Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

***tevhid inancı***( 1 ) (1 Kullanıcı)

hanzala44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eyl 2009
Mesajlar
268
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
بسم الله الرحمن الرحيم

Bu konu iman ve imansızlık noktasında bir dönüm noktasıdır. Yani tevhid inancının gereğine inanan kimse Müslüman, inanmayan ise kafir olmuştur. Tevhid inancını açıklayabilmek için önce “Rab” kelimesini doğru anlamamız gerekiyor. Rab lafzı Kuranı Kerim’de Allah lafzından sonra en fazla geçen bir kelimedir. Bu ifade Kur`an da tam 970 kez geçer.

İlk indirilen 30 surede “Rabb” ismi 80 kez geçtiği halde Allah ismi 20 kez geçmektedir. Şimdi diyebilirsiniz ki, “sen bize daha faydalı şeyler anlat. Biz bunlardan anlamayız.” Biz müslümanlar şuna inanırız ki Kuran`ı Kerim’de yer alan ifadelerin bir harfi bile boş yere indirilmemiştir. Nitekim Rabb kelimesinin de bu kadar fazla tekrar edilmesinin bir nedeni vardır. Peygamberimiz zamanında yaşayan Mekke toplumu insanları Allah’ın varlığına zaten inanıyorlardı. Ancak Allah’ı başkalarıyla paylaşmaya, ona işlerinde yardımcılar, ortaklar bulmaya kalkıştıkları için şirke, küfre düşmüşlerdi. Bakın Kuranı Kerim bizlere, cahiliyye insanlarının da Allah’a inandıklarını şu ayetlerde gayet açık bir şekilde ifade ediyor.


“Yemin olsun ki onlara, “Şu gökleri ve yeri yaratıp, Güneş’i ve Ay’ı buyruğu altında kim tutuyor?” diye sorsan, elbette “Allah” derler. O halde (Allah birdir demekten) nasıl döndürülüyorlar? (Ankebut:61)


De ki: “Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Yahut o kulaklara ve gözlere kim malik bulunuyor? Ve ölüden diriyi, diriden de ölüyü kim çıkarıyor? Bütün işleri kim idare ediyor? Hemen, “Allah” diyeceklerdir. Sen de deki: “O halde sakınmaz mısınız siz?” (yunus:31)

Kuranı bizlere açıklayan tefsir alimleri, Kuranı Kerim’in nazil olduğu sıralarda, gerek müşriklerin, gerek Hıristiyanlar ve gerekse yahudilerin Allah’ın var olduğuna, her şeyi yarattığına, göğün ve yerin arasındaki bütün varlıkları denetimi altında tuttuğuna inandıklarını, ancak kendi putlarını Allah’a varmakta birer vesile kabul ettiklerini söylerler. Maalesef günümüzde de bir çok insan Allah’ın yaratıcılığınıkabul ederken; Allah’ın yeryüzündeki tasarruf hakkını yani bizlerin yaşama biçimini koyma ve denetleme hakkını reddederek şirke girmektedirler.


Allah nasıl ki yarattığı tüm varlıkların yaşama şeklini tespit etmişse, biz insanların da yaşam biçimlerini tespit etmiştir. Mesela Allah balığa sen suda yaşamak zorundasın, suyun dışına çıkarsan ölürsün, acıktığında da küçük ve hasta balıkları yersin, şayet zehirli yosunlardan yersen, yada mercan kayalıklarına yaklaşırsan onlara yem olursun, şeklinde bir yaşam biçimini münasip görmüş. Şayet bir balık tutar da karada yaşamaya kalkarsa İlahi irade buna hemen müdahale eder ve balık anında ölür. İşte Allah biz insanların da yaşam biçimlerini ve şeklini belirlemiştir. Cansız varlıklar ve hayvanlar bunu içgüdü sayesinde bilirken, biz insanların öğrenmesi ve uyması için Allah kitaplar ve peygamberler göndermiştir.


O halde bizler nasıl yaşayacağımızı, peygamberimizin yaşam tarzına ve Kurana bakarak öğrenmeli ve öğrendiklerimizi de yaşamalıyız ki, yevmi Kıyamette yüzümüz ak olarak cennete girelim. İşte bizler bu yaşam tarzına din adını veriyoruz? Kısaca herkes nasıl yaşıyorsa, yaşamış olduğu yaşam tarzı onun dini olmuştur. Allah cümlemizi Rızasına ulaşan ve cennetlik ameller işleyerek cennete girebilen kullarından eylesin. Kuranı Kerim’de İlah kelimesi putlar içinde kullanılırken, “Rabb” ismi kesinlikle putları ve tağutları (haddi aşanları) ifade için kullanılmaz. Bakara suresi 165.ayette “İnsanlardan bazıları da Allah’ı bırakarak bir takım putlara taparlar; onları Allah’ı sevdikleri gibi severler.”buyurulmaktadır.

Ayeti açıklayan Fahreddin Razi ayette geçen “onların” ifadesini müşriklerin kendilerine itaat edip, onlara itaat ettiklerinde Allah’ın haramlarını helal, helallarını da haram saydıkları başkanlarıdır” der. Demek oluyor ki bizlere haramı helal, helali de haram diye tanıtan ve bunu Allah’a ve Resulullah’a rağmen yapan herkes kendisini “ilah” ilan etmiş demektir. Dolayısıyla bunlara itaat edenlerde müşrik oluyorlar. O halde böylesi azgınların aldatmacalarına düşmemek için her müslümanın helali ve haramı bilmesi gerekmektedir.


Aynı ayeti M. Hamdi Yazır’da şöyle açıklıyor: “Bu ayet bize gösteriyor ki “ilahlık” manasında son derece muhabbet esastır. Mabut en yüksek derecede sevilen zat demektir ve böyle son derece sevilen şeyler ne olursa olsun mabut edinilmiş olur. Sevmenin hükmü ise itaattir. Her insanın gidişatında, ahlakında onun hareket prensibi onun ilahıdır. İnsanlar tarafından böylesi sevgiyle ilahlık payesi verilen şeyler o kadar çoktur ki bir taş, bir maden parçasından, bir ot, bir ağaçtan tutun da, gök cisimlerine, ruhlara ve meleklere kadar çıkar. Hakikaten haşmet ve kuvvet, makam, ikbal ve güzellik gibi herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler, kahramanlar, hükümdarlar gibi insanları Allah gibi seven ve onlar uğrunda her şeyi göze alan kimseler vardır. Reislerini ve büyüklerini Alalh’ı sever gibi sevenler ve onların Allah’ın emirlerine aykırı emirlerine itaat ederek, Allah’a isyan edenler, bu sevdikleri şeyleri Allah’a eş ve ortak koşmuş olurlar. Bu insan tüm bunları Allah için değil Allah gibi severler.”

Günümüz insanlarının yanlış yorumladıkları bir düşünce var. Deniliyor ki kim “Lâ ilahe illallah” kelimesini dili ile söylerse müslüman olur. Ölünce de doğru cennete girer, hayir cenneti kazanmak o kadar ucuz değil! Herşeyin bir bedeli olduğu gibi cennetin de bir bedeli var. Evet bu kelimeyi söyleyen kişi ilk anda müslüman kabul edilerek; canını ve malını korur. Fakat bu kelimeyi söyledikten sonra bu kelimenin içerdiği manayı bozacak her hangi bir harekette bulunursa yine eski haline yani küfür haline dönmüş olur ki islami istılahta bunun adı mürtedliktir. “Lâilahe illallah”’ın söyleyen kimseye fayda vermesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi lazımdır.


İmam Vehb b. Münebbih’e soruldu: -Resulullah sav “Lâ ilahe illallah cennetin anahtarıdır” buyurmamış mıdır? İmam şöyle cevap verdi. –Evet fakat dişsiz anahtar olmaz. Dişsiz anahtar getirirsen kapıyı açamazsın. Kapıyı ancak dişli anahtar getirdiğin takdirde açarsın.”


Anahtarın dişleri ise aşağıda zikredeceğimiz “Lâ ilahe illallah” ın şartlarıdır.
1- Manasını bilmek.

Resulullah sav şöyle buyurdu: “Kim “Lâ ilahe illallah”ın manasını bilerek ölürse cennete girer” (Müslim)

2- Şüphesiz ve şeksiz manasınıkabul etmek.
“Allah’a ve Rasulüne iman eden ve sonra imanında asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad eden kimseler ancak hakkıyla iman edenlerdir. Samimi olanlar da işte bunlardır. (Hucurat:15)

3- Bu kelimenin gerektirdiği manayı kalbiyle ve diliyle kabul etmek.
Yalnız kalple bilmek iman için yeterli değildir. Dil ile ikrar da gereklidir. Peygamberimizin amcası Ebu Talip bunu biliyordu, fakat diliyle bir türlü ikrar etmediği için bu nimetten mahrum kaldı. Yalnız diliyle yetinip kalbiyle bilmemekte münafıklıktır.

4- Hareket, davranış ve yaşantıyı “La ilahe illallah”ın manasına uygun düşecek şekilde düzenlemek. “Hayır, Rabb’ine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa:65)
“Onlara soracak olursan: “Biz andolsun ki eğlenip oynuyorduk” diyecekler. Allah’la, ayetleriyle ve rasülüyle mi alay ediyorsunuz? Özür beyan etmeyin. İnandıktan sonra küfre girdiniz.” (Tevbe:65-66)
Bu kimseler Rasulullah sav zamanında yaşadıkları halde iman etmelerine, namaz kılmalarına, oruç tutmalarına, haccetmelerine rağmen sırf bir söz yüzünden Allah onları tekfir etmiştir.

5- Yalanlamayıp kalbiyle ve diliyle tasdik etmek.
“İnsanlar sadece iman ettik demekle bırakılıp imtihan edilmeyeceklerini mi sanıyorlar? Doğrusu biz onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah elbette sözüne sadık olanları bilir. Ve elbette yalancıları da bilir. (Ankebut:2-3)


6- İhlaslı olmak.
Yapılan bütün amelleri sadece Allah rızası için yapmak ve şirkten temizlenip uzak kalmak.
“Oysa onlar doğruya yönelip her türlü şirkten temizlenmiş olarak (yani ihlaslı olarak) Allah’ın dininde O’na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan dinde budur. (Beyyine:5)

7- Bu kelimeyi ve bu kelimenin gösterdiği yolu ve bu yolda yürüyenleri sevmek,
bu kelimeyi kötü görüp gösterdiği yoldan başka yollara sapanları ise sevmemek, onları yakın dostlar edinmemek.
“İnsanlardan bazıları, Allah’tan başka varlıkları O’na eşler koşarlar. Onları Allah’ı sevdikleri gibi severler. Müminler ise en çok Allah’ı severler.” (Bakara:165)

Tüm bu şartlara uyarak bu kelimeyi söyleyen kişi ancak cennete girebilecektir. Bundan gayrısı lâfı güzâftır.İslam sıfatına gerçekten haiz olabilmemiz için bu nizamı gerçekleştirmeye çalışmak, bu yolda çaba harcamak zorundayız. Bu da ancak “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed’de O’nun kulu ve Resulüdür.” Şeklindeki şahadetle gerçekleşir. Bu şahadet ise Allah’ı tek ilah kabul etmek, nizam koyma hakkını yalnızca O’nda görmek ve Allah Rasülünün O’nun katından getirdiği bu nizamı gerçekleştirmeye çalışmakla ayakta durabilir. Cenabı Hak Kuranı Kerim’de yahudi ve hırıstiyanlardan bahsederken şöyle buyuruyor:
“Onlar Allah’ı bırakıp, hahamlarını, papazlarını (din adamlarını) ve Meryem oğlu Mesih’i Rabb edindiler. Oysa tek olan Allah’tan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. Allah koştukları şeylerden münezzehtir. (Tevbe:31)

Yahudi ve Hıristiyanlar haham ve papazlarına doğrudan tapmıyorlardı. Yani onlar siz bizim ilahımızsınız demiyorlardı. Sadece kanun koyma hakkını Allah’ta değil de onlarda görmüşler, hayatları için teşri’ yolunda kanun koyma hakkını onlara tanımışlardı. Peygamberimiz bu ayeti okurken, o zamanlar Hıristiyan olan Adiy b. Hatim “Onlar haham ve papazlarına tapmıyorlar” dediğinde Peygamberimiz “Evet, tapıyorlar. Çünkü onlar helali haram, haramı da helal kılıyorlar onlara. Onlar da bunu kabul edip buyruklarına tabi oluyorlar. İşte onların din adamlarına ibadeti budur.” Buyurdu. Bu din, insanın yeryüzünde kullara kul olmaktan, aynı zamanda kullara kul olmanın bir başka türlüsü olan nefsin aşırı arzularına boyun eğmekten kurtuluşunu belirten cihana şamil bir bildiridir. Bu da uluhiyyet yetkisini insana dayandıran her düzene karşı direnmektir. Çünkü hükümlerin son mercii insan olan ve otoritenin kaynağı olarak insanı alan her rejim Allah dışında insanların birbirlerini Rabb edindikleri bir beşeri ilahlaştırma rejimidir. Peygamberimizin şeriatta ve hükümde bir takım kimselere uymanın insanı dinden çıkaran bir kula tapma olduğu ve bunun insanların birbirlerini Rabb sayması demek olduğu şeklindeki ayeti tefsiri bunun kesin bir delilidir. İslam toplumu, Allah’ın şeriatını kendine kanun edinmediği halde kendilerine “müslüman sıfatı yakıştırmış olan insanların teşkil ettiği toplum değildir. Cahiliyye toplumu bazan ulu Allah’ın varlığını inkar etmeyen, fakat O’nu yeryüzü egemenliğinden azlederek yalnız göklerdeki egemenliğini onaylayan, böylece hayat düzeninde O’nun şeriatını onaylamayan ve insan hayatı için değişmez olduğunu buyurduğu değerleri geçerli saymayan, havralarda, kiliselerde ve mescitlerde ibadet etmeyi insanlara serbest bırakırken sosyal hayatta Allah’ın şeriatının hükmetmesini yasaklayan bir toplum olarak da karşımıza çıkabilir. Bu toplum böylece Allah’ın yeryüzündeki hakimiyetini ya inkar etmekte veya askıya almaktadır. Oysa ulu Allah şu ayeti kerimeyle hakimiyetinin kesinliğini bildirmektedir.

“O, gökte ilah, yerde de ilahtır.” (zuhruf: 84)

Allah’ın yöneticiliğini göğe has kılıp yeryüzünü O’nun siyasetinden uzak tutmak tevhidi siyasiye aykırıdır. Allah’tan başkasına mutlak anlamda hükmü, teşriîyi (şeriat koyma) tahsis etmek, o şeriatın sahibini Allah’a ortak koşmaktır.
“Yoksa Allah’ın izin vermediği dini (konularda) onlar için yasalar koyan ortakları mı vardır? (42/21)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt