YOL GÖSTERİCİ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Eyl 2008
- Mesajlar
- 99
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 68
Derinden derine bir ses beni çağırıyordu. Yattığım yerden kalktım ve sesin geldiği yöne doğru yürüdüm. Sanki beynimle değil, reflekslerim ile hareket ediyordum. Etrafta kızılımsı bir karanlık vardı. Sanki tan yeri ağarıyor gibiydi. Yürüdüm…
Etrafımda bir sürü insan, benim gibi ayni yöne doğru yürüyorlardı. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi bir yürüyüştü bu. Ne kadar yürüdüğümü hatırlayamıyorum. Sonra bir tepenin başına vardığımızda aşağıda tarifi imkânsız bir kalabalık gördüm. Önümde çok yüksek bir dağ vardı ve aşağıdaki kalabalık o dağın etrafında toplanmışlardı. Ve o kalabalık göz alabildiğince uzanıp gidiyordu. Yanımdaki insanlar ile birlikte o kalabalığın bulunduğu düz alan’a doğru inmeye başladım.
Etrafımdakilerden biri ‘’ işte Beyt-i Makdis burası…’’ dedi yani toplantı yeri. İşte o vakit, bu toplantının mahşer günü toplantısı olduğunu anladım. Demek ki ben ölmüştüm. Fakat ne zaman ve nasıl ölmüştüm hatırlayamıyordum.
Kafamın içi boş bir hard disk gibiydi. Tanıdık birilerini görebilirim umuduyla etrafıma bakındım ama ne mümkün… Herkes, kendi telaşı içinde, kimsenin kimseyi umursayacak hali yoktu. İşte o an başımı kaldırıp yukarı baktım. Kıpkırmızı bir gökyüzü vardı ve havada çok iri kuşlar sürüler halinde daireler çizerek uçuyorlardı. Daha dikkatlice baktığımda bunların kuş olmadığını anladım. Bunlar çok geniş kanatları olan, yüzleri insan yüzünü andıran fakat kanat çırptıkça etrafa ışık saçan varlıklardı. Bunların toplantı alanını düzene sokmak ile görevli melekler olduğunu sonradan öğrendim. Gerçekten, öylesine bir kalabalıkta en ufak bir izdiham yoktu. Herkes, sanki kendi yerini ve sırasını biliyormuşçasına, uyum içinde, en ufak bir kargaşa ve izdiham görülmüyordu. İnsanların yüzlerine baktım. Herkesin yüzünde ne olduğunu bilemediği bir korku ifadesi mevcuttu.
Davul sesleri duydum. Giderek yükseliyordu… Sonra o davul seslerinin içimden geldiğini fark ettim. Bu ses benim kalbimin korku içinde atış sesiydi. Şaşırdım… Kalbim sanki kulaklarımda atıyordu. Garip olan, bunca kalabalığa rağmen etrafta insan sesi uğultusu yoktu. Sanki herkes dilini yutmuş gibi sessizce ve tedirgin duruyor konuşamıyordu. Ve ben de konuşamıyordum. Sanki dilime felç gelmiş gibiydi. Sadece izliyor ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Yüksek dağın ortasına çok iri bir melek uçarak indi. Nereden geldiğini anlayamadığım bir nida yükseldi, ‘’Cibril, Cibril…’’ diye… İşte o vakit bu meleğin Cebrail a.s. olduğunu anladım. Cebrail kısa bir açılış konuşması yaptı. İnsanın ne amaçla yaratıldığını o geniş kalabalığa anlattı. Hiç bilmediğim bir lisanda konuşuyordu fakat söylediklerini kelimesi kelimesine anladım.
Etrafımdaki insanlara şöyle bir göz gezdirdim. Kimi yüzler korku dolu ve asık suratlıydı. Sanki korktukları başına gelmiş gibiydiler. Onlar için bu toplantı sanki bir cenaze töreniydi. Kimi yüzler ise, gülümseme içindeydi. Sanki bekledikleri güne kavuşmuş olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Onlar için ise bu toplantı sanki bir düğün töreniydi.
Kulaklarımdaki davul sesleri yok oldu. Ve birden ziller çalmaya başladı derinden derinden… Israrla çalıyordu. Yavaşça gözlerimi açtım ve başucumdaki cep telefonumu elime aldım. Uyandırma alarmı çalıyordu. Ve ekranda bir mesaj yanıp sönüyordu. ‘’bugün şirkette genel kurul toplantısı var… unutma….’’ diyordu, hatırlatma mesajı.
Hala kendime gelebilmiş değildim. Sendeleyerek yataktan kalktım ve yüzümü yıkamak için banyoya doğru yürüdüm. Öyle ya, bugün önemli bir toplantım vardı. Geç kalmamalıydım…
Bir gün gelecek, herkes çok geniş bir alanda toplanacak. O gün kimi suratlar asık olacak, kimileri ise gülecek. Kimileri için o gün bir düğün merasimi, kimileri için ise cenaze töreni olacak ve işte o gün din günü olacak.
Yüzler vardır o gün parıltılı,Rabbine doğru bakan.Ve yüzler vardır o gün, asık/buruk, Kendisine, bel kıracak bir hesap yöneleceğini sezinler.
(KIYAMET SURESI 22-25)
ALLAH YAR VE YOLDAŞINIZ OLSUN.
(Akın Örsmen 30.4.2009)
YOL GÖSTERİCİ
Etrafımda bir sürü insan, benim gibi ayni yöne doğru yürüyorlardı. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi bir yürüyüştü bu. Ne kadar yürüdüğümü hatırlayamıyorum. Sonra bir tepenin başına vardığımızda aşağıda tarifi imkânsız bir kalabalık gördüm. Önümde çok yüksek bir dağ vardı ve aşağıdaki kalabalık o dağın etrafında toplanmışlardı. Ve o kalabalık göz alabildiğince uzanıp gidiyordu. Yanımdaki insanlar ile birlikte o kalabalığın bulunduğu düz alan’a doğru inmeye başladım.
Etrafımdakilerden biri ‘’ işte Beyt-i Makdis burası…’’ dedi yani toplantı yeri. İşte o vakit, bu toplantının mahşer günü toplantısı olduğunu anladım. Demek ki ben ölmüştüm. Fakat ne zaman ve nasıl ölmüştüm hatırlayamıyordum.
Kafamın içi boş bir hard disk gibiydi. Tanıdık birilerini görebilirim umuduyla etrafıma bakındım ama ne mümkün… Herkes, kendi telaşı içinde, kimsenin kimseyi umursayacak hali yoktu. İşte o an başımı kaldırıp yukarı baktım. Kıpkırmızı bir gökyüzü vardı ve havada çok iri kuşlar sürüler halinde daireler çizerek uçuyorlardı. Daha dikkatlice baktığımda bunların kuş olmadığını anladım. Bunlar çok geniş kanatları olan, yüzleri insan yüzünü andıran fakat kanat çırptıkça etrafa ışık saçan varlıklardı. Bunların toplantı alanını düzene sokmak ile görevli melekler olduğunu sonradan öğrendim. Gerçekten, öylesine bir kalabalıkta en ufak bir izdiham yoktu. Herkes, sanki kendi yerini ve sırasını biliyormuşçasına, uyum içinde, en ufak bir kargaşa ve izdiham görülmüyordu. İnsanların yüzlerine baktım. Herkesin yüzünde ne olduğunu bilemediği bir korku ifadesi mevcuttu.
Davul sesleri duydum. Giderek yükseliyordu… Sonra o davul seslerinin içimden geldiğini fark ettim. Bu ses benim kalbimin korku içinde atış sesiydi. Şaşırdım… Kalbim sanki kulaklarımda atıyordu. Garip olan, bunca kalabalığa rağmen etrafta insan sesi uğultusu yoktu. Sanki herkes dilini yutmuş gibi sessizce ve tedirgin duruyor konuşamıyordu. Ve ben de konuşamıyordum. Sanki dilime felç gelmiş gibiydi. Sadece izliyor ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Yüksek dağın ortasına çok iri bir melek uçarak indi. Nereden geldiğini anlayamadığım bir nida yükseldi, ‘’Cibril, Cibril…’’ diye… İşte o vakit bu meleğin Cebrail a.s. olduğunu anladım. Cebrail kısa bir açılış konuşması yaptı. İnsanın ne amaçla yaratıldığını o geniş kalabalığa anlattı. Hiç bilmediğim bir lisanda konuşuyordu fakat söylediklerini kelimesi kelimesine anladım.
Etrafımdaki insanlara şöyle bir göz gezdirdim. Kimi yüzler korku dolu ve asık suratlıydı. Sanki korktukları başına gelmiş gibiydiler. Onlar için bu toplantı sanki bir cenaze töreniydi. Kimi yüzler ise, gülümseme içindeydi. Sanki bekledikleri güne kavuşmuş olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Onlar için ise bu toplantı sanki bir düğün töreniydi.
Kulaklarımdaki davul sesleri yok oldu. Ve birden ziller çalmaya başladı derinden derinden… Israrla çalıyordu. Yavaşça gözlerimi açtım ve başucumdaki cep telefonumu elime aldım. Uyandırma alarmı çalıyordu. Ve ekranda bir mesaj yanıp sönüyordu. ‘’bugün şirkette genel kurul toplantısı var… unutma….’’ diyordu, hatırlatma mesajı.
Hala kendime gelebilmiş değildim. Sendeleyerek yataktan kalktım ve yüzümü yıkamak için banyoya doğru yürüdüm. Öyle ya, bugün önemli bir toplantım vardı. Geç kalmamalıydım…
Bir gün gelecek, herkes çok geniş bir alanda toplanacak. O gün kimi suratlar asık olacak, kimileri ise gülecek. Kimileri için o gün bir düğün merasimi, kimileri için ise cenaze töreni olacak ve işte o gün din günü olacak.
Yüzler vardır o gün parıltılı,Rabbine doğru bakan.Ve yüzler vardır o gün, asık/buruk, Kendisine, bel kıracak bir hesap yöneleceğini sezinler.
(KIYAMET SURESI 22-25)
ALLAH YAR VE YOLDAŞINIZ OLSUN.
(Akın Örsmen 30.4.2009)
YOL GÖSTERİCİ