ÜÇ GENÇ
Yûsüf-i Hemedânî hazretleri senede bir ay Bağdat’a gelip vaaz edermiş. Birgün vaazı dinlemeye 3 arkadaş birlikte gelir.
Biri kalbinden şöyle geçirir:
“Yâ Rabbi! Bu ne bahtiyarlık, bu ne saadet. Bir Allah adamı bu memlekete gelmiş, bize nasihat verecek, vaaz verecek. Biz ne kadar şanslı insanlarız.”
İkincisi de şöyle geçirir:
“Mâdem gelmiş. Beraber dinlediğimiz arkadaşlarımla inşâallah istifade ederiz. Ama burada hoca mı yok? Buradaki hocalar da zaten bu halka yetiyor. Ben ona bir soru soracağım. Bakalım cevap verebilecek mi?”
Üçüncüsü de şöyle düşünür:
“Bu hocalar para kazanmak için, şöhret kazanmak için kendi memleketlerinden kalkıp buraya geliyorlar. Ona bir soru soracağım ki, cevabını veremeyecek.”
Biri tam teslim, biri ortada, biri de reddediyor.
O sırada Yûsüf-i Hemedânî hazretleri onlara doğru bakıp, birinciye buyurur ki:
“Ey Abdülkâdir! Bu edebinin güzelliği ile Allahü teâlâyı ve Resûlünü râzı ettin. Ben senin büyük bir evliyâ olacağını, senin asrında senden daha büyük bir evliyâ olmayacağını görüyorum. Bağdat’ta bir kürsüde oturduğunu ve çok yüksek bilgiler anlatacağını görüyorum...”
İkincisine bakarak buyurur:
“Senin sormaya niyet ettiğin suâl şudur ve cevabı da şöyledir. Fakat sen de edebe riâyet etmediğin için, ömrün hüzün ile geçecek, sürünüp gideceksin.”
Üçüncüsüne de buyurur ki:
“Yazıklar olsun sana, ey İbn-üs-Sakkâ! Senin sormak istediğin suâl şudur. Cevabı da şöyledir. Ben anlıyorum ki, senden küfür kokusu geliyor, sen mürted olacaksın. Hem büyük âlim olacaksın, hem dinsiz olacaksın.”
İbn-üs-Sakkâ, büyük âlim olmuş. Dicle kenarında; Allahın var ve bir olduğunu 300 delil ile ispat edermiş. İstanbul’a gitmiş. Orada kötü insanlarla beraber olmuş ve İslâmiyetten ayrılmış, Hıristiyan olmuş. Hatta Dicle kıyısına gelip, bu sefer de 300 delille 3 Allah olduğunu ispat etmeye çalışmış. İhlâssızlığı, edepsizliği, kibri yüzünden helâk olmuş.
Abdülkâdir-i Geylânî “kuddise sirruh” hazretleri, zâhirî ve bâtınî ilimlerde evliyânın en üstünü, baş tâcı oldu.
Hâce Yûsüf-i Hemedânî hazretlerinin kerâmeti böylece meydana çıktı.
http://www.huzurpinari.com/?p=hakkinda6.asp
Yûsüf-i Hemedânî hazretleri senede bir ay Bağdat’a gelip vaaz edermiş. Birgün vaazı dinlemeye 3 arkadaş birlikte gelir.
Biri kalbinden şöyle geçirir:
“Yâ Rabbi! Bu ne bahtiyarlık, bu ne saadet. Bir Allah adamı bu memlekete gelmiş, bize nasihat verecek, vaaz verecek. Biz ne kadar şanslı insanlarız.”
İkincisi de şöyle geçirir:
“Mâdem gelmiş. Beraber dinlediğimiz arkadaşlarımla inşâallah istifade ederiz. Ama burada hoca mı yok? Buradaki hocalar da zaten bu halka yetiyor. Ben ona bir soru soracağım. Bakalım cevap verebilecek mi?”
Üçüncüsü de şöyle düşünür:
“Bu hocalar para kazanmak için, şöhret kazanmak için kendi memleketlerinden kalkıp buraya geliyorlar. Ona bir soru soracağım ki, cevabını veremeyecek.”
Biri tam teslim, biri ortada, biri de reddediyor.
O sırada Yûsüf-i Hemedânî hazretleri onlara doğru bakıp, birinciye buyurur ki:
“Ey Abdülkâdir! Bu edebinin güzelliği ile Allahü teâlâyı ve Resûlünü râzı ettin. Ben senin büyük bir evliyâ olacağını, senin asrında senden daha büyük bir evliyâ olmayacağını görüyorum. Bağdat’ta bir kürsüde oturduğunu ve çok yüksek bilgiler anlatacağını görüyorum...”
İkincisine bakarak buyurur:
“Senin sormaya niyet ettiğin suâl şudur ve cevabı da şöyledir. Fakat sen de edebe riâyet etmediğin için, ömrün hüzün ile geçecek, sürünüp gideceksin.”
Üçüncüsüne de buyurur ki:
“Yazıklar olsun sana, ey İbn-üs-Sakkâ! Senin sormak istediğin suâl şudur. Cevabı da şöyledir. Ben anlıyorum ki, senden küfür kokusu geliyor, sen mürted olacaksın. Hem büyük âlim olacaksın, hem dinsiz olacaksın.”
İbn-üs-Sakkâ, büyük âlim olmuş. Dicle kenarında; Allahın var ve bir olduğunu 300 delil ile ispat edermiş. İstanbul’a gitmiş. Orada kötü insanlarla beraber olmuş ve İslâmiyetten ayrılmış, Hıristiyan olmuş. Hatta Dicle kıyısına gelip, bu sefer de 300 delille 3 Allah olduğunu ispat etmeye çalışmış. İhlâssızlığı, edepsizliği, kibri yüzünden helâk olmuş.
Abdülkâdir-i Geylânî “kuddise sirruh” hazretleri, zâhirî ve bâtınî ilimlerde evliyânın en üstünü, baş tâcı oldu.
Hâce Yûsüf-i Hemedânî hazretlerinin kerâmeti böylece meydana çıktı.
http://www.huzurpinari.com/?p=hakkinda6.asp