Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tokalaşma adabı (1 Kullanıcı)

hayrunissa86

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Nis 2007
Mesajlar
612
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Yüce Dînimizde haram da bellidir, helâl de bellidir. Haram, âyet veya hadisle açık bir üslûpla yasaklanan davranışlardır. Helâl de, âyet ve hadislerle teşvik edilen veya hiç olmazsa yasaklanmayan davranışlardır. Helâl mi, haram mı olduğu bilinmeyen şüpheli davranışlardan ise mümkün mertebe sakınmak azîmettir, fazilettir.

Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Helâl da bellidir, haram da bellidir. Bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır. İnsanların çoğu bunların helâl mı, haram mı olduğunu bilmez. Şüpheli şeylerden sakınan iffetini ve dînini korumuş olur. Şüpheli şeylere giren harama da düşer. Böyle kimselerin durumu, tıpkı koruluğun etrafında koyunlarını otlatan çoban gibidir. Her an o koruya dalabilir. Dikkat edin! Her sultanın bir koruluğu vardır. İyi dinleyin! Allah’ın yeryüzündeki koruluğu da haram kıldığı şeylerdir. Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır ki, o iyi olduğunda bütün beden iyi olur. O bozulduğunda da, bütün beden bozulur. İşte o kalptir.” (1)

Kadınla erkeğin; haz alma kastı taşımamak şartıyla, yalın ve sâde bir iletişim aracı olarak tokalaşmasının “mutlak haram” olduğu konusunda yeterli delil mevcut değildir. Fakat faziletli bir şey olduğu konusunda da delil yoktur. Tesettürde serbest olan yerlere dokunmanın serbest olduğunu söyleyebilecek delil de yoktur.

Bu konuda sünnetten bilinen ve rivâyet edilen tek delil, Allah Resûlü’nün (asm)ne bîat esnasında, ne de başka bir zaman, kendisine nâmahrem olan kadınlarla el sıkışmamış olduğudur.

Rukayka’nın kızı Ümeyme (ra) anlatıyor: “Medineli bir grup kadınla Resûlullah’ın (asm) huzuruna giderek: “Ya Resûlallah! Hiçbir şeyi Allah’a şirk koşmayacağımıza, hırsızlık yapmayacağımıza, zina etmeyeceğimize, kimseye iftira atmayacağımıza ve dînî emirlerde sana âsî olmayacağımıza söz veriyor ve sana bîat ediyoruz.” dedik. Allah’ın Resûlü (asm) bize:

“Yapabildiğiniz kadar!...” buyurdu. Biz: “Allah ve Resûlü (asm) bize bizden daha merhametlidir. Müsaade et, sana bîat edip musafaha yapalım ya Resûlallah!” dedik.

Allah’ın Resûlü (asm): “Ben kadınlarla musafaha etmem (tokalaşmam)! Yüz kadına sözüm, bir tek kadına sözüm gibidir!” buyurdu. (2)

Hz. Âişe validemiz (ra), bîat ile ilgili olarak; “Allah’a yemin ederim ki, Allah Resûlü’nün (asm) eli hiçbir kadının eline dokunmadı. Onlardan sadece sözle bîat aldı.” buyurmuştur.

Bu sünnet uygulamalarından hareketle, kadınla erkeğin, yalın bir iletişim aracı olarak da olsa, tokalaşmalarının mekruh olduğu; Tokalaşmamalarının ise sünnet olduğu ve daha faziletli bulunduğu açıkça görülmektedir.

İslâmiyet nezâket dînidir. İnsanlar arası ilişkilerin, götürülebilen en meşrû noktasına kadar götürülmesini teşvik eder, tavsiye eder. Ancak, karşı tarafın hukukunun lehine, bir yerde sınır koyar. Sınır koymadığı takdirde, her şeyden önce bu dînin evrensel niteliğinden şüphe duyulması lâzım. Zîra ruhsatın fırsat bilinerek karşı tarafın hukukunun çiğnendiği çok görülmüştür. Evrensel bir dîn, bir konuda ruhsat verirken ilelebet ve bütün şartlarda iki tarafın leh ve aleyhinde olabilecek durumları vahiy nazarıyla görür, sonra ruhsat verir veya vermez. Yukarıdaki örneklerde Allah Resûlü’nün (asm) gösterdiği hassasiyet, yalnız kendi mübarek fıtratının husûsî bir duyarlılığı olarak görülebilir mi? Zîrâ, Allah Resûlü (asm) yalnız kendisi için yaşamamıştır. O’nun (asm) her davranışı İslâmiyetin kaynağını teşkil etmesi açısından evrensel nitelikler taşımaktadır. Şüphesiz bu yüce tutumu da, Kur’ân’ın, “Zinâya yaklaşmayınız!” (3) emrinin, örnek bir yaşayan tefsîri mahiyetinde idi.

İslâm ûlemâsı, kadınlarla musafaha meselesini, kötü duyguları çağrıştırıp çağrıştırmaması açısından ele almışlar; kötü duyguların olmadığı, ulvî çağrışımların bulunduğu durumlarda meselâ yaşlı kadınlarla, çocuklarla ve mahrem (nikâhlanması haram olan) akrabalarla musafahanın ve gerektiğinde el öpmenin câiz olduğunda birleşmişlerdir. Bu cevaz da şüphesiz kaynağını Asr-ı Saadetten almaktadır. Peygamber Efendimiz (asm) yine biâtte yaşlı kadınlarla musafaha yapmış; Hz. Ebû Bekir (ra), süt annesinin kabilesinden olan yaşlı kadınlarla tokalaşarak ellerini öpmüştür.

İslâm dîni, nezâketi ön plâna alırken, tarafların rencîde olmasına göz yummaz. Tokalaşmayı bir nezâket gösterisi olarak almak isteyenler, tarafları rencîde edebilecek ince ve rahatsız edici duyguları nazara almamışlardır. Oysa nihâyet çağdaş görgü kurallarında da, yolda karşılaştığınız kadına selâm vermek ve el uzatmak görgüsüzlük olarak değerlendirilir; ancak kadın selâm verdiğinde selâmının alınabileceğine, el uzattığında kendisiyle tokalaşılabileceğine hükmedilir.

Çağdaş görgü selâmda ve tokalaşmakta, kadına saygı adına, erkeğe öncelik tanımamış; önceliği kadına vermiştir. Evrensel dîn olan İslâmiyet ise, bu önceliği her iki tarafa da vermemiş; her iki tarafın da birbiriyle tokalaşmamasını daha uygun bulmuştur. Zira bu dîn, Allah’ın dînidir; kadının böyle bir tokalaşmaktan rencîde olması ve zarar görmesi, Allah’ın elbette gayretine dokunur.
 

monece

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2007
Mesajlar
196
Tepki puanı
0
Puanları
0
ben bu konuda sıkıntı yaşıyorum yanı sıra tepki çekiyorum ama tabiki taviz vermiyorum
 

hayrunissa86

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Nis 2007
Mesajlar
612
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
anlıyorum kardesım çalıştıgım için bende yaşıyorum özellıkle bayramlarda ama uzatmıyorum elimi
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt