Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

***tevhid inancı*** ( 2 ) (1 Kullanıcı)

hanzala44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2009
Mesajlar
268
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Allah’ın hükmü dururken Allah’tan başkasının hükmüne uyan Allah’ı inkar etmiş, tağuta iman etmiştir. Allah’ın hükmüne karşı gelmek, O’nu kabullenmemek, ya da O’ndan başkasının hükmü O’nun hükmüne tercih etmek Allah’ın rububiyyetini inkar etmek demektir. İsterse bu kimse Allah’ın varlığına, birliğine, yaratıcılığına, ahirete ve daha inanılması gereken birçok şeye inansın, bu böyledir. İblis başka değil sadece Allah’ın hükmüne razı olmadığı için kafir olmuştur.
“Tağutu inkar edip Allah’a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmıştır.” (Bakara:256)
Allahu Teala’nın bu ayette açık bir şekilde ifade ettiği gibi iman etmeden önce tağutun reddedilmesi gerekir. Bu “Lâ ilahe”nin manasıdır. Ondan sonra Allah’a iman edilmesi gerekir. Bu da “İllallah”ın manasıdır. Tağut insanoğlunun ilahlaştırdığı her şeydir. Daha doğrusu tağut insanla Allah arasına gerilen şeylerin tümüne verilen ortak isimdir. Tabiin alimlerinden Şabi, Ata, Mücahid tağutu şöyle tanımlar: “Şeytan, kahin ve sapan ya da saptıran her önder.” Ahfeş’te “Tağut putlardan, insanlardan ve cinlerden olabilir. Küfürde ileri giden ve haddi aşan her önder ve liderdir.” Der.
“Cibt’e ve tağuta iman ediyorlar. (Nisa:51) “Oysa kendilerine tağutu inkar etmeleri emredilmişti” (Nisa: 60)
gibi ayetlerden anlaşılan şu ki: tağutu inkar etmeyen Allah’a iman etmiş olmaz. kişi neye ibadet ediyorsa ona teslim olmuş, neye teslim olmuşsa ona kul olmuş demektir. Kuranda nehyedilen Rablik Allah’a mahsus olan bir sıfatı O’nun dışında başkalarına vermek demeye gelen Rabliktir. Allah’tan umma ve korkma hali bulunmayan bir kimse iman etmiş olmaz. Keza Allah’tan başka bir kimseye sevabını umarak ve gazabından korkarak itaat eden kimse ona ibadet etmiş sayılır. (Beş Eserden) sevgi, korku ve ümit üçü birden yalnız Allah için duyulur.Eğer bu üç his Allah’tan başkası içinde duyulmuşsa o şey Allah’a eş koşulmuş demektir. Bu gün bazı şarlatanlar bilmeyi inanmak zannederek ikrarsız, tasdiksiz ve amelsiz iman olacağını vehmediyorlar.Eğer iman amelsiz, tasdiksiz ve ikrarsız yalnız bilgiyle mümkün olsaydı, Kuran yüklenmiş tüm bilgisayarlar mümin olurdu. Bir ağaç düşünün; kökü var, gövdesi var, dalları var ancak meyvesi yok. Diyeceksiniz ki, odun olur. Evet odun olur, işte o kadar. İmanın gayesi vicdanda yada fikirde hapsolmak değil hayatı değiştirmek ve güzelleştirmektir. Diyelim ki siz işçisiniz, işinizi iyi biliyor ve çalışmanız gerektiğine de inanıyorsunuz. Üstelik bunu dilinizle de ifade ediyorsunuz. Ama bütün bunlara rağmen işe gitmiyor, çalışmıyorsunuz. Ay sonunda ücret için sıraya girmeye hakkınız var mı? Eğer girerseniz, bu tavrınız “çalışanlar enayidir” anlamına gelmez mi?Eğer size ücret verilirse bu büyük bir zulüm ve adaletsizlik olmaz mı? Diyebilir misiniz ki, ben her ne kadar çalışmasam da mesleğimi iyi bilirim, çalışmam gerektiğine inanır ve bunu her yerde de ifade ederim, o halde bu ücreti almayı hak ettim.
“İnsanlar yalnız iman ettim demekle, hiç denenmeden bırakılacaklarını mı sandılar? (29/2) “Yoksa siz sizden öncekilerin başından geçenler sizin de başınızdan geçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Bakara:214)
Allah’a inandığını söylediği halde O’nun emirlerini yapmayanın durumu şu askerin durumu gibidir. Komutan kendisine hayati önemi olan bir planı verdikten sonra yerine getirilmesi için gerekli emirleri de vermiştir. O planın doğru olduğunu bilen, buna kalbiyle de inanan ve diliyle komutanın emirlerine uyacağını taahhüt eden bu adamın, verilen emir ve talimatların hiç birini tutmamasının iki sebebi olur: ya inanmamıştır, ya da inandığı halde zaafları yüzünden emri aksatmıştır. İki halde de cezaya çarptırılır. Birinci durumda inanmayanların cezasına, ikinci durumda da asilerin cezasına. Bu noktada imam Ebu Hanife’nin şu tespitini aktarmak yerinde olur: “Allah Teala mümine ameli, kafire imanı, münafığa da ihlası farz kılmıştır. İnsan kimin emirlerine uyuyor, kimin koyduğu hükümlere baş eğiyor ve kimin çizdiği yoldan gidiyorsa, ona ibadet ediyor demektir. Kuran bitkilerin, ağaçların, ayın ve güneşin, kısaca evrendeki varlıkların büyüklenmeden tek bir Allah’a ibadet ettiklerini söylerken kuşkusuz onların namaz kıldıklarını, oruç tuttuklarını, haccedip, zekat verdiklerini söylemek istemiyor tüm bu varlıkların kendilerine “vahy” ettiği “kitabının” hükümlerine uyduklarını demek istiyor. Kuran insanlara hükmedenlere de zaman zaman rabb adını verir. “Melik “onu bana getirin” dedi. Elçi kendisine geldiğinde
“rabbine dön, ellerini kesen kadınların durumu neydi sor ona, doğrusu Rabbim onların düzenini çok iyi bilir” dedi.” (Yusuf:50)
Ayetin açıkça ortaya koyduğu gerçek, Mısır Melikinin “kul”u olan elçinin, meliki rabb edinmiş olduğu, oysa Hz. Yusuf’un Rabbının ise Allah olduğudur. Aynı ayette rabb kelimesinin iki kez kullanıldığını ve Allah’a kul olanların Rablerinin Allah, Allah’ın dışındakilere kul olanların Rablerinin ise, kulluğunu yaptıkları kişiler olduklarını kolayca anlayabiliyoruz. İnsanları Rab edinmenin niteliğini ise Tevbe suresi 31.ayette değinmiştik. Önce islama gelin, her şeyden önce onun hükümlerine teslim olduğunuzu ilan edin! Ama böyle bir toplum oluşup varlığını ortaya koymadan fıkıh ve düzenleyici ahkam alanında yapılacak her şey kendini aldatmaktan ve havaya tohum saçmaktan ibarettir. Oysa havadaki tohumların büyüme imkanı olmadığı gibi boşluktaki islam fıkhının da tutması, gelişmesi imkansızdır. Cahiliyye toplumlarının islam düzenine geçmesine tek engel, hakimiyetin Allah’a ait olmasını istemeyen tağutların varlığıdır. Dükkanımıza “Lâ ilahe illallah” levhası asıyoruz, evimize ve arabamıza takıyoruz. Hatta tarikata girerek günde birkaç defa değil, binlerce defa “Lâ ilahe illallah” diye tesbih çekiyoruz. Peki ama asrı saadet müslümanlarına işkencenin en dayanılmazını yaptıkları gibi bize niye kimse bir şey yapmıyor. Diyebilirsiniz ki bunun hiçbir faydası olmaz mı? Olur. O da şu: Susadığınızı düşünün suyun başına geliyorsunuz, suyu avuçluyor ve ağzınıza alıp bırakıyorsunuz. O su sizi ne kadar ferahlatırsa, o derece faydalanırsınız. Şimdi bizler “Lâ ilahe; ilah yoktur” derken, neyi reddediyoruz? Zamanımızda ne Nemrut var, ne Firavun ne de Ebu Cehil var. Öyleyse tevhidi okuduğumuzda bir şeyi reddedip, Allah’ın varlığını kabul ettiğimizi ilan ediyoruz? Neyi reddediyoruz? İşte bunu öğrendiğimiz ve mücadelesi yaptığımız zaman değil evlere, arabalara asmayı, zamanın Firavun ve Ebu Cehilleri O kelimeyi kalbimizden bile söküp almaya çalışacaklardır.
İmam Kurtubi tefsirinde: “Küfre rıza küfürdür. Masiyete rıza masiyettir.” Diyor. Molla Hüsrev, siyerül Ecnas’ta: “Şayet bir kimse kelime-i küfrü konuşsa ve bir cemaatte o konuşanın sözünü kabul eylese o cemaatin hepsi kafir olur.” El-Muhit adlı kitapta şu meseleden fazlasıyla bahsedilmiştir: “İnsanlar küfür kelimesini söyleyen kimseye hiçbir şey söylemeyip, küfür kelimesini konuştuktan sonra mecburiyet yokken onun yanında otururlarsa, küfre iştirak etmiş olurlar.” (Fıkhı Ekber Şerhi)
İlah hakkında Abdülkadir Geylâni’nin bir tespitini dinleyelim. “Allah’tan başka her kime itaat ediyorsan, o senin ilahın olur. Kimden korkuyor ve kimden kurtuluş diliyorsan, onu ilah seçmişsin demektir. Zarar ve menfaati kimden biliyorsan, o senin bir ilahındır. Ey kalbi ölü olanlar, Ey sebepleri Allah’a ortak koşanlar, Ey güç ve kuvvetlerinin putlarına tapanlar. Geçim kaynaklarını, mallarını ve memleketlerinin sultanlarını putlaştıranlar. Kim zarar ve menfaati Allah’tan değil de başkasında görüyorsa onun kuludur. (Fethü’r Rabbani) Şimdi de bir başka tasavvuf ehlinin açıklamalarına kulak verelim: “Merhamet edenlere, Rahman olan Allah’ta rahmetiyle muamele eder. Yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin.” (Buhari-Müslim) bu hadisi şerh ederken Sadreddin Konevi diyor ki: “Tabii şekillere, kanun ve nizamlara yani beşeri sistemlere muhalefet edin ve karşı gelin. Ancak bu sayede yüceler semasının yani göğünün mertebelerinden ve tabakalarından külli ve ilahi olan ruhumuzun taşan feyizleri üzerimize aksın.” Eğer bir kişi Allah’tan başka kimsenin gücünün yetmediği bir şeyde ister melek, ister nebi, ister veli olsun, bir mahluku yardıma çağırır veya ona sığınırsa müşrik ve kafir olur. Dilerseniz bir başka tasavvuf ehlinin, yaralatılmışlardan yardım isteme hakkında söylediği şu sözlere kulak verelim: Ebu Yezid’i Bistami’den gelen haberde: “Yaratığın yaratıktan yardım istemesi, boğulmuş birisinin, boğulmuştan yardım istemesi gibidir. Allah Teala buyuruyor ki “Hatırla o vakti ki, siz Rabbinizden yardım istediniz, O da size yardım edip, icabet etti” Allah bu ayette yardım istemenin kendisinden olacağını açıklar. Şeyh Ebu Abdullah Kureşi’de der ki: “Yaratığın yaratıktan yardım istemesi, tutuklunun tutukludan yardım istemesi gibidir.” Şimdide ayetlerle müslüman nasıl olmalıdır, ona değinelim.
Müslüman Hz. Muhammed sav’den başka birini hakem olarak kabul etmeyen (Nisa:65), hakimiyyet hakkını sadece Allah cc’ta gören (Yusuf:40), hiçbir cahili hükmü kabul etmeyip itibar etmeyen (Maide:50), emredici olarak Hz. Allah’ı tanıyan (Araf:54), Siyonist güçleri dost, veli, emir kabul etmeyen (Maide:11), tanrı ismini paravana ederek o isimle Allah’a cc dua etmeyen (Araf:180), tağutun önünde muhakeme olmayı reddeden (Nisa:60), islamın dışında kalmış bir yolla islama hizmet etmeyen (Ali İmran:85), helal ve haram kılma yetkisinin sadece Allah’a cc ait olduğuna inanan (Tevbe:31), tağutun yolunda savaşanlarla savaşan (Nisa:76), Allah Rasulüne muhalefet eden hiçbir ferdi ve topluluğu sevmeyen (Mücadele:22) kişidir.
Tüm bu anlatılanlardan sonra anlattıklarımızın özeti olarak şöyle diyebiliriz: Düşündüm, anladım, kalbimde kabul ettim ve dilimle söylüyorum ki; Allah’tan başka ilah yani güç yani sonsuz iktidar sahibi yani kainat ve içindekiler için yasa koyan ve kendisine kulluk edilen bir başkası yoktur; ve Allah’a rağmen ben varım diyen varsa onu inkar ediyor, ona isyan ediyor, onu tanımıyorum. Allah’tan başka kainat nizamını elinde bulunduran bir başkası yani bir ilah yoktur. İçimde putlaştırdığım makam, ideoloji, parti, ilke, hizip, kadın, erkek, evlat, sanatkar, sporcu, loca, kulüp, önder, şef, ilahlarının tamamına Lâ deyip inkar ederek, kalbimi ve düşüncemi, ruhumu ve bedenimi, elimi ve dilimi illallah deyip Rabbimin emrine veriyorum. Ondan başkasını güç tanımaya vesile olacak herşeyi Lâ deyip kenara itiyor, Onu yani Allah’ı tek ve biricik güç ve hakim tanıyarak illallah diyor, bağlanıyorum. Bağlandığıma dair söz ve biat ediyorum ki, bütün kainat zerrecikleri şahid olsun.
Selam ve dua ile
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt