Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Üç Aylar! (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İslâm'ın mübarek saydığı hicrî
kamerî aylardan Recep, Şaban ve Ramazan ayları. Bu aylar ve diğer dokuz ayın
süreleri, ayın hareketlerine göre belirlenmektedir. Kameri ayların süresi, şemsî
ayların süresine nazaran değişiklik arzeder. Kamerî sene, şemsî seneden on bir
gün daha kısadır. Ayrıca kamerî ayların diğer bir özelliği şemsî aylarda olduğu
gibi senenin aynı mevsimine değil, değişik mevsimlerine tesadüf etmesidir.
Mesela, kamerî bir ay olan Ramazan ayı, senenin mevsimlerini dolaşır. Hicrî ve
kamerî aylar arasında küçük önem taşıyan ve "üç aylar" diye adlandırılan Receb,
Şaban ve Ramazan ayları mübarek aylar olarak kabul edilirler. Bu ayların
Müslümanlarca önemli ölçüde değer kazanmasının sebepleri arasında Hz. Peygamber
(s.a.s)'in bu aylar hakkında verdiği haberler gösterilebilir. Rasûlüllah (s.a.s)
bir hadis-i şerifinde; "Recep ALLAH'ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan
ümmetimin ayıdır" buyurmuştur. Ayrıca Peygamber Efendimiz, Receb ayı girince, "
Âllahım! Receb ve Şabanı bize mübarek kı!! Bizi Ramazana ulaştır" diye dua
ederdi. Üç ayların değerini ifade eden diğer bir önemli özellik ise beş mübarek
kandil gecesinden dördünün bu aylar içinde olmasıdır. Regaib gecesi, Recep
ayının ilk cuma gecesine, Mirac gecesi, Recep ayının yirmi yedinci gecesine,
Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesine, Kadir gecesi ise Ramazan ayının
yirmi yedinci gecesine rastlar. Hz. Peygamber (s.a.s) Şaban ayında çok oruç
tutardı. Hz. Aişe, Rasûlüllah (s.a.s)'ın bu aydaki orucu hakkında şöyle der:
"Şaban ayındaki kadar çok oruçlu olduğu bir ay görmedim" (Tecrid-i Sarih, VI,
295). Ramazan ayının fazileti ise çok daha yücedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s)
şöyle buyurmaktadır: "Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem
kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır" (Müslim, Kitâbu's-Sıyam, 1). Receb ve
Şaban ayları, rahmet ayı olan Ramazanı karşılayan aylar olup Ramazan ayının
müjdecisidir. Dinimizde ayrı bir değeri olan üç ayların, kişide insanî
özelliklerin olgunlaşmasında ve iradenin kontrol altına alınmasında rolü
büyüktür. Zira Receb ve Şaban aylarının feyzinden ve bu aylarda bulunan Regaib,
Mirac ve Berat gecelerinin rahmetinden istifade yolunu tutan bu kişi Ramazan
ayında ise her türlü kötülükten kendini uzak tutar ve insanî vasıflarının
artmasına gayret eder. Nihayet Kadir gecesinde yapacağı ibadet ve tevbe ile
manevî hazza ulaşır. Bu nedenle özellikle, bu aylarda bol bol istiğfar etmek,
namaz kılmak, oruç tutmak, Kur'ân okumak ve dua etmek en uygun davranışlardır.
Şamil İA


--------------------------------------------------------------------------------

Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar. Bu pekçok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i imana temin eden şuhûr-u selâsenizi (üç aylarınızı) tebrik ediyoruz."


Dinî anlatımda "Şühûr-ü selâse", yani üç aylar olarak bilinen bu mevsimin girmesiyle birlikte Müslüman ruhları bambaşka bir hava kaplar. Çünkü bu aylar İlâhî rahmetin coştuğu aylardır. Diğer vakitlerde iyilik ve ibadetlere on sevap veriliyorsa, Receb, Şaban ve Ramazan aylarında gittikçe yükselen bir oranda kat kat fazla sevap verilir.

Meselâ, başka zamanlarda okunan her bir Kur'ân harfi için on sevap yazılmaktadır. Receb ayında bu sevap yüz olarak yazılır, Şaban'da üç yüzü aşar, Ramazan'da bine çıkar. Cuma gecelerinde binleri bulur. Kadir Gecesinde de otuz bine ulaştığını düşünürsek, üç aylardaki mübarek vakitlerin âhiret ticareti bakımından ne kadar kıymetli bir fırsat olduğunu anlayabiliriz.

Bu bakımdan üç aylar “pek çok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin (âhiret ticaretinin) bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri (sergisi)” olarak vasıflandırılmıştır. Bilindiği gibi, pazarlar ve fuarlar mühim ticaret yerleri arasında yer alırlar. Haftanın belli bir gününde belli bir yerde kurulan pazarda, insanlar her türlü ihtiyaçlarını karşılarlar. O gün sabahtan akşama kadar pazarın ucuzluğundan istifade etmek mümkündür. Ama o gün pazara gidemeyen bir insan, aynı şartlar altında alışveriş yapabilmek için bir hafta beklemek zorundadır. Çünkü pazar bir günlüktür.

Aynı şekilde, üç aylar da yılda bir defa kurulan ve ahiret ticaretinin yapıldığı pazarlardır. İstifade etmesini bilenler, bu pazardan büyük kazançlar sağlarlar. Ahirete yönelik amellerini diğer vakitlere oranla arttırırlar. Daha fazla Kur'ân okurlar, ilme daha fazla yönelirler, uykularından kısarak ilim ve tefekküre, ibadet ve İslâmî hizmetlere daha fazla vakit ayırırlar. Hayırlı işlerde birbirleriyle yarış içine girerler. Böylece, “bu çok sevaplı ibadet ayları”ndan tam bir istifade ile çıkarlar. Bir mânâda, bu mübarek vakitlerde yapılan manevî hizmetler, insanın ebedî hayatı için yapılmış en kârlı “yatırım” olur.

Buna karşılık, üç ayların fazilet ve kıymetinden haberdar olmayıp da değerlendiremeyenler, herkesin istifadesine açık tutulan çok kârlı bir ticaret imkânından mahrum kalmışlar demektir. Bu kimseler, aynı imkânı tekrar ele geçirebilmek için bir yıl daha beklemek zorunda kalacaklardır.

İşte üç ayların ve bu aylardaki mübarek gecelerin büyük bir coşkunlukla ihya edilmesi bu bakımdan da önem kazanıyor. Çünkü bunlar şeâirdendir, İslâmın sembolü ve alâmetlerindedir.

Bu açıdan şeâirin duyurulmasında hem İslâmın izzet ve şerefinin gösterilmesi, hem de İslâmın mânâsından uzak yaşayan insanlara örnek olunması gibi büyük hikmetler vardır.

Namazlarda, bilhassa Cumalarda ve Kandil gecelerinde camilerin mü'minlerle dolup taşması, radyo ve televizyonda Kur'ân ve mevlidlerin okunması, camilerin mahyalarla (iki minare arasının ışıklı güzel yazılarla) süslenmesi, hattâ kandil simitlerinin dağıtılması, bu İslâm sembolünü ilân eden huzur verici hadiselerdir.

Böylece bütün mü'minler âhiret kazancına yöneliyor. Herkes ALLAH'ın rızası yolunda sonsuz bir yarışa giriyor. Ve oluşan manevî hava, bütün bir topluma huzur veriyor. Bu huzur havasından herkes derecesine göre istifade ediyor. Yapılan ibadetler, okunan Kur'ânlar, Arş'a yükselen ihlâslı dualar, bitip tükenmek bilmeyen bir şevkle devam ettirilen İslâmî hizmetler, İlâhî rahmetin celbine vesile oluyor. Ayrıca sırf ALLAH rızası için ve ihlâsla yapılan bu hizmetler, günahların, sefahetlerin ve zulümlerin kirlettiği manevî havamızı temizliyor.

Şu halde, her yıl bizlere ikram edilen bu bulunmaz fırsattan istifade etmeliyiz. Bunun için, mü'min kardeşlerimizle daha sık bir araya gelip sohbetlerde bulunabiliriz. Aramızda Kur'ân'ı paylaşıp imkân nisbetinde günlük ve haftalık hatimler yapmaya başlayabiliriz. Makbul dua ve zikirleri daha çok okuyabiliriz. İslâmî eserlere daha fazla vakit ayırabiliriz. İslâmın hakikatlerini yayma ve anlatma hususunda daha fazla gayret gösterebiliriz. Bu yolda göstereceğimiz en küçük bir gayret, en azından bire yüz netice verecektir.

Bu arada, üç ayların ve kandil gecelerinin evlerimizde ve aile fertleri arasında ayrı bir mânâ içinde yaşanması gerektiğini de unutmamalıyız. Çocuklarımız
o manevî havayı soluya soluya büyümelidirler. Bunun için, mübarek gecelerde onları hediyelerle sevindirip, camilere alıştırmakta büyük faydalar vardır.

Ayrıca, sabaha karşı seher vakitlerinde uyanık bulunmaya çalışarak İslâm âlemi için ve mü'min kardeşlerimiz için dualar etmenin fazilet ve kıymeti sonsuzdur. O feyizli vakitte yapılan duaların kabul ihtimali çok kuvvetlidir.
Bu bakımdan gerek kendimizin, gerekse diğer mü'minlerin dünya ve âhiret imtihanlarında başarılı çıkmaları için Cenab-ı Hakka niyazda bulunmak ve Ondan yardım istemek suretiyle, hem sıkıntı ve musibetlere karşı sarsılmaz bir dayanak noktası bulmuş, hem de tükenmez bir teselli kaynağına kavuşmuş oluruz.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Üç aylar’ı nasıl değerlendirelim? 3 Aylar ne demektir? Bize ne anlatır?
İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamber Efendimiz, saâdet meclisinde oturuyordu
Mescide bir esir grubu getirildi O sırada ALLAH Resûlü (sas), bir kadının yana yakıla bir şeyler aradığını gördü Kadın yakaladığı her çocuğu sinesine basıyor, kokluyor sonra bırakıyordu




Sonra kendi yavrusunu buldu, bağrına bastı Doyma bilmeden onu öpüyor, kokluyor, tekrar bağrına basıyordu ALLAH Resûlü (sas) bu manzara karşısında iyice doldu Hıçkıra hıçkıra ağlayarak parmağıyla yanındakilere bu kadını gösterdi ve: “Şu kadını görüyor musunuz?” dedi Sahabe cevap verdi: “Evet Ya RasulALLAH!” ALLAH Resûlü (sas) tekrar: “Bu kadın şu kucağındaki çocuğunu cehenneme atar mı?” diye sordu Sahabe “Hayır ya RasulALLAH!” karşılığını verdi Ve işte bunun üzerine İki Cihan Serveri şu hikmet dolu sözleri söyledi: “ALLAH o kadından daha şefkatlidir, kullarını cehenneme atmak istemez”



İşte böylesine başdöndürücü bir şefkat ve merhamete sahip olan ALLAHu Teala, sene içinde kulları için gönül dünyalarında adeta bir manevi hamle yapmaları adına bazı özel gün ve geceler yaratmıştır Bu özel zaman dilimlerinde Cenab-ı Hakk’ın rahmet esintileri sağanak sağanak yağmaktadır Şu günlerde bu zaman dilimlerinden “üç aylar”a kavuşmanın sevincini yaşıyoruz Malum olduğu üzere halkımız arasında Arabi aylardan Recep, Şaban ve Ramazan aylarına “üç aylar” deniyor


Ahiret ticaretinin yapıldığı kazançlı bir pazar durumunda olan üç aylar, yılda ancak bir defa açılır ve üç ay boyunca devam eder İstifade edebilenlerin çok şey kazandığı bu pazarı kaçıranlar gelecek mevsimi beklemek zorundadır Tabii ömürleri yeterse Kimse yarına çıkmaya garanti veremediği gibi gelecek mevsime yetişmeyi de taahhüt edemez Öyleyse yapılacak iş, bu mevsimi çok iyi değerlendirmek, bunun için de onu elimize geçen son fırsat olarak kabul etmek


Üç aylar fırsat günleridir, çok bereketli bir kazanç mevsimidir Böylesine bir koyup binler alabileceğimiz kazanç kuşağında kaybetmemek için bu günleri iyi değerlendirmeliyiz




ÜÇ AYLARA HAZIR MISINIZ?


Bu günlerde müminler, birbirleri ile tebrikleşmeli, birbirlerini yemeklere çağırmalı, çocuklar sevindirilmeli, fakirlerin gönlü alınmalı, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları giderilmeli, anne-babanın, masum ihtiyarların duaları alınmalı, hasılı bu aylar daha canlı ve daha verimli yaşanmalıdır


Bütün bu yapılanlar bir yarış havası içinde yapılırken ihlaslı yapmaya da azami dikkat gösterilmeli Zira ihlasla yapılan küçük bir amel, ihlassız yapılan pek çok amelden üstündür Bu sayede hem cemiyete huzur gelmiş, hem de manevi bir atmosfer meydana getirilerek, ilahi rahmetin celbine zemin hazırlanmış olur Yapılan ibadetler, okunan Kur’anlar, Cenab-ı Hakk’a yükselen inilti ve ızdırap dolu dualar, akıtılan gözyaşları, yapılan tevbe, istiğfarlar yağmuru çeken bulutlar gibi ilahi rahmeti kendisine çeker


İlahi rahmet, semamızı kapladığı zaman onu hayat kaynağı yağmurlar gibi lütuflar, ihsanlar, ikramlar ve hediyeler takip eder Böylece gelen rahmet damlaları günahlarımızdan, gafletimizden dolayı kirlenen manevi hayatımızı da temizler


Öyleyse daha ne duruyoruz Haydi hep beraber, ilahi rahmet ve lütuflara hasret insanlar olarak başımızı okşayacak rahmet bulutlarının celbine ve onu takip edecek ilahi ihsanlara kendimizi hazırlayalım


Bu bereketli günleri nasıl değerlendirelim?


1 Bol bol Kur’ân-ı Kerim okuyalım


2 Peygamber Efendimiz (sas)’in şefaatini ümit ederek, O’na salât ü selâmlar getirelim


3 Kaza veya nafile namazlar kılalım


4 Dünyaya gönderiliş amacımızı ve gidişatımızı düşünerek tefekkürde bulunalım


5 İşlediğimiz günahlar için bu bereketli günlerin yüzü suyu hürmetine samimi ve gönlümüzden gele gele tevbe ve istiğfarda bulunalım


6 Bir dua listesi oluşturarak sevdiğimiz insanlara bol bol dua edelim


7 Geceleri değerlendirerek haftanın belirli günlerinde teheccüd namazı kılalım


8 Bu günlerde ALLAH Resulü’nün diğer günlere nazaran daha çok oruç tuttuğunu ve devamlı hayır yapma peşinde olduğunu görüyoruz Biz de tutabildiğimiz kadar oruç tutmalı ve elimizdeki imkanlar nispetinde muhtaç olan insanlara maddi yardımlarda bulunarak onları sevindirmeliyiz


Rahmetin sağanak sağanak yağdığı günler geliyor


REGAİB GECESİ


Regaib, “çokça rağbet edilen, kıymetli, değerli, ihsan” manalarına gelen Ragibe kelimesinin çoğuludur Buna göre Regaib Gecesi denilince; “çok lütuf ve ihsan dolu, kıymetli ve değeri büyük, çok iyi değerlendirilmesi gereken gece” manası anlaşılır Halk arasında üç aylar diye meşhur olan Recep, Şaban ve Ramazan aylarından Recep ayının ilk perşembeyi cumaya bağlayan gecesi olan Regaib Gecesi, aynı zamanda Ramazan ayının da ilk habercisi olma şerefini taşımaktadır Rahmet kapılarının ardına kadar açık olduğu bu gece gaflet içinde geçirilmemeli, bir fırsat gecesi olarak değerlendirilip ona göre hareket edilmelidir


RECEP AYI


Üç ayların ilki olan Recep, “tazim ve tekrim olunan ay” ve “hazırlanmak” manalarına gelmektedir Peygamber Efendimiz (sas) bu aya ulaştıklarında “ALLAH’ım! Receb’i ve Şaban’ı hakkımızda mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur” diyerek dua ederlerdi Bu ay içinde aynı zamanda Mi’rac, Berat ve Kadir Gecesi gibi mübarek zaman dilimlerinin de bir müjdecisi olan “Regaib” gecesi vardır Regaib, pek çok ata ve ihsan” manasına gelen “Ragibe” kelimesinin çoğuludur Bu gecede Cenab-ı Hak engin rahmetiyle tecelli edip sonsuz mağfiretiyle muamelede bulunduğu için geceye bu isim verilmiştir Recep ayının 27 gecesi ise Mirac Kandili’dir Mirac, kelime manası itibarıyla “merdiven”, “yükselecek yer”, “en yüksek makam” manalarına gelmektedir Bu gecede İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) bir mucize olarak Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklerin İlahi derinliklerine doğru pervaz edip ruhen ve bedenen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmıştır


ŞABAN AYI


Üç ayların ikincisi olan Şaban, kelime manası itibarıyla “dağılan”, “saçılan” manalarına gelmektedir Bir rivayete göre Efendimiz (sas), Şaban ayında Ramazan için pek çok hayır dağıldığı için bu aya bu ismin verildiğini ifade etmektedir Şaban ayı içerisinde Berat Kandili vardır Berat kelimesi, “borçtan, isnat edilen suçtan, ruha azap veren sıkıntılardan kurtulmak” manalarına gelmektedir Bu gecede Kur’an-ı Kerim, Levh-i Mahfuz’dan alınmış ve bir bütün halinde dünya semasına indirilmeye başlanmıştır Bu sebeple bu gece hürmetine pek çok günah bağışlandığı için geceye Berat Gecesi denilmiştir Yine bu ay içinde hicretin ikinci senesi Müslümanların kıblesi Mescid-i Aksa’dan Kâbe’ye çevrilmiştir


RAMAZAN AYI


Üç ayların sonuncusu olan Ramazan ayı, on bir ayın sultanı ve ayların en faziletlisidir Zira bu ayda Kur’an nazil olmaya başlamış ve ay boyunca oruç tutmak farz kılınmıştır Ramazan kelimesi “kızgın taş” manasına gelen “Ramid” kelimesinden türetilmiştir Ramazan ayı çok sıcak ve hararetli bir zaman dilimine tevafuk ettiği için ona bu isim verilmiştir Ayrıca nasıl ki kızgın taş etrafındakini yakıp yok ederse Ramazan da kulların günahlarını yakıp mahvettiği için bu aya bu ismin verildiğini söyleyenler de olmuştur Bazıları ise Ramazan kelimesinin “yağan yağmur” manasına gelen “ramıd” kelimesinden türetildiğini ve nasıl ki yağmurun yağması neticesinde yeryüzünün temizlenmesi gibi Ramazan ayında da günahların temizlenmesi sebebiyle bu aya bu ismin verildiğini söylemişlerdir Kur’an’ın indirilmeye başlandığı bu ay içinde Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan “Kadir Gecesi” vardırBu gece ALLAH’ın müminlere bahşettiği çok yüce bir ikramıdır Ramazan’ın her gecesinin dolu dolu geçirilmesi için bu gecenin zamanı gizlenmiştir Ancak Kadir gecesinin Ramazan’ın son on günü içinde olduğuna dair güçlü işaretler vardır
 

Sedaa_*

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 May 2012
Mesajlar
2,150
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
23
Çok heyecanlıyıııııııııııııııııııııııııııııııııııımmm :)

Ramazan ayı gelsin, evimiz şenlensin artıık :)
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Recebin ilk günü ALLAH(c.c.) rızası için iki rekat nafile namaz kılınır.Sonra samimiyetle günahlara tevbe edilir.111 defa :''ALLAH(c.c.)ümme salli ala MUHAMMED'' diye Peygamber Efendimiz'e salatü selam getirilir.Akabinde 1660 defa :''Ya ALLAH(c.c.)'' diye tesbih çekilir.Üç aylar boyunca her gün 1100 defa: ''La ilahe illALLAH'' 100 kere de ''MUHAMMEDun resulullah'' diye bu tesbihe devam edilir.Bu hal üzere üç ayların sonunda 90 bin kelime-i tevhid tamamlanmış olur.
Efendimiz(sav):'' Bir defa Kelime-i Tevhid getiren kimsenin 4.000 adet büyük günahı amel defterinden silinir'' buyurmuşlardır.Buna göre 90.000x4.000=360.000.000 günah-ı kebairden arınmış olur inşALLAH(c.c.).
_________________
Bismillahirrahmanirrahim

ALLAHümme bariklenâ fi Recebe ve Şaban ve belliğnâ Ramazân vahtim lenâ bil'iman ve yessir lenâ bil'Kur'an"



RECEB-İ ŞERİF DUALARI

10 Gün
Subhânallâhil Hayyil Kayyûm

10 Gün
Subhanallâhil Ehadis Samed

10 Gün Subhânallâhil Gafurur Rahîm



ŞABAN-I ŞERİF DUALARI

10 Gün
Yâ Lâtif (Celle Şanühu)

10 Gün Yâ Rezzak (Celle Şanühu)

10 Gün Yâ Aziz (Celle Şanühu)



RAMAZAN-I ŞERİF DUALARI

10 Gün Yâ Erhamerrâhimin

10 Gün
Yâ Gaffârezzünûb

10 Gün Yâ Atikarrikâb
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
3 Aylar ne demektir? Bize ne anlatır?

İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamber Efendimiz, saâdet meclisinde oturuyordu. Mescide bir esir grubu getirildi. O sırada ALLAH Resûlü (sas), bir kadının yana yakıla bir şeyler aradığını gördü. Kadın yakaladığı her çocuğu sinesine basıyor, kokluyor sonra bırakıyordu.
Sonra kendi yavrusunu buldu, bağrına bastı. Doyma bilmeden onu öpüyor, kokluyor, tekrar bağrına basıyordu. ALLAH Resûlü (sas) bu manzara karşısında iyice doldu. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak parmağıyla yanındakilere bu kadını gösterdi ve: “Şu kadını görüyor musunuz?” dedi. Sahabe cevap verdi: “Evet Ya RasulALLAH!” ALLAH Resûlü (sas) tekrar: “Bu kadın şu kucağındaki çocuğunu cehenneme atar mı?” diye sordu. Sahabe “Hayır ya RasulALLAH!” karşılığını verdi. Ve işte bunun üzerine İki Cihan Serveri şu hikmet dolu sözleri söyledi: “ALLAH o kadından daha şefkatlidir, kullarını cehenneme atmak istemez.”

İşte böylesine başdöndürücü bir şefkat ve merhamete sahip olan ALLAHu Teala, sene içinde kulları için gönül dünyalarında adeta bir manevi hamle yapmaları adına bazı özel gün ve geceler yaratmıştır. Bu özel zaman dilimlerinde Cenab-ı Hakk’ın rahmet esintileri sağanak sağanak yağmaktadır. Şu günlerde bu zaman dilimlerinden “üç aylar”a kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Malum olduğu üzere halkımız arasında Arabi aylardan Recep, Şaban ve Ramazan aylarına “üç aylar” deniyor.

Ahiret ticaretinin yapıldığı kazançlı bir pazar durumunda olan üç aylar, yılda ancak bir defa açılır ve üç ay boyunca devam eder. İstifade edebilenlerin çok şey kazandığı bu pazarı kaçıranlar gelecek mevsimi beklemek zorundadır. Tabii ömürleri yeterse. Kimse yarına çıkmaya garanti veremediği gibi gelecek mevsime yetişmeyi de taahhüt edemez. Öyleyse yapılacak iş, bu mevsimi çok iyi değerlendirmek, bunun için de onu elimize geçen son fırsat olarak kabul etmek.

Üç aylar fırsat günleridir, çok bereketli bir kazanç mevsimidir. Böylesine bir koyup binler alabileceğimiz kazanç kuşağında kaybetmemek için bu günleri iyi değerlendirmeliyiz.

ÜÇ AYLARA HAZIR MISINIZ?

Bu günlerde müminler, birbirleri ile tebrikleşmeli, birbirlerini yemeklere çağırmalı, çocuklar sevindirilmeli, fakirlerin gönlü alınmalı, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları giderilmeli, anne-babanın, masum ihtiyarların duaları alınmalı, hasılı bu aylar daha canlı ve daha verimli yaşanmalıdır.

Bütün bu yapılanlar bir yarış havası içinde yapılırken ihlaslı yapmaya da azami dikkat gösterilmeli. Zira ihlasla yapılan küçük bir amel, ihlassız yapılan pek çok amelden üstündür. Bu sayede hem cemiyete huzur gelmiş, hem de manevi bir atmosfer meydana getirilerek, ilahi rahmetin celbine zemin hazırlanmış olur. Yapılan ibadetler, okunan Kur’anlar, Cenab-ı Hakk’a yükselen inilti ve ızdırap dolu dualar, akıtılan gözyaşları, yapılan tevbe, istiğfarlar yağmuru çeken bulutlar gibi ilahi rahmeti kendisine çeker.

İlahi rahmet, semamızı kapladığı zaman onu hayat kaynağı yağmurlar gibi lütuflar, ihsanlar, ikramlar ve hediyeler takip eder. Böylece gelen rahmet damlaları günahlarımızdan, gafletimizden dolayı kirlenen manevi hayatımızı da temizler.

Öyleyse daha ne duruyoruz. Haydi hep beraber, ilahi rahmet ve lütuflara hasret insanlar olarak başımızı okşayacak rahmet bulutlarının celbine ve onu takip edecek ilahi ihsanlara kendimizi hazırlayalım.

Bu bereketli günleri nasıl değerlendirelim?

1. Bol bol Kur’ân-ı Kerim okuyalım.

2. Peygamber Efendimiz (sas)’in şefaatini ümit ederek, O’na salât ü selâmlar getirelim.

3. Kaza veya nafile namazlar kılalım.

4. Dünyaya gönderiliş amacımızı ve gidişatımızı düşünerek tefekkürde bulunalım.

5. İşlediğimiz günahlar için bu bereketli günlerin yüzü suyu hürmetine samimi ve gönlümüzden gele gele tevbe ve istiğfarda bulunalım.

6. Bir dua listesi oluşturarak sevdiğimiz insanlara bol bol dua edelim.

7. Geceleri değerlendirerek haftanın belirli günlerinde teheccüd namazı kılalım.

8. Bu günlerde ALLAH Resulü’nün diğer günlere nazaran daha çok oruç tuttuğunu ve devamlı hayır yapma peşinde olduğunu görüyoruz. Biz de tutabildiğimiz kadar oruç tutmalı ve elimizdeki imkanlar nispetinde muhtaç olan insanlara maddi yardımlarda bulunarak onları sevindirmeliyiz.

Rahmetin sağanak sağanak yağdığı günler geliyor

REGAİB GECESİ

Regaib, “çokça rağbet edilen, kıymetli, değerli, ihsan” manalarına gelen Ragibe kelimesinin çoğuludur. Buna göre Regaib Gecesi denilince; “çok lütuf ve ihsan dolu, kıymetli ve değeri büyük, çok iyi değerlendirilmesi gereken gece” manası anlaşılır. Halk arasında üç aylar diye meşhur olan Recep, Şaban ve Ramazan aylarından Recep ayının ilk perşembeyi cumaya bağlayan gecesi olan Regaib Gecesi, aynı zamanda Ramazan ayının da ilk habercisi olma şerefini taşımaktadır. Rahmet kapılarının ardına kadar açık olduğu bu gece gaflet içinde geçirilmemeli, bir fırsat gecesi olarak değerlendirilip ona göre hareket edilmelidir.

RECEP AYI

Üç ayların ilki olan Recep, “tazim ve tekrim olunan ay” ve “hazırlanmak” manalarına gelmektedir. Peygamber Efendimiz (sas) bu aya ulaştıklarında “ALLAH’ım! Receb’i ve Şaban’ı hakkımızda mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur” diyerek dua ederlerdi. Bu ay içinde aynı zamanda Mi’rac, Berat ve Kadir Gecesi gibi mübarek zaman dilimlerinin de bir müjdecisi olan “Regaib” gecesi vardır. Regaib, pek çok ata ve ihsan” manasına gelen “Ragibe” kelimesinin çoğuludur. Bu gecede Cenab-ı Hak engin rahmetiyle tecelli edip sonsuz mağfiretiyle muamelede bulunduğu için geceye bu isim verilmiştir. Recep ayının 27. gecesi ise Mirac Kandili’dir. Mirac, kelime manası itibarıyla “merdiven”, “yükselecek yer”, “en yüksek makam” manalarına gelmektedir. Bu gecede İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) bir mucize olarak Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklerin İlahi derinliklerine doğru pervaz edip ruhen ve bedenen Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmıştır.

ŞABAN AYI

Üç ayların ikincisi olan Şaban, kelime manası itibarıyla “dağılan”, “saçılan” manalarına gelmektedir. Bir rivayete göre Efendimiz (sas), Şaban ayında Ramazan için pek çok hayır dağıldığı için bu aya bu ismin verildiğini ifade etmektedir. Şaban ayı içerisinde Berat Kandili vardır. Berat kelimesi, “borçtan, isnat edilen suçtan, ruha azap veren sıkıntılardan kurtulmak” manalarına gelmektedir. Bu gecede Kur’an-ı Kerim, Levh-i Mahfuz’dan alınmış ve bir bütün halinde dünya semasına indirilmeye başlanmıştır. Bu sebeple bu gece hürmetine pek çok günah bağışlandığı için geceye Berat Gecesi denilmiştir. Yine bu ay içinde hicretin ikinci senesi Müslümanların kıblesi Mescid-i Aksa’dan Kâbe’ye çevrilmiştir.

RAMAZAN AYI

Üç ayların sonuncusu olan Ramazan ayı, on bir ayın sultanı ve ayların en faziletlisidir. Zira bu ayda Kur’an nazil olmaya başlamış ve ay boyunca oruç tutmak farz kılınmıştır. Ramazan kelimesi “kızgın taş” manasına gelen “Ramid” kelimesinden türetilmiştir. Ramazan ayı çok sıcak ve hararetli bir zaman dilimine tevafuk ettiği için ona bu isim verilmiştir. Ayrıca nasıl ki kızgın taş etrafındakini yakıp yok ederse Ramazan da kulların günahlarını yakıp mahvettiği için bu aya bu ismin verildiğini söyleyenler de olmuştur. Bazıları ise Ramazan kelimesinin “yağan yağmur” manasına gelen “ramıd” kelimesinden türetildiğini ve nasıl ki yağmurun yağması neticesinde yeryüzünün temizlenmesi gibi Ramazan ayında da günahların temizlenmesi sebebiyle bu aya bu ismin verildiğini söylemişlerdir. Kur’an’ın indirilmeye başlandığı bu ay içinde Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan “Kadir Gecesi” vardır. Bu gece ALLAH’ın müminlere bahşettiği çok yüce bir ikramıdır. Ramazan’ın her gecesinin dolu dolu geçirilmesi için bu gecenin zamanı gizlenmiştir. Ancak Kadir gecesinin Ramazan’ın son on günü içinde olduğuna dair güçlü işaretler vardır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Üç Ayların Âidiyet Mesajları

Sevgilimiz Peygamberimiz Efendimiz (sas)'e nisbet edilen hadis-i şerif ünvanlı vecîz bir sözde: “Receb ayı ALLAH'ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” buyrulmuştur.* [Beyhâkî, Fedâilü'l-Evkât; İbn Hacer el-Askalânî, Tebyînu'l-'Aceb; Suyûtî, Tefsîru'l-Kur'ân]. Her sene mübarek üç aylara girişte ve üç ay boyunca defalarca değişik mahfillerde, farklı ağızlardan duyduğumuz bu hadis-i şerif çok karşılaştığımız, fakat maalesef üzerinde az durulan Nebevî beyanlardan. Manasının da layıkınca ve gereğince olmasa bile, yeterince anlatılıp anlaşılabildiğini de söylemek pek mümkün gibi gözükmüyor, ister anlatanlar ve isterse anlatılanlar açısından. Beş-on müslümana bu hadis-i nebevîden ne anladıkları sorulduğunda zorlamalı olarak alınan cevaplardaki sığlık ve basitlik bu acı gerçeği ortaya koymaya kâfi gelecektir.

Binaenaleyh çok duymuş olmaktan kaynaklanan ülfet ve ünsiyetin hasıl ettiği bir gafletle bu hadis-i şerife uzaktan uzağa bilgiç bilgiç bakmak ve yazılıp anlatılacakları kulak ucuyla tenezzülen veya göz ucuyla lütfen lütfen okumak gibi bir lüksün olmadığı apaçık bir şekilde görülecektir. O halde hep birlikte bu Nebevî beyanın mana buudları arasında ve feyiz ummanı içinde zihnen, fikren, hissen, kalben ve ruhen ilerlemeye çalışalım ve nereye kadar ulaşabilir isek o kadarını ahiretlik kârımız bilelim.

Recep Ayı ALLAH'ın ayı, Şaban Rasulullah'ın, Ramazan da ümmet-i Muhammed'in ayıdır. Bu hakikate farklı bakış açılarına göre birkaç şekilde yorum getirebilir, dolayısıyla dinî hayatımız adına muhtelif istinbat ve ihtihraçlarda bulunarak kendimizi bir hadis-i şerifin irşadıyla daha bir kul ve daha bir ümmet olmaya doğru ilerletebiliriz ümidi, dileği, duası ve recası ile...

EVVELEN: Mütebâdirü'l-ma'nâdır, yani ilk anda zihne gelen manadır ki: Ramazan-ı Şerifte ümmet-i Muhammed, oruca, ibadet ü taate, sadaka ve zekat gibi hayr ü hasenata diğer onbir aydan artık olarak, keyfiyetçe daha bir şuurlu, kemmiyetçe de daha ziyade olarak teksîf-i himmet ve tahsîs-i umûr eyler ve kendilerini kulluğa verirler. Başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden azat olan bu ayda ahiretlerini kurtarmak noktasında yılın en yoğun zaman dilimlerini idrak eder, Ramazan'ı ümmet olarak topluca oruç, iftar, sahur ve sadakalar ile değerlendirirler.

Şaban-ı Şerif de Peygamber Efendimiz'in Ramazan'dan sonra bütün bir ay olarak oruçla geçirdiği ve kendisini ibadet ü taate hasrettiği biricik aydır. Ramazan'ı ashabından ve ümmetinden –kıyas kabul etmeyecek şekilde- üstün ve derince değerlendirmiş bulunan Efendimiz, Şaban ayında adeta kendisine mahsus olarak, yani ümmete vacip veya farz kılınmamak kaydıyla oruç tutarak geçirirler idi ki, bu meyanda pekçok hadis-i şerifler rivayet edilmiştir. [Ahmed b. Hanbel, 5/201; Nesai, Sıyam, 4/201-202]. Muhakkak bu ayda Efendimiz'in Rabbi ile arasında kendi mahremiyet sınırları dahilinde gizlenmiş bir takım sırları olmalıdır ki, Rasul-i Ekrem bu ayı kendilerine tahsis etmişlerdir.

Receb-i Şerif'te ise ALLAH Teala Zat-ı Akdesine mahsus bir takım şuûnat, tasarruf ve icrââtta bulunmuş veya bulunuyor olabilir ki, bunlar bizim meçhulümüzdür, o sebeple Receb, ALLAH'ın ayı olarak tesmiye edilmiştir denebilir. Yine de meselenin hakikatini en iyi ALLAH bizatihî kendisi bilir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
SÂNİYEN: Sözkonusu hadis-i şerife şöyle bir yorum getirmek de mümkün. Receb ALLAH'ın ayıdır. Eşhuru'l-Hurum denen aylar: Muharrem, Zilkade, Zilhicce ve Recep aylarıdır. Şühur-u Selase ise: Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Bu Sühur-u Selase ile Eşhuru'l-Hurum arasında ortak olan ay ise Receb-i Şeriftir. Recep ayı bu iki mübarek zaman gruplarından ayrı ayrı bereket, feyiz, nur ve rahmet kazanmaktadır. İki mukaddes zaman gurubunun kesiştiği müşterek bir ay olduğu için katmerli kutsiyeti ile Receb-i Şerif ALLAH'ın ayı olmaya layıktır ve muvafıktır. Yine başında Regâib, sonunda da Mi'rac gecelerini içermesi itibariyle iki kandilli yegane ay olan Receb-i Şerif, ALLAH'ın ayı olmaya iki kat daha müstehaktır.

Şaban ayı Rasulullah'ın ayıdır. Çünkü: Şaban-ı Şerif, sünnet-i seniyye-i nebeviyyede Ramazan'dan sonra en çok oruç tutulan ay olması, o orucun da ramazan orucundan sonra en hayırlı oruç olması ve Kadir gecesinden sonra en mukaddes gece olan Beraat kandilini içinde barındırıyor bulunması hasebiyle –Beraat gecesi ki Rasulullah'ın biricik derdi olan ümmetinin Kadir gecesinden sonra (bir açıdan) en çok bağışlandıkları gecedir- Peygamber Efendimiz'in ayı olmaya ziyadesiyle layık, gayet muvafık ve bilakis müstehaktır.

Ramazan ayı Ümmet-i Rasullulah'ın ayıdır. Şöyle ki: Ramazan-ı Şerif, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da ateşten azad olduğu için her mü'minin kendi kurtuluş derdine düştüğü ve düşmesi gereken bir ay olması itibariyle ümmet-i Muhammed'in şekavetten necat ve saadete vuslat ayı olmaya daha layık, daha muvafık ve daha müstehak olduğu âşikârdır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
SÂLİSEN: Bu üç ayın nisbet edildiği makam itibariyle ise mezkur hadis-i şeriften hak-hakikat adına bir takım hikmet ve öğüt çıkarımları yapılabilir. Şöyle ki: Receb-i Şerif, ALLAH'ın ayıdır. Receb denilince ilk hatıra gelmesi gereken de ALLAH aşkı olmalıdır, ihlas-ı tâmme olmalıdır. Zira: ALLAH Teala bu ayı kendisine tahsis etmiştir. Kullarından bu ayda kendileri için değil, Kendisi için taat, ibadet, hayr ü hasenat ve salih amelde bulunmalarını talep etmektedir. Bunun anlamı: Kullar bu ayda, diğer aylardan farklı olarak Zat-ı Bâri' için, sırf o ALLAH olduğu için, kendileri de Onun kulları olduğu için.. ahiret adına herhangi bir beklentiye girmeksizin, herhangi bir talepte bulunmaksızın ibadet ü taatte bulunmalıdırlar. Nitekim bu kalbî halet, niyette ihlas-ı tâmme ufkudur ki, enbiya-i kiramdan başka ona ancak muhlasîn ve muhlasûn tabir olunan evliya-i kiram hazeratı müyesser kılınmışlardır. Erbâb-ı ihlastan olmak üzere, tasavvufta “Recebîler” denilen bir ebdâl sınıfının mevcudiyetinden bahsedilmiştir. Receb-i Şerifteki ilahî esrar ü hikeme mazhar, füyuzât ve berekâta mahrem evliya-i mahsûsa olan Recebîler, ALLAH'a kendilerini adamış vakıf insanlarıdırlar.

İşte Receb-i Şerif ayı, Recebîler arasına yükselme, onlar içine sıçrama, onlardan biri olabilme ayıdır. Recebîlerden bir veli olabilmenin en temel şartı ise bu ayı sırf rıza-i ilahî düşüncesiyle, nefsine ait herhangi bir talep ve dilekte bulunmaksızın, sadece ve sadece ALLAH ALLAH olduğu, kul da Onun kulu olduğu için ibadette bulunulmasıdır; kısacası bu ayı bütünüyle ALLAH'a adayarak halis bir niyetle geçirebilmektir. Hani adak kurbanları vardır, “şu işim olursa, şöyle bir olay olursa, o şeye sahip olur isem.. şöyle şöyle yapacağım ALLAHım, nezrim olsun.” gibi. Çocuklarımız doğar akika kurbanı keseriz, filan. İşte öyle de, Recep ayı bütünüyle ALLAH'a adanması gereken bir ay olduğu için ve olması istendiği için ALLAH'ın ayıdır. ALLAH oniki ay içinde bu ayı kendisine tahsis etmiştir. Receb-i Şerif ALLAH sevgisini kendi nefsine ve hatta peygamberine bile önceletebilmiş kemal mertebedeki mü'minlerin layıkıyla geçirdikleri, günlerini ve gecelerini evrad ü ezkarla, tevbe vü istiğfarla, kıraat ve ilim ile, tefekkür ve teemmül ile ve muhasebe ve murakabe ile geçirdikleri nezd-i uluhiyette Zat-ı Akdes'e nisbet edilmiş pek mübarek ve mübeccel bir aydır.

Hz. Ömer her gece kendi kendine sorar imiş: “Bugün ALLAH için ne yaptın?” diye. Her kulun her gün yapması gereken bir muhasebe ve murakabe bu. Fakat “Bugün ALLAH için ne yaptın?” sorusu, ertesi gün için “Yarın ALLAH için ne yapabilirim?” sorusunu sordurduğu için kıymetlidir, o sorunun cevabı sadedinde bir takım salih ameller işleme kararını verdirdiği için ehemmiyetlidir. Aksi takdirde “Bugün ALLAH için ne yaptın?” diye kendimize sorup, cevaben de “Hiçbir şey” cevabını vermiş olsak, bunun o geçen güne ne faydası olacaktır? Gün zaten geçip gitmiştir, geri getirmeye imkan ve fırsat yoktur. “Bugün ALLAH için şunları yaptım” şeklinde cevaplamış olduğumuzu farzedersek de, -ki o amellerin hakikaten rıza-i ilahî için olup olmadığı ahirette tebeyyün edecek- böyle bir durumda da ertesi güne dünün herhangi bir faydası veya gelecek günün sorumluluklarını hafifletmesi sözkonusu olmayacaktır. Her gün kendi yükümlülükleriyle doğar çünkü. Binaenaleyh “Bugün ALLAH için ne yaptın?” sorusu, akabinde “Yarın ALLAH için ne yapabilirim?” sorusunu getiriyor ise, getirip de bize hayr ü hasenat işleme adına bir karar aldırıyor ise bir değeri haizdir, ve illâ kadük bir muhasebeden, güdük bir murakabeden ve ebter/atîk bir otokontrolden öte geçmemiş olacaktır.

Bu ayda ALLAH'a özel bir şey yapmalı; sadece ve sadece onun rızası için. Biz onun kulu, o da bizim ALLAHımız olduğu için bir amel işlemeli yalnızca ve yalnızca onun hoşnutluğunu kazanmaya matuf. Günahlarımızın affı için değil, hastalıklarımızın şifası, dertlerimizin devası, borçlarımızın edası, kayıplarımızın telafisi, noksanlarımızın itmamı, zaaflarımızın tashihi, belaların def ü ref'i için değil. Hatta Cennet arzusu veya Cehennem korkusu sebebiyle de değil. Sırf ALLAH için. Özel bir salih amel işleyelim, Receb-i Şerif'e mahsus. Hiç bir insana göstermeden, bahsetmeden. Fakir bir kula, yahut bir borçluya çek göndermek mi istersiniz, göndereni boş bırakılmış bir mektupla. Bir gece sabaha kadar kırk rek'at, yahut 100 rek'at namaz mı kılarsınız? Yoksa Kur'an-ı Kerimi mi hatmedersiniz bir haftada? Hiç dünya kelamı konuşmaksızın esmâ-i hüsnâyı mı çekersiniz bir gün, bir hafta, bir ay ya da. Bir türbeye yahut kabristana çekilip sabaha kadar tefekkür ve râbıta-i mevt mi yaparsınız yoksa? Kurban mı kestirirsiniz, umreye mi gidersiniz, bir küfür diyarına bir haftalığına tebliğ ve irşat için şedd-i rihâl mi edersiniz? Artık ne yapacağınız veya yapmaya muvaffak kılınacağınız, o size kalmış, daha doğrusu ALLAH'a kalmış. Fakat bizlere düşen vazife, bu Receb-i Şerifte daha hayatımızda hiç yapmadığımız bir salih ameli sırf rızâen lillah ALLAH'a takdim etmek ve “Bu ameli kendim için değil, sadece Senin için işledim ya Rabbi!” diyebilmek. Riyasız, gösterişsiz, olabildiğine gizli ve samimi bir şekilde. Kim bilir belki ahirette bizi böylesi az da olsa ihlaslı bir amelimiz kurtaracak, kurtuluşumuza vesile olacaktır, kim bilir...

İşte Hz. Ömer'in her akşam “Bugün ALLAH için ne yaptın?” diyerek kendisini muhasebe altına alması misüllü, Recep ayında müteyakkız mü'minler her akşam “Yarın ALLAH için ne yapabilirim?” tefahhus, tetebbu' ve tehalükü, araştırması içerisinde olur, zamanın her saatini vakfedilmiş bir mahiyet-i bedeniye ve ruhiyeyle ALLAH'a en özel armağanlar ile, ALLAH'a adanmış hususî ameller ile geçirirler. Ameller ve sözler ile. Evet, sözler ile. “Seni nefsimden de çok seviyorum, Peygamberimden de çok seviyorum ya Rabbi!” Sakın zaten öyle olması lazım, ma'lumu ilama ne gerek var gibi bir sağdan yaklaşmaya aldanıp da kalbin sesini ağzına tıkamamak lazım, vicdanı susturmamak lazım. Nasıl ki biz dostlarımızın bize karşı sevgilerini sözlü olarak da ifade etmelerinden kalben haz duyuyoruz, eşimizin, çoluk-çoğumuzun bize yönelik sevgi içerikli sözlerinden mutlu oluyoruz, onlarla hissen besleniyoruz. İşte Cenab-ı Mevla da kullarının sevgilerini hem fiilen, hem de kavlen ve dahi halen –evet halen- izhar etmelerinden memnun olur, razı olur. Recep ayında sözlü olarak da özümüzdeki muhabbetullahı dillendirmeli, vicdanımızdakini seslendirmeliyiz ki, telkin ile telkih, telkih ile telakki, telakki ile terakki vücud bulsun. Tekrar ile takviye ve te'yid bulsun. Telkin ile taklide ve oradan da tahkike yol açılsın. Tâ iman-ı yakîn mertebesine vâsıl olunabilsin. Bütün dinler ve izmler gibi başlangıç itibariyle İslam da telkin ile başlar, taklit ile devam eder ve nihayet tahkikte karar kılar. Mü'minler önce anne-babalarından ve çevrelerinden telkin ile dinlerini öğrenirler, sonra onları taklit ile tedeyyün etmeye başlarlar.. nihayetinde de eğer başarabilirler ise tahkik mertebesine ulaşırlar. İmanda telkin, taklit ve tahkik mertebeleri aynı zamanda amelin de mahiyetini ve mertebelerini gösterir. Recep ayı deyince aklımıza ilk gelmesi gereken ALLAH ayı ve ALLAH sevgisi olmalıdır. ALLAH ile özel bir ilgi, irtibat ve diyalog kurulması gereken gizemli bir ay gelmelidir zihnimize.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Şaban-ı Şerif, Peygamber ayıdır ve aklımıza Peygamber sevgisi gelmelidir. Şaban ayı madem ki Efendimiz'in kendisine nisbet ettiği bir aydır, o halde ona özel bir amelimiz olmalı, ona adanan bir fiilimiz olmalı. Bilhassa salat ü selamlar ile, sünnetini öğrenip yaşamaya çalışmak ile, kalben ona sevgimizi özleştirmek ve yangına dönüştürmek suretiyle Şaban ayında ol Rasul-i Kibriya'nın razı olduğu bir ümmet olmaya ve şefaatine nailiyete namzet olabilmeye gayret sarfetmek lazımdır. Bu da yine hem fiilen, hem kavlen, hem de halen olur. Hz. Habîb ü Vedûd gibi Habibullah ünvanlı Nebiyy-i Ekrem Efendimiz de sözlü olarak sevilmelidir. Ona sevgimizi bu ayda ilan etmeliyiz. Kaside-i Bürde ve Kaside-i Bür'e gibi kendisini medh ü sena eden şiirleri dinledikten sonra memnuniyet izhar etmeleri, bütün bir tarih boyunca na't-ı şerif geleneğini intac etmiştir. O halde bu ayda peygamber sevgisi doya doya yaşanmalı, kalben ve ruhen onun mübarek kalb ve ruhaniyeti ile manevi bir bağ ve irtibat kurmaya çalışılmalıdır.

“Beni kendinden daha çok sevmedikten sonra (hakkıyla) iman etmiş olamazsın ya Ömer!” diyen Rasulullah'a “Şu andan artık seni nefsimden de çok seviyorum diyen Hz. Ömer gibi bu ayda, “Ey Rasul, Ey Nebi, Ey Sevgili! Ey En Sevgili'nin En Sevgilisi! Bizi de sevdiklerin arasına al. Bize de kalbinde bir yer ver. Bizim evimize de şeref buyur. Bizim kalp hanemize de tenezzül buyur, gel. Bizi de nurunla münevver, feyzinle müfeyyaz kıl.” demeliyiz. Diye diye içimize işlemeliyiz muhabbet-i Rasulü, aşk-ı Nebiyi. Özümüzü sözümüzle özleştirmeliyiz. Şaban-ı Şerif'ten bir peygamber aşığı ümmet olarak çıkmanın yoluna bakmalıyız.

Ramazan-ı Şerif ise Ümmet-i Muhammed'in ayıdır. Ramazan deyince aklımıza ilk önce nefsimize olan düşkünlüğümüz gelmelidir; günahlarımızdan tevbe ve istiğfar ile temizlenme ve kendimizi Cehennem ateşinde kurtarma fırsatı tebâdür etmelidir. “Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ehlinizi koruyun!” emr-i ilahîsince, her bir mü'minin evvela kendisini, öz canını, nefsini nâr-ı cahîmden kurtarması ve kendine bağlı olarak da önce yakınlığına göre akrabalarını kurtarmaya çalışması emir buyrulmaktadır.

RÂBİAN: Receb-i Şerif ALLAH ile kulu, Şaban-ı Şerif Peygamber ile ümmeti arasında, Ramazan-ı Şerif ise ümmetin birbirleri arasında mütekâbil bir irtibat-ı mahsusun, alâka-i kalbiye ve rûhiyenin teessüs ettirilmesi beklenen birer mübarek ay olmaktadırlar. Mü'minlerin kulu oldukları ALLAH'a ve ümmeti bulundukları Rasulullah'a uzaklıklarını yakınlığa, soğukluklarını sıcaklığa, cehaletlerini marifete, marifetlerini muhabbete, muhabbetlerini ibadete dönüştürecekleri ve dönüştürmeleri istenen iki hayırlı zaman parçasıdır Recep ve Şaban ayları. Ramazan-ı Şerif ise ümmet-i Muhammed'in cemaatler halinde ALLAH'a kulluklarını ifa ve icra edebilmeleri, edip de cemaat olmanın hayr ü sevabına mazhar olabilmeleri istikametinde birlik, dirlik ve düzenlerini gözden geçirerek teravih namazlarını camilerde hep beraber gürül gürül eda ettikleri, iftarları ve sahurları ilahî nimetleri hep birlikte paylaştıkları, selamlaşma, hediyeleşme, yardımlaşma ve ziyaretleşmeleri artırdıkları ve kısacası İslam kardeşliğini fiilen yaşadıkları ve yaşattıkları bir “yakınlaşma, kucaklaşma ve sevişme” ayıdır. Recep ayı ALLAH'ı, Şaban ayı Rasulullah'ı ve Ramazan ayı da ümmeti hatırlatmalı mü'mine. Bunlar ile kendim neredeyim? Olmam gereken konum ile olduğum konum aynı mı? Değil ise aradaki uçurumu nasıl kapatabilirim? Bütün mesele bu sorunun cevabında saklı. Üç ayların faziletini bildiren sözkonusu hadis-i şerif, böyle bir soru ile mü'mini muhasebe ve murakabeye çekiyor ve ondan bir takım salih ameller talep ediyor.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
HÂMİSEN: Tasavvufi anlamda “fena finnefs” –müsbet anlamda ve fena fişşeyh yerinde-, “fena firrasul”, “fenafillah” mertebeleri, üç aylar olan Ramazan, Şaban ve Receb aylarına tekabül eder. Zaman sıralaması itibariyle sondan başa doğru bir terakki gözlenir. En sondaki Ramazan ayında, en sonda olması gereken nefs-i şahsiyenin kurtuluşu, nefs-i zâtiyeye muhabbet. Receb ile Ramazan'ın arasında ise ALLAH ile kulların arasında olması gereken Rasul'de nefs-i emmare cihetiyle fena bulma. Ve en başta ise zaten en zirvede olması gereken ALLAH'ta nefs-i emmare bakımından fani olma makamı. Ramazan'dan öne doğru geliş, aynı zamanda ileriye, ötelere ve yukarılara doğru bir yükseliş anlamına gelir. Fıtrî olan ve iradî olması gereken terakki süreci de böyledir. Üstadın da dediği gibi insan önce fıtraten nefsine muhabbet eder. Sonra da nefsine menfaati nisbetinde başkalarını sever. Bu başkaları içinde kendisine dünya-ahiret en büyük faydayı ise Hz. Peygamber verecektir, o yüzden onu sever. Peygamberin bir alt makamında ise en çok annesini sever. En zirvede ise bütün menfaatlerin kaynağı ve zararların dafii Cenab-ı Mevla'yı sever. Binaenaleyh üç aylar fıtrî muhabbet dairelerinin en sondan başlayarak en zirveye doğru şemasının çizildiği aylardır. Fakat bu fıtrî muhabbet kıblelerinin ilahî rızaya muvafık olan iradîleri ise, Recep – Şaban – Ramazan ayları, zaman şeridindeki sıralamalarında görülmektedir. Buna göre: Zaman şeridinde ilk önce gelen Receb-i Şerif ALLAH'ın ayı olması itibariyle, bir mü'min için ilk önce ve en üstte sevilmesi gereken ALLAH Tealadır. Daha sonra ikinci sırada gelen Şaban-ı Şerif'in Rasulullah'ın ayı olması itibariyle, ikinci sırada ve ortada sevilmesi gereken Peygamber Efendimizdir. En sonda üçüncü sırada gelen Ramazan-ı Şerif'in ümmetin ayı olması itibariyle de üçüncü derecede ve en alt mertebede sevilmesi gereken ise nefsimiz/kendimizdir ve kendimize yakınlığına göre annemiz, babamız, eşimiz, çoluk-çocuğumuz gelir. İşte mübarek üç aylar olan Recep, Şaban ve Ramazan ayları zaman şeridindeki yerlerine göre bize fıtrî olan ile, iradî planda olması gerekeni bir birinden ayırt ettirip öncelik sıralamasını en sondan başlatarak öğreten hikmet-âmiz bir tertip ve nizama sahiptir.

İmanının derecesine göre zayıftan kuvvetliye doğru mü'minlerin üç ayları değerlendirme perspektifinden sıralamalarını gösteren çizelgeyi şöylece çıkarmak mümkündür: İmanı çok çok zayıf olan mü'minler, ne Cuma bilir, ne Ramazan bilir, ne Kadir gecesi. İmanı zayıf olan mü'minler ise üç aylarda sadece Kadir gecesini değerlendirmeye çalışırlar. Tıpkı 365 vagonlu bir trenin son vagonuna en arka kapıdan atlamaya kalkışan “son dakikacılar” gibi. Son vakitte ani bir atakla kendilerini kapıya fırlatırlar, düşük ihtimalle de olsa neticede kapıdan içeri sıçrayabilenlerin olduğu aşikardır ki pek çoklarına da bu tek atışta turnayı gözünden vurma kolaycılığı ve talihliliği cazip gelmektedir. ALLAH bu, bir güzel huyuna ve hasletine şefaaten bütün yılı gafletle geçen bir kulunu bir gecede affedebilir ve Cennetlik kılabilir; herşey onun lütf u ihsanından değil mi? Kim Cenneti alınteriyle kazanmış ki! İmanı biraz kuvvetli mü'minler Ramazan'da oruç tutar, fakat farz namazlarını tastamam kılmaz, son on günü dinî hayatlarında daha dikkatli olur, Kadir gecesini araştırırlar. 365 gün içindeki bu 10 günlük süreçte aff-ı Rahman'a mazhariyetle kurtulmaya bakarlar. İmanı kuvvetli mü'minler ise Ramazan ayını bütünüyle oruçla geçirir, gecelerinde teravih kılar, azalarına da oruç tutturur; ay boyunca Kadir gecesini yakalamaya çalışır; hatta son on gününde imkan ve fırsat bulabilir ise i'tikafa çekilir, kendilerini ALLAH'a verirler. İmanı daha kuvvetli mü'minler ise Ramazan'ı güçleri yettiğince bir öncekiler gibi değerlendirdikleri gibi Şaban ayını da ahiret hesabına yoğun ibadet ve marifetle geçirirler, ekseri günlerinde oruç tutar; ortasındaki Beraat Kandilinde Cehennemden beraat fermanlarını almaya gayret ederler, Rahman'ür-Rahîm'in yed-i merhametinden. İmanı en kuvvetli mü'minlere gelince, onlar Receb-i Şeriften başlarlar vakıf misali adanmış ubudiyet ve ibadet zaman dilimleri olan üç ayları değerlendirmeye. Recep Ayının başında Regaib Kandilin'de meleklerin rağbet ettikleri ulviyyat ve uhreviyyata rağbet ederek ciddi bir kararlılık içinde tevbe ve istiğfarla ibadete yönelirler ve sonundaki Mirac kandilinde de seccadenin kanatlarıyla gökler ötesine urûc edebilecek şekilde bir huşu ve hudû' halet-i ruhaniyesi içerisine girerler. Namaz mü'minin miracıdır fehvasında kendi kemalat ufuklarına doğru pervaz ederler..

ALLAH-Recep, Rasulullah-Şaban ve Ümmet-Ramazan. Sıralama ve eşleştirme böyle. Yaratılış itibariyle fıtrî olarak insan önce nefsini/kendini sever, kendisine en çok hayrı dokunan Peygamber'ini sever, ve nihayet yegane İlahı olan ALLAH Teala'yı sever. Ramazan'dan öne doğru bir terakki süreci işler. Kendisini kurtarmak isteyen mü'minler, Ramazan ayını iyi değerlendirirler. Tembel mü'minler son on günü, daha da tembelleri ve zayıfları ise sadece Kadir gecesini, 27. geceyi. Dolayısıyla hiç olmazsa Kadir gecesini olsun değerlendirme, o gece kurtuluş fermanını elde etme derdi, düşüncesi ve niyeti olmayan bir mü'minin kalbindeki imanı ona hiç tesir etmiyor, varlığı nebatî/bitkisel hayatta demektir. Kadir gecesi affolunalarak ateşten kurtulma, bir geceyle de olsa turnayı gözünden vurma, cennete giden trenin son vagonunun en arka kapısından içeri atlama derd ü ızdırabı taşıyan mü'minler vardır. Onların bir üstünde ise son on gecesini Kadir gecesini arayarak geçirenler, onların üstünde ise son 10 gün i'tikafa girenler, onların da üstünde ise Ramazan ayını bütünüyle değerlendirenler vardır. Ramazan'ı kendi nefsini ve ailesini ateşten kurtarma niyetiyle ubudiyet ve ibadetle değerlendirenler o mü'minlerdir ki Şaban ayını değerlendirme nimetine mazhar kılınırlar. Şaban Ayını değerlendirebilenler de müteakiben bir üst mertebeye sıçrayarak Recep ayını değerlendirebilme nimetine mazhar olurlar.

Kendini kurtaramayanlar, en azından kendini kurtarma derdinde bile olamayanlar Ramazan ayını bile değerlendiremezler ki nerede kaldı Şaban ve Recep aylarını değerlendirebilsinler. Bu egoizm çağında, Ramazan-ı Şerif'i kendi şahsî ahiret hayatı adına değerlendirmeyen bir mü'minin akıllı olduğu söylenemez. Egoistlik ve bencillik eğer bir yerde caiz ise, bu olsa olsa böylesi uhrevî kurtuluş noktasında olabilir, mahşer meydanında olabilir. Akl-ı meâd'ın birinci derecede faal ve aktif olması gereken ay Ramazan ayıdır, zira ümmetin birebir kendine tahsis edilmiş, uhrevî getirileri bol bir zaman dilimidir.

Netice-i merâm: Bu hadis-i şerif manen diyor ki: “Ey mü'minler! ALLAHını seven bu Receb ayında ibadet etsin. Peygamberini seven Şaban ayında bolca salat ü selam getirsin, sünnet-i seniyyeye riayet etsin. Kendini seven –ki sevmeyen yoktur- Ramazan ayını hakkıyla değerlendirsin ve nefsini Cehennemden kurtarsın.” En akıllı olanlar ise bu üç ayın üçünü de elinden geldiğince, imkanlar el verdiğince ve iradesi yettiğince, yetmediği hususlarda da kalben niyetiyle değerlendirmeye ciddi ve samimi olarak gayret ederler.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
SÂDİSEN: “Receb ALLAH'ın ayıdır, Şabân benim ayımdır, Ramazan halkımın ayıdır.” hadis-i şerifinin manasını te'yit ve aynı zamanda şerh eden bir başka hadis-i şerifte –Enes b. Mâlik'ten rivayetle- ALLAH Rasulü şöyle buyurmuşlardır: “ALLAH tarafından seçilen ay Receb ayıdır; kim Receb ayına hürmet ederse ALLAH'ın emrine hürmet etmiş olur, kim ALLAH'ın emrine hürmet ederse ALLAH onu Cennet bahçelerine kor ve lütfunu ihsan eder, vs.” [Beyhâkî, Fedâilü'l-Evkât; Suyûtî, Tefsîru'l-Kur'ân]. Demek ki sözkonusu hadisi şu destekleyici hadis perspektiğinden yorumlayacak olur isek: kilit kelimenin “hürmet” olduğu sonucuna ulaşırız. Yani Recep ayına hürmet ederse ALLAH'ın emrine, Şaban ayına hürmet ederse Rasullah'ın sünnetine, Ramazan ayına da hürmet ederse ümmetin örf-ü meşrûasına hürmet etmelidir manası tezahür etmektedir. Üç ayların üç makama nisbet edilmesi ile onlara hürmetin tahakkuku talep edilmiş olmaktadır.

SÂBİAN: Yukarıdaki şerh ü tefsirlerden maada veya içre belki de sadece ALLAH ve Rasulü'nün bildiği, biz kullarının ve ümmetinin bilemediğimiz bir takım esrar-ı mahrem vardır ki, buna göre Recep ALLAH'ın, Şaban Rasulullah'ın ve Ramazan da ümmetin ayı kılınmıştır, ALLAHü a'lem. İhtimal, bu ayların faziletlerini ümmetine ihsas etme sadedinde Rasul-i Ekrem Efendimiz bu kadarlık ima ve işaretle iktifa ettiler. Nitekim bazen ihfâ izhardan daha müessir olur. Üç ayların faziletini bu üç eşleştirme perspektifinden hissettirmeleri, iş'âr edip sükutu tercih etmeleri belki de peşisıra bir sual sordurma ve talep halindekilere o vesileyle daha müessir ve kalıcı bir tebliğ ve irşatta bulunabilme niyetinden kaynaklanıyordu. Nitekim ileride zikredilecek olan Enes b. Malik'ten gelen bir hadiste görüleceği üzere Sahabe'den beklenen o sual gelmiştir, suale bağlı olarak da nebevî beyan.

HÜLÂSA-İ KELAM

Mübarek üç aylar, bütün bir sene içerisinde dinî mükellefiyetlerin en yoğun biçimde ifa edildiği, edileceği ve edilmesi gereken zaman dilimleri olmaktadır; bununla beraber ruhî istidat ve kabiliyetlerin inkişaf etmeye ve manevî terakkî ufuklarına urûc etmeye ziyadesiyle müheyya ve müştak olduğu ve olması icap eden kutlu vakitler olmaktadır. “Recep ayı ALLAH'ın, Şaban ayı benim, Ramazan da ümmetimin ayıdır” hadis-i şerifine yorum meyanında getirilen yukarıdaki yedi adet tevcihin çekirdeği, temeli ve kilit taşı sadedinde Enes b. Mâlik'ten nakledilen bir başka hadis-i şerif ile konumuzu taçlandırmış olalım:

Hz. Peygamber'e Receb ayının “ALLAH'ın ayı” olarak anılışının sebebi sorulduğunda, “Çünkü o, mağfiret ayıdır. Bu ayda kan dökmek yasaklanmıştır. ALLAH peygamberlerini bu ayda bağışlamıştır, velî kullarını ceza ıstırabından bu ayda kurtarmıştır” diye cevap vermiştir. Peygamber ayrıca Receb ayında tutulan oruca verilecek mükâfâtları saymış ve ayın tamamını oruç tutamayacağından yakınan yaşlı bir adama, orucunu Receb'in ilk, orta ve son günlerini tutmakla sınırlamasını tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber sözlerine şöyle devam eder:

“Receb'in ilk Cuma arefesi hakkında gâfil olma; o gece, meleklerin ‘Regâib: [rağbet edilen büyük armağan]' adını verdikleri bir gecedir. Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Bu gecenin üçte biri geçtikten sonra, yeryüzünde veya Cennet'te bulunan bütün melekler Kâbe'de veya Kâbe'nin çevresinde toplanırlar. ALLAH onlara bir bakar ve şöyle hitap eder: ‘Ey meleklerim, ne istiyorsanız benden isteyin', onlar şöyle cevap verirler: ‘Bizim Senden dileğimiz, Receb ayında oruç tutanları bağışlamandır'. O zaman Yüce ALLAH: ‘Onları şimdiden bağışladım' buyurur.”

Cenâb-ı Erhamürrahimîn, biz günahkâr kullarını üç ayları günahlardan temizlenme, arınma, paklanma, düşülen yerden ayağa kalkma, yürüme, koşma ve uçma ayları olarak değerlendirip meâliyâta ve kemâlâta urûç eden; Ramazan-ı Şerif'te rahmete, merhamete ve necata eren “kadir”şinaslardan, Şa'ban-ı şerifte sünnet-i seniyyeye tam ittiba ile “beraat” fermanını eline alabilen, Receb-i Şerif'te de bütünüyle ALLAH'a “rağbet” ederek “mi'rac”-ı ruhiyesini tamamlayan meleğ-i insânîler olabilmeyi nasib ü müyesser eylesin ve bizleri Mevlâ-i Müteal'in dostu birer abd-i mütvazi', Hz.MUHAMMED Mustafa'ya yaraşır birer ümmet-i mahbûbe kılsın, nefs-i mutmainne kıvamında rıza-i ilahîsine mazhar sevgili ve sevimli kullar eylesin; Cennet'iyle şerefyâb, Cemâl-i bâkemâliyle serfiraz kılsın...



DİPNOT



--------------------------------------------------------------------------------

*27 Ağustos 2004 Cuma günü Leicester'deki Türk camisinde bir suale muhatap oldum, diyordu ki sâil: “Recep ayı ALLAH'ın ayı, Şaban ayı benim ayım, Ramazan ayı da ümmetimin ayıdır.” hadis-i şerifinden ne anlamamız lazım?” Sorusunu devam ettirirsek: “Oysaki bütün ayların sahibi ALLAH'tır, halk ve mülk cihetiyle; yine bütün aylar ümmetin aylarıdır, ahiretleri adına değerlendirmeleri açısından?” 29 Ağustos Pazar günü Leicester'deki ilk halk sohbetimde bu soruyu soran zât-ı muhteremin de dinleyenler arasında bulunması vesilesiyle Cuma günkü sorusunu mevzu edinerek bilgimiz ölçüsünde cevap vermeye gayret sarfettik. Avam müslümanlar mâbeyninde hadis diye meşhur olmuş nice kıymettar sözler var ki bunlarla keskin biçimde uğraşmak, bunlara ciddi biçimde cephe almak ve hele bağlananları –hakikate zıt olarak- bid'atçılıkla itham ederek dalalete düştüklerini iddia etmek katiyen Ehl-I Sünnet çizgisinin karakteristiği olamazdı. Doğrudan halkın bağrından gelen böyle bir suali üç ayları bihakkın değerlendirme adına cevaplarken öncelikle “suale konu olan hadis”i redd ü inkar ile işe başlamak tebliğ ve irşat açısından isabetli bir hareket olmazdı; muhatabı üslûb-u hakim ile cevaplandırmak daha hayırlı olurdu,

Nâçizane biz de Mübarek Üç Aylar münasebetiyle, avâm-ı mü'minîn nezdinde hadis-i şerif diye meşhur olan sözkonusu rivayeti, Müslüman halkın ekserisinin telakkilerini sarsmayacak ve onlarda her duydukları hadisin zayıf veya uydurma olabileceği şeklinde bir şüphecilik ve güvensizlik haleti meydana getirmeyecek, yani kısaca hadis-i şeriflere karşı septisizm doğurmayacak bir yaklaşım ile birkaç açıdan yorumlamaya çalıştık. Meseleyi hadis usûlü'nün cerh ve ta'dil ilmi perspektiğinden ele alma değil, belki Tasavvufî bir yaklaşımla tebliğ ve irşada, terbiye ve ıslaha vesile olarak kullanılabilirliği nokta-i nazarından değerlendirmeye çalıştık. Usûl-i Hadisce “zayıf hadislerle fazilete dair sahalarda, Kur'an ve Sünnet'in ruhuna muhalif olmadığı sürece amel edilebilir” kaidesince ve İbn Hacer'in “bu hadisin muhtevasının doğru olabileceğine dair beyanı”nı bir cevaz adderek, Üstad Bediüzzaman Said Nursî'nin zayıf veya hatta muhtevası doğru olan mevzû hadislere yaklaşım keyfiyeti olan hikmet nazarı ile hakk ü hakikat adına bir takım istinbat ve istihraçlarda bulunmayı tercih ettik.

Yukarıdaki hadisi, muhaddisler mevsuk kabul etmemişler ise de Celâleddin Suyûtî (ö.911/1505) gibi ehl-i kalp ve ehl-i tahkik bir âlim, bu hadisi faydalı olabilir düşüncesiyle Kur'ân Tefsîri'nde nakletmiştir. Nitekim İhyâu Ulûmiddin'inde İmam Gazalî de terbiye-i İslamiye ve ıslâh-ı nefs adına bir takım zayıf, hatta mevzû hadisleri kullanmakta bir beis görmemiş, bilakis hayır görmüş olduğu ulema tarafından deklare edilmektedir. Genel durumları itibariyle Tasavvufî eserler ve ahlak-ı İslâmiyeye dair kitaplarda kullanılan hadislerin bir kısmının senet yönleri değil, metin yönleri daha bir önemsenmiş; ve içeriği itibariyle ümmete faydalı olabilecek mahiyetteki hadisler –zayıf, münker veya uydurma bile olsa-, sıhhatli başka bir hadis-i şerife ters düşmedikten veya ayet-i kerimelerin ruhuna muhalif olmadıktan sonra birşekilde kabul görmüş ve pekçok hadis ünvanlı vecizeler veya güzel sözler o yolla iştihar bulmuştur, yayılmıştır.

Biz de muhtevanın doğru olabileceği hüsnüzan ve telakkisine hürmeten, ALLAH'ın sonsuz ilm ve hikmetinden bir katrecik de olsa lutfettiği ölçüde mânahnüfîhimiz olan hadisi mümkün mertebe samimi bir kalp, duyarlı bir hissiyat ve musaddık bir vicdan mekanizmasının gözlemine arz etmeye ve Bediüzzaman'ın “Dünya öküz ve balığın üzerinde durmaktadır” şeklindeki hadis diye şörhret bulmuş bir sözü tıpkı Rasulullah'ın sözü imiş gibi şerhetmesi misillü dinî hayat-ı şahsiyye ve içtimaiyye adına müsbet anlamda değerlendirmeyi gerçekleştirebilmeye çalıştık. Dileriz rıza-i ilahîye muvafık bir amel işlemeye muvaffak kılınmışızdır.

Hz. Âişe, Saîd el-Hudrî ve Enes b. Mâlik gibi üç meşhur sahabiden değişik tariklerle gelen ve Beyhâkî'nin Fedâilü'l-Evkât'ında, İbn Hacer el-Askalânî'nin Tebyînu'l-'Aceb'inde ve Suyûtî'nin Tefsîru'l-Kur'ân'ında kaydettiği bu rivayet, Bediüzzaman'ın metodolojisi içerisinde tıpkı zayıf liflerin bir araya gelince kuvvet bulması gibi hep birlikte düşünüldüğü takdirde bütünüyle atılmayı hak etmediği gibi, “din” diye veya illa ki “hadis-i şerif” diye kabul edilmeyi de hak etmiyor; fakat erbâb-ı irşat ve hikmet nazarında haiz olduğu yeri muhafazaya kâfi ve vâfi bir mana-yı câmiyi de muhafaza ediyor, mündemiç bulunuyor.


Musa Hub
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Üç Ayların Gölgesinde

İnsanoğlunun dünyaya gönderiliş amaçlarından birisi de ticarettir. İnsan fânî hayatta fânî şeyleri verip bâkî bir âlemde bâkî şeyleri satın almakla vazifelendirilmiş. Görünüşte alış-verişe konu olan şeyler birbirine denk değil, ama bu da yine O’nun rahmetinin bir ifadesi. Ötelerde lazım olacak şeylerin hepsinin tedârik alanı bu âlemdir. Kur’an-ı Kerim’de bu ticareti vurgulayan bir çok ayet-i kerime mevcuttur: “ALLAH, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.”, “Ey iman edenler! Sizi gayet acı bir azaptan kurtaracak, üstelik size çok kârlı bir ticaret sağlayacak bir iş bildireyim mi?..”, “ALLAH’ın kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla îfâ edenler ve kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan, gizli ve aşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.” gibi ayet-i kerimeler bunlardan sadece birkısmı. Altıncı sözde de ifade edildiği gibi insan, kendisine emanet olarak verilen şeyleri sahibi adına çok iyi değerlendirecek ve hem dünyada hem de ukbâda kaybetmekten kurutulup kârlı bir ticaret elde edecektir.

Dünyevî ticaretlerde şüphesiz zaman ve mekan unsurlarının büyük önemi vardır. Kârlı bir iş yapmak isteyen insan bu unsurları göz önünde bulundurmak zorundadır. Ahirete ait işlerde ise bu unsurlar daha çok önemi haizdirler. İnsan, sınırlı yanlarıyla sınırsıza; altmış-yetmiş senelik bir ömre bedel ebedi cennet hayatına, cemâlullaha, rıdvana talib olmuş. Rabbimiz (celle celâlühü) de, bazı zaman dilimlerini öteleri peyleyebilecek potansiyelde hazırlamıştır. Cuma geceleri, bayram gün ve geceleri, seksen seneye mukabil olabilen kadir gecesi gibi anlar zamanın altın dilimleri olarak görülebilirler. Bu altın dilimlerden biri de üç aylar dediğimiz zamanlardır.

Üç aylar kendilerine ait hususiyetleriyle âdetâ sevab, ğufran ve bereketlerle donatılmış arınma kurnalarıdır. İnsan bir sene boyunca onların yolunu gözler, hasretle bekler, onlara kavuşunca da bereket sağnağının altında bulunuyor gibi kendini hisseder ve damlasını kaçırmama adına gayret sarfeder. Plan ve programlarını bu aylara göre hazırlar, bu nurlu zaman parçalarını en verimli şekilde değerlendirmenin hesabıyla oturur kalkar. Kalb ve ruh hayatı adına bir gerilime geçer, kendini yenilemeye vesile olabilecek her argümanı kullanmaya gayret gösterir.

Üç ayların birincisi; Receb

Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) üç ayları değerlendirme adına hem kendisi çok gayret göstermiş hem de ashabına (rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn) bir çok tavsiyelerde bulunmuş. O (sallALLAHü aleyhi vesellem) “ALLAHümme bârik lenâ fî Recebe ve Şa’bân ve belliğnâ Ramadân (ALLAHım Receb ve Şaban aylarını hakkımızda bereketli kıl ve bizi Ramazana ulaştır)” duasıyla üç aylara girer. “Beş gecede duaların reddedilmeyip kabul edileceğini ve bunlardan birisinin de Receb ayının ilk gecesi” olduğunu buyurur.

Receb, ulvî bir yolculuğun başlangıcı gibidir. İlk Perşembe gecesi Reğaib karşılar insanı. Bağrındaki bir çok ihsanla insanı konuk eder. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle Reğaib, “Zât-ı Ahmediye'nin (aleyhissalatü vesselam) terakkî hayatının başlangıcının ünvanıdır.” Yine onun ifadeleriyle “Hazreti Risaletin (sallALLAHü aleyhi vesellem) bir derece, bir cihette âlem-i şehadete teşrifinin zamanıdır ve kainat o geceyi alkışlar.” Bu gecede Cenab-ı Hak lutuflarını sağnak sağnak yağdırır.

Receb Ayı veda etmek üzereyken bir de mirac heyecanı yaşatır insana. Mirac, Peygamberler Sultanının ulvî seyahatının ünvanıdır. Bu gece Efendimiz (aleyhi ekmelüttahâyâ) imkan-vücûb arası noktaya ulaşmış, Rabbisiyle mükâlemede bulunmuş ve ümmetine bir takım hediyelerle dönmüştür. Bediüzzaman Hazretlerinin dilinde “mirac gecesi, ikinci bir kadir gecesi hükmündedir. Bu gecede mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar.” Beyhaki’nin Şuabül İman’ında rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de mirac gecesine şöyle vurguda bulunulur. “Receb ayında bir gece vardır ki bu geceyi ibadetle ihya eden yüz senelik ibadet yapmış gibi sevap kazanır. Bu gece yirmiyedinci gecedir.” Aynı hadis-i şerifte şöyle bir namaz da tavsiye edilir: “12 rek'attir. Her rek'atında fatiha suresiyle beraber herhangi bir sure okunarak iki rek'atte bir selâm verilir. Sonra da 100 kere "Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vellâhü ekber." denilir. Müteakiben ise 100 kere tevbe ve istiğfar edilip, 100 kere de Efendimiz (sallALLAHü aleyhi ve sellem)'e salât ü selâm getirilir. Gündüzünde de oruçlu bulunmalıdır; bu hâlde günaha dair olmaksızın yapılacak her duanın kabul edileceği inayet-i İlâhîden umulur.”

Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam), “Receb ayının ALLAH’ın ayı olduğunu, bu aya gösterilecek olan ta’zimin ALLAH’a gösterilmiş olan bir ta’zim olacağını ve ALLAH’ın kendisini ta’zim edenleri naîm cennetlerine koyacağını” müjdeler. Aişe validemizin ifadeleriyle, “Bedevî câhiliye insanı bile bu aya hürmet etmekte ve bu ay girdiğinde herkes silahlarını bırakmakta ve bir güven ortamı oluşmaktadır.” Hazreti Ali’nin dilindeyse bu ay istiğfar ayı olarak nitelenir. Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) Receb ayı girdiğinde ouçlarını artırır, Şaban ayının ise çoğunu oruçlu geçirirdi. Yine Beyhaki’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte “Cennette Receb isimli bembeyaz bir nehir bulunduğu ve Receb ayında oruç tutanlara bu nehirden ikram edileceği” müjdesi verilmektedir.

Reğaib ve mirac gibi kandiller, “gece âleminin tâçları ve zamanın ALLAH'a en yakın zirveleri ya da O'na açılmanın rıhtımları, limanları, rampaları” sayılır. Manevi hayatımız adına bu zaman dilimlerini çok iyi değerlendirmeli ve santimini zayi etmeden geçirmeliyiz. Mümkünse arkadaş grupları arasında bazı dualar, salavât-ı şerîfeler paylaşmalı, birlikte olmanın bereketinden faydalanmalıyız. Yazımızı Bediüzzaman Hazretlerinin ifadeleriyle bitirelim: “Her bir amel-i salihin ve her bir harf-i Kur’ân’ın sevabı sâir vakitte on ise şuhûr-u selâsede yüze ve bine çıkar. Bu geceler elli senelik ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur’an’la ve istiğfar ve salavâtla meşgul olmak büyük bir kârdır.”



Abdullah Kadiroğlu
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
İslâm'ın mübarek saydığı hicrî kamerî aylardan Recep, Şaban ve Ramazan ayları. Bu aylar ve diğer dokuz ayın süreleri, ayın hareketlerine göre belirlenmektedir. Kameri ayların süresi, şemsî ayların süresine nazaran değişiklik arzeder. Kamerî sene, şemsî seneden on bir gün daha kısadır. Ayrıca kamerî ayların diğer bir özelliği şemsî aylarda olduğu gibi senenin aynı mevsimine değil, değişik mevsimlerine tesadüf etmesidir. Mesela, kamerî bir ay olan Ramazan ayı, senenin mevsimlerini dolaşır. Hicrî ve kamerî aylar arasında küçük önem taşıyan ve "üç aylar" diye adlandırılan Receb, Şaban ve Ramazan ayları mübarek aylar olarak kabul edilirler. Bu ayların Müslümanlarca önemli ölçüde değer kazanmasının sebepleri arasında Hz. Peygamber (s.a.s)'in bu aylar hakkında verdiği haberler gösterilebilir. Rasûlüllah (s.a.s) bir hadis-i şerifinde; "Recep Allah'ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan ümmetimin ayıdır" buyurmuştur. Ayrıca Peygamber Efendimiz, Receb ayı girince, " Âllahım! Receb ve Şabanı bize mübarek kı!! Bizi Ramazana ulaştır" diye dua ederdi.

Üç ayların değerini ifade eden diğer bir önemli özellik ise beş mübarek kandil gecesinden dördünün bu aylar içinde olmasıdır. Regaib gecesi, Recep ayının ilk cuma gecesine, Mirac gecesi, Recep ayının yirmi yedinci gecesine, Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesine, Kadir gecesi ise Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastlar.

Hz. Peygamber (s.a.s) Şaban ayında çok oruç tutardı. Hz. Aişe, Rasûlüllah (s.a.s)'ın bu aydaki orucu hakkında şöyle der: "Şaban ayındaki kadar çok oruçlu olduğu bir ay görmedim" (Tecrid-i Sarih, VI, 295).

Ramazan ayının fazileti ise çok daha yücedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: "Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır" (Müslim, Kitâbu's-Sıyam, 1).

Receb ve Şaban ayları, rahmet ayı olan Ramazanı karşılayan aylar olup Ramazan ayının müjdecisidir. Dinimizde ayrı bir değeri olan üç ayların, kişide insanî özelliklerin olgunlaşmasında ve iradenin kontrol altına alınmasında rolü büyüktür. Zira Receb ve Şaban aylarının feyzinden ve bu aylarda bulunan Regaib, Mirac ve Berat gecelerinin rahmetinden istifade yolunu tutan bu kişi Ramazan ayında ise her türlü kötülükten kendini uzak tutar ve insanî vasıflarının artmasına gayret eder. Nihayet Kadir gecesinde yapacağı ibadet ve tevbe ile manevî hazza ulaşır.

Bu nedenle özellikle, bu aylarda bol bol istiğfar etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kur'ân okumak ve dua etmek en uygun davranışlardır.
 

_Tuva

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Mar 2012
Mesajlar
248
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
regaib_kandili.jpg


Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu ayın fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:" Receb ayı Allah'ın,Şaban ayı benim,Ramazan ayı ise ümmetimin ayıdır."
"Kim Receb ayında Allah'tan mağfiret dileyipte,sabah akşam 70 defa:"Allah'ım!Beni bağışla,tevbemi kabul et,bana merhamet et." diye yalvarırsa ,ona kesinlikle ateş dokunmaz."

Receb ayında bu duanın okunması çok faziletlidir ve sünnetttir:
*Allahümme barik lena fi racebe ve şa'bane ve bellığna ramedan*
Manası: "Allah'ım! Receb ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek kıl ve bizleri Ramazan ayına ulaştır."

*Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor:"Receb ayına girince 7 defa:
"Estağfirullahellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyüme ve etübü ileyh" duasını okuyan kulu için Allah(c.c.) meleklerine: "Bu kulumun günah defterini yırtın." emrini verir."
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Regaib Nedir?

Regaib Nedir?

Regaib Nedir?

Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir."Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, onakarşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir."Reğîb" kelimesi ise, "reğabe"'den türemiş olan bir isimdir vekendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir.Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. Kelimeolarak "Regâib"in aslı budur.

Receb’in ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesiismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu ikikıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. ALLAHü teâlâ, bugecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar> yapar. Bu geceyehürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua kabul olur, namaz, oruç,sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Regaib gecesiniibadetle geçirmeli, kazası olan, hiç değilse bir günlük kaza namazıkılmalı! Kazası olmayan da nafile namaz kılar, Kur’an-ı kerim okur,tesbih çeker, tövbe istiğfar eder. Perşembe günü oruç tutup, gecesinide ihya etmek çok sevaptır. Receb ayında oruç tutmak faziletlidir.

Peygamberimiz (a.s.m)’ ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ayReceb ayıdır. Bu Receb ayında oruç tutmanın muazzam, muhteşem sevablarıvar.

Bir de bu ayda sevablar kulların defterlerinin sevab hanelerine, bolbol dökülmesi dolayısıyla da recebül esabb denmiştir. Yâni, sevablarınbol bol, şarı şarıl, gürül gürül döküldüğü ay demek... Sabbe, Arapçadadökmek demek... Nehrin de böyle dağlardan çağlayarak şaldur şuldur akıpda döküldüğü yere münsab derler; o da aynı kökten... Receb-ül esabb;ALLAH'ın rahmetinin cûşa gelip, ikram ü ihsanâtının şarıl şarıl, güldürgüldür kullara geldiği ay demektir.

Arifler ve din alimleri kitaplarında yazmışlar ki, bu ay ekim, ekme,ziraat ayıdır. Sevaplı işler, oruç tutmak, tevbe etmek vs. güzel şeyleryapılır. Bir mahsulün ekilmesi gibi ziraat, ekim ayıdır. Şa'ban bakımayıdır. Ramazan biçim ayıdır, yâni mahsulün alındığı aydır demişler.Demek ki Receb ayı, bizi Ramazan ayına hazırlayan bir mevsimin ilkadımı olmuş oluyor.

Onun için, "Receb ayı tevbe ayıdır." demişler. Yâni kul ne yapacak?.."Yâ Rabbi! Ben anlayamamışım, hatâ etmişim, bilememişim, suçluyum,kusurluyum; beni affet..." diyerek hatâsını itiraf edip, hatâsındandönerek, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna girecek.

Şa'ban ayı ibadetlere devam etme ayıdır. Ramazan da mükâfatlarını almaayıdır. Böyle çeşitli kelimelerle bu ayların birbirleriyle irtibatlıolduğu beyan edilmiştir.

Sevgili Peygamberimiz (sas), Regaib Gecesi'nin içinde bulunduğu Recepayında çok dua eder, namaz kılar, oruç tutar, iyiliklerin her çeşidiniyapar, sadaka vermeye özen gösterirdi. Resulullah'ın (sas) Receb'in ilkperşembe gününü oruçla geçirdiği ve cuma gecesinde, bu kandil gecesinemahsus olmak üzere on iki rekât namaz kıldığı rivayet edilir. Regâibgecelerinde dua etmek, tövbe ve istiğfarda bulunmak, bu geceyi kutsalkabul etmek suretiyle çeşitli ibâdetlerle geçirmek, genel olarakalimler arasında kabul görmüştür.

Bu aylara "Çok sevaplı ibadet ayları" diyen Bedüzzaman şöyle işaretediyor: "Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise Receb-i Şerif'teyüzden geçer, Şaban-ı Muazzama'da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ıMübarek'te bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir'deotuz bine çıkar." (Şualar) Bu geceyi fırsat bilerek gönlümüzü kasvetleboğan duygu ve düşünceleri kalplerimizden atalım. Nefsin kötüarzularını frenleyip, huzur-u kalple ibadetin lezzetini almaya, o halüzere Rabb'imize yönelmeye çalışalım. Gıybet, haset, riya, ucb, kin,nefret ve kanaatsizlik gibi kötü duygulardan temizlenelim.

Nasıl ihya edelim?

Mümkünse oruçlu olarak karşılanmalıdır.

Kazâsı olanın hiç değilse bir günlük kazâ namazı kılması çok iyi olur.

Kur'an-ı Kerim okunmalı, tövbe, istiğfar edilip tefekkür hali üzere olmalıdır.

En azından yatsı ve sabah namazları camide cemaatle kılınmalıdır. Bu bütün geceyi ihya etmiş gibi sevap kazandırır.

"Lâ ilâhe illALLAH", "ALLAHümme salli alâ seyyidinâ muhammedin ve alââli seyyidinâ muhammed", "Estağfirullah", "SübhânALLAH","Elhamdülillah", "ALLAHu Ekber", "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhilaliyyil azîm" gibi sözleri zikretmek, tekrar etmek çok sevaptır.

Regaib ile ilgili ayet-i Kerimeler:

Regâib kelimesi Kur'an'da geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olançeşitli kelimeler, Kur'ân'da sekiz yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâdeettiği mana için kullanılmaktadır .

Ayrıca, "Şüphesiz ALLAH’ın gökleri ve yeri yarattığı günküyazısına göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır.İşte bu, ALLAH’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinizezulmetmeyin." (Tevbe Suresi, 36) Hz. Peygamber’in ( a.s.m ) (aşağıda hadisler bölümünde bulunan) bir hadisinde, ayet-i kerimedeişaret buyurulan haram ayların, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recepayları olduğu vurgulanmaktadır:"

Receb Ayı ve Regaib Gecesi ile İlgili Hadis-i Şerifler:

• ALLAHü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder. (Gunye)

• Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün desonunda oruç tutana, Receb’in hepsini tutmuş gibi sevap verilir.(Miftah-ül-cenne)

• Ramazan ayı dışında ALLAH rızası için bir gün oruç tutan, iyi biryarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.(Ebu Yala)

• Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın 15.gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi. (İbn-i Asâkir)

• “Receb-i Şerîf’in birinci gününde oruç tutmak üç senelik, ikinci günüoruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü oruçlu bulunmak birsenelik küçük günahlara kefaret olur. Bunlardan sonra her günü biraylık küçük günahların af ve mağfiretine vesile olur.” buyuruyorlar.(Camiu-s sağir)

• İbn-i Abbas -radiyALLAHu anh- Hazretleri: “Resulullah -sallALLAHualeyhi ve sellem- Recep ayında bazen o kadar çok oruç tutardı ki, bizO’nu hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de o kadar çok iftar ederdiki, biz O’nu hiç oruç tutmayacak zannederdik.” buyurmuştur. (Müslim)

• Muhakkak zaman, ALLAH’ın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir.Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü ard ardagelmektedir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem bir de Cemaziye’l-âhirle Şabanayları arasında gelen Mudar kabilesinin ayı Recep ayıdır." (Buhârî,Tefsir, Sure, 8,9)

• "Recep ayı ALLAH’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır." (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423)

• Yine mübarek üç aylardan ilki olan Receb ayının önemi ve değerihakkında Enes b. Malik ( r.a. )'dan şöyle rivayet edilir: Receb ayıgirdiğinde Hz. Peygamber şöyle derdi: "ALLAHım! Recep ve Şaban'ı bizemübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned,1/259)

• Receb büyük bir aydır. ALLAH bu ayda hasenatı kat kat eder. Recebayında bir gün oruç tutana, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, ALLAH istediğini verir. 15 günoruç tutana, bir münadi, “Geçmiş günahların affoldu” der. Receb ayındaALLAHü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayınıoruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti. (Taberânî)

• Hz. Aişe ( r.a ) validemiz, “Resûlullah, pazartesi ve perşembegünleri oruç tutmaya çok önem verirdi.” buyuruyor. Çünkü Hadis-iŞerifte, “Ameller ALLAHü teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arzedilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini istiyorum.”buyururdu. (Tirmizî)
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Reğâib, Rasulullah’ın (sas) anne rahmine şeref verdiği gece midir?

Reğâib, Rasulullah’ın (sas) anne rahmine şeref verdiği gece midir?

Reğâib, Rasulullah’ın (sas) anne rahmine şeref verdiği gece midir?

Bazı fezâil kitaplarında ve bunlara bağlı olarak kimi Müslümanlararasında Reğâib gecesinin, Peygamberimiz’in dünyaya teşriflerinin ilkhalkasını teşkil eden anne rahmine şeref verdiği gece olduğu şeklindeyaygın bir telakki vardır. Ancak bu gece ile velâdet-i Nebeviyyearasındaki müddet, bu telakkinin doğru olmadığına işaret etmektedir. Şukadar var ki Hz. Âmine’nin Fahr-i Âlem Efendimiz’i hâmil olduğuna bugeceden itibaren muttali olmuş olabileceği akıldan uzak değildir.1Regâib kandilinin, Rasûlullah efendimizin babası Hz. Abdullah'ınevlendiği gece olduğu da iddia edilmiştir ki, kutlu doğum tarihi buiddiayı çürütmektedir. Bazı Müslüman ülkelerde kimi yörelerde, birasırdan beri, Abdullah'ın evlendiği geceye, Regâib kandili isminiveriyorlar. Regâib gecesine böyle ma'nâ vermek doğru değildir. Böylesöylemek, Rasûlullah efendimizin dokuz aydan önce dünyayı teşrîf etmişolduğunu bildirmek olur ki, bu da, noksanlık ve kusûrdur. Her bakımdan,her insanın üstünde ve her bakımdan kusûrsuz olduğu gibi, Aminevâlidemizi nûrlandırdığı zaman da, noksan ve kusûrlu değildi. Buzamanın noksan olması, tıp ilminde ayıp ve kusûr sayılmaktadır. 2Peygamberler ise ismet sıfatın sahip oldukları için böylesi kusurlardanberîdirler.

Diğer taraftan meseleyi uzlaştırıcı ve çözümleyici bir yaklaşım iseşöyle açıklama getirmektedir: “İslâmiyyetin ilk zamanlarında veİslâmiyyetten evvel, Receb, Zilka'de, Zilhicce ve Muharrem aylarındaharb etmek harâm idi. İslâmiyyetten evvel, Arablar, Receb veya Muharremaylarında harb edebilmek için, ayların yerini değişdirir, ileri veyageri alırlardı. Rasûlullah (sav), hicretin onuncu senesinde, yüzküsurbin müslümân ile vedâ' haccı yaptığı zaman: ‘Ey Ashâbım! Haccı tamzamanında yapıyoruz. Zaman döndü dolaştı, nihayet ilk başladığı noktayaulaştı. Artık ayların sırası, ALLAHü Teâlânın yarattığı zamandakigibidir.’ buyurdu. Babası Abdullahın evlendiği sene, ayların yerideğişik idi. Receb ayı, Cemâzilâhır yerinde idi, yani bir ay erkenealınmış idi. O hâlde, nûr-i Nübüvvetin, Âmine valdemize intikâli,şimdiki Cemâzilâhır ayındadır, Recebteki Reğâib gecesinde değildir.” 3Dolayısı ile Mefhara-i Kâinat Efendimiz’in annesinin rahmine teşrifettiği ilk gece, 571 yılı itibariyle o zamanki Arapların bir ay önealdıkları için Receb ayının ilk Cuma gecesi olarak görünmekle beraber,hakikat-i halde Cemâziyelâhir’in ilk Cuma gecesi olmaktadır. Malum,Kamerî yılın ayları sırasıyla: Muharrem, Safer, Rabîülevvel,Rabîülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelâhir, Receb, Şaban, Ramazan,Şevval, Zilkade, Zilhicce’dir. Veda haccından zamanımıza kadar haramayların ve dolayısı ile Receb’in de artık bir daha yerinin hiçdeğiştirilmemiş olması itibariyle, bugün için de cemâziyelâhir’in ilkCuma gecesi (olum tarihi) ile Rabiülevvel’in 12’si (doğum tarihi)arasında tıbbî hamilelik süresi olan 280 gün bulunduğu ortayaçıkacaktır ki bu hem yukarıdaki tarihî bilgiye hem de tıbbî bilgiyeuygun düşmesi bakımından yabana atılamaz bir bilgi olmaktadır. Dahaisabetli ve güçlüsü de henüz bilinmemektedir.

Bu açıklama gerçekten muhtemel münakaşalarda ikna edici ve meseleyiçözücü mahiyettedir. Ne var ki bununla beraber Reğâib gecesinin dinîtemelleri sadedinde böyle bir kabul de yeterli rasanet ve asliyetesahip midir? Reğaible alakalı kesin olan şudur: Peygamber Efendimiz’inALLAH’ın bazı çok özel fiilî tecellilerine mazhar olduğu, nuranî lutf uihsanlara, semavî mevhibelere eriştiği gerçeği ve buna bağlı olarak daümmetinin dualarının kabul edilip benzeri bir mazhariyetin kapılarınınkendilerine açılmış olma fırsatıdır. Gecenin kutsiyetine dairRasulullah’ın anne karnındaki hayat süreci içinde muhakkak daha başkamühim bir hadisenin vuku’ bulmuş olması mülahaza edilse, araştırılsa,acaba daha güçlü hangi olaylara ve delillerine ulaşılabilir? Böyle ilmîve fikrî bir seyahat için şöyle ki diyelim:

Bediüzzaman Hazretleri de Reğâib’in kutsiyetini vurguladığı bir yerde,Hazret-i Risalet’in (sas) bir derece bir cihette âlem-i şehadete(dünyaya) Reğâib gecesi teşrif ettiklerini bildirir. 4 “Bir derece, bircihette âlem-i şehadete teşrifi” ifadesi ile bu teşrifi takyid altınaalmış olması da manidardır; fakat bu müphemlik, İnsanlığın İftiharTablosu’nun rahm-i mader’de ispat-ı vücud ettikleri ilk günü tam olaraktespit edebilmenin mümkün olamayışı sebebiyledir. Şöyle ki:Matematiksel olarak hesapladığımız takdirde: her Recep ayının ilk Cumagecesi olan ve Rasulullah’ın anne rahmine düştüğü gece olduğu söylenenReğâib kandili ile, (Rabiülvvel ayının 12. gecesi olan) Efendimiz’indoğum günü Mevlid kandili arasında yaklaşık olarak 8 ay 10 veya 17günlük bir zaman dilimi bulunmaktadır. Dolayısıyla ortalama bir ay gibibir süre eksik çıkmaktadır. Eğer Peygamberimiz’in anne karnında ikametmüddetini –her normal insan gibi- 9 ay 10 gün üzerinden hesaplayacakolursak –ki hesaplamalıyız-, Efendimiz’in ana rahmine ilk teşriflerininCemaziyelevvel ayının son haftasına müsadif olduğu sonucuna ulaşılmasıkaçınılmazdır.

Vakıa erken doğum hadiseleri olabiliyor; ancak İslam Tarihi ve Siyerkaynaklarında Efendimiz’in erken doğmuş olduğuna dair herhangi birbeyan söz konusu değildir; zaten eğer realitede böyle bir durumolsaydı, bu muhakkak ya Peygamberimiz’in mübarek anneleri, ebeleri,akrabaları tarafından, ya da ashab-ı kiramı tarafından dilegetirilirdi. Peki, her şeye rağmen bu erken doğum bilgisi bir gerçekolup, ancak o dönemde şüyu bulmamış olamaz mı? Meçhulümüz bazı maslahatve hikmetlere binaen çoğunluk avam-ı mü’minîne böyle bir hakikatbildirilmiş olamaz mı? Tabii ki olabilir, mümkündür; ama mümkünü’l-vukûmudur, bilemeyiz, ama çok çok uzak bir ihtimal olmanın ötesinegitmeyeceği âşikardır. Çünkü Hz. Muhammed’in risaletine karşı çıkanlarellerindeki bütün bilgileri aleyhine kullandıkları gibi, büyük birihtimalle bu erken doğumu da kullanmış olmaları düşünülebilirdi. Kaldıki ismet sıfatını hâiz peygamberler, yaratılışları itibariyle dekusursuzdurlar; hele peygamberler peygamberi olan Habib-i KibriyaEfendimiz, katiyen “erken doğmuş” olamaz.

Reğâib Kandili, demek ki o beklenen Nebi’nin anne karnında olduğu birsürece tevafuk eder. Belki de o sürecin ilk mühim merhalesininkilometre taşıdır. Halk arasında –hakikate muhalif olarak- anne karnınadüştüğü gece olarak bilinen Reğâib Kandili, bazı âlimlerce annesi ÂmineHatun’un Peygamberimiz’e hamile olduğunu farkettiği, belirtileriyakaladığı gecedir. Bediüzzaman Hazretleri ise Reğâib gecesinin Zât-ıAhmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanı olduğunu; Mi’racgecesinin de Zât-ı Ahmediyenin terakki hayatının zirve noktasınınünvanı olduğunu bildirmektedir. Reğâib’in kudsiyetini vurgularken de,Hazret-i Risalet’in (sas) bir derece bir cihette âlem-i şehadete (anarahminde dünyaya) Reğâib gecesi teşrif ettiklerini haber vermektedir.5

Bu iki iktibası mercek altına alalım: 1. Reğâib Kandili, Zât-ıAhmediyenin terakki hayatının başlangıcının ünvanıdır. 2. Hazret-iRisalet bir derece bir cihette âlem-i şehadete Reğâib gecesi teşrifetmişlerdir. Şimdi Hz. Rasul, Reğâib gecesi rahm-i maderinde olduğunagöre, öyle mühim bir olay olmalı ki gerçekleştiği gece kutsiyetkazansın ve “kandil”e dönüşsün. Bu, onun risaletinden sonraki hayat-ıseniyyelerinde tahakkuk eden bir mazhariyet olabilir, bu meyandarivayetler var. Fakat anne karnında –tahminî- o ilk kırk güne tekabüleden zaman diliminde cereyan eden en büyük hadise kanaatimce onataraf-ı ilahîden bir meleğin gönderilmesi hadisesi olabilir, ALLAHüA’lem. Hem annesi Hz. Âmine Hatun, o irsâl-i melek esnasında veya hemenakabinde onun varlığını farketmiş olabilir. Bediüzzaman HazretleriReğâib için “Zât-ı Ahmediyenin terakki hayatının başlangıcının ünvanı”diyor. Terakki ise insanın manevî cihetiyle, yani melekûtî yanı ilealakalı bir husustur. Bedenî uzuvların ilk cem’i ve melekûtiyeteaçılması, tekâmül ve terakkiye müstaid kılınması işte o ilk ziyaretedilişle birlikte zaman şeridi içerisinde start almıştır denebilir.
İkincisi: “bir derece, bir cihette âlem-i şehadete teşrif ettiklerigece” diyor. Fizik bedeninin çekirdeği (DNA şifreleri, ilmî programı,mimarî projesi) daha önceden zaten şehadet âleminde âbâ ü ecdâdınınsulbünde asırlardan geçe geçe ilerleyerek tâ o vakte ulaşmıştı ve buşehadet âlemi dâhilinde gerçekleşen fizikî bir intikal-i maddiye-iasliye idi. Fakat “âlem-i şehadete teşrif” ise, âlem-i gaybden olur. Buda onun ruhlar âleminden şu görünen şehadet âlemine ruhen geçişiöncesi, bedeninin ilk defa bütünüyle bir araya toplanmasını ve birmelek vasıtasıyla ruhanî ve melekûtî donanımını mahiyetindebarındıracak olan cism-i nezihinin bütünüyle tayin ve kaydınınyapılmasını akla getirmektedir.

Ne var ki ruhun cenine kaçıncı gün üflendiği ile ilgili rivayetler defarklı yorumlara neden olmuştur. Buhârî ve Müslim gibi sahîh hadîsleritoplayan kaynaklarda rivâyet edilen bir hadîse göre Peygamberimiz(s.a.v.) insanların yaratılışlarını ve kaderlerinin (alın yazılarının)yazılmasını açıklarken şöyle buyuruyor:" Her birinizin yaratılmasıanasının karnında kırk günde toparlanır, sonra orada, aynı süre içindealâka (katılaşmış kan veya asılan nesne) olur, sonra aynı süre içindemuzğa (bir çiğnemlik et) olur. Sonra melek gönderilir, ona rûhu üflerve kendisine dört sözlük emir verilir: Rızkı, eceli, ameli (yapıpedeceekleri) ve ebedî hayattaki durumu; cenhnetlik mi, cehennemlik miolacağı yazdırılır..." (Buhârî, Bed'u'l-halk, 6; Müslim, Kader, 1-5).

Buharî ile Müslim'de yer alan bu rivâyet dışında hadîsin Müslim'deki başka rivâyetlerinde önemli farklılıklar görülmektedir:

a) Rûhun üflenmesine kadar geçen süre yukarıdaki rivâyette 120 gün gibianlaşılabildiği halde diğer rivâyetlerde açıkça üç rakam dahazikredilmiştir: 40, 45, 42.

b) Rivâyetlerin birinde kırk iki günden sonra göz, kulak, deri, et vekemiğin yaratıldığı, sonra melek tarafından ALLAH'a "erkek mi, yoksakız mı" diye sorulduğu, ALLAH'ın hükmettiği ve meleğin de yazdığıkaydedilmiştir.

Buna göre ruhun 120 günde üflendiği anlamına neden olan rivayetin, herkırk günü, “aynı kırk gün içinde” diye tevil ederek, diğer 40 veya 40küsur günü açıklayan rivayetleri tercih etmenin daha isabetli olacağınıdüşünüyoruz.

Efendimiz’in Reğâib gecesi ya 40’ını, ya da 42’sini doldurduğu;dolayısıyla da, her insane gibi anne karnındaki dünyevî yaratılışıitibariyle 40. ve 42. gününde cenine ruhunun üflendiği şeklindeyorumlamak çok uygun düşecektir. Böylece Peygamberimizin annekarnındaki 40 veya 42. gününde bir meleğin gelerek rahm-i maderdekimasum ceninin suretini/şeklini, kulağını, gözünü, derisini, etini,kemiğini.. vs. tayin ettiği, yazdığı; cinsiyetini, ecelini ve rızkınıda bizzat ALLAH’a sorup ondan aldığı cevaplara göre bir sayfayakaydettiği, ona cenine Ruhunu üflediği 6 ortaya çıkmış olur.7 Hz. Âminevalidemiz de ancak o zaman böyle bir ilk cem’ ve tayin, ayrıca ruhun daüflenmesi sonrası neye hâmile olduğunu belirtilerinden fark etmişolabilir.

Nur-u Muhammedî’nin anne rahmine düştüğü gece bir meleğin seslenişi.

Sehl b. Abdullah Tusterî (ra) buyurmuştur ki: “ALLAH Teala Hazretleri,Nebiy-yi Muhterem (sas)i ana rahmine düşürmeyi dilediği gece emreyledi:Cennet hazinedarı melek, Firdevs cennetini açtı ve bir münadi, göklereve yerlere: “Âgâh olun ki, Muhammed’in (sas) nuru, bu gece ana rahmindekarar kıldı, hilkati onda tamam olup dünyaya gelerek beşîr ve nezîr(müjdeleyici ve sakındırıcı) olsa gerek!” diye seslendi.”8

Kaynaklar:
1 Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihali, s.187, Bilmen Yayınevi,İstanbul, 1990; Algül, Hüseyin, Mübarek Gün ve Geceler, s.3, NilYayınları, İzmir, 1991
2 Hüseyin Hilmi Işık, Saadet-i Ebediye (Tam İlmihal)’den naklen:
3 Mevlânâ Muhammed Rebhâmî, Rıyâdu’n-Nâsıhîn 2. Bâb, 8. Fasıl. (Zâhidî ve Ali Cürcânî tefsîrlerinden naklen).
4 Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.206
5 Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.206, 207
6 Amr İbnu Vasıta’dan naklen, Abdullah İbnu Mes'ud (ra)'u dinledim,demişti ki; "Şaki, annesinin karnında iken şaki olandır. Said debaşkasından ibret alandır." (Bunu işittikten sonra) Resulullah (sav)'ınashabından Huzeyfe denen zata uğradı ve İbnu Mes'ud'un söylediğinianlattı ve sordu: "Kişi amelsiz nasıl şaki olur?" Huzeyfe (ra): "Bunahayret mi ediyorsun? Ben Resulullah (sav)'ın şöyle söylediğini işittim:"Nutfenin (rahme düşmesinden sonra) kırk iki gece geçti mi, ALLAH onabir melek gönderir (ve onun vasıtasıyla) nutfeyi şekillendirir;işitmesini, görmesini, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra meleksorar: "Ey Rahim! Bu erkek mi, dişi mi?" Rabbin dilediğini hükmeder,melek de yazar. Sonra sorar: "Ey Rabbim! Eceli nedir?" Rabbindilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar: "Ey Rabbim! Rızkınedir?" Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra melek elindesahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey ilave eder ne deeksiltir." [Müslim, Kader 3>.
7 Müslim’in bir rivayetinde nutfeye, 42. gününde uğradığı zikredilenmelek, çocuğun sûretini, kulağını, gözünü, derisini, etini, kemiğinitayin etmektedir.[ Müslim, Kader 3>.
8 Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.206, Sadeleştiren: A. Fikri Yavuz, İpek Yayın-Dağıtım A.Ş., İstanbul, 1992.
Nureddin TURÇAY
Musa Hub
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Regaib Kandili Nedir? Anlamı, Tarihçesi ve Nasıl Değerlendirilmelidir?

Regaib Kandili Nedir? Anlamı, Tarihçesi ve Nasıl Değerlendirilmelidir?

Regaib Kandili Nedir? Anlamı, Tarihçesi ve Nasıl Değerlendirilmelidir?
Güzel dinimiz için her gün, her an önemlidir ama bir yılın içinde öyle mübarek günler ve geceler vardır ki bunların değerini bilmek her inananın görevi olmalıdır. Özellikle üç mübarek ay olan Recep, Şaban ve Ramazan-ı Şerif ve bu aylar içerisinde bulunan Regaib, Mirac, Berat ve Kadir geceleri ilâhî feyiz ve bereketle bezenmiştir. Bu feyizli gecelerden ilki Regaib Kandilidir. Bu yazımızda bu muhteşem günün anlamını, feyzini, gündüzünde ve gecesinde yapılması gerekenlerine değineceğiz.
Regaib ‘in anlamıyla başlayalım isterseniz yazımıza: Regaib Nedir?
Regâib, arapça bir kelimedir ve “reğa-be” kökünden gelmektedir. “Reğa-be”, kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. “Reğîb” kelimesi ise, “reğabe”‘den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, “reğîbe”dir. “Reğîbe”nin çoğulu da “reğâib” dir. Kelime olarak “Regâib”in aslı budur. Receb’in ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesi ismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. ALLAHü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Regaib gecesini ibadetle geçirmeli, kazası olan, hiç değilse bir günlük kaza namazı kılmalı! Kazası olmayan da nafile namaz kılar, Kur’an-ı kerim okur, tesbih çeker, tövbe istiğfar eder. Perşembe günü oruç tutup, gecesini de ihya etmek çok sevaptır. Receb ayında oruç tutmak faziletlidir. Peygamberimiz (a.s.m)’ ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır. Bu Receb ayında oruç tutmanın muazzam, muhteşem sevabları var. Bir de bu ayda sevablar kulların defterlerinin sevab hanelerine, bol bol dökülmesi dolayısıyla da recebül esabb denmiştir. Yâni, sevabların bol bol, şarı şarıl, gürül gürül döküldüğü ay demek… Sabbe, Arapçada dökmek demek… Nehrin de böyle dağlardan çağlayarak şaldur şuldur akıp da döküldüğü yere münsab derler; o da aynı kökten… Receb-ül esabb; ALLAH’ın rahmetinin cûşa gelip, ikram ü ihsanâtının şarıl şarıl, güldür güldür kullara geldiği ay demektir. Arifler ve din alimleri kitaplarında yazmışlar ki, bu ay ekim, ekme, ziraat ayıdır. Sevaplı işler, oruç tutmak, tevbe etmek vs. güzel şeyler yapılır. Bir mahsulün ekilmesi gibi ziraat, ekim ayıdır. Şa’ban bakım ayıdır. Ramazan biçim ayıdır, yâni mahsulün alındığı aydır demişler. Demek ki Receb ayı, bizi Ramazan ayına hazırlayan bir mevsimin ilk adımı olmuş oluyor. Onun için, “Receb ayı tevbe ayıdır.” demişler. Yâni kul ne yapacak?.. “Yâ Rabbi! Ben anlayamamışım, hatâ etmişim, bilememişim, suçluyum, kusurluyum; beni affet…” diyerek hatâsını itiraf edip, hatâsından dönerek, Cenâb-ı Hakk’ın yoluna girecek. Şa’ban ayı ibadetlere devam etme ayıdır. Ramazan da mükâfatlarını alma ayıdır. Böyle çeşitli kelimelerle bu ayların birbirleriyle irtibatlı olduğu beyan edilmiştir.
Regaib ile ilgili ayet-i Kerimeler:
Regâib kelimesi Kur’an’da geçmemektedir. Ancak “reğabe”den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur’ân’da sekiz yerde geçmekte ve “reğabe”nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır .Ayrıca, “Şüphesiz ALLAH’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, ALLAH’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.” (Tevbe Suresi, 36) Hz. Peygamber’in ( a.s.m ) ( aşağıda hadisler bölümünde bulunan) bir hadisinde, ayet-i kerimede işaret buyurulan haram ayların, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğu vurgulanmaktadır: “
Receb Ayı ve Regaib Gecesi ile İlgili Hadis-i Şerifler:
• ALLAHü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder. [Gunye]
• Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Receb’in hepsini tutmuş gibi sevap verilir. [Miftah-ül-cenne]
• Ramazan ayı dışında ALLAH rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Yala]
• Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İbn-i Asâkir]
• “Receb-i Şerîf’in birinci gününde oruç tutmak üç senelik, ikinci günü oruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü oruçlu bulunmak bir senelik küçük günahlara kefaret olur. Bunlardan sonra her günü bir aylık küçük günahların af ve mağfiretine vesile olur.” buyuruyorlar. (Camiu-s sağir)
• İbn-i Abbas -radiyALLAHu anh- Hazretleri: “Resulullah -sallALLAHu aleyhi ve sellem- Recep ayında bazen o kadar çok oruç tutardı ki, biz O’nu hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de o kadar çok iftar ederdi ki, biz O’nu hiç oruç tutmayacak zannederdik.” buyurmuştur. (Müslim)
• Muhakkak zaman, ALLAH’ın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir. Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü ard arda gelmektedir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem bir de Cemaziye’l-âhirle Şaban ayları arasında gelen Mudar kabilesinin ayı Recep ayıdır.” (Buhârî, Tefsir, Sure, 8,9)
• “Recep ayı ALLAH’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423)
• Yine mübarek üç aylardan ilki olan Receb ayının önemi ve değeri hakkında Enes b. Malik ( r.a. )’dan şöyle rivayet edilir: Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber şöyle derdi: “ALLAHım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)
• Receb’in ilk cuma gecesini ihya edene, ALLAHü teâlâ, kabir azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder. Yalnız, 7 kimsenin duasını kabul etmez: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan. [Bu günahlardan vazgeçmedikçe, duaları kabul olmaz.] [Saadet-i Ebediyye]
• Receb büyük bir aydır. ALLAH bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutana, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, ALLAH istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, “Geçmiş günahların affoldu” der. Receb ayında ALLAHü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti. [Taberânî]
• Kim Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutarsa, oruç tutulan günler dile gelip “Ya Rabbi onu mağfiret et” derler. [Ebû Muhammed]
• Hz. Aişe ( r.a ) validemiz, “Resûlullah, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya çok önem verirdi.” buyuruyor. Çünkü Hadis-i Şerifte, “Ameller ALLAHü teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini istiyorum.” buyururdu. (Tirmizî)
• Receb ayında yapılan dua kabul edilir, günahlar affedilir. Bu ayda günah işleyenin cezası da kat kat olur. Hz. Hüseyin ( r.a) anlatır:
“Kâbe’yi tavaf ederken, yanık sesle ALLAHü teâlâya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü, temiz bir kimseydi. Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona, “Sen kimsin, durumun ne böyle?” dedim. O kimse dedi ki:
“Adım Menazil… Ben çalgı çalmak, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan’ın ünlülerinden bir gençtim. Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Receb ve Şaban aylarında bile, bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, “ALLAHü Teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar” dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, “Bu aylarda oruç tutup, geceleri ibadet ediyorum. Beytullah’a gidip şerrinden korunmak için, ALLAHü teâlâdan yardım dileyeceğim” dedi. Bir hafta oruç tutup, Kâbe’ye giderek, “Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları red
etmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et!” diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Beni gören, “Baba bedduasına uğramış kişi” derdi.”
Hz. Hüseyin, “Baban bu hâline ne dedi?” buyurdu. O genç, “Babamdan özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile gelirken, devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.” diyor. Hz. Ali bu felçli gence dua ediyor, Receb’de yaptığı bu dua bereketiyle de Hak teâlâ ona şifa ihsan ediyor.
Mübarek Kandil Gecelerini Nasıl Değerlendirmeliyiz?
1. Kur’an-ı Kerim okumak en şerefli görev olacaktır elbet,
2. Peygamberimiz ( a.s.m)’ın mübarek duası olan Cevşen-ül Kebiri okuyarak,
3. Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkında sohbet ederek,
4. ALLAH rızası için namaz kılarak,
5. Hayatımızın geçmiş günleri ve yılları hakkında muhasebe yaparak,
6. Günahlarımızın bağışlanması için ALLAH’tan af dileyerek,
7. Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okuyarak,
8. Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua ederek,
9. Hastaları, yaşlıları ziyaret ederek; yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirerek,
10. Eş, dost ve yakınlarımızla tebrikleşerek,
11. Dargın ve küskünleri barıştırarak, değerlendirebiliriz.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Regaib Gecesi Namazı Nasıl Kılınır?

Regaib Gecesi Namazı Nasıl Kılınır?

Regaib Gecesi Namazı Nasıl Kılınır?
Regâib Gecesi Namazı: Bu geceyi ibâdetle geçirmenin sevabı pek çoktur. Bu gecede kılınacak namaz 12 rek’attir. Bu namazın kılınışı şöyledir:
Her rek’atta fatihadan sonra üç kadir suresi ile 12 adette ihlas suresi okunur. Her iki rek’atta bir selam verilerek 12 rek’at tamamlanır. On ikinci rek’at kılınıp selam verildikten sonra yerinden kalkmadan yetmiş kere “ ALLAHumme salli ala Muhammedinin nebiyyil ummiyyi ve ala alihi” denilir. Sonra secdeye varılır. Secdede yetmiş kere “ subbuhun kuddusun Rabb-ul melaiketi verruhi” denir.
Sonra secdeden kalkılarak ettahiyyatta oturulur. Ve yetmiş kere “Rabbiğfir ve erham ve tecavez ta’lemü” dedikten sonra tekrar secde edilir. Secdede yetmiş kere “ subbuhun kuddusun Rabb-ul melaiketi verruhi” dedikten sonra, isteklerimizi alemlerin Rabbine arz edilir. ( İhya ulumuddin, Bedir yayınları, 1974, c:1, s:555)
Regâib namazını cemaatle kılmak bid’attir. Zaten terâvihten başka hiçbir nâfile namaz cemaatle kılınmaz.

Bu Gece Regaip Kandili Vesilesi İle Yapılabilecek 19 Güzel İş. Kandillerde, Kandil Gecelerinde Neler Yapmalıyız?
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Regaip Kandili nedeniyle yayımladığı mesajda, insanlığın ortak huzurunu tehdit eden terör ve şiddetin, savaş ve düşmanlığın yerini barış ve huzurun almasını diledi. Ali Bardakoğlu mesajında, 17 Haziran Perşembe gününü Cumaya bağlayan gecenin, rahmet, bereket ve mağfiret mevsimi olarak nitelendirilen üç aylara girildiğini müjdeleyen Regaip Kandili olduğunu belirtti. Üç aylar olarak nitelendirilen Recep, Şaban ve Ramazan aylarının, kalplerin ve gönüllerin manevi doyum mevsimi olduğunu ifade eden Bardakoğlu, bu aylar ”Müslümanlar olarak Hakk’ın rahmet, bereket ve mağfiretine olan iştiyakımızı zirve noktaya taşıyıp huzur iklimine doğru seyahat ettiğimiz müstesna zaman dilimleridir” dedi. Bu ayların dini hayata canlılık kattığına, imani değerlerin ve ahlaki erdemlerin artmasına, yardımlaşma ve dayanışma bilincinin çoğalmasına, inananların hayır ve iyilikte birbirleriyle yarışmasına vesile olduğuna dikkati çeken Bardakoğlu, mesajında şu görüşlere yer verdi: ”Bu özel aylar ve bu ayların içinde barındırdığı mübarek gün ve geceler, bizlere, hızla geçen zamanın değerini idrak etmenin, durup düşünmenin, hayatın yoğun koşuşturması ve temposu içinde kendimize dönüp, gönül alemine nazar kılmanın ve içe doğru bir yolculuk yapmanın imkanlarını sunar. Ayrıca Yüce ALLAH’a gönülden yalvararak, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi tövbeyle arındırma, kendimizi bulma ve
bilme, nefsin sonu gelmez arzu ve ihtiraslarına dur deme ve onlardan uzaklaşma imkanını bahşeder. Vahyin nüzulünün 1400. yılını idrak ettiğimiz bu yılda, üç aylar ve bu aylarda bulunan mübarek geceleri fırsat bilerek, Yüce Rabbimizin çağlar üstü evrensel mesajını anlama, O;nun anlam ve hikmetiyle buluşma ve hayatımıza tatbik etme adına, her zaman olduğu gibi gayretli olmak durumundayız. Çünkü manevi ve ahlaki değerlerin yozlaştırıldığı, aile değerlerinin ve toplumun ortak bağlarının yok olmaya yüz tutarcasına zayıflatıldığı, dünyanın sanal ve geçici meşgalelerinin ve sonu gelmez heveslerinin bütün hayatımızı ve geleceğimizi ipotek altına aldığı günümüzde, Yüce Mevlamızın En’am suresinde ‘Bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve ALLAH’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin’ buyurduğu üzere, Rabbimizin rahmet yüklü mesajı Kur’an-ı Kerim’i daha iyi anlamaya, bunun için de onun değerlerini yaşamaya, yaşatmaya ve bu çerçevede Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.s.) örnek hayatını ve ahlakını da rehber edinmeye ihtiyacımız büyüktür.”
BARIŞ VE KARDEŞLİK İÇİNDE BİRARADA YAŞAMA
Regaib Kandili vesilesiyle herkese başta Yüce Yaratan ile olan bağlarını ve hayatlarını yeniden gözden geçirmesini tavsiye eden Bardakoğlu, şunları kaydetti:
”Ahlak ve erdemin, doğruluk ve dürüstlüğün, paylaşma ve dayanışmanın, hak ve hukuka riayetin, barış ve kardeşlik içinde bir arada yaşamanın, yetime, öksüze ve kimsesize kol kanat germenin, fakir ve ihtiyaç sahiplerine vermenin, acı ve kederleri paylaşmanın, düşeni kaldırmanın, kutsal değerlere saygının, insani erdemler bağlamında ulaşılabilecek en üstün değerler olduğunu hissederek, söz ve davranışlarımıza bu çerçevede yön verme kararlılığı içinde olmalıyız. Zira bu mübarek gün ve geceler değerlendirebildiğimiz, güzel amel ve davranışlarla içini doldurabildiğimiz, yanlışlarımızın farkına varıp istikamete yöneldiğimiz ölçüde, bizim için kazançlı ve bereketli zaman dilimlerine dönüşecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin ve yurt dışında yaşayan vatandaş ve soydaşlarımızla birlikte bütün İslam aleminin Regaip Kandili’ni kutluyor, insanlığın ortak huzurunu tehdit eden terör ve şiddetin, savaş ve düşmanlığın yerini barış ve huzurun almasını, yapacağımız ibadet, dua ve yakarışların kabul olmasını Yüce ALLAH;tan niyaz ediyorum.”
KANDİL PROGRAMI
Bu arada, Regaib Kandili dolayısıyla TRT 1′de yarın akşam saat 20.00′da mevlid programı yayınlanacak. Erzurum Ulu Camii’nden canlı yayınlanacak kandil programına, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Hamza Aktan katılacak.
BU GECE NELER YAPMALI
Regaib Kandili’nin anlamı ve önemi nedir? Regaib Kandili’nde neler yapılmalı, bu mübarek gece nasıl değerlendirilmeli? Kelime olarak regâib, “çokça rağbet edilen, nefis, kıymetli, değerli, ihsan” mânâlarına gelen Ragibe kelimesinin çoğuludur. Buna göre Regaip Gecesi denilince: “Çok lütuf ve ihsanla dolu, kıymeti ve değeri büyük, çok iyi değerlendirilmesi gereken gece” mânâsı anlaşılır. Bu gece ALLAH lütuflarını sağanak sağanak yağdırır.Bu geceyi ibadetle ihya etmenin sevabı pek çoktur. Diğer zamanlarda okunan her Kur’ân harfi için on sevap verilirse, Recep ayında yüzleri geçmekte, Regâib kandilinde ise daha da artmaktadır. Kaza ve nafile namazların sevabı ise diğer gecelere oranla kat kat fazladır. Regâib kandilinde yapılacak ibadetlerden birisi de duadır. Peygamberimiz (sas), bir hadîslerinde bu gecede yapılacak duaların ALLAH katından geri çevrilmeyeceğini bildirmişlerdir. Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:
1. Kur’ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur’ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.
2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.
3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.
4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, ALLAH’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.
5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.
6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.
7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.
8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.
11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.
12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.
13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.
14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli;
15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.
16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.
17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.
18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.
19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Regaip Kandil'i anlamı ve önemini belirten bir makale
Bu gece 3 ayların müjdecisi Regaip Kandili. Regaip Kandili'ni nasıl idrak etmeliyiz, Regaip Kandili gecesi neler yapılmalı, Regaip Kandili'nin manası nedir, Af ve mağfiretin müjdeleyicisi Regaip Kandili'nde yapılması gerekenler...
Mübaret üç ayların müjdeleyicisi olan Regaip Kandili bütün İslam Aleminde bugün idrak edilecek. Yurdun çeşitli yerlerinde Regaip Kandili'ne özel programlar düzenleniyor. TRT Erzurum Ulu camiinden Canlı olarak Regaip Kandili programını yayınlayacak İşte Regaip Kandili ile bilinmesi gerekenler...
REGAİP VE REGAİP KANDİLİ'NİN ANLAMI

Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir. "Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. "Reğîb" kelimesi ise, "reğabe"'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. Kelime olarak "Regâib"in aslı budur.

Receb’in ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesi ismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua kabul olur; namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Regaib gecesini ibadetle geçirmeli; kazası olan, hiç değilse bir günlük kaza namazı kılmalı! Kazası olmayan da nafile namaz kılar, Kur’an-ı kerim okur, tesbih çeker, tövbe istiğfar eder. Perşembe günü oruç tutup gecesini de ihya etmek çok sevaptır. Receb ayında oruç tutmak faziletlidir.

Peygamberimiz (a.s.m)’ ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır. Bu Receb ayında oruç tutmanın muazzam, muhteşem sevabları var.

Bir de bu ayda sevablar kulların defterlerinin sevab hanelerine, bol bol dökülmesi dolayısıyla da recebül esabb denmiştir. Yâni, sevabların bol bol, şarı şarıl, gürül gürül döküldüğü ay demek... Sabbe, Arapçada dökmek demek... Nehrin de böyle dağlardan çağlayarak şaldur şuldur akıp da döküldüğü yere münsab derler; o da aynı kökten... Receb-ül esabb; Allah'ın rahmetinin cûşa gelip, ikram ü ihsanâtının şarıl şarıl, güldür güldür kullara geldiği ay demektir.

Arifler ve din alimleri kitaplarında yazmışlar ki, bu ay ekim, ekme, ziraat ayıdır. Sevaplı işler, oruç tutmak, tevbe etmek vs. güzel şeyler yapılır. Bir mahsulün ekilmesi gibi ziraat, ekim ayıdır. Şa'ban bakım ayıdır. Ramazan biçim ayıdır, yâni mahsulün alındığı aydır demişler. Demek ki Receb ayı, bizi Ramazan ayına hazırlayan bir mevsimin ilk adımı olmuş oluyor.

Onun için, "Receb ayı tevbe ayıdır." demişler. Yâni kul ne yapacak?.. "Yâ Rabbi! Ben anlayamamışım, hatâ etmişim, bilememişim, suçluyum, kusurluyum; beni affet..." diyerek hatâsını itiraf edip, hatâsından dönerek, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna girecek.

Şa'ban ayı ibadetlere devam etme ayıdır. Ramazan da mükâfatlarını alma ayıdır. Böyle çeşitli kelimelerle bu ayların birbirleriyle irtibatlı olduğu beyan edilmiştir.

REGAİP İLE İLGİLİ AYET-İ KERİMELER:

Regâib kelimesi Kur'an'da geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur'ân'da, sekiz yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır .

Ayrıca, ayet-i kerimede "Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin." (Tevbe Suresi, 36) ifadesi yeralmaktadır.

Hz. Peygamber’in ( a.s.m ) ( aşağıda hadisler bölümünde bulunan) bir hadisinde, ayet-i kerimede işaret buyurulan haram ayların, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğu vurgulanmaktadır.


RECEP AYI VE REGAİP GECESİ İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER:

• Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder. [Gunye]
• Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Receb’in hepsini tutmuş gibi sevap verilir. [Miftah-ül-cenne]
• Ramazan ayı dışında Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Yala]
• Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İbn-i Asâkir]
• “Receb-i Şerîf’in birinci gününde oruç tutmak üç senelik, ikinci günü oruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü oruçlu bulunmak bir senelik küçük günahlara kefaret olur. Bunlardan sonra her günü bir aylık küçük günahların af ve mağfiretine vesile olur.” buyuruyorlar. (Camiu-s sağir)
• İbn-i Abbas -radiyallahu anh- Hazretleri: “Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Recep ayında bazen o kadar çok oruç tutardı ki, biz O’nu hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de o kadar çok iftar ederdi ki, biz O’nu hiç oruç tutmayacak zannederdik.” buyurmuştur. (Müslim)
• Muhakkak zaman, Allah’ın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir. Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü ard arda gelmektedir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem bir de Cemaziye’l-âhirle Şaban ayları arasında gelen Mudar kabilesinin ayı Recep ayıdır." (Buhârî, Tefsir, Sure, 8,9)
• "Recep ayı Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır." (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423)
• Yine mübarek üç aylardan ilki olan Receb ayının önemi ve değeri hakkında Enes b. Malik ( r.a. )'dan şöyle rivayet edilir: Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber şöyle derdi: "Allahım! Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)
• Receb’in ilk cuma gecesini ihya edene, Allahü teâlâ, kabir azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder. Yalnız, 7 kimsenin duasını kabul etmez: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan. [Bu günahlardan vazgeçmedikçe, duaları kabul olmaz.] [Saadet-i Ebediyye]
• Receb büyük bir aydır. Allah bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutana, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, Allah istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, “Geçmiş günahların affoldu” der. Receb ayında Allahü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti. [Taberânî]
• Kim Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutarsa, oruç tutulan günler dile gelip “Ya Rabbi onu mağfiret et” derler. [Ebû Muhammed]
• Hz. Aişe ( r.a ) validemiz, “Resûlullah, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya çok önem verirdi.” buyuruyor. Çünkü Hadis-i Şerifte, “Ameller Allahü teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini istiyorum.” buyururdu. (Tirmizî)
• Receb ayında yapılan dua kabul edilir, günahlar affedilir. Bu ayda günah işleyenin cezası da kat kat olur.

Hz. Hüseyin ( r.a) anlatır: “Kâbe’yi tavaf ederken, yanık sesle Allahü teâlâya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü, temiz bir kimseydi. Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona, “Sen kimsin, durumun ne böyle?” dedim.

O kimse dedi ki: “Adım Menazil. Ben çalgı çalmak, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan’ın ünlülerinden bir gençtim. Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Receb ve Şaban aylarında bile, bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, “Allahü Teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar” dedi.

Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, “Bu aylarda oruç tutup, geceleri ibadet ediyorum. Beytullah’a gidip şerrinden korunmak için, Allahü teâlâdan yardım dileyeceğim” dedi. Bir hafta oruç tutup, Kâbe’ye giderek, “Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları red etmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et!” diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Beni gören, “Baba bedduasına uğramış kişi” derdi.”

Hz. Hüseyin, “Baban bu hâline ne dedi?” buyurdu. O genç, “Babamdan özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile gelirken devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.” diyor. Hz. Ali bu felçli gence dua ediyor, Receb’de yaptığı bu dua bereketiyle de Hak teâlâ ona şifa ihsan ediyor.

REGAİP GECESİ İLE İLGİLİ RİSALE-İ NUR'DA GEÇEN İFADELER:

Üstadımız! Nur talebelerinin okudukları bir eşi, bir benzeri daha dünyada olmayan "Cevşen-ül Kebir" isimli Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretlerinin duasını ve çok sevablı, çok nurlu, çok faziletli salavat-ı şerifelerinizi elde ettik, okumaya başladık.

Sizin devam ettiğiniz bu pek kıymetdar, çok mübarek evradlar; bizim zikrimiz, bizim virdimiz oldu elhamdülillah! Fakat en ziyade Risaleleri okumağa gayret ediyoruz, ehemmiyet veriyoruz. Çünki Nur Risalelerini ne kadar sık sık okursak, bu dualardan daha ziyade feyz alıyoruz. Duaları, evradları mübarek gecelerde, hususan Leyle-i Regaib ve Leyle-i Mi'rac ve Leyle-i Berat, Leyle-i Kadir ve Cuma geceleri gibi vakitlerde okuyoruz. (Hanımlar Rehberi: 158)

“Evvelâ: Tekraren hem sizin Receb-i şerifinizi ve Leyle-i Regaib’inizi tebrik, hem Safranbolu’lu kardeşlerimizin tebriklerine mukabeleten şuhur-u selâselerini ve dört leyali-i mübarekelerini ve Nurlarla gayet ciddî alâkalarını tebrik ederiz." (Emirdağ L. - 1: 166)

Evvelâ: Seksen küsur sene bir ömr-ü manevîyi sizlere kazandıracak olan şuhur-u selâse-i mübarekeyi ve bilhassa bu geceki Leyle-i Regaib'i tebrik ediyoruz. (Kastamonu L.: 147)

“Evvelen: Seksen sene bir manevî ömr-ü bâki kazandıran şuhur-u selâsenizi ve mübarek kudsî gecelerinizi ve leyle-i regaibinizi ve leyle-i mi’racınızı ve leyle-i beratınızı ve leyle-i kadrinizi ruh u canımızla tebrik ve herbir Nurcunun manevî kazançları ve duaları umum kardeşleri hakkında makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakıyetinizi tebrik ederiz." (Emirdağ L.-2: 121)

MÜ'MİNİN MÜ'MİNE EN İYİ DUASI NASIL OLMALIDIR?

Elcevab: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünki bazı şerait dâhilinde dua makbul olur. Şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle: Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli. Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur. Hem bi-zahr-il gayb yani "gıyaben ona dua etmek"; hem hadîste ve Kur'anda gelen me'sur dualarla dua etmek. Meselâ:

Allahumme inni es’elukel afve vel-afiyete livelehu fid-dini ved-dünya vel-ahiret Rebbenatina fid-dünya haseneten ve fil-ahireti haseneten ve gıne azabennar. Câmi' dualarla dua etmek; hem hulûs ve huşu' ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevâki'-i mübarekede, hususan mescidlerde; hem Cum'ada, hususan saat-ı icabede; hem şuhur-u selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem ramazanda, hususan leyle-i kadirde dua etmek kabule karin olması rahmet-i İlahiyeden kaviyyen me'muldür. O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek aynı maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir. (Mektubat)

KANDİL GECELERİNİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ?

1. Kur'an-ı Kerim okuyarak,
2. Peygamberimiz ( a.s.m)’ın mübarek duası olan Cevşen-ül Kebiri okuyarak,
3. Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkında sohbet ederek,
4. Allah rızası için namaz kılarak,
5. Hayatımızın geçmiş günleri ve yılları hakkında muhasebe yaparak,
6. Günahlarımızın bağışlanması için Allah'tan af dileyerek,
7. Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okuyarak,
8. Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua ederek,
9. Hastaları, yaşlıları ziyaret ederek; yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirerek,
10. Eş, dost ve yakınlarımızla tebrikleşerek,
11. Dargın ve küskünleri barıştırarak, değerlendirebiliriz

REGAİP GECESİ NAMAZI NASIL KILINIR?

Regâib Gecesi Namazı: Bu geceyi ibâdetle geçirmenin sevabı pek çoktur. Bu gecede kılınacak namaz 12 rek’attir. Bu namazın kılınışı şöyledir:

Her rek’atta fatihadan sonra üç kadir suresi ile 12 adette ihlas suresi okunur. Her iki rek’atta bir selam verilerek 12 rek’at tamamlanır. On ikinci rek’at kılınıp selam verildikten sonra yerinden kalkmadan yetmiş kere “ Allahumme salli ala Muhammedinin nebiyyil ummiyyi ve ala alihi” denilir. Sonra secdeye varılır. Secdede yetmiş kere “ subbuhun kuddusun Rabb-ul melaiketi verruhi” denir.

Sonra secdeden kalkılarak ettahiyyatta oturulur. Ve yetmiş kere “Rabbiğfir ve erham ve tecavez ta’lemü” dedikten sonra tekrar secde edilir. Secdede yetmiş kere “ subbuhun kuddusun Rabb-ul melaiketi verruhi” dedikten sonra, isteklerimizi alemlerin Rabbine arz edilir. ( İhya ulumuddin, Bedir yayınları, 1974, c:1, s:555)

Regâib namazını cemaatle kılmak bid'attir. Zaten terâvihten başka hiçbir nâfile namaz cemaatle kılınmaz...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt