nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili kardeşlerim,abilerim! Cenâb-ı Hakk'ın tüm hayırları, lütufları üzerinize olsun... Hem dünyada, hem ahirette Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlenizi aziz ve bahtiyar eylesin...
a. Çarşıda Pazarda Tesbihin Sevabı
Peygamber SAS Efendimiz'in hadis-i şeriflerinden Deylemî (Rh.A)'in Hazret-i Ali RA ve KV Efendimiz'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifle sohbetime başlamak istiyorum. Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki:
RE. 214/12 (Essûku dâru sehvin ve gafleh, femen sebbeha fîhâ tesbîhaten ketebellàhu lehû bihâ elfe elfi hasenetin, ve men kàle fhihâ lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh kâne fî civârillâhi hattâ yümsiye.) Sadaka rasûlüllàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.
Bu, çarşı-pazar yeriyle ilgili bir hadis-i şerif. Sûk, pazar yeri demek Arapçada. Burada insanlar toplanır, satıcılar mallarını tezgâhlara koyarlar. Müşteriler gelir, orda istedikleri mallara bakarlar. Ölçülür, tartılır, paraları verilir veya başka bir malla değiştirilir. Böylece alışverişler yapılır. Çarşı pazar yeri böyle bir yer.
Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Essûku dâru sehvin ve gafletin) "Pazar yeri, yanılma ve gaflet yeridir. Gaflet ve yanılma yurdudur." Neden çarşı pazar yanılma yeridir, gaflet yeridir?.. Çünkü, alışverişin hakkàniyetle yapılması lâzım! İki tarafın Cenâb-ı Hakk'ın koyduğu adaletli kurallara riayet etmesi lâzım! Satıcının doğru sözlü olması lâzım! Malını haksız yere allayıp, pullayıp medhetmemesi lâzım! Mostra yapıp, altına kötüleri koyup aldatmaca yapmaması lâzım! Ölçüyü, tartıyı düzgün yapması lâzım!
Alanın riayet etmesi gereken âdâb var. Satanın da riayet etmesi gereken kurallar var, âdâb var. İslâmî bir pazar yerinde ticaret ahlâkına ait uyulması gereken kurallar var.
Hazret-i Ömer Efendimiz halife iken sorarmış:
"--Hangi alışveriş helâldir, hangi alışverişe haram katışır?.. Şeriate, kànûnî ilâhîye hangisi aykırıdır? Nasıl olursa faize girer?" diye imtihan edermiş. Bilmeyeni, cevap veremeyeni de cezalandırırmış.
Bu ticaret âdâbını, ahkâmını müslümanların, ticaretle meşgul olanların bilmesi lâzım! Herkesin bilmesi gerekir; çünkü hepimiz az çok çarşıya pazara gidiyoruz, bir şeyler alıyoruz, veriyoruz. Tabii, o alışverişte kurallara uygun olmayan işler yapılırsa, sehiv olur, yanılma olur.
Bir de gaflet yeridir diyor. Tabii, çarşıda satıcı malını satıp para kazanmak istiyor. Alıcı da iyi bir almak istiyor ve iyi malı ucuza almak istiyor. Bir kazanç hırsı var, dünyalık maddî birtakım düşünceler var... Bu hırslar insanın gözünü bürürse, Cenâb-ı Hak'tan gàfil olur insan. Cenâb-ı Hakk'ın her şeyi gördüğünü, bildiğini, her yerde hàzır ve nâzır olduğunu düşünemez. Gafletle yanlış işler yapar, belki de haramlara bulaşır.
Bu çok olur. Yalan yere yeminler, hileli mallar olur. Belki hileli paralar olur. Eskiden paranın da halisi ve kalpı, sahtesi olurmuş. Belki şimdi de sahte para yine bahis konusu. İşte böyle bir yer...
İnsan oraya girdiği zaman tehlikeli bir mıntıkaya giriyor. Hata yapılabilen, insanı Allah'ın rızasına aykırı durumlara düşürebilen bir yere girmiş oluyor. Dikkat etmesi lâzım! Mühim olan Allah'ın rızasını kazanmak, Allah'ın rızasına aykırı iş yapmamak, haramlara, günahlara bulaşmamak... Müslümanın ana fikri budur.
Şimdi böyle bir yere giren imanlı bir kimse ne yapacak?.. Tesbih çekecek, Allah'a sığınacak. Burada Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(Femen sebbeha fîhâ tesbîhaten) "Kim bu pazar yerinde, çarşı yerinde bir tesbih söylerse..." Tesbih ne demek?.. Sübhànallàh demek... Tesbihin de tabii çeşitleri var. Kur'an-ı Kerim'de de (Sübhàne) ile başlayan pek çok ayetler var.
Tesbihlerin, yâni Allah'ı tesbih etmenin, "Sübhànallàh" demenin güzel ibareleri, çeşitleri var. Hepsi güzel... Meselâ; Adem AS'ın tesbihi, Nuh AS'ın tesbihi, Yunus AS'ın tesbihi:
(Lâ ilâhe illâ ente sübhàneke innî küntü minez-zàlimîn) [Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimlerden oldum.] gibi, ayetlerde olan, hadis-i şeriflerde olan tesbihler var.
"Kim orada bir tesbih okursa, tesbih sözü söylerse; (ketebellàhu lehû bihâ) bu tesbih sözünden dolayı, bu dilindeki ifade ettiği bu güzel sözden dolayı Allah ona elfe elfi hasene yazar." Bu elfe elfi hasene, bin kere bin hasene demek. Bin kere bin de milyon eder. Yâni bir milyon hasene yazar.
--Tesbihin anlamı ne, mânâsı ne?.. Biz Kur'an-ı Kerim'de de tesbih sözünü okuyoruz. Namazda da rükûda, "Sübhàne rabbiyel-azîm" diyoruz; secde de "Sübhàne rabbiyel-a'lâ" diyoruz. Tesbih ne demek, Türkçede bunu hangi söz ifade eder, nasıl anlatabiliriz?..
"Sübhànallah" demek, Cenâb-ı Hakk'ın; rabbimiz, alemlerin rabbi, yaradanımız, mevlâmız Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin her türlü noksandan, eksiklikten, kusurdan, ayıptan münezzeh olduğunu ifade etmektir. Yâni, "Yâ Rabbi! Senin hiç eksiğin, kusurun, yanlışın, hatân yok... Her şeyin en güzel, en mükemmel!" demektir.
Onun için "Sübhànallah" sözünü hayran olunacak ve hayret edilecek yerlerde söylerlerdi. İslâmî âdâba göre ecdadımız, selef-i sâlihînimiz, hayatta çeşitli şeylerle karşılaştığı zaman, kendi duygularını frenlemek için veya kendi duygularını karşı tarafa ifade etmek için, güzel sözleri kullanırlardı. Meselâ; beğendikleri, hayret ettikleri bir şey olduğu zaman, "Allàhu ekber!" diye bağırırlardı, seslenirlerdi.
Meselâ, Vedduhà Sûresi indiği zaman, sahabe-i kiram ordaki o müjdeleri duyunca, sureyi dinledikten sonra (Allàhu ekber!) "Cenâb-ı Hak en büyüktür!" diye tekbir getirmişlerdi. Yâni bu bizim alkışımız gibi, hayranlık duyunca şakır şakır bir alkış tufanı koptuğu gibi; meydanda ise "Yaşa, varol!" sözü gibi... O makamda ama, tabii, İslâmî edebe göre güzel bir söz söyleniyor.
Kızdığı zaman, karşı tarafta kendisini üzecek davranışlar olduğu zaman, "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm" denirdi. Veya "Lâ ilâhe illallah" denirdi. Veya, şimdi hacca, umreye gittiğimiz zaman görüyoruz. Araplar birbirleriyle münakaşa filân ediyorlar. Birbirleriyle biraz yüksek sesle sesler söylenmeğe başladığı zaman:
"--Sallû alen-nebiyyi!" yâni, "Peygamber efendimiz'e salât ü selâm getir!" diyorlar.
O da tabi "Hayır, getirmem!" diyemiyor; "Allàhümme salli alâ seyyidinâ muhammed" diyor. Böylece kızışan ortam serinlemiş oluyor, kızgınlık dağılıyor, şeytana fırsat verilmemiş oluyor.
"Sübhànallah" ne demek?.. "Yâ Rabbi, sen her türlü noksandan münezzehsin! Her türlü kemâlâtın sahibisin, hàlikısın, mâlikisin!" demek. Onun için güzel bir şey, hayran olunacak bir şey gördüğü zaman da selef-i sâlihînimiz, "Sübhànallah!" derlerdi. "Sübhànallah, ne kadar güzel manzara!.." "Sübhànallah, ne kadar güzel bir çiçek, ne hoş koku!.." filân gibi söylerlerdi.
İşte burada da, pazar yerine girildiği zaman böyle bir tesbih söylemenin mükâfâtı bildiriliyor. Demek ki biz de zikrederek, Allah'ı düşünerek, Cenâb-ı Hakk'a böyle tesbih ederek pazar yerine girersek; inşaallah hatalardan, günahlardan, o çarşının, pazarın şeytanca işlerinden, şeytanın aldatmalarından korunuruz.
Aziz ve sevgili kardeşlerim,abilerim! Cenâb-ı Hakk'ın tüm hayırları, lütufları üzerinize olsun... Hem dünyada, hem ahirette Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlenizi aziz ve bahtiyar eylesin...
a. Çarşıda Pazarda Tesbihin Sevabı
Peygamber SAS Efendimiz'in hadis-i şeriflerinden Deylemî (Rh.A)'in Hazret-i Ali RA ve KV Efendimiz'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifle sohbetime başlamak istiyorum. Peygamber SAS Efendimiz buyurmuş ki:
RE. 214/12 (Essûku dâru sehvin ve gafleh, femen sebbeha fîhâ tesbîhaten ketebellàhu lehû bihâ elfe elfi hasenetin, ve men kàle fhihâ lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh kâne fî civârillâhi hattâ yümsiye.) Sadaka rasûlüllàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.
Bu, çarşı-pazar yeriyle ilgili bir hadis-i şerif. Sûk, pazar yeri demek Arapçada. Burada insanlar toplanır, satıcılar mallarını tezgâhlara koyarlar. Müşteriler gelir, orda istedikleri mallara bakarlar. Ölçülür, tartılır, paraları verilir veya başka bir malla değiştirilir. Böylece alışverişler yapılır. Çarşı pazar yeri böyle bir yer.
Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Essûku dâru sehvin ve gafletin) "Pazar yeri, yanılma ve gaflet yeridir. Gaflet ve yanılma yurdudur." Neden çarşı pazar yanılma yeridir, gaflet yeridir?.. Çünkü, alışverişin hakkàniyetle yapılması lâzım! İki tarafın Cenâb-ı Hakk'ın koyduğu adaletli kurallara riayet etmesi lâzım! Satıcının doğru sözlü olması lâzım! Malını haksız yere allayıp, pullayıp medhetmemesi lâzım! Mostra yapıp, altına kötüleri koyup aldatmaca yapmaması lâzım! Ölçüyü, tartıyı düzgün yapması lâzım!
Alanın riayet etmesi gereken âdâb var. Satanın da riayet etmesi gereken kurallar var, âdâb var. İslâmî bir pazar yerinde ticaret ahlâkına ait uyulması gereken kurallar var.
Hazret-i Ömer Efendimiz halife iken sorarmış:
"--Hangi alışveriş helâldir, hangi alışverişe haram katışır?.. Şeriate, kànûnî ilâhîye hangisi aykırıdır? Nasıl olursa faize girer?" diye imtihan edermiş. Bilmeyeni, cevap veremeyeni de cezalandırırmış.
Bu ticaret âdâbını, ahkâmını müslümanların, ticaretle meşgul olanların bilmesi lâzım! Herkesin bilmesi gerekir; çünkü hepimiz az çok çarşıya pazara gidiyoruz, bir şeyler alıyoruz, veriyoruz. Tabii, o alışverişte kurallara uygun olmayan işler yapılırsa, sehiv olur, yanılma olur.
Bir de gaflet yeridir diyor. Tabii, çarşıda satıcı malını satıp para kazanmak istiyor. Alıcı da iyi bir almak istiyor ve iyi malı ucuza almak istiyor. Bir kazanç hırsı var, dünyalık maddî birtakım düşünceler var... Bu hırslar insanın gözünü bürürse, Cenâb-ı Hak'tan gàfil olur insan. Cenâb-ı Hakk'ın her şeyi gördüğünü, bildiğini, her yerde hàzır ve nâzır olduğunu düşünemez. Gafletle yanlış işler yapar, belki de haramlara bulaşır.
Bu çok olur. Yalan yere yeminler, hileli mallar olur. Belki hileli paralar olur. Eskiden paranın da halisi ve kalpı, sahtesi olurmuş. Belki şimdi de sahte para yine bahis konusu. İşte böyle bir yer...
İnsan oraya girdiği zaman tehlikeli bir mıntıkaya giriyor. Hata yapılabilen, insanı Allah'ın rızasına aykırı durumlara düşürebilen bir yere girmiş oluyor. Dikkat etmesi lâzım! Mühim olan Allah'ın rızasını kazanmak, Allah'ın rızasına aykırı iş yapmamak, haramlara, günahlara bulaşmamak... Müslümanın ana fikri budur.
Şimdi böyle bir yere giren imanlı bir kimse ne yapacak?.. Tesbih çekecek, Allah'a sığınacak. Burada Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(Femen sebbeha fîhâ tesbîhaten) "Kim bu pazar yerinde, çarşı yerinde bir tesbih söylerse..." Tesbih ne demek?.. Sübhànallàh demek... Tesbihin de tabii çeşitleri var. Kur'an-ı Kerim'de de (Sübhàne) ile başlayan pek çok ayetler var.
Tesbihlerin, yâni Allah'ı tesbih etmenin, "Sübhànallàh" demenin güzel ibareleri, çeşitleri var. Hepsi güzel... Meselâ; Adem AS'ın tesbihi, Nuh AS'ın tesbihi, Yunus AS'ın tesbihi:
(Lâ ilâhe illâ ente sübhàneke innî küntü minez-zàlimîn) [Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimlerden oldum.] gibi, ayetlerde olan, hadis-i şeriflerde olan tesbihler var.
"Kim orada bir tesbih okursa, tesbih sözü söylerse; (ketebellàhu lehû bihâ) bu tesbih sözünden dolayı, bu dilindeki ifade ettiği bu güzel sözden dolayı Allah ona elfe elfi hasene yazar." Bu elfe elfi hasene, bin kere bin hasene demek. Bin kere bin de milyon eder. Yâni bir milyon hasene yazar.
--Tesbihin anlamı ne, mânâsı ne?.. Biz Kur'an-ı Kerim'de de tesbih sözünü okuyoruz. Namazda da rükûda, "Sübhàne rabbiyel-azîm" diyoruz; secde de "Sübhàne rabbiyel-a'lâ" diyoruz. Tesbih ne demek, Türkçede bunu hangi söz ifade eder, nasıl anlatabiliriz?..
"Sübhànallah" demek, Cenâb-ı Hakk'ın; rabbimiz, alemlerin rabbi, yaradanımız, mevlâmız Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin her türlü noksandan, eksiklikten, kusurdan, ayıptan münezzeh olduğunu ifade etmektir. Yâni, "Yâ Rabbi! Senin hiç eksiğin, kusurun, yanlışın, hatân yok... Her şeyin en güzel, en mükemmel!" demektir.
Onun için "Sübhànallah" sözünü hayran olunacak ve hayret edilecek yerlerde söylerlerdi. İslâmî âdâba göre ecdadımız, selef-i sâlihînimiz, hayatta çeşitli şeylerle karşılaştığı zaman, kendi duygularını frenlemek için veya kendi duygularını karşı tarafa ifade etmek için, güzel sözleri kullanırlardı. Meselâ; beğendikleri, hayret ettikleri bir şey olduğu zaman, "Allàhu ekber!" diye bağırırlardı, seslenirlerdi.
Meselâ, Vedduhà Sûresi indiği zaman, sahabe-i kiram ordaki o müjdeleri duyunca, sureyi dinledikten sonra (Allàhu ekber!) "Cenâb-ı Hak en büyüktür!" diye tekbir getirmişlerdi. Yâni bu bizim alkışımız gibi, hayranlık duyunca şakır şakır bir alkış tufanı koptuğu gibi; meydanda ise "Yaşa, varol!" sözü gibi... O makamda ama, tabii, İslâmî edebe göre güzel bir söz söyleniyor.
Kızdığı zaman, karşı tarafta kendisini üzecek davranışlar olduğu zaman, "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm" denirdi. Veya "Lâ ilâhe illallah" denirdi. Veya, şimdi hacca, umreye gittiğimiz zaman görüyoruz. Araplar birbirleriyle münakaşa filân ediyorlar. Birbirleriyle biraz yüksek sesle sesler söylenmeğe başladığı zaman:
"--Sallû alen-nebiyyi!" yâni, "Peygamber efendimiz'e salât ü selâm getir!" diyorlar.
O da tabi "Hayır, getirmem!" diyemiyor; "Allàhümme salli alâ seyyidinâ muhammed" diyor. Böylece kızışan ortam serinlemiş oluyor, kızgınlık dağılıyor, şeytana fırsat verilmemiş oluyor.
"Sübhànallah" ne demek?.. "Yâ Rabbi, sen her türlü noksandan münezzehsin! Her türlü kemâlâtın sahibisin, hàlikısın, mâlikisin!" demek. Onun için güzel bir şey, hayran olunacak bir şey gördüğü zaman da selef-i sâlihînimiz, "Sübhànallah!" derlerdi. "Sübhànallah, ne kadar güzel manzara!.." "Sübhànallah, ne kadar güzel bir çiçek, ne hoş koku!.." filân gibi söylerlerdi.
İşte burada da, pazar yerine girildiği zaman böyle bir tesbih söylemenin mükâfâtı bildiriliyor. Demek ki biz de zikrederek, Allah'ı düşünerek, Cenâb-ı Hakk'a böyle tesbih ederek pazar yerine girersek; inşaallah hatalardan, günahlardan, o çarşının, pazarın şeytanca işlerinden, şeytanın aldatmalarından korunuruz.