HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
TOPLUM
50- Toplum; aralarında daimi alakalar (ilişkiler) bulunan insanlar topluluğudur. Bir kaç ferdin bir araya gelmesi cemaati (topluluğu) oluşturur. Yani fertlerden meydana gelen topluluğa cemaat denir. O fertler arasında daimi ilişkiler meydana geldiği zaman toplum oluşur. Aralarında daimi ilişkiler meydana gelmemiş fertler bir toplumu meydana getirmeyip cemaat olarak kalırlar. İnsan topluluklarını toplum haline getiren tek unsur aralarındaki daimi ilişkilerdir. Bu ilişkiler ise, o insanların maslahatlarının (karşılıklı menfaatlerinin) itmesiyle oluşur. Maslahat, alakaları oluşturan demektir. Maslahat, bulunmadığı zaman alaka da bulunmaz. Ancak bu çıkarların (maslahatların) gerçekten çıkar veya zarar olduğunu belirleyen tek şey insanın maslahatla ilgili mefhumudur (anlayışıdır). Eğer kişi bir işin maslahat olduğunu görürse alaka meydana gelir. Eğer bir işin maslahat olmadığına inanırsa alaka meydana gelmez. O halde maslahatı belirleyen (tayin eden) mefhumdur. Buna bağlı olarak alakayı meydana getiren de mefhum olmaktadır. Mefhumlar, fikirlerin manaları olduğuna göre maslahatı belirleyen fikirler olmaktadır. Buna bağlı olarak da, alakayı oluşturan fikirler olmaktadır. Zira insanlar arasındaki fikir birliği bakış birliğini sağlar. Dolayısıyla ilişkiyi sağlar. Ancak yalnız başına fikirlerdeki birlik alakaların bulunmasına yetmez. Bununla birlikte duygu birliğinin de bulunması gerekir. Yani ilişkilerin oluşması için, o maslahat iki şahsı da sevindirmelidir. Maslahatın oluşması ve ona bağlı olarak da alakaların oluşması için iki şahsın maslahata bakışta fikir birliğinin yanında; sevinçte ve kızgınlıkta, acıda ve kederde ve bunun dışındaki şeylerde, duygu birliğinin de bulunması gerekir. Ancak yine de duygu ve fikirlerdeki birlik alakaların oluşmasına yetmez. Alakaların bulunması için fikir ve duygu birliği ile birlikte kendisiyle maslahatların tedavî edildiği (tanzim edildiği) nizam birliğinin de bulunması lazımdır. Yani, alakanın oluşması için maslahatın tedavi keyfiyeti üzerinde tarafların ittifak etmeleri gerekir. Bundan dolayı insanlar arasındaki ilişkinin tam olabilmesi için; fikir, duygu ve nizam birliğinin gerçekleşmesi lazımdır. İnsanlar arasında bu üç hususun birliği bulunmazsa alaka da bulunmaz. Bu nedenle, aralarında fikir, duygu ve nizam birliği bulunan insanlar toplumdur. Böylece toplum; insan, duygu, fikir ve nizamlardan oluşur. Zira o, aralarında sürekli alakaların bulunduğu bir insan topluluğudur. Fakat, insanlar arasında bu daimi alaka ancak insanlar arasında fikir, duygu ve nizam birliği ile oluşur. Bunlara göre toplum oluşur. Bu nedenle insanlar, sahip oldukları değişik fikir, duygu ve nizamlardan dolayı çeşitli toplumlara ayrılmışlardır.
51- İslâmî toplum: İçerisinde cereyan eden ilişkilerin İslâmî fikirler, duygu ve nizamlarla yürüdüğü bir toplumdur. Yani kendi aralarında, kendileriyle başkaları arasında oluşan ilişkilerin, İslâm akidesine ve şerî hükümlere göre cereyan ettiği müslümanlardan oluşan topluluktur. İlişkilerinde İslâmî nizamlar, fikirler ve duyguların hakim olmaksızın sadece müslümanların bulunması o toplumu İslâmî toplum haline getirmez. İslâmî toplum olması için; ilişkilerindeki fikir, duyu ve nizamların İslâmî olması lazımdır. Böylece bir toplumun İslâmî toplum olmasının temel şartı; aralarında cereyan eden ilişkilerdeki fikir, duygu ve nizamların, İslâmî fikir, duygu ve nizamlar olmasıdır. Yukarıda olduğu gibi yalnızca insanların Müslüman olması yeterli olmayıp, fikir, duygu ve nizamların da İslâmî olması lazımdır. Çünkü toplum; insanlar, fikirler, duygular ve nizamlardan meydana gelir. Bundan dolayı bugün dünyanın her bölgesinde müslümanların içinde yaşadıkları toplumlar, fertlerin tamamı Müslüman olsalar dahi, gayri İslâmî toplumlardır. Çünkü, aralarında cereyan eden ilişkilerin hepsi; İslâmî fikir, duygu ve nizamlarla yürümemektedir. Hatta yargılamalarında aralarındaki anlaşmazlıkların halledilmesinde halâ şerî hükümler tatbik eden ülkeler de İslâmî toplum kategorisine girmezler. Çünkü, o devletler diğer işlerini İslâmî olmayan fikir ve hükümlere göre yürütmektedirler. Halbuki, bir toplumun İslâmî toplum olabilmesi için bütün ilişkilerini İslâmî akide ve şerî hükümlere göre yürütmesi gerekir.
52- Bugün müslümanların içinde yaşadıkları gayri İslâmî toplumu değiştirip yerine İslâmî bir toplum getirebilmek için, bütün ilişkileri bir defada değiştirmek lazımdır. Yani tedrici olarak değil inkılâp yoluyla değiştirmek gerekir. Başka bir ifade ile, mevcut bütün ilişkileri kaldırıp, onların yerine bir defada İslâmî ilişkileri koymak gerekir. Bu ise, önce hükmetme nizamından başlayarak diğer nizamlara bir defada geçmekle gerçekleşir. İlk yapılacak iş, yürürlükte olan hükmü tamamen ortadan kaldırıp, yerine İslâmî idare mekanizması yerleştirilmeli ve insanlar da İslâmî fikir ve hükümlere uymaya zorlanmalıdır. Amellerinde yürütücü olanın Allah'ın emir ve nehiyleri olmasını, bütün işlerinde ölçünün helâl ve haram olması, müslümanların üzerine farz kılınmalıdır. Bu değiştirme esnasında yönlendirme ve cezaî müeyyidelerle seyredilecektir. Böylece müslümanlara, dinleri hatırlatılacak ve insanların tamamına da İslâm'ın fikirleri ve hükümleri açıklanacaktır. Aynı zamanda karşı gelenler hadlerle ve tazirlerle cezalandırılacaklardır. Fakat bütün bu uygulamalar, müslümanların inandıkları İslâmî fikir ve hükümlere bağlanmalarına yani onlardaki itici güce dayanacaktır. Eğer bu itici güç yoksa kuvvet ve ceza uygulamaları ile zorunlu kılmaya başvurulacaktır.
50- Toplum; aralarında daimi alakalar (ilişkiler) bulunan insanlar topluluğudur. Bir kaç ferdin bir araya gelmesi cemaati (topluluğu) oluşturur. Yani fertlerden meydana gelen topluluğa cemaat denir. O fertler arasında daimi ilişkiler meydana geldiği zaman toplum oluşur. Aralarında daimi ilişkiler meydana gelmemiş fertler bir toplumu meydana getirmeyip cemaat olarak kalırlar. İnsan topluluklarını toplum haline getiren tek unsur aralarındaki daimi ilişkilerdir. Bu ilişkiler ise, o insanların maslahatlarının (karşılıklı menfaatlerinin) itmesiyle oluşur. Maslahat, alakaları oluşturan demektir. Maslahat, bulunmadığı zaman alaka da bulunmaz. Ancak bu çıkarların (maslahatların) gerçekten çıkar veya zarar olduğunu belirleyen tek şey insanın maslahatla ilgili mefhumudur (anlayışıdır). Eğer kişi bir işin maslahat olduğunu görürse alaka meydana gelir. Eğer bir işin maslahat olmadığına inanırsa alaka meydana gelmez. O halde maslahatı belirleyen (tayin eden) mefhumdur. Buna bağlı olarak alakayı meydana getiren de mefhum olmaktadır. Mefhumlar, fikirlerin manaları olduğuna göre maslahatı belirleyen fikirler olmaktadır. Buna bağlı olarak da, alakayı oluşturan fikirler olmaktadır. Zira insanlar arasındaki fikir birliği bakış birliğini sağlar. Dolayısıyla ilişkiyi sağlar. Ancak yalnız başına fikirlerdeki birlik alakaların bulunmasına yetmez. Bununla birlikte duygu birliğinin de bulunması gerekir. Yani ilişkilerin oluşması için, o maslahat iki şahsı da sevindirmelidir. Maslahatın oluşması ve ona bağlı olarak da alakaların oluşması için iki şahsın maslahata bakışta fikir birliğinin yanında; sevinçte ve kızgınlıkta, acıda ve kederde ve bunun dışındaki şeylerde, duygu birliğinin de bulunması gerekir. Ancak yine de duygu ve fikirlerdeki birlik alakaların oluşmasına yetmez. Alakaların bulunması için fikir ve duygu birliği ile birlikte kendisiyle maslahatların tedavî edildiği (tanzim edildiği) nizam birliğinin de bulunması lazımdır. Yani, alakanın oluşması için maslahatın tedavi keyfiyeti üzerinde tarafların ittifak etmeleri gerekir. Bundan dolayı insanlar arasındaki ilişkinin tam olabilmesi için; fikir, duygu ve nizam birliğinin gerçekleşmesi lazımdır. İnsanlar arasında bu üç hususun birliği bulunmazsa alaka da bulunmaz. Bu nedenle, aralarında fikir, duygu ve nizam birliği bulunan insanlar toplumdur. Böylece toplum; insan, duygu, fikir ve nizamlardan oluşur. Zira o, aralarında sürekli alakaların bulunduğu bir insan topluluğudur. Fakat, insanlar arasında bu daimi alaka ancak insanlar arasında fikir, duygu ve nizam birliği ile oluşur. Bunlara göre toplum oluşur. Bu nedenle insanlar, sahip oldukları değişik fikir, duygu ve nizamlardan dolayı çeşitli toplumlara ayrılmışlardır.
51- İslâmî toplum: İçerisinde cereyan eden ilişkilerin İslâmî fikirler, duygu ve nizamlarla yürüdüğü bir toplumdur. Yani kendi aralarında, kendileriyle başkaları arasında oluşan ilişkilerin, İslâm akidesine ve şerî hükümlere göre cereyan ettiği müslümanlardan oluşan topluluktur. İlişkilerinde İslâmî nizamlar, fikirler ve duyguların hakim olmaksızın sadece müslümanların bulunması o toplumu İslâmî toplum haline getirmez. İslâmî toplum olması için; ilişkilerindeki fikir, duyu ve nizamların İslâmî olması lazımdır. Böylece bir toplumun İslâmî toplum olmasının temel şartı; aralarında cereyan eden ilişkilerdeki fikir, duygu ve nizamların, İslâmî fikir, duygu ve nizamlar olmasıdır. Yukarıda olduğu gibi yalnızca insanların Müslüman olması yeterli olmayıp, fikir, duygu ve nizamların da İslâmî olması lazımdır. Çünkü toplum; insanlar, fikirler, duygular ve nizamlardan meydana gelir. Bundan dolayı bugün dünyanın her bölgesinde müslümanların içinde yaşadıkları toplumlar, fertlerin tamamı Müslüman olsalar dahi, gayri İslâmî toplumlardır. Çünkü, aralarında cereyan eden ilişkilerin hepsi; İslâmî fikir, duygu ve nizamlarla yürümemektedir. Hatta yargılamalarında aralarındaki anlaşmazlıkların halledilmesinde halâ şerî hükümler tatbik eden ülkeler de İslâmî toplum kategorisine girmezler. Çünkü, o devletler diğer işlerini İslâmî olmayan fikir ve hükümlere göre yürütmektedirler. Halbuki, bir toplumun İslâmî toplum olabilmesi için bütün ilişkilerini İslâmî akide ve şerî hükümlere göre yürütmesi gerekir.
52- Bugün müslümanların içinde yaşadıkları gayri İslâmî toplumu değiştirip yerine İslâmî bir toplum getirebilmek için, bütün ilişkileri bir defada değiştirmek lazımdır. Yani tedrici olarak değil inkılâp yoluyla değiştirmek gerekir. Başka bir ifade ile, mevcut bütün ilişkileri kaldırıp, onların yerine bir defada İslâmî ilişkileri koymak gerekir. Bu ise, önce hükmetme nizamından başlayarak diğer nizamlara bir defada geçmekle gerçekleşir. İlk yapılacak iş, yürürlükte olan hükmü tamamen ortadan kaldırıp, yerine İslâmî idare mekanizması yerleştirilmeli ve insanlar da İslâmî fikir ve hükümlere uymaya zorlanmalıdır. Amellerinde yürütücü olanın Allah'ın emir ve nehiyleri olmasını, bütün işlerinde ölçünün helâl ve haram olması, müslümanların üzerine farz kılınmalıdır. Bu değiştirme esnasında yönlendirme ve cezaî müeyyidelerle seyredilecektir. Böylece müslümanlara, dinleri hatırlatılacak ve insanların tamamına da İslâm'ın fikirleri ve hükümleri açıklanacaktır. Aynı zamanda karşı gelenler hadlerle ve tazirlerle cezalandırılacaklardır. Fakat bütün bu uygulamalar, müslümanların inandıkları İslâmî fikir ve hükümlere bağlanmalarına yani onlardaki itici güce dayanacaktır. Eğer bu itici güç yoksa kuvvet ve ceza uygulamaları ile zorunlu kılmaya başvurulacaktır.