İSLÂM'I MÜSTEŞRİKÇE DEĞİL, MÜSLÜMANCA KAVRAMAK
• Tevrat ve İncilin muharref oluşu herkesçe malumdur
Esasen Tevrat'ın tahrif edildiğini bizzat Tevrat müfessirleri de doğrulamaktadırlar. Meselâ Tevrat müfessiri Adam Clark Tevrat'ın 30-40 ayetinin Tevrat metninden sanılıp, Tevrat'a sokulduğunu ifade etmektedir.
Tevrat müfessirleri, Tevrat'ı yazan Azra'nın kendinden bazı şeyleri kattığını, daha sonra da bazı kimselerin Tevrat'a ilaveler yaptığını fakat bu ilaveleri Hz. Musa'nın yapmadığını açıklamışlardır. Babil'e ait sözlerin fazlalığı da Tevrat'ın Yahudilerin Babil esaretinden sonra yazılmış olduğunu gösterir.
Aynı hakikat; yani, Resulullah'in sıfatlarını değiştirilmesi suretiyle Tevrat'ın tahrif edildiği hakikati Bakara Sûresi'nin 79. ayetinin inişine sebep olmuştur: "Artık vay o kimselere ki, Kitab'ı kendi elleriyle yaparlar, sonra az bir pahaya satmak için; "Bu Allah katmdandır' derler. Ellerinin yazdığından ötürü vay onlara ve kazandıkları şeylerden dolayı Vay on*lara!" ( : Bkz : Vahidî, Esbab-ı Nüzul, ilgili ayet)
İbn Ebi Hatem'in İbn-i Abbas'dan rivayet ettiğine göre bu âyet, Yahudi bilginleri hakkındadır. Onlar Tevrat'ta Hz. Muhammed'in sıfatlarını, 'orta boylu, gözleri sürmeli, buğday tenli, dalgalı saçlı' olarak buldular. Fakat maddî kazançlarının ve mevkilerinin ellerinden gideceği korkusuyla hased ve kıskançlığa düştüler. Bu sıfatları değiştirerek yerine uzun boylu, gök gözlü, düz saçlı ve siyah tenli' yazdılar. Yazdıklarını Mekke müşriklerine ve halka göstererek; "Son peygam*berin şekli şöyledir; bunda o eşkal yoktur" dediler. ( : Bkz : Vahidî, Esbab-ı Nüzul; Kurtubî; Fethu'l-Kadîr, Ruhu'l Meanî; Hazin)
Âl-i İmran Sûresi'nin 93. ayetinde geçen: "Doğru iseniz Tevrat'ı getirip okuyun" ifadesi Tevrat'ın tahrif edilmemiş olduğunun değil, bilakis tahrif edilmiş olduğunun, apaçık delilidir. Şöyle ki, Cenab-ı Hak; "Getirin Tevrat'ı" buyurmak suretiyle, o anda Peygamberimizle tartışan Yahudilerin Tevrat'taki tahrifatı çok iyi bildiklerini beyan etmektedir. Çünkü bu tahrifatı yapanlar bizzat huzurda bulunan Yahudilerin kendileridir. Aksi takdirde Cenab-ı Hak onlardan, Tevrat'ı getirmelerini istemezdi. Zaten asırlar önce yapılmış değişik*likleri bu Yahudilerin bilmesine imkân yoktur. Ancak konuyla ilgili tahrifatları bizzat onların yaptığını gayet iyi bildiğini ifade etmek maksadıyla Cenab-ı Hak; "Eğer doğru iseniz getirin, Tevrat'ı getirip okuyun" buyurmaktadır.
Diğer yandan bu hadise, ümmî bir peygamber olan Hz. Muhammed (sav) için apaçık bir mucizedir. Vahiyden önce, bu Yahudilerin Tevrat hükümlerini değiş tirdiklerinden haberi olmayan Peygamberimiz ancak âyet nazil olduktan sonra; "Doğru söylüyorsanız, Tevrat'ı getirip okuyun", demek suretiyle, yapılan tahrifattan haberdar olduğunu Yahudilere beyan etmektedir. Sadece birkaç Yahudinin arasında cereyan eden bir hadiseyi apaçık bir şekilde ortaya koyması, hele okuma-yazma bilmediği de düşünülürse Peygamberimiz için bir mu'cizedir. Yahudiler, adetâ suçüstü yakalanmışlardır. Öte yandan İncil ve Tevrat'ın tahrif edildiğini belirten ayetler pek çoktur:
"Artık vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra da az bir pahaya satmak için; 'Bu, Allah katındandır' derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay onlara, kazandıkları şeyden ötürü vay onlara." (17 : Bakara, 79.)
"Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları (İsrailoğullarını) lanetledik. Kalplerini de kaskatı yaptık. Onlar (Tevrat'taki) kelimeleri konulan yerlerinden alıp tahrif ederler (değiştirirler). Onlar, öğütlendirildikleri hususlardan büyük bir nasibi unuturlar." (18 : Maide, 13.)
"Onlar (Tevrat'taki) kelimeleri asıl yerlerine konulmuşken ondan sonra tahrif ederler (değiştirirler)." (Maide,41)
Tevrat'ın ve İncil'in tahrife uğradığını beyan eden sayısız örnek ve delil mevcut iken, hâlâ bunların aslı bozulmamış kitaplar olduğunu iddia etmek; ya apaçık bir sapıklık ya da apaçık bir ihanet değil de nedir? Öte yandan şunu da belirtmek gerekir ki muharref Tevrat ve İncil'de ilâhî kelâmdan hiç bir parça kalmamış demek değildir. Ancak hangi şeyin ilâhî, hangisinin beşerî olduğunu kestirmek güçtür, belki de mümkün değildir. Nitekim Resûlullah (sav): "Kitap ehline din konusunda hiç birşey sormayın... Hak olan bir şeyi yalanlar veya batıl bir şeyi tasdik eder hale düşersiniz." (20 : Fethu'I Bârî, c. 13. s. 281.) buyurarak, bu hakikate işaret etmektedir.
Hz. Peygamber (sav)'in döneminde Tevrat'ın bozulmuş oluşuna dair çok canlı örnekler yaşanmıştır. Nitekim birgün Yahudiler, kendilerinden olup zina eden bir erkek ve kadın hakkında hüküm vermesi için Resûlüllah'a başvurdular. Hz. Peygamber, zina edenlere ne ceza uyguladıklarını sorunca onlar; "Biz zina edenlerin yüzlerini karartıp, zelil ve rüsvayederiz." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara; "Doğ*ru iseniz Tevrat'ı getirip okuyun" buyurdu. Nihayet Tevrat'ı getirdiler. Ve orada Recm âyetinin yazılı olduğu ortaya çıktı. (21 : Buharî, Tevhîd, 51; Tefsir, 64; îbn Mace, Hudûd, 10.)
Dün Medine' de yaşayan bu çevrelerin bugünkü nesilleri, ilgili konudaki Kur'ân ayetlerini benzer mantıkla ele alıp zan altın*da tutmaya çalışmaktadırlar. Bu da dikkatlerden kaçmayan bir vahamettir.
Netice olarak, Tevrat ve İncil'in içinde çok az bile olsa Hak kelâmının var olduğu söylenebilir. Ancak hangi hükümler tahrif edilmiş, hangileri aynıyla kalmıştır? Hangileri Allah kelâmıdır? Hangileri insan eliyle yazılmıştır? Bunların bilin*mesi mümkün olmadığından Tevrat ve İncil, içine batıl karış*mış, tutar tarafı kalmamış kitaplardır. "Bu halleriyle onlara artık ilahi kitaplar denemez" tespiti en uygun olandır.
Namazı da karıştırmak istediler.
Dayanaksız bir diğer iddia da namazda Tevrat ve İncil'den parçalar okunabileceği iddiasıdır.
Yukarıda Tevrat ve İncil'in hiç bir ilâhî yönü kalmamış olduğu geniş olarak anlatıldı. Tutar tarafı olmayan bu iki kitaptan parçaların okunduğu bir namaz nasıl sahih olur?
Kaldı ki bu iki kitap tahrife uğramamış dahi olsalar namazda okunmaları caiz olmaz. Çünkü en son ve en kâmil semavî kitap olan Kur'ân-ı Kerim'in inişiyle, diğer kitapların hükmü kalkmıştır. Tevrat ve İncil, gönderildikleri devre has hükümler ihtiva eden ve belli kesimden kimselere hitap eden kitaplar iken, Kur'ân-ı Kerîm bütün insanlığa, zamana ve mekâna hük-metmesiyle kendinden önceki şeriatları ve kitapları kaldırmıştır.
Makalat
• Tevrat ve İncilin muharref oluşu herkesçe malumdur
Esasen Tevrat'ın tahrif edildiğini bizzat Tevrat müfessirleri de doğrulamaktadırlar. Meselâ Tevrat müfessiri Adam Clark Tevrat'ın 30-40 ayetinin Tevrat metninden sanılıp, Tevrat'a sokulduğunu ifade etmektedir.
Tevrat müfessirleri, Tevrat'ı yazan Azra'nın kendinden bazı şeyleri kattığını, daha sonra da bazı kimselerin Tevrat'a ilaveler yaptığını fakat bu ilaveleri Hz. Musa'nın yapmadığını açıklamışlardır. Babil'e ait sözlerin fazlalığı da Tevrat'ın Yahudilerin Babil esaretinden sonra yazılmış olduğunu gösterir.
Aynı hakikat; yani, Resulullah'in sıfatlarını değiştirilmesi suretiyle Tevrat'ın tahrif edildiği hakikati Bakara Sûresi'nin 79. ayetinin inişine sebep olmuştur: "Artık vay o kimselere ki, Kitab'ı kendi elleriyle yaparlar, sonra az bir pahaya satmak için; "Bu Allah katmdandır' derler. Ellerinin yazdığından ötürü vay onlara ve kazandıkları şeylerden dolayı Vay on*lara!" ( : Bkz : Vahidî, Esbab-ı Nüzul, ilgili ayet)
İbn Ebi Hatem'in İbn-i Abbas'dan rivayet ettiğine göre bu âyet, Yahudi bilginleri hakkındadır. Onlar Tevrat'ta Hz. Muhammed'in sıfatlarını, 'orta boylu, gözleri sürmeli, buğday tenli, dalgalı saçlı' olarak buldular. Fakat maddî kazançlarının ve mevkilerinin ellerinden gideceği korkusuyla hased ve kıskançlığa düştüler. Bu sıfatları değiştirerek yerine uzun boylu, gök gözlü, düz saçlı ve siyah tenli' yazdılar. Yazdıklarını Mekke müşriklerine ve halka göstererek; "Son peygam*berin şekli şöyledir; bunda o eşkal yoktur" dediler. ( : Bkz : Vahidî, Esbab-ı Nüzul; Kurtubî; Fethu'l-Kadîr, Ruhu'l Meanî; Hazin)
Âl-i İmran Sûresi'nin 93. ayetinde geçen: "Doğru iseniz Tevrat'ı getirip okuyun" ifadesi Tevrat'ın tahrif edilmemiş olduğunun değil, bilakis tahrif edilmiş olduğunun, apaçık delilidir. Şöyle ki, Cenab-ı Hak; "Getirin Tevrat'ı" buyurmak suretiyle, o anda Peygamberimizle tartışan Yahudilerin Tevrat'taki tahrifatı çok iyi bildiklerini beyan etmektedir. Çünkü bu tahrifatı yapanlar bizzat huzurda bulunan Yahudilerin kendileridir. Aksi takdirde Cenab-ı Hak onlardan, Tevrat'ı getirmelerini istemezdi. Zaten asırlar önce yapılmış değişik*likleri bu Yahudilerin bilmesine imkân yoktur. Ancak konuyla ilgili tahrifatları bizzat onların yaptığını gayet iyi bildiğini ifade etmek maksadıyla Cenab-ı Hak; "Eğer doğru iseniz getirin, Tevrat'ı getirip okuyun" buyurmaktadır.
Diğer yandan bu hadise, ümmî bir peygamber olan Hz. Muhammed (sav) için apaçık bir mucizedir. Vahiyden önce, bu Yahudilerin Tevrat hükümlerini değiş tirdiklerinden haberi olmayan Peygamberimiz ancak âyet nazil olduktan sonra; "Doğru söylüyorsanız, Tevrat'ı getirip okuyun", demek suretiyle, yapılan tahrifattan haberdar olduğunu Yahudilere beyan etmektedir. Sadece birkaç Yahudinin arasında cereyan eden bir hadiseyi apaçık bir şekilde ortaya koyması, hele okuma-yazma bilmediği de düşünülürse Peygamberimiz için bir mu'cizedir. Yahudiler, adetâ suçüstü yakalanmışlardır. Öte yandan İncil ve Tevrat'ın tahrif edildiğini belirten ayetler pek çoktur:
"Artık vay o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra da az bir pahaya satmak için; 'Bu, Allah katındandır' derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay onlara, kazandıkları şeyden ötürü vay onlara." (17 : Bakara, 79.)
"Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları (İsrailoğullarını) lanetledik. Kalplerini de kaskatı yaptık. Onlar (Tevrat'taki) kelimeleri konulan yerlerinden alıp tahrif ederler (değiştirirler). Onlar, öğütlendirildikleri hususlardan büyük bir nasibi unuturlar." (18 : Maide, 13.)
"Onlar (Tevrat'taki) kelimeleri asıl yerlerine konulmuşken ondan sonra tahrif ederler (değiştirirler)." (Maide,41)
Tevrat'ın ve İncil'in tahrife uğradığını beyan eden sayısız örnek ve delil mevcut iken, hâlâ bunların aslı bozulmamış kitaplar olduğunu iddia etmek; ya apaçık bir sapıklık ya da apaçık bir ihanet değil de nedir? Öte yandan şunu da belirtmek gerekir ki muharref Tevrat ve İncil'de ilâhî kelâmdan hiç bir parça kalmamış demek değildir. Ancak hangi şeyin ilâhî, hangisinin beşerî olduğunu kestirmek güçtür, belki de mümkün değildir. Nitekim Resûlullah (sav): "Kitap ehline din konusunda hiç birşey sormayın... Hak olan bir şeyi yalanlar veya batıl bir şeyi tasdik eder hale düşersiniz." (20 : Fethu'I Bârî, c. 13. s. 281.) buyurarak, bu hakikate işaret etmektedir.
Hz. Peygamber (sav)'in döneminde Tevrat'ın bozulmuş oluşuna dair çok canlı örnekler yaşanmıştır. Nitekim birgün Yahudiler, kendilerinden olup zina eden bir erkek ve kadın hakkında hüküm vermesi için Resûlüllah'a başvurdular. Hz. Peygamber, zina edenlere ne ceza uyguladıklarını sorunca onlar; "Biz zina edenlerin yüzlerini karartıp, zelil ve rüsvayederiz." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara; "Doğ*ru iseniz Tevrat'ı getirip okuyun" buyurdu. Nihayet Tevrat'ı getirdiler. Ve orada Recm âyetinin yazılı olduğu ortaya çıktı. (21 : Buharî, Tevhîd, 51; Tefsir, 64; îbn Mace, Hudûd, 10.)
Dün Medine' de yaşayan bu çevrelerin bugünkü nesilleri, ilgili konudaki Kur'ân ayetlerini benzer mantıkla ele alıp zan altın*da tutmaya çalışmaktadırlar. Bu da dikkatlerden kaçmayan bir vahamettir.
Netice olarak, Tevrat ve İncil'in içinde çok az bile olsa Hak kelâmının var olduğu söylenebilir. Ancak hangi hükümler tahrif edilmiş, hangileri aynıyla kalmıştır? Hangileri Allah kelâmıdır? Hangileri insan eliyle yazılmıştır? Bunların bilin*mesi mümkün olmadığından Tevrat ve İncil, içine batıl karış*mış, tutar tarafı kalmamış kitaplardır. "Bu halleriyle onlara artık ilahi kitaplar denemez" tespiti en uygun olandır.
Namazı da karıştırmak istediler.
Dayanaksız bir diğer iddia da namazda Tevrat ve İncil'den parçalar okunabileceği iddiasıdır.
Yukarıda Tevrat ve İncil'in hiç bir ilâhî yönü kalmamış olduğu geniş olarak anlatıldı. Tutar tarafı olmayan bu iki kitaptan parçaların okunduğu bir namaz nasıl sahih olur?
Kaldı ki bu iki kitap tahrife uğramamış dahi olsalar namazda okunmaları caiz olmaz. Çünkü en son ve en kâmil semavî kitap olan Kur'ân-ı Kerim'in inişiyle, diğer kitapların hükmü kalkmıştır. Tevrat ve İncil, gönderildikleri devre has hükümler ihtiva eden ve belli kesimden kimselere hitap eden kitaplar iken, Kur'ân-ı Kerîm bütün insanlığa, zamana ve mekâna hük-metmesiyle kendinden önceki şeriatları ve kitapları kaldırmıştır.
Makalat