Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tevhid (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,591
Tepki puanı
957
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Tevhid

Birlik, birlemek. Allah'ın varlığını, birliğini, tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını bilmek ve buna inanmak. Bu bilgi ve inanç en özlü biçimde "Lâ İlâhe İllallah' (Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesiyle ifade edilir. Bu nedenle bu cümleye tevhid kelimesi (kelime-i tevhid) denir. Tevhid kelimesini manasını bilerek söyleyen ve buna inanan kişi mümin ve muvahhid adını alır.


La İlahe İllallah'ın manası:
Tek ilah'tan başka kulluk edilecek başka bir ilah yoktur. O tek olan ilah da, şeriki olmayan Yüce Allah'tır. Çünkü ibadete layık olan, ancak O'dur.
Bu kelimenin gereği, Allah'ın (c.c.) dışındaki bütün sahte ilahları reddetmektir.

Zira Allah (c.c.) dışındaki mabutların ilahlık iddiası batıldır. Çünkü O'ndan başka bir şey ibadete (dua edilmeye, emir ve yasak koymaya, nizam tespit etmeye) layık değildir.

Uluhiyetin başkaları için reddedilmesi, ilahlığı sadece ortağı olmayan Allah'a (c.c.) ait kılmayı ve O'nun yanında ikinci bir ilah edinmemeyi gerektirir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın..." (Nisa: 4/36)

"Kim tağutu inkar edip Allah'a iman ederse, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa (La İlahe İllallah'a) yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir." (Bakara: 2/256)

"... Biz her ümmete, yalnız Allah'a kulluk etmeleri ve tağuttan da sakınmaları için Rasul gönderdik." (Nahl: 16/36)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Kim La İlahe İllallah der ve Allah'tan başka tapınılanları (ibadet edilenleri) reddederse malı ve kanı haram olur..." (Müslim, İman: 8)
Bütün rasullerin kavimlerini davet ettikleri söz şudur:

"...Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur..." (A'raf: 7/59)

İbn-i Receb (Allah ona rahmet eylesin) şöyle demiştir:
"İlah; yüceliğiyle, aşk ve muhabbetiyle korku ve ümidiyle kendisine güvenilen, tevekkül edilip dayanılarak kendisinden istenilen, kendisine dua ve yakarışta bulunulan, itaat edilip isyan edilmeyendir. Tüm bunlar ancak aziz ve celil olan yüce Allah'a yaraşır."

İşte bu sebeple; Rasulullah (s.a.v.) Kureyş müşriklerine:
"La ilahe illallah" deyiniz, dediğinde müşriklerin cevabı;
"İlahları tek bir ilah mı kıldı? Gerçekten bu çok acayip bir şey" (Sa'd: 38/5) demek olmuştur.

Kelime-i Şehadet'in genel manası Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilenleri reddeder ve batıl kılar. Yani tağutu red ve Allah'a (c.c.) iman etmeyi gerektirir.

Tağutu reddetmek, Allah'ın (c.c.) emir ve yasağına ters düşen emirlerde bulunan kişi ve kurumları, hevayı ve şeytanı reddetmektir. "La ilahe illallah" ın manasıyla birlikte gereğini de yerine getirmek, ibadette Allah'ı (c.c.) birleyerek O'na benzer tutulanları terketmektir.

Kul, "La ilahe illallah" dediğinde; ibadette Allah'ı (c.c.) birlediğini, Allah'tan (c.c.) başkalarına, putlara, kabirlere, evliyalara ve salihlere ibadet etmenin batıl olduğunu ilan eder.

"La ilahe illallah" ın gereği, Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığını, yaratıcı, kudret sahibi ve her şeye kadir olanın Allah (c.c.) olduğunu kabul etmek, Allah'tan (c.c.) başka hiç kimsenin hakimiyet hakkı olmadığına inanmaktır. Çünkü hakimiyet yalnız Allah'a (c.c.) aittir. Kim, "La ilahe illallah" ı bu şekilde inanarak açıklarsa mutlak olarak tevhidin hakkını vermiş olur.

Allah'a (c.c.) yaklaşmak için ölülere kurban kesen, türbelerden yardım isteyen, kabirlerin etrafını tavaf eden ve adak adayanlar, Allah'ın (c.c.) yaratıcı ve her şeyin sahibi olduğuna inansalar bile, ilk Arap müşrikleri gibi Allah'a (c.c.) şirk koşmuş olurlar. Mekke müşrikleri, kabirlere ve putlara tapmadıklarını söylüyor fakat uygulamada aksini yapıyorlardı. Onlar yaratıcı ve rızık verici olduğuna inanmadıkları halde, sırf kendilerini Allah'a (c.c.) daha çok yaklaştırsınlar diye salih olduğuna inandıkları bazı kişilere ibadet ediyorlardı.



Hakimiyet, "La ilahe illallah"ın gerçek manasının tamamını değil sadece bir cüzünü oluşturur. Çünkü ibadette şirk koşan bir kimsenin, şeriatın hükmünü kabul etmesinin bir faydası yoktur. Şayet "La ilahe illallah"ın manası onların zannettiği gibi olsaydı, Rasulullah (s.a.v.) ile müşrikler arasında herhangi bir mücadele olmaz, onlar da Rasulullah'a (s.a.v.) bağlanırlardı.

Böyle bir durumda, Rasulullah (s.a.v.) onlara:
"Allah'ın varlığını ve her şeye kadir olduğunu tasdik edin. Hukuki, meselelerde şeriatın hükmüne tabi olun" der ve onları ibadetlerinde serbest bırakırdı. O zaman Allah Rasulü'ne tabi olurlardı.
Bunlar, Arap lisanının ehli olan bir kavim oldukları için "La ilahe illallah" ın putları tapmayı reddettiğini ve sadece lafzi bir mana taşımadığını anlıyorlardı. Bundan dolayıdır ki bu kelimeden nefret ederek uzaklaştılar ve şöyle dediler:

"...İlahları tek bir ilah mı kıldı? Şüphesiz bu çok acayip bir şey..." (Sa'd: 38/5)

Allah (c.c.) onları şöyle vasfediyor:
"Onlara "La ilahe illallah" denildiği zaman kibirlenirlerdi ve "mecnun bir şair için ilahlarımızı mı terk edeceğiz" derlerdi." (Saffat: 37/35-36)
Onlar, "La ilahe illallah"ın Allah'ın (c.c.) dışında ibadet edilen her şeyi reddetmek, ibadette sadece Allah'ı (c.c.) birleme manasına geldiğini çok iyi biliyorlardı.

Şayet müşrikler "La ilahe illallah" dedikleri halde putlara ibadet etmeye devam etselerdi, kendi içlerinde çelişkiye düşerek bundan rahatsız olurlardı.

Günümüzde kabirlere ibadet edenler, bu şiddetli çelişkiden hiç rahatsız olmuyor, onlar "La ilahe illallah" demelerine rağmen birçok ibadeti ölülere yapmaya devam ediyorlar.

Ebu Cehil ve Ebu Leheb, bu kelimenin manasını günümüzde kabirlere ibadet edenlerden çok daha iyi biliyorlardı. Onların bile eli kurudu!
Sonuç olarak:

Kim bu kelimeyi, manasını bilerek söyler, gereğiyle amel edip açık ve gizli şirkten kaçınırsa, ibadeti tam bir itikatla yalnız Allah'a (c.c.) has kılıp bununla amel ederse, işte o gerçek bir mümindir.

Kim "La ilahe illallah" deyip inanmadığı halde zahiren amel ederse, o da münafıktır. Kim bu kelimeyi diliyle söyler, fakat onu bozacak amellerden birini işler ve Allah'a (c.c.) şirk koşarsa o da müşriktir.

"La ilahe illallah" kelimesinden kastedilen; manasını bilip bu mananın gerektirdiği şekilde Allah'a (c.c.) ibadet etmektir.

İbadet, muamelat ve bütün meselelerde Allah'ın (c.c.) hükümlerini kabul edip, beşeri kanunları reddetmek, insan ve cin şeytanlarının revaca çıkardığı bütün hurafeleri ve bid'atleri ortadan kaldırmak bu kelimenin ameli gereklerindendir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Yoksa onların dinde Allah'ın izin vermediği bir şeyi kendileri için din gösteren ortakları mı vardır?" (Şura: 42/21)

"...Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak ki müşrik olursunuz..." (En'am: 6/121)

"...Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler edindiler." (Tevbe: 9/31)

Nebi (s.a.v.) bu ayeti kerimeyi okudu. Bunun üzerine Adiyy b. Hatem Rasulullah'a (s.a.v.) dedi ki:

"Muhakkak onlar, onlara ibadet etmiyorlar ki.
Rasulullah (s.a.v.):
"Onlar Allah'ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?" dedi.
Adiyy b. Hatim: "Evet" deyince,
Rasulullah (s.a.v.):
"İşte böylece onlara ibadet ediyorlar." buyurdu. (Tirmizi, Tefsir: 10; Taberi: 14/210 (61632-61634); Suyuti, Durru'l-Mensur: 3/230; Beyhaki, Sünenü'l-Kübra)
Şeyh Abdurrahman b. Hasan dedi ki:
"Allah'tan başkalarına itaat etmekle alimlerini rabler edindiler. Aynı olaylar bu ümmetin içinde de vuku bulmaktadır. Bu ise en büyük şirk olup, "La ilahe illallah" ın manasını ortadan kaldırır."

Bu kelimeyi söyleyen bir kimsenin, beşeri kanunlarla muhakeme olmayı da reddetmesi gerekir. Çünkü sadece Allah'ın kitabıyla hükmolunmak, onun dışında kalan beşeri sistemleri terketmek farzdır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"... Eğer bir şeyde ihtilafa düşerseniz onu Allah'a ve Rasulü'ne götürün." (Nisa: 4/59)

"Herhangi bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, onun hakkında hüküm vermek hakkı Allah'ındır. İşte benim Rabbim olan Allah O'dur..." (Şura: 26/10)

Allah (c.c.) kendi indirdiği şeriatle hükmetmeyenler hakkında kafir, zalim, fasık diye hüküm vermiştir. Allah'ın (c.c.) indirdiğinin dışında hüküm veren kişide iman yoktur.

"La ilahe illallah" müslümanların yaşamlarının her yönüne hakim olması gereken bir hayat nizamıdır.

Bazılarının zannettikleri gibi, sadece manasını anlamadan gereğiyle amel etmeden, sabah ve akşam virdlerinde bereket için tekrar edilen bir söyleyişten ibaret değildir.

"La ilahe illallah"ın gereklerine bağlılık, Allahû Teala'nın isim ve sıfatlarına Allah (c.c.) ve Rasûlünün (s.a.v.) bildirdiği şekilde iman etmeyi gerektirir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na bunlarla dua edin. Onun isimlerinde ilhad etmeyin. Onlar yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir." (A'raf: 7/180)

Abdurrahman b. Hasan dedi ki:
"Arap dilinde ilhad kelimesinin manası, Allah Teala'nın isim ve sıfatları hakkında sapmaya meyletmek ve yalana yönelmektir.

Bilerek veya bilmeyerek birtakım tevillerle Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarının hak olan manasını inkar etmek ve O'nu mahlukata benzetmektir."

Her kim Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarını bozar, tevil eder veya kabul etmez, Celil olan manalarına delalet eden manasını ortadan kaldırırsa, Cehmiyye, Mutezile, Eş'ariler gibi La ilahe illallah'ın delaletine muhalefet etmiş olur. Çünkü ilah, isim ve sıfatlarıyla dua edilen ve vesile olunandır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"... En güzel isimler Allah'ındır. Onunla O'na dua edin..." (A'raf: 7 /180)
İsim ve sıfatları olmayan nasıl ilah olur? Kendisine ne ile ve nasıl dua edilir?" (Fethu'l-Mecid: 237-238)

İmam ibn-i Kayyım dedi ki;
"İnsanlar ahkam ayetlerinin tefsirinde ihtilafa düştüler. Fakat Allah'ın (c.c.) sıfatlarıyla ilgili ayet ve hadislerin herhangi birinde ihtilafa düşmediler, bilakis sahabe ve tabiin bu ayetlerin manasını anladılar ve gereğiyle amel ettiler.

Kur'an'da bulunan ahkam ayetlerinin manasını ilim ehlinden başkası anlayamaz, fakat sıfat ile ilgili ayetlerin manasını bütün insanlar anlayabilirler. Bundan kastettiğim mananın kefiyetinin değil de aslının anlaşılmasıdır." (İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu's-salikin: 1/29-30)
"Bu konu selim fıtrat ve semavi kitaplarla bilinen bir konudur. Kemal sıfatlarını yitiren ilah, müdebbir ve rab olamaz. Bilakis eksikliği sebebiyle kendisiyle alay edilir.

Hamd, ezelde ve ebedde celal ve kemal sıfatlara sahip olana aittir. Çünkü hamd'e layık olan sadece O'dur. (Muhtasar Sevaiku'l-Mürsele: 1/10)
Allah'ın (c.c.) kemal sıfatlara sahip olduğuna ve bütün noksan sıfatlardan ve mahlukata benzemekten uzak olduğuna mutlaka inanmak gerekir." (İbn Kayyım el-Cevziyye, Medaricu's-salikin: 1/26)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
İmanınızı 'Lâ ilâhe illâllah' ile yenileyiniz” diye bir hadis var mıdır? Varsa iman tazelemeyi nasıl anlamak gerekir?

Peygamber Efendimiz (asm) de, “İmanınızı ‘Lâ ilâhe illallah’ sözü ile tecdit ediniz ve yenileyiniz.” buyuruyor. (Müsned , 2/359; et-Terğib ve’t- Terhib, 2/415)

İman, Allah’a kalpten intisap ve bağlılıktan ibarettir; bizi Yaradan’ımıza bağlayan en güçlü bağdır. Küfür, inkâr veya şirk ise bu sağlam bağın kopması veya koparılmasıdır. İman, kalbin amelidir. Kalpte meydana gelir ve kalbi nuruyla aydınlatır. Küfür ise, kalpte inancın ve tasdikin olmaması hâlidir.

Cenâb-ı Hakk’ın, zamanın ve mekânın çarkları içinde yuvarlanıp giden müminleri “imana” çağırması ne kadar mânidârdır:

İmanın yenilenmesi bir emirdir. Nisa suresi 136. ayette şöyle buyurulur:
“Ey İman edenler! Allaha iman edin.”
Hem de iman edenlere emir. Yani imanınızı taklitten, tahkiki imana çıkarın, imanınızı yenileyin, imanın hadsiz mertebesinde terakki edin,.. manaları vardır.

Hucurat suresi 14. ayette: “Bedevîler 'inandık' dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama 'İslâm olduk' deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi.” buyurulur.

Demek imanı dem ve damarlara karıştırmak, tekrar ederek, meleke haline getirmek; akıl, kalb, ruh gibi letaife sirayet ettirmek gerekir.

İmanımızı her zaman taze tutmamız gerektiğini emreden yukarıdaki hadis-i şerifi tefsir eden Bedîüzzaman Hazretleri, “hem şahsı, hem de çevresi her zaman değişen” insanın, her zaman imanını yenilemeye de ihtiyaç duyduğunu kaydeder.

İnsanın her bir ferdinin mânen çok “fertleri” vardır. Yani her bir insan, ömrünün seneleri adedince, hatta günleri adedince, hatta saatleri adedince birer “farklı fert” sayılmaktadır. Çünkü insanın hayatı zamana tâbî olduğu için, o tek fert bir model hükmüne geçmekte ve her gün bir diğer fert şeklini giymektedir.

Şahsın değişmesi, bir derece cesede bakıyor. Her dakikada vücudumuzda otuz milyon hücre ölüyor, yerine yenileri geliyor. Altı ayda beyin hücreleri hariç tamamen değişiyoruz. Altı senede bir defa beyin hücreleri de dahil tamamen değişiyoruz.

Her sene fotoğraf çektirsek, yan yana koysak, ne kadar değiştiğimizi fark edeceğiz. Ruh değişmediği için kendimizi aynı zannediyoruz. Madem ceset devamlı yenileniyor, o zaman cesetten gidenleri imanla göndermek gibi, yeni gelen zerre ve hücreleri de imanın nurlarıyla nurlandırmak lazım. İnsan zaman altına girdiği için ömrünün saatleri, günleri, seneleri adedince ayrı fertler hükmüne geçtiğinden, her bir ferdi iman nuruyla nurlandırmak gerekiyor.

Hem içinde bulunduğumuz mekanlar da devamlı değişiyor. Mekandaki haller, manalar, eşyalar insana tesir ettiği için, manen bizim için karanlık olan o mekanı imanın nuruyla, tevhid nazarıyla ziyalandırmak icab ediyor. Hem misal aleminde her mekan ayrı bir mahiyette, imanla muamele edilince, Misal Aleminde ampul yanmış gibi o alem aydınlanıyor. İçine girdiğimiz her mekan nur istiyor. Demek “La ilahe İllallah” hem kelime hem mana olarak bir lamba gibi oluyor.

Üstelik insanın cismi ve ruhu böyle her zaman yenilendiği gibi, içinde yaşadığı âlem de her zaman değişmekte ve yenilenmektedir. Her gün veya her saat bir âlem gitmekte, bir başkası gelmektedir. Yani insan her saat farklı bir âlemi ve farklı tecellîleri yaşamaktadır. İnsanın bunun için bir saati bir saatine uymamaktadır. Az önce etrafına gülücükler dağıtan insan, bir de bakmışsınız sinir krizine girivermiştir.

Hiç ummadığınız kişilerin bir gün bir cinayet işlediğini duyarsınız. Önce inanmazsınız, çünkü adam belki tavuk bile kesmemiştir; sizin bildiğiniz budur. Oysa maalesef haber doğru çıkar. Çünkü insanın yaşadığı şahsî âlemi ve sosyal âlemi her vakit değişmekte, insanı yeni girdaplara sokmakta veya hayatına olumlu veya olumsuz yeni cilveler taşımaktadır. Bu cilveler, girdaplar, girinti ve çıkıntılar, öfkeler, dargınlıklar, uçarılıklar, düşüncesizlikler ve fevrî hareketlerse insanı her zaman halden hale çevirmektedirler.

Ayrıca insanda nefis, hevâ, vehim ve şeytan az-çok her insanda hükmetmekte; çok vakit insanın imanını rencide etmek için gafletinden istifade etmekte ve bu gafletiyle ona pek çok hile, şüphe ve vesvese vererek iman nurunu kaplamaktadır. Onun için, her gün, her saat, hatta her vakit, imanı cilalamaya ihtiyaç vardır.

Her zaman “Lâ ilâhe illallah” kelimesiyle imanını taze tutan, Allah’a bağlılığını yenileyen, Yaradan’ı ile irtibatını tecdit eden kimseler, bütün bu farklı boyutlardaki olumsuz veya olumlu tavırlar ve haller karşısında, daima akıllı hareket etme kabiliyetlerini korurlar. Çünkü tazelenmek sûretiyle ulaşılan her yeni iman; her yeni âlemin, her yeni girdabın, her yeni krizin, her yeni olumsuzluğun ve her yeni tersliğin anahtarı hükmüne geçer, her yeni hayata yeni bir nûr getirir. Bu iman nuru her tersliğin ışığı ve her girdabın aydınlığı hüviyetinde tecellî eder. (bk. Nursi, Mektûbât, Yirmi Altıncı Mektup)

Demek, her saat imanını tecdid edenler ve Allah’a olan bağlılığını diliyle ve kalbiyle taze tutanlar, şeytanın bu görünmez girdaplarından ve fark edilmez şerlerinden kendilerini -Allah’ın izni ve inayetiyle- korumuş olurlar. Çünkü değişen ceset, alem ve mekan daima tazelenen bir imanı gerekli kılıyor.

Akıp giden zaman, ne kadar kötü olursa olsun; imanını tazeleme bilinci içinde yaşayanlar zamanın kötülüğünden ve şerlerinden -inşallah- zarar görmeyecekleri gibi, insanlara da iyi örnek teşkil edeceklerdir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt