HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Tunus ve Mısır'da Müslümanlar ayaklandı,
Kafir Batı Hilafet mi geliyor endişesine kapıldı !!
Önce Tunus sonra Mısır ardından diğer İslam beldeleri şahlanmaya başladı. 2011 yılına girdiğimizde, yıllardır sömürülen ve hakir görülen Müslümanlar artık buna bir son demek için ve yapılan zulmün ve zilletin bitmesi için sokaklara döküldüler. Çeşitli resmi binalar yakıldı, polis ve askerlerle çatışıldı ve halen çatışılıyor. Olan bitenler karşısında Müslümanlar "acaba bir şeyler mi olacak" telaşına kapılmaya başladı. Neredeyse bir asırdır yönetildiğimiz ve hakir görüldüğümüz dikta rejimleri yıkıldı yıkılacak diye taarruza geçtik. Lakin gözden kaçan ve önemsenmesi gereken bir hadise vardı. O da halkı Müslüman olan bu karton devletlerin halkları, sokağa niye döküldüğünü anlayamamış olması. Daha doğrusu canımız İslam için feda olsun, hürriyet ve demokrasi gelsin sloganı ile karşılaştık. Halbuki o Müslüman'a şunun söylenmesi gerekiyor; ‘Ey Müslüman, senin karşı karşıya kalmış olduğun tüm sıkıntılarının, yani işsizlik ve yoksulluğun, zülüm ve hakir görülmenin, tek ve yegane sebebi var o da; yöneticilerin ve onların üzerine oturdukları rejimlerinin, küfür sistemi olan kapitalizm, cumhuriyet, demokrasi, laiklik, ve liberalizm.. çözüm işte bunların alaşağı edilmesidir'.
İşte Müslümanların her türlü yasağa ve engellere rağmen, polis ve askere meydan okurcasına meydanlara dökülmesinin, tek sebebi bu olmalıdır. Halbuki şu gerçeği de unutmamalıyız. Bu halkların İslami bir kimliğe sahip olmalarına rağmen ki bu tekbir ve sala/namaz eylemleri ile kitlesel olarak ortaya konuluyor, on yıllardır küfür eğitimi ve medya aracılığıyla yanlış bir İslam anlayışına sahip oldular. Onlara dendi ki; "sen hürriyetin ve demokratik hakların için gerekirse şehid olmaya hazır olmalısın." O Müslüman da, Rabbimin şu buyruğundan yoksun olduğu için bunlara kanmaktadır. Rabbim hürriyet ile alakalı şöyle buyurmaktadır:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
"Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman; ne mü'min erkekler için ne de mü'min kadınlar için artık işlerinde bir seçme hakkı olamaz. Kim de Allah'a ve Resulüne isyan ederse; şüphesiz ki apaçık bir sapıklıkla sapmış olur." (Ahzab: 36)
Yani Şeriat koyucu bir suç konusunda (örneğin; hırsızlıkta ceza olarak el kesmekten) söz ediyorsa, inanan bir mümin için o konuda kesinlikle hürriyet yoktur.
Yine Rabbimiz küfür hükmü olan Demokrasi için şöyle buyurmaktadır:
إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ
"Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir." (Yusuf: 40)
Demokrasi'nin hem sözlük hem de pratikteki anlamı yunanca olan dimos, halk zümresi ve kratia hakimiyet sözcüğünden türemiştir. Şu durumda Rabbimizin hüküm, yani hakimiyet Allah'ındır mefhumunun karşısında Demokrasi mefhumu tam bir zıtlık ifade etmektedir ve kesinlikle küfürdür.
Bu kadar açık ve net olduğu halde ve aklı selim olan her Müslüman'ın kesinlikle kabul edemeyeceği bu hakikati mezkur araçlar vasıtası ile Müslümanlar uyutulmak baskı ile sindirilmek istendi. Ama artık yeter, onların planları varsa Rabbimin de planı var, hem de Rabbim en güzel plan kurucudur:
إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا وَأَكِيدُ كَيْدًا
"Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; ben de bir düzen kurup hazırlıyorum." (Tarık: 15,16)
Öyleyse şu konuda hemfikir olmalıyız, siyasi analiz yapılması tabi ki gerekiyor ve bu olayların ardında onları destekleyen ve koruyan Amerika'nın veya Avrupa'nın olması söz konusu olabilir. Lakin onların hesaba katamadığı bir hakikat var o da bu halkların her ne olursa olsun bir İslami kıvılcım ve nusret teşebbüsünde vallahi, billahi ve tallahi o İslami inkılabı destekler ve onun sonuna kadar arkasında durur. İşte ümmetin bu ayaklanması her ne kadarda işsizlik ve temel gıda ihtiyaçlarının temin edilememiş olmasına rağmen gerçekleşiyor olsa da, on yıllardır bizleri yöneten fasid ve hain yöneticilerin bu hadisenin müsebbibi olduğunu anlamış olmaları önem arz etmektedir. Onlara hissettirilmesi gereken en acil bilgi ise bunun o yöneticilerden (yani Zeynel Abidin Bin Ali ve Hüsnü Mübarek gibi hainlerden) daha ziyade onların üzerine oturdukları sistemlerinin ve yönetim şekillerinin tarihin çöplüğüne gönderilmesi gerektiği bilgisidir.
Şu an acilen üzerinde durulması gereken ve tüm Müslümanlara tekrar tekrar söylenmesi icap eden konu; 87 yıldır ümmetin asası olan ve o olmadığı taktirde şuan duçar olmuş olduğumuz bu zelil durumun bitmeyeceğidir. Dahası Rabbimizin huzuruna vardığımızda sorgulanacağımız en önemli hususlardan olan İslam'ın hükümleri ile hükmeden bir Hilafet Devletinin hala ikame edilememiş olmasının hesabıdır.
Evet, Müslümanlar artık gün gibi ortada olan Tunus'un başında bulunan ve şu an firarda olan Zeynel Abidin'in Müslümanların malını ve canını nasıl gasp ettiğini gördük:
Sherpa, Uluslararası Şeffaflık Örgütü ve İnsan Hakları Arap Komisyonu 5 milyar dolarlık bir serveti olduğunu öne sürüyor. Bin Ali ailesinin bankacılık, sigorta, balıkçılık ve inşaat sektöründe yatırımları olduğu ve yaklaşık 30 ev ve işyerleri bulunduğu belirtiliyor. Bunlar arasında bazı oteller de var. Bazı gazeteler, Leyla Trabelsi'nin ayaklanma sırasında Merkez Bankası kasalarından değeri 55 milyon doları geçen 1,5 ton külçe altın kaçırdığını öne sürmüştü.
Yine halen iktidarda bulunan ve defolması için günlerdir Müslüman Mısır halkı tarafından tarihin çöplüğüne atılması için protesto edilen Hüsnü Mübarek'in ve ailesinin mal varlığı ise dudak uçuklatacak şekilde. İşte Takvim Gazetesi'nde yar alan haberde John Perkins'in Mübarek'in Amerika'daki mal varlığı ile alakalı söyledikleri:
"Sadece Lübnan ve Ürdün'ün adına görünen para 250 milyar dolardan fazla. Fakat ilginç bir durum Mısır için söz konusu. Yaklaşık 55 milyar dolarlık bir paranın kimin adına olduğu bilinmiyor. Çok gizli bir durum. Bu paranın Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in adına olma ihtimali de zayıf değil. Hüsnü Mübarek'in 55 milyar dolar serveti mi var? Bu konuda net bir açıklama yapamıyorum. Bildiğim bir gerçek var. O da Mısır'ın Amerikan bankalarında 55 milyar dolarının olduğu ama bu paranın Mısır adına kayıtlı olmadığı. Paranın Mübarek adına olma ihtimali yüksek."
JOHN PERKİNS KİMDİR?
1945'te New Hampshire'da doğdu. Boston Üniversitesi'ni bitirdikten sonra bir anda kendini CIA'de buldu. CIA onu, Amerikan'ın en önemli istihbarat birimi Ulusal Güvenlik Ajansı'na (NSA) yönlendirdi. NSA tarafından 'ekonomik tetikçi' olarak yetiştirildi. 1980'e kadar Amerikan istihbarat örgütleri tarafından yönlendirilen danışmanlık şirketlerinde görev yaptı. Endonezya, Ekvator, Panama, İran, Suudi Arabistan, Venezüella'da çalıştı.
Müslüman halkların, yani ümmetin, ayaklanma tavrı bugünlerde Yemene, Ürdün'e, Suriye'ye, Cezayir'e ve diğerlerine sıçramış durumda.
Rabbim bu tavrın ve duruşun akabinde bizlere tez zamanda ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmaya muvaffak eylesin. (Amin).
Kardeşiniz Mehmet Aydın
Kafir Batı Hilafet mi geliyor endişesine kapıldı !!
Önce Tunus sonra Mısır ardından diğer İslam beldeleri şahlanmaya başladı. 2011 yılına girdiğimizde, yıllardır sömürülen ve hakir görülen Müslümanlar artık buna bir son demek için ve yapılan zulmün ve zilletin bitmesi için sokaklara döküldüler. Çeşitli resmi binalar yakıldı, polis ve askerlerle çatışıldı ve halen çatışılıyor. Olan bitenler karşısında Müslümanlar "acaba bir şeyler mi olacak" telaşına kapılmaya başladı. Neredeyse bir asırdır yönetildiğimiz ve hakir görüldüğümüz dikta rejimleri yıkıldı yıkılacak diye taarruza geçtik. Lakin gözden kaçan ve önemsenmesi gereken bir hadise vardı. O da halkı Müslüman olan bu karton devletlerin halkları, sokağa niye döküldüğünü anlayamamış olması. Daha doğrusu canımız İslam için feda olsun, hürriyet ve demokrasi gelsin sloganı ile karşılaştık. Halbuki o Müslüman'a şunun söylenmesi gerekiyor; ‘Ey Müslüman, senin karşı karşıya kalmış olduğun tüm sıkıntılarının, yani işsizlik ve yoksulluğun, zülüm ve hakir görülmenin, tek ve yegane sebebi var o da; yöneticilerin ve onların üzerine oturdukları rejimlerinin, küfür sistemi olan kapitalizm, cumhuriyet, demokrasi, laiklik, ve liberalizm.. çözüm işte bunların alaşağı edilmesidir'.
İşte Müslümanların her türlü yasağa ve engellere rağmen, polis ve askere meydan okurcasına meydanlara dökülmesinin, tek sebebi bu olmalıdır. Halbuki şu gerçeği de unutmamalıyız. Bu halkların İslami bir kimliğe sahip olmalarına rağmen ki bu tekbir ve sala/namaz eylemleri ile kitlesel olarak ortaya konuluyor, on yıllardır küfür eğitimi ve medya aracılığıyla yanlış bir İslam anlayışına sahip oldular. Onlara dendi ki; "sen hürriyetin ve demokratik hakların için gerekirse şehid olmaya hazır olmalısın." O Müslüman da, Rabbimin şu buyruğundan yoksun olduğu için bunlara kanmaktadır. Rabbim hürriyet ile alakalı şöyle buyurmaktadır:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
"Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman; ne mü'min erkekler için ne de mü'min kadınlar için artık işlerinde bir seçme hakkı olamaz. Kim de Allah'a ve Resulüne isyan ederse; şüphesiz ki apaçık bir sapıklıkla sapmış olur." (Ahzab: 36)
Yani Şeriat koyucu bir suç konusunda (örneğin; hırsızlıkta ceza olarak el kesmekten) söz ediyorsa, inanan bir mümin için o konuda kesinlikle hürriyet yoktur.
Yine Rabbimiz küfür hükmü olan Demokrasi için şöyle buyurmaktadır:
إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ
"Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir." (Yusuf: 40)
Demokrasi'nin hem sözlük hem de pratikteki anlamı yunanca olan dimos, halk zümresi ve kratia hakimiyet sözcüğünden türemiştir. Şu durumda Rabbimizin hüküm, yani hakimiyet Allah'ındır mefhumunun karşısında Demokrasi mefhumu tam bir zıtlık ifade etmektedir ve kesinlikle küfürdür.
Bu kadar açık ve net olduğu halde ve aklı selim olan her Müslüman'ın kesinlikle kabul edemeyeceği bu hakikati mezkur araçlar vasıtası ile Müslümanlar uyutulmak baskı ile sindirilmek istendi. Ama artık yeter, onların planları varsa Rabbimin de planı var, hem de Rabbim en güzel plan kurucudur:
إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا وَأَكِيدُ كَيْدًا
"Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; ben de bir düzen kurup hazırlıyorum." (Tarık: 15,16)
Öyleyse şu konuda hemfikir olmalıyız, siyasi analiz yapılması tabi ki gerekiyor ve bu olayların ardında onları destekleyen ve koruyan Amerika'nın veya Avrupa'nın olması söz konusu olabilir. Lakin onların hesaba katamadığı bir hakikat var o da bu halkların her ne olursa olsun bir İslami kıvılcım ve nusret teşebbüsünde vallahi, billahi ve tallahi o İslami inkılabı destekler ve onun sonuna kadar arkasında durur. İşte ümmetin bu ayaklanması her ne kadarda işsizlik ve temel gıda ihtiyaçlarının temin edilememiş olmasına rağmen gerçekleşiyor olsa da, on yıllardır bizleri yöneten fasid ve hain yöneticilerin bu hadisenin müsebbibi olduğunu anlamış olmaları önem arz etmektedir. Onlara hissettirilmesi gereken en acil bilgi ise bunun o yöneticilerden (yani Zeynel Abidin Bin Ali ve Hüsnü Mübarek gibi hainlerden) daha ziyade onların üzerine oturdukları sistemlerinin ve yönetim şekillerinin tarihin çöplüğüne gönderilmesi gerektiği bilgisidir.
Şu an acilen üzerinde durulması gereken ve tüm Müslümanlara tekrar tekrar söylenmesi icap eden konu; 87 yıldır ümmetin asası olan ve o olmadığı taktirde şuan duçar olmuş olduğumuz bu zelil durumun bitmeyeceğidir. Dahası Rabbimizin huzuruna vardığımızda sorgulanacağımız en önemli hususlardan olan İslam'ın hükümleri ile hükmeden bir Hilafet Devletinin hala ikame edilememiş olmasının hesabıdır.
Evet, Müslümanlar artık gün gibi ortada olan Tunus'un başında bulunan ve şu an firarda olan Zeynel Abidin'in Müslümanların malını ve canını nasıl gasp ettiğini gördük:
Sherpa, Uluslararası Şeffaflık Örgütü ve İnsan Hakları Arap Komisyonu 5 milyar dolarlık bir serveti olduğunu öne sürüyor. Bin Ali ailesinin bankacılık, sigorta, balıkçılık ve inşaat sektöründe yatırımları olduğu ve yaklaşık 30 ev ve işyerleri bulunduğu belirtiliyor. Bunlar arasında bazı oteller de var. Bazı gazeteler, Leyla Trabelsi'nin ayaklanma sırasında Merkez Bankası kasalarından değeri 55 milyon doları geçen 1,5 ton külçe altın kaçırdığını öne sürmüştü.
Yine halen iktidarda bulunan ve defolması için günlerdir Müslüman Mısır halkı tarafından tarihin çöplüğüne atılması için protesto edilen Hüsnü Mübarek'in ve ailesinin mal varlığı ise dudak uçuklatacak şekilde. İşte Takvim Gazetesi'nde yar alan haberde John Perkins'in Mübarek'in Amerika'daki mal varlığı ile alakalı söyledikleri:
"Sadece Lübnan ve Ürdün'ün adına görünen para 250 milyar dolardan fazla. Fakat ilginç bir durum Mısır için söz konusu. Yaklaşık 55 milyar dolarlık bir paranın kimin adına olduğu bilinmiyor. Çok gizli bir durum. Bu paranın Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in adına olma ihtimali de zayıf değil. Hüsnü Mübarek'in 55 milyar dolar serveti mi var? Bu konuda net bir açıklama yapamıyorum. Bildiğim bir gerçek var. O da Mısır'ın Amerikan bankalarında 55 milyar dolarının olduğu ama bu paranın Mısır adına kayıtlı olmadığı. Paranın Mübarek adına olma ihtimali yüksek."
JOHN PERKİNS KİMDİR?
1945'te New Hampshire'da doğdu. Boston Üniversitesi'ni bitirdikten sonra bir anda kendini CIA'de buldu. CIA onu, Amerikan'ın en önemli istihbarat birimi Ulusal Güvenlik Ajansı'na (NSA) yönlendirdi. NSA tarafından 'ekonomik tetikçi' olarak yetiştirildi. 1980'e kadar Amerikan istihbarat örgütleri tarafından yönlendirilen danışmanlık şirketlerinde görev yaptı. Endonezya, Ekvator, Panama, İran, Suudi Arabistan, Venezüella'da çalıştı.
Müslüman halkların, yani ümmetin, ayaklanma tavrı bugünlerde Yemene, Ürdün'e, Suriye'ye, Cezayir'e ve diğerlerine sıçramış durumda.
Rabbim bu tavrın ve duruşun akabinde bizlere tez zamanda ikinci Raşidi Hilafet Devletini kurmaya muvaffak eylesin. (Amin).
Kardeşiniz Mehmet Aydın