soner.ulgur
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 1 Eyl 2008
- Mesajlar
- 52
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 46
TEVHİD KİME AİT
Her yapan, eserinin üzerine kendisine ait olduğunu göster¬mek için adını yazar. Bir şeyin kime ait olduğu iki türlü bilinir.
Birincisi, uzaktan uzağa ve cahilanedir ki, "Bu kadar şeyin sahibi olsa olsa o olabilir." şeklinde bir bilmedir. Böyle bir bilme¬de şüphesizlik yoktur. Yakınlık kazanılmamıştır. Tanıma azdır. Bilgi kulaktan dolma ve sevk iledir. 'Acaba' ya açıktır.
İkincisi, hakikî bilmedir ki, onda şüphenin zerresi olmadığı gibi, sevk değil tasdiktir. Böyle bir hale eren insan her eserin üzerinde müessirin taklit edilmez mührünü okur. 'Bu ona aittir, işte her parçasında adı silinmez kalemle yazıyor.' der. Sağdan soldan esen şüphe fırtınalarından, günahkarlık psikolojisinden gelen reddiyelerden etkilenmez. Aklı ve kalbi her zaman hakika¬te açıktır.
Mesela, 'Yüzlerce tırın taşıdığı bu kadar bisküvi ancak şuna aittir." dese bir insan, desiseciler tek tek bisküvilerin üzerindeki isimleri okumadığı için onu yanıltabilir. Fakat, değil tırın kapa¬ğını açmak, en küçük paketçiği bile açan bir insanı yedi düvel gelse kanaatinden şaşırtamaz.
Aynen misaldeki gibi, Allah'ı bilme de iki türlüdür. Birincisi, amiyanedir, taklididir ki, Bu kadar mevcudat sonsuz güç sahibi birisine aittir şeklindeki bir imandır. Diğeri, hakikî imandır ki, onda marifet-i İlahî, yani; her eserin üzerine Allah'ın koyduğu mührü görme, esmayı okuma vardır.
Yaratıcıyı inkar etmemek, Kur'an'ın, kâinatın ve Efendimizin (sav) tarif ettiği Allah'a iman etmek değildir. İman başka, inkar etmemek başkadır. (22.Söz 2Makam
Her yapan, eserinin üzerine kendisine ait olduğunu göster¬mek için adını yazar. Bir şeyin kime ait olduğu iki türlü bilinir.
Birincisi, uzaktan uzağa ve cahilanedir ki, "Bu kadar şeyin sahibi olsa olsa o olabilir." şeklinde bir bilmedir. Böyle bir bilme¬de şüphesizlik yoktur. Yakınlık kazanılmamıştır. Tanıma azdır. Bilgi kulaktan dolma ve sevk iledir. 'Acaba' ya açıktır.
İkincisi, hakikî bilmedir ki, onda şüphenin zerresi olmadığı gibi, sevk değil tasdiktir. Böyle bir hale eren insan her eserin üzerinde müessirin taklit edilmez mührünü okur. 'Bu ona aittir, işte her parçasında adı silinmez kalemle yazıyor.' der. Sağdan soldan esen şüphe fırtınalarından, günahkarlık psikolojisinden gelen reddiyelerden etkilenmez. Aklı ve kalbi her zaman hakika¬te açıktır.
Mesela, 'Yüzlerce tırın taşıdığı bu kadar bisküvi ancak şuna aittir." dese bir insan, desiseciler tek tek bisküvilerin üzerindeki isimleri okumadığı için onu yanıltabilir. Fakat, değil tırın kapa¬ğını açmak, en küçük paketçiği bile açan bir insanı yedi düvel gelse kanaatinden şaşırtamaz.
Aynen misaldeki gibi, Allah'ı bilme de iki türlüdür. Birincisi, amiyanedir, taklididir ki, Bu kadar mevcudat sonsuz güç sahibi birisine aittir şeklindeki bir imandır. Diğeri, hakikî imandır ki, onda marifet-i İlahî, yani; her eserin üzerine Allah'ın koyduğu mührü görme, esmayı okuma vardır.
Yaratıcıyı inkar etmemek, Kur'an'ın, kâinatın ve Efendimizin (sav) tarif ettiği Allah'a iman etmek değildir. İman başka, inkar etmemek başkadır. (22.Söz 2Makam