Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tevessül,kabul eden ibn teymiyye imamların görüşleri (1 Kullanıcı)

mucahid_tr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Caiz olan tevessül dörttür:
1) Allah’u Teâlâ’ya O’nun isim ve sıfatları ile teves¬sül.
2) Allah’u Teâlâ’ya Salih amellerle tevessül.
3) Allah’u Teâlâ’ya salih Müslüman kimsenin duâsı ile tevessül.
4) Zât ile Tevessül.
İlk üçünün caiz görülmesinde ittifak vardır. Caiz olan dördüncü şekli ise zât ile tevessüldür. Bunun caiz olduğu hakkındaki deliller üzerinde duracağız.
Zat ile Tevessülü kabul etmeyen, Vahhâbî ve benzer düşüncelerde olan kendilerine Selefîler diyenlerin görüşleri¬nin kaynağı İbn Teymiyye’dir. Talebesi İbn Kesîr (ö.774/1372):
…………………………….“İbn Teymiyye’nin devlet ve ulemânın huzurunda tevessülün haram olduğu görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip,..bir insanın Allaha dua ederken ….. Allahım resulullahın hürmetine duamı kabul et ……. şeklinde istemeyi kabul ettiğini, fakat istigâse’nin haram olduğu görüşü üzere devam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir.[1]
……..İbn Teymiyye (ö.728/1328)’yi görüşlerinin kaynağı olarak kabul eden¬ler, İbn Teymiyye’nin bu sözü korkusundan dolayı söylemiş olabilir derlerse; biz de deriz ki: Siz insanların sözlerinin zâhirine göre hüküm vermiyor muydu¬nuz? Ayrıca İbn Teymiyye korksaydı istiğase’nin haram oldu¬ğunu söylemez ve görüşünde ısrar etmezdi.
Vahhâbîlere, vahhâbî denilmesi görüşlerinin kaynaklarından biri olan Muhammed bin Abdulvahhâb (ö.1201/1787) olmasın¬dan ötürüdür.
…………………………..Muhammed bin Abdulvahhâb’ın tevessüle dair görüş¬leri:
Muhammed bin Abdulvahhâb’a, Her ne kadar bize göre doğru olan cumhurun bunu mekruh görmesi olsa da, içtihadî meselelerden birisinin muteber olmadığını ileri sürmek muteber değildir. Bu yüzden tevessül edenleri de reddedemeyiz. Bizim inkâr ettiğimiz şey, bir mahlûka hem de Allah’a edildiğinden daha fazla duâ ediliyor olması, şeyh Abdulkadîr ya da bir başkasının kabrine yönelip sıkıntıların giderilmesi ve isteklerinin verilmesi için saygı ile ondan istekte bulunulmasıdır. Burada nerededir sırf Allah’a duâ etmek? Nerededir Allah’la beraber hiç kimseye duâ etmemek? Ama birisi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygamberlerin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.[2] diyor.
Muhammed bin Abdulvahhâb’ın bu sözleri, tevessü¬lün ona göre de câiz olduğunu göstermektedir. Ona göre tevessül, cumhur ulemânın mekruh gördüğü bir şeydir. Ama mekruh, haram bile değildir. Nerede kaldı ki bazıları¬nın dediği gibi bid’at ya da şirk olsun.
Tevessülü kabul etmeyenlerin itibar ettikleri büyük âlim¬lerden Ebû’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin (ö.597/1200)soyu Ebû Bekir Sıddık’a dayanır. İbn Cevzî is¬miyle meşhur olmuştur. (İbn Cevzî, İbn Teymiyye ve talebesi İbn Kayyim el Cevziyye’den bir asır önce yaşamıştır.)




…………………………Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî’nin Tevessülü Kabulü
Ebu’l Ferec İbnu’l Cevzî: Nefsimi terbiye edeme¬dim bazı salih kişilerin kabrine gidip onları aracı yapıp düzelmem için duâ ettim. [3]
..............İbn Teymiyye,..... İzzuddîn b. Abdusselâm’ın...... (ö.660/1262) sadece Peygamber ile tevessülü kabul ettiğini söylüyor. [4]
………………………….Şevkânî:………(ö.1250/1834) Allah (Celle Celalühü)ü Tealaya fazilet ve ilim sahibi zatlarla tevessül etmek, hakikatte onların salih amelleri, faziletleri ve meziyetleriyle tevessül etmek demek¬tir. Zira fâzıl zat ancak yaptığı amel¬lerle faziletli olur.[5]
……………………………..Ebû Hanîfe ….(ö.150/767):
Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin teves¬sülü kabul etmediğini söylüyorlar. Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe “Hakkı için” yapılan duâyı kerih görür. Doğrudur. Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı Allah (celle celâluhu) o kişiye sevap vermeye mecburdur, düşüncesinde olan Mutezile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiş¬tir.
Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki teves¬sülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber nakletmemiştir. Hanefî âlimlerin¬den ve muhaddislerinden İmam Aliyyü’l Kârî, bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburiyet mânâsında kimsenin, Allah (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmek ve tazîm mânâsında kullanıl¬dığı zaman bunun tevessül babından olacağını, Allah’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurdu¬ğunu ve bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duâ¬nın âdaplarından kabul edildiğini ve bu hususta yukarı¬daki hadisin geldiğini söylüyor. [6]
Yine Hanefî âlimlerinden İbn Âbidîn, Reddü’l-Muh¬târ’ında bunu ondan kabullenerek naklediyor. [7]
Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesinin hürmetine demek olduğunu, vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu, bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı yüklediğini, ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm Sübkî de söylemiştir. [8]


………………………………Ebû Yûsuf ………..(ö.183/798):
“Falan kişinin enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” denilerek yapılan duâyı Ebû Yûsuf câiz görmüştür.[9]
Âlûsî:(ö.1270/1853) Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zatı ve makamı ile tevessülü kabul ediyor. Diğer insanlarla olanı kabul etmiyor.[10]
Âlûsi’nin bu husustaki görüşleri karışık. Aynı kay¬nakta Allah’ın katında üstün bir yeri olduğu kesin bilinenle de tevessül edilebileceğini söylüyor. (yani “dostlarının hatırına” denilebilir) Ancak dostun Ahmed Efendi hatırına denmez; diyor. Çünkü onun Allah katında rutbesi var mı yok mu? Bilinmiyor. Bu yüzden onunla tevessül Allah’a karşı bir cür’ettir, diyor Alûsi.
Biz de deriz ki; burada hüsnü zan asıldır. Mü’min’in ce¬naze namazı ve mü’minliğine şahitlik gibi. En fazla olsa olsa kişi yanılmış olur, endişe yersizdir.
Âlûsi: “Allah’ın (Celle Celalühü) Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) olan sevgisi sebebiyle” tevessül edilmekte¬dir. Tevessülün hikmeti burada saklı olsa ge¬rek.[11]



………………………………………………..Hanbelî:
Tevessülü kabul etmeyen müslümanlardan bazıları Hanbelî, bazıları da tüm mezheblerden faydalandıklarını söylüyorlar. Mezheb imâmlarından Ahmed b. ………Hanbelî (ö.241/855) tevessülü kabul ediyor;…….. mezhebinin görüşü de bu yönde¬dir. Mensek adlı eserinde de yazılıdır. Ayrıca Elbânî’nin Tevesseül adlı eserinin 62. sayfasında Ahmet b. Hanbel’in tevessülü kabul ettiğini yazıyor.
………………………………………………İmâm Şâfî’:………… (ö.204/819)
İbn Hacer Savâiku’l-Muhrika li Ehli’d-Dalâli ve’z-Zendeka adlı eserinde İmâm Şafî, ehl-i beyt ile tevessülde bulunurdu der.
……İmâm Şâfî’ şöyle anlatıyor: Bir ihtiyacım oldu¬ğunda iki rekat namaz kılar, Ebû Hanîfe’nin mezarına gi¬der ve orada duâ ederdim. O’nun bereketiyle ihtiyacım derhal karşılanırdı.[12]
İbn Hacer, (ö.852/1448) el-Hayrâtül-Hisân fî Menâkibi’l-İmâm Hanîfeti’n-Numân adlı kitabın 25. fas¬lında İmâm Şafî, Bağdat’ta Ebû Hanîfe’nin kabrine gelip onun ile Allah’a (Celle Celalühü) tevessülde bulunurdu di¬yor.[13]
İmâm Kevserî (ö.1371/1952) sahih bir isnadla olduğunu söylemiştir. Kaldı ki; İmâm Şâfî’ tevessül ile ilgili değişik haberleri mevcuttur. Ayrıca İmâm Şâfî’ ileride gelecek olan Teberrük bahsinde açıklandığı gibi Ahmed b. Hanbel’in gömle¬ğiyle tevessülde bulunmuştur.[14]
……………………………………………İmâm Mâlik: ………(ö.179/795) İbn Humeyd’in bildirdi¬ğine göre Ab¬bâsi halifesi Ebû Câfer hacca gittiği zaman Hz. Peygamber’in mezarını ziyarete vardığında orada bulu¬nan İmâm Mâlik’e: “Yâ Ebâ Abdillah! Yönümü Kıb¬leye dönüpte mi duâ edeyim?” dediğinde, İmâm Mâlik “Niçin yönünü ondan çevireceksin? Halbuki o senin ba¬ban Âdem’in (a.s) vesilesidir. Bilakis Rasulüllah’a yönünü dön. Onun şefaâtini iste, seni affeder.” dedikten sonra “Eğer onlar kendile¬rine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi, Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa 4/64) âyetini okudu yani İmâm Mâlik, Hz. Âdem’in (Aleyhisselâm) Peygamberle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yaptığı tevessülü kabul edip bir fıkhî meselede delil ge¬tirmiştir.
Âdem Peygamber hata işlediği zaman dedi ki: “Ey Rab¬bim! Muhammed’in hakkı için senden af diliyorum”
İmâm Mâlik’in bu olayı Subkî, (ö.771/1369)Şifâü’s-Si¬kâm’ında Es’Seyyid Semhûdî, Vefâ’ul Vefâ’sında, El-Kastallânî (ö.923/1330) El-Mevâhibü’l-ledünniyye’sinde, zikretmişlerdir.
Bu olayın sağlamlığı ve râvîlerinin tahric ve değer¬lendir¬meleri, ileride Âdem (Aleyhisselâm) hadisesinde daha geniş bir şekilde açıklanacaktır.
……………………………………………..İmâm Subkî: ………….Tevessülün müstehab olduğuna dair dört mezhebin nasslarını Şıfâü’s-Sikam fî Ziyâreti Hayrıl-Enâm adlı kitabında geniş olarak açıklayıp, câiz görmüş¬tür.
Zat ile tevessülü kabul etmeyen Vahhâbî ve Selefî¬ler, tevessülü kabul edenleri, Allah’a (Celle Celalühü) ortak koşmakla suçluyorlar.
Biz de deriz ki: İtibar ettiğiniz Şevkânî, hem Pey¬gamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile hem de salihler ile tevessülü kabul ediyor. İtibar ettiğiniz diğer bir âlim olan İbn Cevzî kabirlere gidip, ölmüş salih insanlarla Allah (Celle Celalühü)’a tevessül ettiğini söylüyor. İbn Teymiyye Peygamberimizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tevessül ile ilgili görüşünü değiştirip, mübah görüyor. Mez¬hep imâmı Ahmed b. Hanbel ve İzzuddîn b. Abdüsselâm Peygamberimizle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tevessülü ka¬bul ediyor.
Muhammed b. Abdulvehhâb’ın şu sözü: “Fakat bi¬risi çıkar duâ ederken “Allah’ım! Ben senden Peygam¬berle¬rin ya da Salih kullarının vesilesi ile şunu şunu istiyorum” diye duâ etse, sadece Allah’a duâ ettikten sonra, herhangi bir kabrin yanında duâ ediyor olsa bile, bu bizim reddettiğimiz bir şey değildir.” [15] demesi de ayriyeten aleyhinize olan bir delildir.
Hal böyle olunca savunduğunuz birçok fikirlerin kaynağı olarak gösterdiğiniz yukarıda adı geçen âlimleriniz, sizin şirk olarak kabul edip bunu yapana kâfir dediğiniz bir ameli yapıyorlar. Ne diyeceksiniz?
Onlar da bir insandı, hata yaptılar, derseniz! Biz de deriz ki “Sen kabirdekilerine işittirici değilsin” (Rûm, 52) ve (Fâtır, 22.) âyetlerinin zâhirlerine göre ölünün işitmediğini söylüyorsunuz. Demek ki; size göre okuma yazma bilen bu zâhir manayı anlaması gerekir. Fakat görüşlerinizin kaynağı olan İbn Teymiyye ve tale¬besi İbn Kayyim ölülerin işittiğini iddia etmekte devam etmişlerdir.
Ayrıca itibar ettiğiniz diğer âlimler, size göre okuma yazma bilen bir insanın anlayacağı “İyyâke na’büdü ve iyyâke nesteîn” âyet-i kerimesinin manasını anlaya¬madık¬ları için mi zatlarla tevessülü kabul ettiler? Anlaşıl¬ması bu kadar âşikâr ve basit olan mevzularda bu âlimlerinizin hata ettikle¬rini söylerseniz, birçok konuda da hata edebilecekle¬rini imâ etmiş olursunuz. Böylece onların görüşlerini savunduğunuz için siz de hata içinde olduğunuzu başka konularda da hata edebileceğinizi isteme¬den de olsa itiraf etmiş olursunuz. .......................................
Allahü Teala Hazretleri: “Biz hiç Müslümanları, (Al¬lah‘a teslim olmuş kulları) mücrimler (günah¬kar¬lar) gibi tutar mıyız? Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz?”(Kalem 35,36)buyuruyor.
Tevessülü kabul edenler, Allah’a yapılması gereken iba¬det ve ta’zimin tevessül edilen kişiye yapılmasını kabul etmiyorlar. O kişiden Allah'tan korkar gibi korkmuyorlar, Allah'ı sever gibi sevmiyorlar. Ondan istemiyorlar. Allah’tan istiyorlar. Tevessül edilen zatı yaratma, icad etme ve birşey üzerine tesir etme gibi Allah’a ait vasıflarla vasıflandırmıyorlar. Tesirin Allah’tan olduğuna inanıyor¬lar.
Tevessül edilen kişinin Allah’ın Haram dediğini “Helal” demesini, Allah (Celle Celalühü) nün Helal dediğinide “Haram” demesini kabul etmiyorlar.
Tevessül edilen kişiyi hiçbir şekilde Allah’a ortak koşmu¬yorlar. Her türlü tağut düzenini ve tağutu kabul etmiyorlar. En cahillerimize bile sorsanız, hepsi yukarıdaki söylediklerimizi söylerler. Tevessülü kabul etmeyenler Şe¬riat zâhire hükmeder diyorlar? ki öyledir. Öyleyse yorum ve zân yapmadan tevessülü kabul edenlerin bu görüşlerini ve niyetlerinin böyle olduğunu, kabul etmeleri gerekir.
Hayır! Niyet önemli derlerse?
عن ابى هريرة رضى الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "ان الله لا ينظر الى صوركم واموالكم ولكن ينظر الى قلوبكم واعمالكم"
Ebû Hureyre (Radiyallahu Anh) Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğunu rivâ¬yet etmiştir: “Şüphesiz ki Allahu Teâlâ, sizin sûret¬leri¬nize ve mallarınıza bakmaz; lâkin kalpleri¬nize ve amellerinize bakar.”[1]Müslim, Birr: 10, No: 34, 4/1987.
..............
Tevessülü kabul edenler, niyetlerinin de anlattıkları gibi olduğunu söylüyorlar.
Zât ile tevessülü kabul edenler, yaptıkları amellerde muhak¬kak bir âyet ya da hadis’e dayanırlar.
………………………………………………………………………………………………………………………………….......KAYNAK...........SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ………………………………………………………………………………………………………………………………….

[1] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47, 107 inci sene geçti başlığının altında Daru’l-kütübi’l-ilmiyye.3 üncü baskı Beyrut/1987

[2] Muhammed bin Abdulvahhab tüm eserleri 3.kısım, s:68 Muhammed bin Suud İslâm fakültesinde Muhammed bin Abdulvahhab haftasında neşrolunmuştur.

[3] “Saydul-Hatır müminlere öğüt, Ebul Ferec El-Cevzî (İbn Cevzî), Tevhid yayınları, s.99-100, Baskı, 1998.

[4] İbn Teymiyye Külliyatı, c.1 s.179, Tevhid Yayınları ,1998.

[5] Şevkanî, ed-Dürru’n-Nedide, s. 5-6, Ducvi Makâlât fit-Tevessül Kitabu Buğye

[6] Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.

[7] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/540.

[8] İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138.

[9] Reşid Rıza Tefsirul-Menai XI 372-373

[10] Âlûsi Ruhul-Meani VI-128

[11] Âlûsi Ruhu’l-Maâni, VI/128

[12] El Heytemî, el-Hayratü’l-Hisan, s.94

[13] Hatibu’l-Bağdadi, Tarih-i Bağdad

[14] İbnül Cevzî Menakıbu’l İmâm Ahmed b. Hanbel, s.609-610
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt