayran bakışları arasında kıldığımız o akşam namazının tadını hiç unutamam!
Yeisin düşmanı idi. Şevk-i mutlak sahibi idi. Teşkilâtçı idi. Kitleleri anında manevî ve fikrî olarak harekete geçirir, belirlediği hedeflere yönlendirirdi.
l960’lı yılların Yargıtay başkanı İmran Öktem’i, adlî yılın açılış merasiminde “Allah yoktur; Allah’ı insanlar yaratmıştır.” hezeyanından sonra memleket çapında telgraf bombardımanına tutturan, odur.
Bir İstanbul beyefendisiydi. Kibar ve nazikti. Mükrimdi, hatırşinastı, vefalıydı.
Mahsur kaldık
Bitlis’te benim hakkımda açılmış olan davaya, o günün zor şartları içinde Urfa-Diyarbakır yollarından kendisine refakat ederek kaç kez yolculuk yaptık. Bazen Tatvan-Bitlis arasındaki 25 kilometrelik yolu kar temizleme ekiplerinin refakatinde yedi-sekiz saatte ancak alır, mahkemeye öyle yetişirdik.
Bir defasında yolda mahsur kalmış, mahkemeye yetişememiştik. Bitlis mahkemesi başta olarak başka mahkemelere çekilmesi gereken tehir telgraflarını orada yazdı. Her adımı ölüm tehlikesi dolu o kışta kıyamette merhum M. Ali Oto, telgrafları aldı ve geri döndü. Yaya olarak Tatvan’a gidip, telgrafları çekti. Ne büyük kahramanlıktı o!
Bunlar hakkı tutanlar
Bir defasında Muş davasından çıkmıştık. Muş’un eşrafından Demokrat Parti milletvekilliği yapmış Gıyasettin Emre Beyin babası Şeyh Maruf Efendiyi ziyarete gittik. Bir sedirde hasta yatıyor, son günlerini yaşıyordu. Oğluna bizleri sordu:
“Bunlar kim? Ben bunlardan sahabe kokusu alıyorum!”
Gıyasettin Bey bizi tanıttı ve Bekir Berk’ten senakârane bahsetti. Bilhassa Yassıada’daki müdafaalarından söz etti. Gıyaseddin Bey de Yassıada’da yatanlardandı. Av. Bekir Berk’in o zalimane mahkemede ruhlara ümit ve inşirah veren müdafaalarını dinlemişti. O musibetli günlerde bu müdafaalar, Yassıada mazlumlarına manevî bir teselli vermiş, herkesin takdirini celp etmişti.
Şeyh Maruf Efendi, yattığı yerden “Allah’ın emri gelinceye kadar bir taife yeryüzünde hakkı tutup kaldırmaya devam edecektir.” hadis-i şerifi okuyarak:
“İşte bu asırda bu manaya siz mazharsınız!” diyerek gözyaşları içinde bize iltifat etti. Ellerini öpüp ayrıldık.
"Hayatını Davasına Adayan Adam: Bekir Berk" kitabından..."