Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Truman show filmi üzerine (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53


turplu-truman.jpg


TRUMAN SHOW FİLMİ ÜZERİNE
Fatih Turplu

Bir ada üzerine baştanbaşa bir film stüdyosu kuruluyor. Öyle bir stüdyo ki bu, ufuk çizgisi paravan, güneşi projektör, tüm sakinleri oyuncu ve evlerinden yoluna, herhangi bir kavşağından banyodaki aynasına kadar her tarafı kameralarla donatılmış.
Bu sahte dekorun ortasında bir adam: (Truman)…
Bu adamın doğum ânından itibaren tüm dünyada canlı olarak yayınlanan bir program: Truman show…
Talihsiz (Truman) gökyüzünün muşamba, yağmurunun suni, annesinden babasına, en yakın dostundan karısına kadar hepsi bir kurgunun ürünü bu “muşambadan dekor” içinde mutlu (!) bir hayat sürmekte…
Bu organizasyonun mimarı ise, ayda bulunan stüdyosunda, kulağında mikrofon telsizi, filmini yönetmekte… (Truman Show) öyle tutulmuştur ki, tişörtleri, şapkaları, oyuncaklarından bilmem nesine kadar bir kazanç, bir istismar kapısı…
Bir sigorta şirketinde çalıştığını zanneden (Truman)a öyle bir oyun -içinde oyun– oynanmıştır ki, küçüklüğünde babasını bir deniz kazasında öldürmüşler (!) ve böylece denize karşı onda derin bir korku uyandırmışlardır.
Karısı, okuduğu lisede -o vakitler sevdiği bir oyuncu değil de- yönetmenin arzusu doğrultusunda seçilen bir başka oyuncu, bir başka kimse.
Bu adamın herkesten ayrı, kendisine ait bir “özel”i ve iradesini kullanıp yaptığı sanki hiçbir şey yoktur; her şey etrafın ona yaptırdığı ve onun da “kendi kendime yaptım!” zannettiği bir kurgu, bir umacı masalıdır âdeta!
“Adetâ”sı mı var?
(Truman) için her şey bir umacı masalıdır. Hatta bu masallar insan hayalinin korkunç noktalarından süzülüp gelir de, gerçek olmadığı hissiyle yine insan kendisine bir sükûnet hissi bulur. Ne var ki (Truman), şairin “bütün bir kâinat muşamba dekor – bütün bir insanlık yalana teslim” mısralarını ne kadar da kanlı canlı yaşamaktadır.
Günlerden bir gün bir kıza ilgi duyar. Bu kız aynı zamanda “gerçek dünyanın” hakiki fikirlerine sahibtir ve ona içinde bulunduğu fanusun, şairin “hayat bir zar içinde hayatı örten bir zar” dediği o “zar”ın realitesinden bahsetmek için oradadır.
Bir gün kütübhanede kameraların ölü noktasında bir yerde –kitab raflarının içinde– çok kısa bir ânda “izleniyorsun” gibi bir şeyler söylemeye çalışır. Fakat ne derdini anlatabilir ne de (Truman) bir şey anlayabilir. Ve aynı günün sonunda kız işten (adadan) kovulur; artık (Truman)ı içinde bulunduğu sahte dekorda, gözleri yaşlı gerçek dünya da seyretmektedir.
(Truman), içinde lise yıllarından beridir ilk defa duyduğu bir sıcaklık, sevdiğini düşünmeye başlar. Ah aşk! Her şey senin yüzünden değil mi zaten?
Sevdiği kızın âniden ortadan kaybolmasına –ki senaryo içindeki senaryo icabı kızın problemleri vardır ve filanca memlekete gitmiştir- şaşırır. Yıllardır süre gelen (otomatizm)den sıyrılıyor gibidir. Bir sabah kalkar ve bir sürü kadın dergisi satın alır. Amacı bir sürü kadın fotoğrafından ayrı ayrı parçaları keserek ve sonrasında bunları birleştirerek sevdiği kızın siluetine–resmine ulaşmaktır. Yani “parça”ları birleştirip “bütün”e ulaşmaya çalışır.
Kendince aradığı resme ulaşması onda bir nevi zafer kazanmış ve yeni bir zafer kazanma arzusuna kapılmış bir kumandan hissiyatı doğurur.
Bir sabah kalkar ve arabasına atladığı gibi şehir dışına doğru yol alır… Uzun bir polis kordonu ve yolun “kapatılmış” olduğu uyarısı ile önü kesilir… Başka bir gün şehirlerarası otobüse biner, fakat talih (!) bu ya, otobüs bozulur. Bir akşam, şehir dışına çıkacağı köprünün başına kadar gelir ama deniz fobisi onu gitmekten alıkoyar.
Kafasında birçok şübhenin dirilmesine karşılık, uzun yılların verdiği alışkanlık hissi kolayca atılamaz.
Birbirlerine benzeyen aynı günlerden bir gün işine giderken sokaktaki dilencinin babasına çok benzediğini fark eder. Tam o esnada trafik karışır, bir kişi (Truman)a perde olur ve iki kişi -görevli- bu dilenciyi o mekândan uzaklaştırır. Sevdiği kızdan hemen sonra yaşanan bu olaydır onun şuuraltındaki bütün şübheleri gün yüzüne çıkaran… Şübhelerinin dirilmesine, bu basit benzetme, geçmişe dair bir parıldayış, bu sendeleme ânıdır vesile olan.
Tıpkı bir ihtilal gibi! Nasıl ki (Mirabo)nun “gidin ve efendinize-krala söyleyin, biz meclise ancak süngü zoruyla çıkarız!” deyişi Fransız İhtilalinin fitillerinden bir fitil olmuşsa ve (Kamiy Dezmülen)in halka yaptığı konuşma fitili ateşlemişse, işte öyle!
“Her ân bir ihtilal halinde olan insan”a misal (Truman) artık etrafa başka bir gözle bakmaya başlar; yani, -“şuur seviyesi değiştikçe gerçeklik seviyesi değişir’”- değişmiştir…
Bir sabah arabasına biner. Arabayı çalıştıracağı vakit çalıştırmaz ve gözleri dikiz aynasında arkasındaki yoldan geçenleri seyretmeye koyulur… Önce mavi renkli bir araba geçer. Ardından bisikletli bir çocuk ve kırmızı renkli bir araba… (Truman) hareket etmediği için işler karışır ve aynı sahne yine tekrarlanmak zorunda kalınır.
Büyük aksiyon adamının “Acaba şu tabuttakiler ölmemiş de mahsustan, bana oyun diye mi kaskatı kesilmişler!” dediği kadar üstün ve çileli bir şuur taşımasa da, artık (Truman)ın gözünde bir perdenin aralandığı söylenebilir…
Gayet planlı ve ince bir hesabla bu kurgunun mimarlarını ters köşeye yatırarak bir sandala biner ve denize açılmayı başarır sonunda…
Onu caydırmak için fırtınalar ve şimşekler koparılır üstünde; ama nafile! Hakikat arayıcılığı öyle bir hissiyat aşılar ki insana, dışarıdan zehir gibi gözüken bu hissin panzehiri sadece ve sadece hakikatin kendisi, hatta tâ kendisidir…
“Dev gibi gelip çattı birden hakikat. Tos!
Sen cüce sanatkârlık sana büsbütün paydos”
Bir süre yol aldıktan sonra, hiç bitmeyecekmiş gibi yaşadığımız, hayatımız gibi gözüken “muşambadan” ufuk çizgisi “dekor”una çarpıverir.
“Tos!”
Yayın kesilir… Şu olur, bu olur… Sonunda yönetmen onunla konuşur ve kalması için dil döker.
Bir yalanı hakikat diye yaşadığını anlayan (Truman)a kalması için yalvarır âdeta. Ama heyhat! (Alfred de Musset)nin “Ama işte hakikat ebedîdir – Yaşarsa bir kimse ondan bir haber – Âlemde ömrünce gafil kişidir” mısralarındaki ebedî hakikati bu sahte dünyaya mı değişecektir?
Ve (Truman), film boyunca söylediği bir espriyi son defa orada kullanır. Dekoru delip, gerçek dünyaya, sevgilisine gider… Sevgili, hakikat için vesile olmuştur…
(Truman)ın bu gidişi hiç aklımızdan çıkmaz ve ardından hep şöyle düşünürüz:
Acaba o, şimdi içinde bulunduğu dünyanın ona dayattığı kayıtları da yine evvelki hayatındaki gibi kabul mü edecek yoksa yine önceki gibi bir düşünceye kapılacak mı?
(Romeo)ya “vakit o kadar geç ki erken sayabiliriz!” dedirten şair, her şeyi özetleyecek şimdi:
“Bu dünya baştanbaşa bir aptalın anlattığı masaldan ibaret!”
Kaynak: Aylık Dergisi, Haziran 2009


 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
8557118.jpg


Tarihi çarpıtan on ünlü film






Kimi zaman çekim hataları ile karşımıza çıkan filmler bazen de tarihi çarpıtıyor. Times, bu konuda ilk 10’a giren filmleri sıraladı.

U-571 Filmde Hitler’in U-botlarına tam olarak neyi ne zaman vuracaklarını söyleyen bir aygıtı ele geçirenin Amerikalılar olduğu söylenirken aslında İngilizler 1941 yılında daha ABD savaşa katılmadan bu makineyi ele geçirmiş ve kodunu kırmıştı.

Cesur Yürek Cesur Yürek filminde kahraman olarak gösterilen William Wallace yansıtıldığı gibi yoksul değil toprak sahibi bir şövalyeydi.

MÖ 10000 Birçok coğrafi gerçeğin hiçe sayıldığı, var olmayan hayvanların canlı gösterildiği görülüyor.

Vatansever Amerikalıların kilisede İngilizler tarafından öldürülmesi motifinin İkinci Dünya Savaşı’ndan çalıntı olduğu iddia ediliyor.

Pearl Harbour Filmin baş kahramanları olan George Welch ve Kenneth M. Taylor aşk yaşamları ve gökyüzünde yaşadıkları maceralar ile kahramanlaştırılıyor. Ancak Welch ölümü öncesinde oğluna filmin gerçekleri fazlaca çarpıttığını itiraf etmiş.

Apocalypto Filmde Maya insanlarının hayatı tarihsel bilgilerle doğrulanmamış şekilde gösteriliyor. Azteklerde görülen bazı davranışların Mayalara mal edildiği filmde de Mel Gibson imzası var.

Amadeus Filmde ünlü bestekarın müziğini kıskanan vasat besteci Antonio Salieri’nin komplosu sonucu öldüğü anlatılıyor. Doğrulanamayan iddianın ardında İtalyan-Alman müzik okulları arasındaki rekabetin olduğu düşünülüyor.

Gladyatör Filmde Commodus kız kardeşini arzulayan ve babasını öldüren bir korkak gibi gösterilse de gerçekte Commodus kaprisli bir kişi olarak biliniyor ve babasının çiçek hastalığından öldüğü sanılıyor.

Young Victoria Filmde Prens Albert’in, Kraliçe Elizabeth’i korumak için bir kurşunun önüne atıldığı gösterilse de gerçekte bunun olamdığı biliniyor.

Marie Antoinette Filmde imparatorun seksten korktuğu gösterilirken aslında çiftin sağlık sorunları olduğu söyleniyor.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt