Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Türkçeyi Koruma Derneğinden (1 Kullanıcı)

amina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ocak 2007
Mesajlar
84
Tepki puanı
0
Puanları
0
TÜRKÇEYE EVET


TURKCHE HAYIR

TÜRKÇEYİ KORUMA DERNEGİ
Türkçeyi katleden sözcükler:
Ok
By
Slm
Bye
Turkche
Ver-Wer
Ve daha birsürü...



Türkçenin Genel Özellikleri
TÜRK DİLİNİN AİT OLDUĞU DİL AİLESİ, GENEL ÖZELLİKLERİ
Türkçe, diğer Türk dilleriyle birlikte Altay dil ailesinin bir kolunu oluşturur. Bu ailenin diğer üyeleri Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecedir. Japoncanın Altay dil ailesinin bir üyesi olup olmadığı konusu tartışılmaktadır.

Türkçe, diğer Altay dilleri gibi eklemeli, yani sözcüklerin eklerle yapıldığı ve çekildiği, sondan eklemeli bir dildir.

Türkçe sözcüklerde, Arapça, Almanca vb. dillerde görülen erillik, dişillik (yani cinsiyet ayrımı) özelliği yoktur.

Türkçede sayı sıfatlarından sonra gelen adlar çoğul eki almazlar. Yani üç ağaçlar değil üç ağaç.

Önlük-artlık (kalınlık-incelik) ve düzlük-yuvarlaklık uyumları vardır. İlk uyuma göre bir sözcükteki ünlüler ya hep art veya ön, ikinci uyuma göre de ya hep düz veya yuvarlak olurlar.

f, j ve h ünsüzleri Türkçe kökenli sözcüklerde bulunmazlar. (Bir kaç Türkçe sözcükte başka seslerden değişmiş olarak f görülebilir: öfke < öpke, ufak < ubak vb.)

Türkçe sözcüklerde söz başında bulunabilen ünsüz sayısı sınırlıdır: b, ç, d, g, k, s, t, v, y.

c ünsüzü, söz başında başka ünsüzlerden değişmiş olarak bir kaç sözcükte bulunur: cibinlik < çıpın vb.

n ünsüzü Türkçe kökenli sözcükler içinde yalnız ne ve türevlerinde bulunur: ne, neden, niçin, nasıl vb.

p ünsüzü de söz başında, bir kaç Türkçe sözcükte b'den değişmiş olarak bulunur: piş- < biş-, parmak < barmak vb.



Dil Nedir ?
Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır. Bu tanım bütün canlıların kendi aralarındaki bildirişimlerle ilgili işaret sistemlerini olduğu kadar, insanlar tarafından doğanın ve eşyanın ortak kalıplar halinde manalandırılması olgularını da kapsamaktadır.

İnsanlar ve hayvanlar bir takım sesler ve işaretlerle düşünce, duygu ve güdülerini anlatmaktadırlar. Bunlar birer (dil)dir. Yaprakları solmaya başlayan bir bitki de (susadım) veya (hastayım) demektedir. O halde bitkilerin bile doğaya dönük dilleri vardır. Demek ki tüm canlıların, kendilerini ve hallerini anlatabilme olanakları vardır. Buna dolaysız (doğrudan doğruya) bildirişim diyoruz.

Bir de insanların, uzun bir yaşantı sonunda, ortak sembollerle, ortak kalıplarla, evrende, doğada ve eşyada manalandırdıkları, özel anlamlar aşılaladıkları, dolaylı birer bildirişim aracı olarak kullandıkları işaretler ve sesler var ki bunlardan da sembolik, artistik bir dil oluşabiliyor; (yağmurun dili, denizin dili, göklerin dili, güllerin dili) gibi.

Bizim konumuz (insan dili)dir. Bunun için dilin, dar, bilimsel bir tanımını yapacağız. İnsanların aralarında anlaşmaya, kendilerini ifade etmelerine araç olan dil, bir dilbilgisi sistemi içinde örgütlenmiş, düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan ses, işaret ya da hareketlerin bütünüdür.

İnsan anlatım ve bildirişim için ya hareket eder (jest), ya da ses çıkarır (konuşma) ya da belirli işaretler çizer (yazı). Konuşma dili, yazı dili, hareket dili, (insan dili)nin üç ayrı görüntüsüdür.



Teknoloji ve Dil
Teknoloji artık neredeyse hayatımızın bir parçası oldu. Cep telefonları , internet üzerinden yazışmalar , elektronik posta ve bunlar gibi bir çok şey hayatımızı son derece kolaylaştırıyor. Fakat hayatımızı kolaylaştırdığı gibi dilimizden de bir çok şeyi alıp götürüyor.

Cep Telefonu Mesajları ve İnternet Yazışmaları
Günümüzde insanların büyük bir kısımı ve özellikle gençler iletişimlerini cep telefonları ve bilgisayarlar ile birbirlerine gönderdikleri mesajlar ile sağlıyorlar. Çünkü bu güzel icat insanların iletişimini son derece kolaylaştırıyor. Fakat nedense insanlar bu güzel icadın yanlış kullanıldığında dillerinden bir çok şeyi alıp götürdüğünün farkında değil.

1. Sesli Harf Kullanılmıyor !
Herkesin başına gelen büyük bir sorun bu. Artık nedense mesajlarda sesli harf kullanılmıyor. Bize "Selam. Nasılsın?" yazması gereken arkadaşlarımız "Slm. Nslsn?" olarak bu işi geçiştirmiş oluyor. Bu hatayı yapan insanlar bunun büyük bir sorun olduğunu düşünmüyorlar. Çünkü onlara göre karşılarındaki ne demek istenildiğini anlıyor. Evet bu belki doğru olabilir. Karşınızdaki sizin ne demek istediğinizi anlayabilir. Fakat sürekli alışkanlık haline getirdiğiniz bu durum sizin bütün hayatınızdaki yazışmaları kökünden etkiliyor.

2. Yabancı Kelimeler İle İletişim Sağlanıyor
Bu kadar zengin bir içerikte olan Türkçe sanki yetmiyormuş gibi bir de işin içine yabancı kelimeler giriyor. Dil öğrenmek kesinlikle çok güzel bir şeydir fakat iki dil birbirine karıştığı zaman aslında durum çok saçma bir hal alıyor.

Örnek Mesaj
Yeni aldığın ayakkabılar çok cool olmuş.

Burada Türkçede bulunan bir çok kelimeyi kullanabiliriz. Örneğin "Yeni aldığın ayakkabılar çok güzel olmuş" veya "çok hoş olmuş" diyebiliriz. Fakat nedense bu hatayı yapan insanlar işin içine yabancı dil sokunca kendilerini kültürlü gösterdiklerini zannediyorlar



SANAL TÜRKÇE

"Hallo" "Asl" "U" "pls" "bye"
Az kaldı.. BİTİYOR Türkçe
"Slm" "kib" "ok" ve "hoi"
Az kaldı..YİTİYOR Türkçe


"Hacker" "Admin" "surf"ve "login"
Nerde kaldı Türkçe bugün
Yemin olsun göze her gün
Az kaldı..BATIYOR Türkçe


Ne "lakap"ı "nick"in varken
Kalkarsın aksamdan erken
"Net" "chat" falan filan derken
Az kaldı..YATIYOR Türkçe


Sitelerde geze,geze
"Ban" olursun batma göze
Ne demeli dogru söze (!)
Az kaldı..TUTUYOR Türkçe


A..zade "connection" ol da
Sen de yorul gel bu yolda
"Link" atanlar sagda,solda
Az kaldı..YUTUYOR Türkçe



TURKCHE HAYIR

TÜRKÇEYİ KORUMA DERNEGİ
ALINTI YAPILMIŞTIR
TÜRKÇEMİZE DESTEK OLUYORUZ

TÜRKÇEYE EVET
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Çok güzel bir konu.Benimde Eklemek istediklerim VARDI .!!!

Çok güzel bir konu.Benimde Eklemek istediklerim VARDI .!!!

Mustafa Kemal Atatürk'ün, 1 Kasım 1928'de TBMM'yi açarken söylediği şu sözler, harf devrimini ve önemini tanımlamaktadır:
"Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla Türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması, bu memleketin yükselme uğraşında başlıbaşına bir geçit olacaktır."

8 Şubat 1928'de ilk Türkçe hutbe okunurken,24 MAyıs 1928'de Latin rakamları,1 Kasım 1928'de ise Latin harfleri kabul edilerek dünyada ilk kez harf devrimi yapan ülke olma payesine de ulaşılacaktır.Gerçi 1925'te Türki Cumhuryetleri Kiril alfabesine geçmişlerdir. ama onlar Sovyet sisteminin egemenliği altında bulunmaktadırlar.Bu benzeşim bile Türkiye'nin de bir tür bir egemenlik sistemi içerisinde bulunduğuna işaret etmektedir.Zaten Türkler açısından alfabe değişimi uygarlık konseptinin ve merkezinin de değişimine işaret etmektedir.Zira her defasında olduğu gibi bu defasında da yine uygarlığın özü değil biçimi algılanmakta ve transfer edlimeye çalışılmaktadır.Böylece okur yazarı zaten az olan okuma yazmayı zaten sevmeyen,kültür düzeyi,
kitap sevgisi ve okul sayısı ve niteliği zaten düşük olan,onun da ötesinde Kur'an'dan ötürü Arapça'ya bir kutsallık atfeden halkla yönetim ve maarif sistemi arasında yıllarca sürecek bir zıtlaşma,okullara ve okumaya karşı gizli bir direniş ve protesto başlayacak,halk bildiğini de unutacak,okuma yazma oranı sıfıra inecek,tüm kültürel birikimle olan bağlar kopacak ve tüm kültür birikimi imha edilmeye başlanacaktır.Osmanlı vesikaları hurda kağıt fiyatına Bulgaristan'a satılacak ve Osmanlı tarihinin referansları batılı ülke kaynaklarından alınmaya başlanacaktır..

Düşmanlık o kerteye varır ki,üzerinde eski yazı olan kitabeler sıvanarak yazılar kapatılır (M.Doğan).Türk eğitim sistemi ise John Dewey(1924),Kühne(1925),Buyse(1927),Kamerrer(1933) gibi Batılı uzmanların denetimine bırakılır.(T.Timur)

M.Kemal'in harf devrimiyle birlikte 1-2 yıl içinde okuma-yazma bilmeyen kimse kalmayacak iddiasına karşı,bu oran 1970'lerde bile ancak yüzde 50'yi bulacaktı.Yine aynı dönemlerde Latin alfabesini kabul ettirerek,Müslümanlık bağları koparılmaya çalışılan Sovyet Müslümanları da Türklerin Latin alfabesine geçmesi üzerine,Kiril alfabesine geçecekler,böylece Türklerle kurulacak müşterek kültür gerekçesi de geçersiz kalacaktır.(B.Lewis-Amerikalı tarihçi)
Ancak zaman hiç de M.Kemal'i haklı çıkarmamış ve Türkiye'deki okuma yazma oranı hiçbir zaman 3.Dünya uluslarının seviyesinin üstüne çıkamamıştır.Çünkü teşhis yanlıştır dolayısıyla tedavi de...

''Harf devrimi Fransa'dan alınan bir okul programıyla uygulanınca,burjuva ve küçük burjuva kafalar yaratmaktan başka bir işe yaramadı.Öyle ki harf devriminden 40 yıl sonra bile okuma yazma oranı yüzde 52'ydi''. (Yerasimos-Rum tarihçi).1987'de ise bu oran 67.4'tür.(Ana Britannica)

Arap harflerinin terkedilmesi ise yine bir iktidar stratejisidir.Böylece o güne değin kültür dünyasına egemen olan Kemalizm karşıtı ulema ve aydınlar saf dışı bırakılarak yeni türedi bir dille anlaşan soyut bir intelijensiya oluşturulacak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı arasındaki son bağ da böylece koparılacaktır.Oysa ne Çin,ne Japonya,ne de Rusya çok daha radikal devrimler yapmalarına rağmen kendi ülkelerinin alfabesini değiştirme yoluna gitmemişler,diline ve kültürüne ihanet etmemişler ve süreç içerisinde Türkiye'den çok daha fazla mesafe almışlardır.
Dilin Türkçeleştirilmesi,sadeleştirilmesi Kur'an'ın Türkçe'ye tercümesi,hutbelerin Türkçe okutulması elbette olumlu ve güzel davranışlardır.(Aslında bu bile eski harflerin öğrenilmesine olan ihtiyacı engellemek üzere yapılmıştır).Ama alfabe değişimi teknik değil stratejik bir davranıştır ve bir iktidar hesaplaşmasıdır.İktidar kavgasının ise buralara değin vardırılması uzun vadede Türk halkına yarar değil zarar vermiştir.Millet kendi tarihi karşısında kör ve dilsiz kalmıştır.Üstelik tüm bunların devrim olarak nitelenmesi de gülünçtür.
Çünkü gerçek devrim halkın hayat düzeyi ve bağımsızlaşması planında verilir.Oysa bu devrimler halkın sefaletini olduğu kadar bağımlılığını da artırmıştır.
Tüm bunlar ise Türkiye'ye batılı ülkeler nezdinde asla ve asla saygınlık kazandırmamıştır.Çünkü sömürgeciler gerçekçidir.Onları hoşnut bırakan yalnız çıkarlarıdır.,yoksa bir maymun gibi kendisini taklit edenlerin gülünçlüğü değil...

Kemal Tahir ''Batılılaşma Notları''nda harf evrimiyle ilgili olarak şunları söylemektedir.''Yeni harfleri aldığımız zaman(1928)bütçemiz 160 milyon Türk Lirasını aşmıyordu.Bunun sadece(........) milyonunu Milli Eğitim masraflarına ayırabiliyorduk.Bugün bile gerek tarih,gerek dil için harcadıklarımız bir kişisel vakıftan gelen birkaç milyondur.Bu durumda alfabeyi değiştirmek cesaretinin nereden,nasıl alındığı kolay anlaşılır bir şey değildi.Tarihimizi öğreneceğimiz kitapları yeni harflere hangi parayla kaç yılda çevirebilecektik?Şu anda Naima,Peçevi,Silahtar,Cevdet Paşa tarihlerinin yeni harflerle baskıları yoktur.Evliya Çelebi'yi de çocuklarımız okuyamazlar''.(O Evliya Çelebi ki Yunanistan'da 24 cilt olarak basılmış,daha utandırıcısı son 3 cildi Alman işgali altındayken tamamlanmıştır.)
Yüz yıllık Tanzimat döneminde oluşturulan burjuva seçkinliğinin taleplerine koşut ve koşulmuş Kemalist inklaplar,doğal olarak burjuva karakterlidir ve bir aydınlanmış despot tutumuyla sürdürülen otoriter politik strateji,zaten tüm halkın bilinçlenmesini ve siyasete katılımını da doğru bulmaz.Zira yürütülen toplumsal dönüşüm yöntemi karşısında bilinçli bir halk olsun istememektedir(ki bu da doğaldır)..Bu açıdan M.Kemal yine Osmanlı politik geleneğinin sürekliliğiyle uzlaşmaktadır.Çünkü Osmanlı yönetimi halkı despotolize ederken,halkın yönetimini ve güdülmesi rolünü halktan soyut Yeniçeri Ocağının askeri güdümüne ve tarikatlarla camilerin kültür yoluyla denetimine bırakmıştır.

Montesquieu'nun ''az gelişmiş ülkeler ordularının işgali altındadırlar'' sözünü doğrulatırcasına Kemalist sistem de aynı temel yöntemi koruyup,yine halktan soyut ordunun güdümü altında vandal bir değişim ve batılılaşma yolu izleyerek,Batı değerleri,kültürü ve giyim kuşamı bile halka zorbalıkla dayatılacak,diğer yandan ise halkın aydınlatılmasına camilerin rolünü zayıf tutarak daha çok aydınlar ve halkevlerine,halka yeni bir kültür aşınlanmasında adeta kolonizatör bir misyon yüklenecektir.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Unutmadan Bilinilmesi Gerektiğini Düşünüyorum.'!'

Unutmadan Bilinilmesi Gerektiğini Düşünüyorum.'!'

AA - LONDRA - Britanya'daki Christie's müzayede evi, Atatürk'ün harf devrimine ilişkin bizzat tuttuğu notları önceki gün satışa çıkardı. Atatürk'ün notları için biçilen tahmini fiyat 1000-1500 sterlin (yaklaşık 2 bin 600-3 bin 900 YTL) olarak açıklanırken, notlar adı açıklanmayan özel koleksiyoncu tarafından 3 bin 840 sterline (yaklaşık 10 bin YTL) alındı.
Notların Atatürk tarafından İsviçreli antropolog Eugene Pittard'a gönderildiği, içinde heceleme ve telaffuza dair görüşlerin yanı sıra Atatürk tarafından yapılmış eskizlerin yer aldığı belirtildi. Christie's'in kataloğunda Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında halkın yüzde 80'inin okuryazar olmadığı, harf devriminin dengeyi okuryazarlık lehine değiştirmekte büyük rol oynadığı vurgulandı.
Türk dili hakkında bilgi verilen katalogda harf devrimi övüldü. Atatürk'ün notlarını gönderdiği antropolog Pittard, zamanında Ankara'da kendisinin konuğu olmuş, harf devrimi konusunda görüş alışverişinde bulunmuştu. Pittard, daha sonra 1931 yılında yazdığı kitapta da Türkiye'de yapılan harf devrimini insanlık tarihinin en önemli sosyal devrimlerinden biri olarak nitelemişti.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Son Söz.!!!

Son Söz.!!!

Görülen harfe çok dikkat etmek gereklidir. Harfler ile birlikte görülen şeylere de çok dikkat etmek gerekir ve yorumunu bunlara göre yapmak lazımdır.Duayla kalınız.Yorum Sizlerin olsun.


Türkçeye ?
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Latin Harflerini Benimseme Gerekçeleri

Latin Harflerini Benimseme Gerekçeleri

Batı kültürüne duyulan hayranlık veya Avrupa'nın üstünlüğüne olan inanç, Latin alfabesinin kazandığı prestijin temeliydi. 1850-60'lardan itibaren Türk aydın sınıfının tümü Fransızca biliyor ve bazen kendi aralarındaki yazışmalarda Fransızca kullanacak kadar bu dili benimsiyordu. Telgrafın yaygınlaşmasıyla birlikte, Türkçenin Latin alfabesiyle ve Fransız imlasına göre yazılan bir biçimi de günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Beyoğlu, Selanik, İzmir gibi kozmopolit çevrelerde dükkân tabelaları ve ticari reklamlarda çoğu zaman bu yazı kullanılıyordu.
İkinci Meşrutiyet döneminde, Türk ulusal kimliğini İslamiyetten bağımsız olarak tanımlama çabaları, özellikle İttihat ve Terakki'ye yakın aydınlar arasında ağırlık kazandı. Arap yazısı İslam kültürünün ayrılmaz bir parçası sayıldığı için, bu yazının terkedilmesi aynı zamanda Türk ulusal kimliğinin dindışılaşması (veya "laikleşmesi") anlamına gelecekti.
19. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul ve Anadolu'da Rum ve Ermeni harfleriyle basılan gazete ve kitaplar önemli bir sayı tutmaya başlamıştı. Bu yayınların kazandığı popülerlik, Türkçe'nin Arap yazısından başka yazıyla da yazılabileceği fikrinin benimsenmesine yardımcı oldu. 1908-1911'de Latin esaslı Arnavut Alfabesi'nin kabulü ve 1922'de Azerbaycan'ın Latin alfabesini kabulü Türkiye'de büyük yankı uyandırdı.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Harf Devrimi Kanunu

Harf Devrimi Kanunu

1 Kasım 1928'de 1353 sayılı "Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun" Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanunun ana maddeleri aşağıdaki gibiydi:

Madde 1 - Şimdiye kadar Türkçeyi yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından alınan ve merbut [ekli] cetvelde şekilleri gösterilen harfler (Türk harfleri) unvan ve hukuku ile kabul edilmiştir.
Madde 2 - Bu Kanunun neşri tarihinden itibaren Devletin bütün daire ve müesseselerinde ve bilcümle şirket, cemiyet ve hususi müesseselerde Türk harfleriyle yazılmış olan yazıların kabulü ve muameleye konulması mecburidir.
Madde 3 - Devlet dairelerinin her birinde Türk harflerinin Devlet muametına tatbiki tarihi 1929 Kanunusanisinin [Ocak ayı] birinci gününü geçemez. Şu kadarki evrakı tahkikiye ve fezlekelerinin ve ilamların ve matbu muamelat cetvel ve defterlerinin 1929 Haziran iptidasına [başına] kadar eski usulde yazılması caizdir. Verilecek tapu kayıtları ve senetleri ve nüfus ve evlenme cüzdanları ve kayıtları ve askeri hüviyet ve terhis cüzdanları 1929 Haziranı iptidasından itibaren Türk harfleriyle yazılacaktır.
Madde 4 - Halk tarafından vakı müracaatlardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir. 1928 senesi Kanunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi levha, tabela, ilan, reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi, resmi bilcümle mevkut, gayrı mevkut [süreli, süresiz] gazete, risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.
Madde 5 - 1929 Kanunusanisi iptidasından itibaren Türkçe basılacak kitapların Türk harfleriyle basılması mecburidir.
Madde 6 - Resmi ve hususi bütün zabıtlarda 1930 Haziranı iptidasına kadar eski Arap harflerinin stenografi makamında istimali caizdir. Devletin bütün daire müesseselerinde kullanılan kitap, kanun, talimatname, defter, cetvel kayıt ve sicil gibi matbuaların 1930 Haziranı iptidasına kadar kullanılması caizdir.
Madde 7 - Para ve hisse senetleri ve bonolar ve esham ve tahvilat ve pul ve sair kıymetli evrak ile hukuki mahiyeti haiz bilcümle eski vesikalar değiştirilmedikleri müddetçe muteberdirler.
Madde 8 - Bilümum bankalar, imtiyazlı ve imtiyazsız şirketler, cemiyetler ve müesseselerin bütün Türkçe muamelatına Türk harflerinin tatbikı 1929 Kanunusanisinin birinci gününü geçemez. Şukadar ki halk tarafından mezkür müesseselere 1929 Haziranı iptidasına kadar eski Arap harfleriyle müracaat vakı olduğu takdirde kabul olunur. Bu müesseselerin ellerinde mevcut eski Arap harfleriyle basılmış defter, cetvel, kataloğ, nizamname ve talimatname gibi matbuaların 1930 Haziranı iptidasına kadar kullanılması caizdir.
Madde 9 - Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu [basılı] kitaplarla tedrisat [öğretim] icrası memnudur [yasaktır].
Özetle yasa, resmi ve gayrıresmi her türlü yazışmada yeni yazı kullanımını zorunlu kılıyor (md. 2), eski yazıyla süreli ve süresiz yayınları yasaklıyor (md. 4-5) ve okullarda eski yazı öğretilmesine yasak getiriyordu (md. 9).
............................................................................................................................
1929'da ilk ve orta dereceli okullardan Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı. 1930'da imam-hatip okullarının ve 1933'te İstanbul Darülfünun'una bağlı İlahiyat Fakültesi'nin kapatılmasından sonra, Türkiye'de yaklaşık 40 yıl boyunca hiçbir resmi ve özel yasal çerçevede eski yazıyla Türkçe eğitimi verilmediği anlaşılmaktadır. Üniversitelerin edebiyat ve tarih bölümlerinde de bu dönemde eski yazı resmen müfredatta yer almadı. Ankara Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde Arapça ve Farsça kürsüleri var olmaya devam ettiyse de, bunların öğrenci sayısı üç-beş dolayında kaldı.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt