mucahid_tr
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 27 May 2009
- Mesajlar
- 47
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 58
Caiz olan tevessül dörttür:
1) Allah’u Teâlâ’ya O’nun isim ve sıfatları ile tevessül.
2) Allah’u Teâlâ’ya Salih amellerle tevessül.
3) Allah’u Teâlâ’ya salih Müslüman kimsenin duâsı ile tevessül.
4) Zât ile Tevessül.
İlk üçünün caiz görülmesinde ittifak vardır. Caiz olan dördüncü şekli ise zât ile tevessüldür. Bunun caiz olduğu hakkındaki deliller üzerinde duracağız.
Zat ile Tevessülü kabul etmeyen, Vahhâbî ve benzer düşüncelerde olan kendilerine Selefîler diyenlerin görüşleri*nin kaynağı İbn Teymiyye’dir. Talebesi İbn Kesîr (ö.774/1372):
...........“İbn Teymiyye’nin devlet ve ulemânın huzurunda tevessülün haram olduğu görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip, bir insan dua ederken peygamberin hürmetine şeklinde dua ederek resulullahı duada aracı kılınabileceğini kabul ediyo , fakat istigâse’nin haram olduğu görüşü üzere de*vam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir.[1]
İbn Teymiyye (ö.728/1328)’yi görüşlerinin kaynağı olarak kabul edenler, İbn Teymiyye’nin bu sözü korkusun*dan dolayı söylemiş olabilir derlerse; biz de deriz ki: Siz insanların sözleri*nin zâhirine göre hüküm vermiyor muydu*nuz? Ayrıca İbn Teymiyye korksaydı istiğase’nin haram oldu*ğunu söylemez ve görüşünde ısrar etmezdi.
Vahhâbîlere, vahhâbî denilmesi görüşlerinin kaynak*la*rın*dan biri olan Muhammed bin Abdulvahhâb (ö.1201/1787) olmasın*dan ötürüdür.
.......................Muhammed bin Abdulvahhâb’ın tevessüle dair görüş*leri:
Muhammed bin Abdulvahhâb’a, bazı âlimlerin yağ*mur duâsı hakkında açıklama yaparken “Salih kullarla tevessül etmekte bir sakınca yoktur” sözlerinden ne kastettik*lerini, “bir mahlûktan yardım (istiğase) dilenemez” hükmüne rağmen, nasıl olup da İmâm Ahmed’in:
“Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessül et*mekte bir beis yoktur” diyebildiğini sorarlar. O, ceva*bında şu açıklamayı yapar:
“Aradaki fark açıktır. Bazılarını Salih kullarla teves*süle izin vermeleri, bazılarının sadece Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessüle izin vermeleri, âlim*le*rin çoğunluğunun da tevessülü yasaklayıp kerih gör*müş olmaları, fıkha taalluk ettiği için mevzumuzun dı*şında bir konudur. Her ne kadar bize göre doğru olan cumhu*run bunu mekruh görmesi olsa da, içtihadî meseleler*den birisinin muteber olmadığını ileri sürmek muteber değildir. Bu yüzden tevessül edenleri de reddedeme*yiz. Bizim inkâr et*tiğimiz şey, bir mahlûka hem de Allah’a edildiğinden daha fazla duâ ediliyor olması, şeyh Abdulkadîr ya da bir başkasının kabrine yönelip sıkıntıla*rın giderilmesi ve istekleri*nin verilmesi için saygı ile ondan istekte bulu*nulması*dır. Burada nerededir sırf Allah’a duâ etmek? Nerededir Allah’la beraber hiç kimseye duâ etmemek? Ama birisi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin ya*nında duâ edi*yor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.[2] diyor.
Muhammed bin Abdulvahhâb’ın bu sözleri, tevessü*lün ona göre de câiz olduğunu göstermektedir. Ona göre tevessül, cumhur ulemânın mekruh gördüğü bir şeydir. Ama mekruh, haram bile değildir. Nerede kaldı ki bazıları*nın dediği gibi bid’at ya da şirk olsun.
Tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettikleri büyük âlim*lerden Ebû’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin (ö.597/1200)soyu Ebû Bekir Sıddık’a dayanır. İbn Cevzî is*miyle meşhur olmuş*tur. (İbn Cevzî, İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim el Cevziyye’den bir asır önce yaşamıştır.)
......................Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin Tevessülü Ka*bulü
Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî: Nefsimi terbiye edeme*dim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için duâ ettim. [3]
İbn Teymiyye, İzzuddîn b. Abdusselâm’ın (ö.660/1262) sadece Peygamber ile teves*sülü kabul ettiğini söylüyor. [4]
Şevkânîö.1250/1834) Allah (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, haki*katte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle teves*sül etmek demek*tir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amel*lerle faziletli olur.[5]
....................................................................Ebû Hanîfe (ö.150/767):
Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin teves*sülü kabul etmediğini söylüyorlar. Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe “Hakkı için” yapı*lan duâyı kerih görür. Doğrudur. Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı Allah (celle celâluhu) o ki*şiye sevap vermeye mecburdur, düşüncesinde olan Mute*zile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiş*tir.
Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki teves*sülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber nakletmemiştir. Hanefî âlimlerin*den ve muhaddislerinden İmam Aliyyü’l Kârî, bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburi*yet mânâsında kimsenin, Allah (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmek ve tazîm mânâsında kullanıl*dığı zaman bunun tevessül babından olacağını, Allah’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurdu*ğunu ve bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duâ*nın âdaplarından kabul edildiğini ve bu hususta yukarı*daki hadisin geldiğini söylüyor. [6]
Yine Hanefî âlimlerinden İbn Âbidîn, Reddü’l-Muh*târ’ında bunu ondan kabullenerek naklediyor. [7]
Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesi*nin hürmetine demek olduğunu, vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu, bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı yükledi*ğini, ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm Sübkî de söylemiştir. [8]
.....................Ebû Yûsuf (ö.183/798):
“Falan kişinin enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” de*nilerek yapılan duâyı Ebû Yûsuf câiz görmüştür.[9]
Âlûsîö.1270/1853) Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatı ve makamı ile tevessülü kabul ediyor. Diğer insanlarla olanı kabul etmiyor.[10]
Âlûsi’nin bu husustaki görüşleri karışık. Aynı kay*nakta Allah’ın katında üstün bir yeri olduğu kesin bilinenle de tevessül edilebileceğini söylüyor. (yani “dostlarının hatı*rına” denilebilir) Ancak dostun Ahmed Efendi hatırına denmez; diyor. Çünkü onun Allah katında rutbesi var mı yok mu? Bilinmiyor. Bu yüzden onunla tevessül Allah’a karşı bir cür’ettir, diyor Alûsi.
Biz de deriz ki; burada hüsnü zan asıldır. Mü’min’in ce*naze namazı ve mü’minliğine şahitlik gibi. En fazla olsa olsa kişi yanılmış olur, endişe yersizdir.
Âlûsi: “Allah’ın (Celle Celalühü) Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) olan sevgisi sebebiyle” tevessül edilmekte*dir. Tevessülün hikmeti burada saklı olsa ge*rek.[11]
.........................Hanbelî:
Tevessülü kabul etmeyen müslümanlardan bazıları Hanbelî, bazıları da tüm mezheblerden faydalandıklarını söylüyorlar. Mezheb imâmlarından Ahmed b. Hanbelî (ö.241/855) tevessülü kabul ediyor; mezhebinin görüşü de bu yönde*dir. Mensek adlı eserinde de yazılıdır. Ayrıca Elbânî’nin Tevesseül adlı eserinin 62. sayfasında Ahmet b. Hanbel’in tevessülü kabul ettiğini yazıyor.
İmâm Şâfî’: (ö.204/819)
İbn Hacer Savâiku’l-Muhrika li Ehli’d-Dalâli ve’z-Zendeka adlı eserinde İmâm Şafî, ehl-i beyt ile tevessülde bulunurdu der.
...................İmâm Şâfî’....... şöyle anlatıyor: Bir ihtiyacım oldu*ğunda iki rekat namaz kılar, Ebû Hanîfe’nin mezarına gi*der ve orada duâ ederdim. O’nun bereketiyle ihtiyacım derhal karşılanırdı.[12]
İbn Hacer, (ö.852/1448) el-Hayrâtül-Hisân fî Menâkibi’l-İmâm Hanîfeti’n-Numân adlı kitabın 25. fas*lında İmâm Şafî, Bağ*dat’ta Ebû Hanîfe’nin kabrine gelip onun ile Allah’a (Celle Celalühü) tevessülde bulunurdu di*yor.[13]
İmâm Kevserî (ö.1371/1952) sahih bir isnadla oldu*ğunu söylemiştir. Kaldı ki; İmâm Şâfî’ tevessül ile ilgili deği*şik haberleri mevcut*tur. Ayrıca İmâm Şâfî’ ileride gele*cek olan Teber*rük bahsinde açıklandığı gibi Ahmed b. Hanbel’in gömle*ğiyle tevessülde bulunmuştur.[14]
................İmâm Mâlik:......... (ö.179/795) İbn Humeyd’in bildirdi*ğine göre Ab*bâsi halifesi Ebû Câfer hacca gittiği zaman Hz. Peygambe*r’in mezarını ziyarete vardığında orada bulu*nan İmâm Mâlik’e: “Yâ Ebâ Abdillah! Yönümü Kıb*leye dönüpte mi duâ edeyim?” dediğinde, İmâm Mâlik “Niçin yönünü ondan çevireceksin? Halbuki o senin ba*ban Âdem’in (a.s) vesilesidir. Bilakis Rasulüllah’a yönünü dön. Onun şefaâtini iste, seni affeder.” dedikten sonra “Eğer onlar kendile*rine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi, Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirge*yici bulurlardı.” (Nisa 4/64) âyetini okudu yani İmâm Mâlik, Hz. Âdem’in (Aleyhisselâm) Peygam*berle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yaptığı tevessülü kabul edip bir fıkhî meselede delil ge*tirmiştir.
Âdem Peygamber hata işlediği zaman dedi ki: “Ey Rab*bim! Muhammed’in hakkı için senden af diliyorum”
İmâm Mâlik’in bu olayı Subkî, (ö.771/1369)Şifâü’s-Si*kâm’ında Es’Seyyid Semhûdî, Vefâ’ul Vefâ’sında, El-Kastallânî (ö.923/1330) El-Mevâhibü’l-ledünniyye’sinde, zikretmişlerdir.
Bu olayın sağlamlığı ve râvîlerinin tahric ve değer*lendir*meleri, ileride Âdem (Aleyhisselâm) hadisesinde daha geniş bir şekilde açıklanacaktır.
İmâm Subkî: Tevessülün müstehab olduğuna dair dört mezhebin nasslarını Şıfâü’s-Sikam fî Ziyâreti Hayrıl-Enâm adlı kitabında geniş olarak açıklayıp, câiz görmüş*tür.
Zat ile tevessülü kabul etmeyen Vahhâbî ve Selefî*ler, tevessülü kabul eden*leri, Allah’a (Celle Celalühü) ortak koşmakla suçluyor*lar.
Biz de deriz ki: İtibar ettiğiniz Şevkânî, hem Pey*gam*ber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile hem de salihler ile tevessülü kabul ediyor. İtibar ettiğiniz diğer bir âlim olan İbn Cevzî kabirlere gidip, ölmüş salih insan*larla Allah (Celle Celalühü)’a tevessül ettiğini söylüyor. İbn Teymiyye Peygamberimizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) teves*sül ile ilgili görüşünü değiştirip, mübah görüyor. Mez*hep imâmı Ahmed b. Hanbel ve İzzuddîn b. Abdüsselâm Peygamberi*mizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tevessülü ka*bul ediyor.
Muhammed b. Abdulvehhâb’ın şu sözü: “Fakat bi*risi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygam*berle*rin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.” [15] demesi de ayriye*ten aleyhinize olan bir delildir.
Hal böyle olunca savunduğunuz birçok fikirle*rin kay*nağı olarak gösterdiğiniz yukarıda adı geçen âlimleri*niz, sizin şirk olarak kabul edip bunu yapana kâfir dediği*niz bir ameli yapıyorlar. Ne diyeceksiniz?
Onlar da bir insandı, hata yaptılar, derseniz! Biz de deriz ki “Sen kabirdekilerine işittirici değil*sin” (Rûm, 52) ve (Fâtır, 22.) âyetlerinin zâhirlerine göre ölünün işitmediğini söylüyorsunuz. Demek ki; size göre okuma yazma bilen bu zâhir manayı anlaması gerekir. Fakat görüşlerinizin kaynağı olan İbn Teymiyye ve tale*besi İbn Kayyim ölülerin işittiğini iddia etmekte devam etmişlerdir.
Ayrıca itibar ettiğiniz diğer âlimler, size göre okuma yazma bilen bir insanın anlayacağı “İyyâke na’büdü ve iyyâke nesteîn” âyet-i kerimesinin manasını anlaya*madık*ları için mi zatlarla tevessülü kabul ettiler? Anlaşıl*ması bu kadar âşikâr ve basit olan mevzularda bu âlimlerinizin hata ettikle*rini söylerseniz, birçok konuda da hata edebilecekle*rini imâ etmiş olursunuz. Böylece onların görüşlerini savunduğunuz için siz de hata içinde olduğu*nuzu başka konularda da hata edebileceğinizi isteme*den de olsa itiraf etmiş olursunuz.
........................Kaynak selefiler ve tasavvufçuların görüşleri
[1] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47,107 inci sene geçti baslığının altında Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 3 üncü baskı Beyrut/1987
[2] Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.
[3] “Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.
[4] İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.
[5] Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğye
[6] Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.
[7] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/540.
[8] İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138.
[9] Reşid Rıza Tefsirul-Menai XI 372-373
[10] Âlûsi Ruhul-Meani VI-128
[11] Âlûsi Ruhu’l-Maâni, VI/128
[12] El Heytemî, el-Hayratü’l-Hisan, s.94
[13] Hatibu’l-Bağdadi, Tarih-i Bağdad
[14] İbnül Cevzî Menakıbu’l İmâm Ahmed b. Hanbel, s.609-610
[15] Muhammed bin Abdulvahhâb tüm eserleri 3.kısım S:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhâb haftasında neşrolunmuştur.
1) Allah’u Teâlâ’ya O’nun isim ve sıfatları ile tevessül.
2) Allah’u Teâlâ’ya Salih amellerle tevessül.
3) Allah’u Teâlâ’ya salih Müslüman kimsenin duâsı ile tevessül.
4) Zât ile Tevessül.
İlk üçünün caiz görülmesinde ittifak vardır. Caiz olan dördüncü şekli ise zât ile tevessüldür. Bunun caiz olduğu hakkındaki deliller üzerinde duracağız.
Zat ile Tevessülü kabul etmeyen, Vahhâbî ve benzer düşüncelerde olan kendilerine Selefîler diyenlerin görüşleri*nin kaynağı İbn Teymiyye’dir. Talebesi İbn Kesîr (ö.774/1372):
...........“İbn Teymiyye’nin devlet ve ulemânın huzurunda tevessülün haram olduğu görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip, bir insan dua ederken peygamberin hürmetine şeklinde dua ederek resulullahı duada aracı kılınabileceğini kabul ediyo , fakat istigâse’nin haram olduğu görüşü üzere de*vam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir.[1]
İbn Teymiyye (ö.728/1328)’yi görüşlerinin kaynağı olarak kabul edenler, İbn Teymiyye’nin bu sözü korkusun*dan dolayı söylemiş olabilir derlerse; biz de deriz ki: Siz insanların sözleri*nin zâhirine göre hüküm vermiyor muydu*nuz? Ayrıca İbn Teymiyye korksaydı istiğase’nin haram oldu*ğunu söylemez ve görüşünde ısrar etmezdi.
Vahhâbîlere, vahhâbî denilmesi görüşlerinin kaynak*la*rın*dan biri olan Muhammed bin Abdulvahhâb (ö.1201/1787) olmasın*dan ötürüdür.
.......................Muhammed bin Abdulvahhâb’ın tevessüle dair görüş*leri:
Muhammed bin Abdulvahhâb’a, bazı âlimlerin yağ*mur duâsı hakkında açıklama yaparken “Salih kullarla tevessül etmekte bir sakınca yoktur” sözlerinden ne kastettik*lerini, “bir mahlûktan yardım (istiğase) dilenemez” hükmüne rağmen, nasıl olup da İmâm Ahmed’in:
“Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessül et*mekte bir beis yoktur” diyebildiğini sorarlar. O, ceva*bında şu açıklamayı yapar:
“Aradaki fark açıktır. Bazılarını Salih kullarla teves*süle izin vermeleri, bazılarının sadece Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile tevessüle izin vermeleri, âlim*le*rin çoğunluğunun da tevessülü yasaklayıp kerih gör*müş olmaları, fıkha taalluk ettiği için mevzumuzun dı*şında bir konudur. Her ne kadar bize göre doğru olan cumhu*run bunu mekruh görmesi olsa da, içtihadî meseleler*den birisinin muteber olmadığını ileri sürmek muteber değildir. Bu yüzden tevessül edenleri de reddedeme*yiz. Bizim inkâr et*tiğimiz şey, bir mahlûka hem de Allah’a edildiğinden daha fazla duâ ediliyor olması, şeyh Abdulkadîr ya da bir başkasının kabrine yönelip sıkıntıla*rın giderilmesi ve istekleri*nin verilmesi için saygı ile ondan istekte bulu*nulması*dır. Burada nerededir sırf Allah’a duâ etmek? Nerededir Allah’la beraber hiç kimseye duâ etmemek? Ama birisi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin ya*nında duâ edi*yor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.[2] diyor.
Muhammed bin Abdulvahhâb’ın bu sözleri, tevessü*lün ona göre de câiz olduğunu göstermektedir. Ona göre tevessül, cumhur ulemânın mekruh gördüğü bir şeydir. Ama mekruh, haram bile değildir. Nerede kaldı ki bazıları*nın dediği gibi bid’at ya da şirk olsun.
Tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettikleri büyük âlim*lerden Ebû’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin (ö.597/1200)soyu Ebû Bekir Sıddık’a dayanır. İbn Cevzî is*miyle meşhur olmuş*tur. (İbn Cevzî, İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim el Cevziyye’den bir asır önce yaşamıştır.)
......................Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin Tevessülü Ka*bulü
Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî: Nefsimi terbiye edeme*dim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için duâ ettim. [3]
İbn Teymiyye, İzzuddîn b. Abdusselâm’ın (ö.660/1262) sadece Peygamber ile teves*sülü kabul ettiğini söylüyor. [4]
Şevkânîö.1250/1834) Allah (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, haki*katte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle teves*sül etmek demek*tir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amel*lerle faziletli olur.[5]
....................................................................Ebû Hanîfe (ö.150/767):
Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin teves*sülü kabul etmediğini söylüyorlar. Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe “Hakkı için” yapı*lan duâyı kerih görür. Doğrudur. Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı Allah (celle celâluhu) o ki*şiye sevap vermeye mecburdur, düşüncesinde olan Mute*zile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiş*tir.
Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki teves*sülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber nakletmemiştir. Hanefî âlimlerin*den ve muhaddislerinden İmam Aliyyü’l Kârî, bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburi*yet mânâsında kimsenin, Allah (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmek ve tazîm mânâsında kullanıl*dığı zaman bunun tevessül babından olacağını, Allah’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurdu*ğunu ve bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duâ*nın âdaplarından kabul edildiğini ve bu hususta yukarı*daki hadisin geldiğini söylüyor. [6]
Yine Hanefî âlimlerinden İbn Âbidîn, Reddü’l-Muh*târ’ında bunu ondan kabullenerek naklediyor. [7]
Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesi*nin hürmetine demek olduğunu, vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu, bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı yükledi*ğini, ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm Sübkî de söylemiştir. [8]
.....................Ebû Yûsuf (ö.183/798):
“Falan kişinin enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” de*nilerek yapılan duâyı Ebû Yûsuf câiz görmüştür.[9]
Âlûsîö.1270/1853) Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatı ve makamı ile tevessülü kabul ediyor. Diğer insanlarla olanı kabul etmiyor.[10]
Âlûsi’nin bu husustaki görüşleri karışık. Aynı kay*nakta Allah’ın katında üstün bir yeri olduğu kesin bilinenle de tevessül edilebileceğini söylüyor. (yani “dostlarının hatı*rına” denilebilir) Ancak dostun Ahmed Efendi hatırına denmez; diyor. Çünkü onun Allah katında rutbesi var mı yok mu? Bilinmiyor. Bu yüzden onunla tevessül Allah’a karşı bir cür’ettir, diyor Alûsi.
Biz de deriz ki; burada hüsnü zan asıldır. Mü’min’in ce*naze namazı ve mü’minliğine şahitlik gibi. En fazla olsa olsa kişi yanılmış olur, endişe yersizdir.
Âlûsi: “Allah’ın (Celle Celalühü) Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) olan sevgisi sebebiyle” tevessül edilmekte*dir. Tevessülün hikmeti burada saklı olsa ge*rek.[11]
.........................Hanbelî:
Tevessülü kabul etmeyen müslümanlardan bazıları Hanbelî, bazıları da tüm mezheblerden faydalandıklarını söylüyorlar. Mezheb imâmlarından Ahmed b. Hanbelî (ö.241/855) tevessülü kabul ediyor; mezhebinin görüşü de bu yönde*dir. Mensek adlı eserinde de yazılıdır. Ayrıca Elbânî’nin Tevesseül adlı eserinin 62. sayfasında Ahmet b. Hanbel’in tevessülü kabul ettiğini yazıyor.
İmâm Şâfî’: (ö.204/819)
İbn Hacer Savâiku’l-Muhrika li Ehli’d-Dalâli ve’z-Zendeka adlı eserinde İmâm Şafî, ehl-i beyt ile tevessülde bulunurdu der.
...................İmâm Şâfî’....... şöyle anlatıyor: Bir ihtiyacım oldu*ğunda iki rekat namaz kılar, Ebû Hanîfe’nin mezarına gi*der ve orada duâ ederdim. O’nun bereketiyle ihtiyacım derhal karşılanırdı.[12]
İbn Hacer, (ö.852/1448) el-Hayrâtül-Hisân fî Menâkibi’l-İmâm Hanîfeti’n-Numân adlı kitabın 25. fas*lında İmâm Şafî, Bağ*dat’ta Ebû Hanîfe’nin kabrine gelip onun ile Allah’a (Celle Celalühü) tevessülde bulunurdu di*yor.[13]
İmâm Kevserî (ö.1371/1952) sahih bir isnadla oldu*ğunu söylemiştir. Kaldı ki; İmâm Şâfî’ tevessül ile ilgili deği*şik haberleri mevcut*tur. Ayrıca İmâm Şâfî’ ileride gele*cek olan Teber*rük bahsinde açıklandığı gibi Ahmed b. Hanbel’in gömle*ğiyle tevessülde bulunmuştur.[14]
................İmâm Mâlik:......... (ö.179/795) İbn Humeyd’in bildirdi*ğine göre Ab*bâsi halifesi Ebû Câfer hacca gittiği zaman Hz. Peygambe*r’in mezarını ziyarete vardığında orada bulu*nan İmâm Mâlik’e: “Yâ Ebâ Abdillah! Yönümü Kıb*leye dönüpte mi duâ edeyim?” dediğinde, İmâm Mâlik “Niçin yönünü ondan çevireceksin? Halbuki o senin ba*ban Âdem’in (a.s) vesilesidir. Bilakis Rasulüllah’a yönünü dön. Onun şefaâtini iste, seni affeder.” dedikten sonra “Eğer onlar kendile*rine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi, Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirge*yici bulurlardı.” (Nisa 4/64) âyetini okudu yani İmâm Mâlik, Hz. Âdem’in (Aleyhisselâm) Peygam*berle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yaptığı tevessülü kabul edip bir fıkhî meselede delil ge*tirmiştir.
Âdem Peygamber hata işlediği zaman dedi ki: “Ey Rab*bim! Muhammed’in hakkı için senden af diliyorum”
İmâm Mâlik’in bu olayı Subkî, (ö.771/1369)Şifâü’s-Si*kâm’ında Es’Seyyid Semhûdî, Vefâ’ul Vefâ’sında, El-Kastallânî (ö.923/1330) El-Mevâhibü’l-ledünniyye’sinde, zikretmişlerdir.
Bu olayın sağlamlığı ve râvîlerinin tahric ve değer*lendir*meleri, ileride Âdem (Aleyhisselâm) hadisesinde daha geniş bir şekilde açıklanacaktır.
İmâm Subkî: Tevessülün müstehab olduğuna dair dört mezhebin nasslarını Şıfâü’s-Sikam fî Ziyâreti Hayrıl-Enâm adlı kitabında geniş olarak açıklayıp, câiz görmüş*tür.
Zat ile tevessülü kabul etmeyen Vahhâbî ve Selefî*ler, tevessülü kabul eden*leri, Allah’a (Celle Celalühü) ortak koşmakla suçluyor*lar.
Biz de deriz ki: İtibar ettiğiniz Şevkânî, hem Pey*gam*ber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile hem de salihler ile tevessülü kabul ediyor. İtibar ettiğiniz diğer bir âlim olan İbn Cevzî kabirlere gidip, ölmüş salih insan*larla Allah (Celle Celalühü)’a tevessül ettiğini söylüyor. İbn Teymiyye Peygamberimizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) teves*sül ile ilgili görüşünü değiştirip, mübah görüyor. Mez*hep imâmı Ahmed b. Hanbel ve İzzuddîn b. Abdüsselâm Peygamberi*mizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tevessülü ka*bul ediyor.
Muhammed b. Abdulvehhâb’ın şu sözü: “Fakat bi*risi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygam*berle*rin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.” [15] demesi de ayriye*ten aleyhinize olan bir delildir.
Hal böyle olunca savunduğunuz birçok fikirle*rin kay*nağı olarak gösterdiğiniz yukarıda adı geçen âlimleri*niz, sizin şirk olarak kabul edip bunu yapana kâfir dediği*niz bir ameli yapıyorlar. Ne diyeceksiniz?
Onlar da bir insandı, hata yaptılar, derseniz! Biz de deriz ki “Sen kabirdekilerine işittirici değil*sin” (Rûm, 52) ve (Fâtır, 22.) âyetlerinin zâhirlerine göre ölünün işitmediğini söylüyorsunuz. Demek ki; size göre okuma yazma bilen bu zâhir manayı anlaması gerekir. Fakat görüşlerinizin kaynağı olan İbn Teymiyye ve tale*besi İbn Kayyim ölülerin işittiğini iddia etmekte devam etmişlerdir.
Ayrıca itibar ettiğiniz diğer âlimler, size göre okuma yazma bilen bir insanın anlayacağı “İyyâke na’büdü ve iyyâke nesteîn” âyet-i kerimesinin manasını anlaya*madık*ları için mi zatlarla tevessülü kabul ettiler? Anlaşıl*ması bu kadar âşikâr ve basit olan mevzularda bu âlimlerinizin hata ettikle*rini söylerseniz, birçok konuda da hata edebilecekle*rini imâ etmiş olursunuz. Böylece onların görüşlerini savunduğunuz için siz de hata içinde olduğu*nuzu başka konularda da hata edebileceğinizi isteme*den de olsa itiraf etmiş olursunuz.
........................Kaynak selefiler ve tasavvufçuların görüşleri
[1] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47,107 inci sene geçti baslığının altında Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 3 üncü baskı Beyrut/1987
[2] Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.
[3] “Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.
[4] İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.
[5] Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğye
[6] Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.
[7] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/540.
[8] İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138.
[9] Reşid Rıza Tefsirul-Menai XI 372-373
[10] Âlûsi Ruhul-Meani VI-128
[11] Âlûsi Ruhu’l-Maâni, VI/128
[12] El Heytemî, el-Hayratü’l-Hisan, s.94
[13] Hatibu’l-Bağdadi, Tarih-i Bağdad
[14] İbnül Cevzî Menakıbu’l İmâm Ahmed b. Hanbel, s.609-610
[15] Muhammed bin Abdulvahhâb tüm eserleri 3.kısım S:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhâb haftasında neşrolunmuştur.