Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tevekkülün Hakikati (1 Kullanıcı)

ؤشىثق

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Ağu 2010
Mesajlar
148
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Yüce Allah (c.c) şöyle buyurur:
''Müminlere düşen, sadece Allah'a dayanıp güvenmeleridir.''(Al-i İmran 3/122)

Bazı yanlış düşünenlerin zannettikleri gibi tevekkül her işi oluruna bırakıp bir şey yapmamak, hasta olunca ilaç içmemek, dinini öğrenmek için çalışmamak demek değildir.
Rabbimiz, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir almayı, çocuk sahibi olmak için evlenmeyi, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır.
Kulun vazifesi o kapıya giderek talep edip beklemektir.Sonrasını yüce Rabb'i bilir.
Bir örnek verelim:
Çiftçi önce önce tarlasını sürüp ekimini hazırlayacak, tohumunu atacak, sulayıp zararlı bitkilerden arındıracak ve ilaçlayacak, gübresini verecek, bütün bunları yaparken ve yaptıktan sonra iyi ürün vermesi için Rabbi'ine dua ederek O'na güvenip dayanacak, sonucu O'ndan bekleyecektir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Gün içinde çeşitli zorluklarla karşılaşırız. Ancak yaşanan zorluk nasıl olursa olsun tevekküllü davranmak ve şöyle düşünmek önemli: "Dünya hayatında yaptıklarım ve düşündüklerimle her an sınanıyorum. O halde bir zorlukla karşılaştığımda ya da olayların yolunda gitmediğini düşündüğümde, Allah'ın benim tavrımı denemek için bu zorluğu karşıma çıkardığını kesinlikle unutmamalıyım. Aksilik gibi görünen her olayda mutlaka bir hayır vardır ve Allah'ın yardımıyla yaşanan her şey en güzel şekilde sonuçlanacak."

Aklımızdan geçen bu düşünceler, günlük yaşamda karşılaştığımız büyük ya da küçük her olay için geçerlidir. Örneğin saatlerce bilgisayarda üzerinde çalıştığımız bir program, ani elektrik kesilmesi nedeniyle bir anda yok olabilir ya da yetişmemiz gereken önemli bir yere giderken uçağı veya otobüsü kaçırabiliriz… Hepimiz günlük yaşantımız içinde bu gibi olaylarla karşılaşabilir, zorluk ve aksilik gibi görünen sayısız olay yaşarız.

Bu olayların her birinde Allah'ın davranışlarımızı ve sabrımızı denediğini, bu olaylara dalıp, üzülüp vakit kaybetmenin yersiz olduğunu düşünmeliyiz. Her olayın arkasında bir hayır olduğunun bilincinde olarak, işlerimizi kolaylaştırması için Allah'a dua etmeliyiz.

Allah, üst üste sürekli zorluk vermez. Her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık gelir. O kolaylık geldiğinde, bunun, Allah'a ettiğimiz duanın karşılığı olduğunu ve Allah'ın dualara icabet eden olduğunu düşünüp şükretmeliyiz.

Örneğin bineceğimiz aracı kaçırdığımızda, "belki bu aracı kaçırmak beni bir kazadan korumuştur" şeklinde düşünebiliriz. Ya da bu olayın bir başka hikmeti olabilir. Yaptığımız planlar her zaman istediğimiz sonucu vermeyebilir. Olayların akışı istediğimiz yönde gelişmeyebilir veya kendimizi bir anda planladığımızdan çok değişik bir ortamda bulabiliriz. İşte böyle bir durumda tevekküllü davranmak, karşılaştığımız olayda hayır aramak kazanç getirecektir.

Bu şekilde düşünerek güne devam ettiğimizde, hiçbir olay karşısında asla ümitsizliğe kapılmaz, endişelenmez, korkup üzülmez, çaresizlik yaşamayız. Allah'ın o olayda yarattığı hayır, hikmet ve güzelliği ararız.

Kuran'da “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara Suresi, 216) ayetiyle de bildirildiği gibi, biz bilemeyiz yalnızca Allah bilir. Bizim için neyin hayır olduğunu, neyin şer olduğunu bilen yalnızca Allah'tır. Bizlere düşen ise olayları tespit ve tayin eden ve ona göre yaratan sonsuz merhamet sahibi Allah'ı dost edinmek ve O'na halisane teslim olmaktır.

fuat turker...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Gün içinde çeşitli zorluklarla karşılaşırız. Ancak yaşanan zorluk nasıl olursa olsun tevekküllü davranmak ve şöyle düşünmek önemli: "Dünya hayatında yaptıklarım ve düşündüklerimle her an sınanıyorum. O halde bir zorlukla karşılaştığımda ya da olayların yolunda gitmediğini düşündüğümde, Allah'ın benim tavrımı denemek için bu zorluğu karşıma çıkardığını kesinlikle unutmamalıyım. Aksilik gibi görünen her olayda mutlaka bir hayır vardır ve Allah'ın yardımıyla yaşanan her şey en güzel şekilde sonuçlanacak."

Aklımızdan geçen bu düşünceler, günlük yaşamda karşılaştığımız büyük ya da küçük her olay için geçerlidir. Örneğin saatlerce bilgisayarda üzerinde çalıştığımız bir program, ani elektrik kesilmesi nedeniyle bir anda yok olabilir ya da yetişmemiz gereken önemli bir yere giderken uçağı veya otobüsü kaçırabiliriz… Hepimiz günlük yaşantımız içinde bu gibi olaylarla karşılaşabilir, zorluk ve aksilik gibi görünen sayısız olay yaşarız.

Bu olayların her birinde Allah'ın davranışlarımızı ve sabrımızı denediğini, bu olaylara dalıp, üzülüp vakit kaybetmenin yersiz olduğunu düşünmeliyiz. Her olayın arkasında bir hayır olduğunun bilincinde olarak, işlerimizi kolaylaştırması için Allah'a dua etmeliyiz.

Allah, üst üste sürekli zorluk vermez. Her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık gelir. O kolaylık geldiğinde, bunun, Allah'a ettiğimiz duanın karşılığı olduğunu ve Allah'ın dualara icabet eden olduğunu düşünüp şükretmeliyiz.

Örneğin bineceğimiz aracı kaçırdığımızda, "belki bu aracı kaçırmak beni bir kazadan korumuştur" şeklinde düşünebiliriz. Ya da bu olayın bir başka hikmeti olabilir. Yaptığımız planlar her zaman istediğimiz sonucu vermeyebilir. Olayların akışı istediğimiz yönde gelişmeyebilir veya kendimizi bir anda planladığımızdan çok değişik bir ortamda bulabiliriz. İşte böyle bir durumda tevekküllü davranmak, karşılaştığımız olayda hayır aramak kazanç getirecektir.

Bu şekilde düşünerek güne devam ettiğimizde, hiçbir olay karşısında asla ümitsizliğe kapılmaz, endişelenmez, korkup üzülmez, çaresizlik yaşamayız. Allah'ın o olayda yarattığı hayır, hikmet ve güzelliği ararız.

Kuran'da “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara Suresi, 216) ayetiyle de bildirildiği gibi, biz bilemeyiz yalnızca Allah bilir. Bizim için neyin hayır olduğunu, neyin şer olduğunu bilen yalnızca Allah'tır. Bizlere düşen ise olayları tespit ve tayin eden ve ona göre yaratan sonsuz merhamet sahibi Allah'ı dost edinmek ve O'na halisane teslim olmaktır.

fuat turker...


Yukarıda izah edilen tarz İmanın şartlarındandır...Tevekkül bu yazılı olanlardan çok farklıdır...
Empati kelimesi tevekkül izahına daha doğru yaklaşım olur...
Tevekkül İLİM sel gelişim arz ve yaklaşımı...Öğretim metodudur...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
ؤشىثق;1315256' Alıntı:
Yüce Allah (c.c) şöyle buyurur:
''Müminlere düşen, sadece Allah'a dayanıp güvenmeleridir.''(Al-i İmran 3/122)

Bazı yanlış düşünenlerin zannettikleri gibi tevekkül her işi oluruna bırakıp bir şey yapmamak, hasta olunca ilaç içmemek, dinini öğrenmek için çalışmamak demek değildir.
Rabbimiz, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir almayı, çocuk sahibi olmak için evlenmeyi, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır.
Kulun vazifesi o kapıya giderek talep edip beklemektir.Sonrasını yüce Rabb'i bilir.
Bir örnek verelim:
Çiftçi önce önce tarlasını sürüp ekimini hazırlayacak, tohumunu atacak, sulayıp zararlı bitkilerden arındıracak ve ilaçlayacak, gübresini verecek, bütün bunları yaparken ve yaptıktan sonra iyi ürün vermesi için Rabbi'ine dua ederek O'na güvenip dayanacak, sonucu O'ndan bekleyecektir.

Hatalı tarz konu inceleme sonuca gitmişsiniz biraz daha dikkatle yazılıp yorumlanmalı...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
peki degerli bilgileriniz icin tesekkurler..

İşi başkasına ısmarlamak
Sebeplere teşebbüs konusunda kendisine düşen görevi yerine getirdikten sonra neticeyi Allah’dan beklemek. Onun takdirine razı olmak.
Tevekkül üzerine
TEVEKKÜL yalnış yorumlara uğrayan bir ıstılah. Onun ne demek olduğunu kahve köşelerinde, pastahane masalarında değil, tevekkül ile ilgili âyetlerin tefsirlerinde, yahut ıstılah lügatlarında aramalı. Ama bazıları bu zahmete katlanmıyor ve “dilin kemiği yoktur” deyip uluorta konuşuyorlar:
ari.jpg

Müslümanlar tevekkül eder, çalışmazlarmış; kadere teslim olup yatarlarmış; halbuki çok çalışmak lâzımmış, vesaire…
Tevekkülün izahına geçmeden önce, bu yüksek haslete, bu ulvî seciyeye yapılan itirazların kaynağına biraz inmek isterim.
Bu asır, benlik asrı, menfaat asrı. Kuvvetlinin zayıfı insafsızca ezdiği vahşet asrı. Hayvanca yaşamanın en büyük ideal olarak gösterildiği şehvet asrı… Böyle bir iklimde ulvî mânâların gizlenmesi, yahut iç âlemleri bu pis havayla is bağlayanların, ulvî ıstılahlara basit yorumlar getirmeleri bir bakıma normal karşılanmalı.
Tevekküle karşı çıkanlar, nefislerine itimad ederler, Allah’ın lütfunu, yardımını, keremini hiç düşünmezler. O’nun mülkünde yaşadıklarından ve kendilerinin varlık adına her neleri varsa, hepsini O’nun bahşettiğinden gafildirler. Bedenlerindeki her hücrenin ve kâinattaki her sistemin İlâhî iradeyle terbiye edildiğini unuturlar.
Aslında bu adamlar, o mutlak iradeye bilmeyerek itimad etmekle hayatlarını endişesiz sürdürür, bir nevi tevekkül içinde yaşarlar; ama bu ulvî hasletten bahis açıldı mı hemen gururları kabarır ve tevekküle karşı çıkarlar.
Onların bu tavırlarının arkasında Allah’ın sonsuz kudretiyle bir nevi muaraza psikolojisi yatar.
Bunlar oyuncak uçaklarla galaksileri fethe çıkarlar.
Tabancalarıyla yıldızları birer birer düşüreceklerini sanırlar.
Nabız atışlarını saymakla kana âhenk verdikleri vehmine kapılırlar.
Zelzele olmasın diye yerin derinliklerine sağlam kazıklar çakarlar.
Sıçramakla ellerini Ay’a vuracaklarını hayal ederler.
Işığı azalmasın diye güneşe elektrik ihraç etmeye kalkar ve ondaki kara lekeleri sulu boyayla gidermeyi plânlarlar.
Arz küremiz arıza yapınca, aşağı inip arkadan itekleyeceklerine güvenirler.
İhtiyarlığa dur demenin yolunu saçlarını boyatmakta bulurlar.
Korkusunu yenmek için, karanlık sokaklardan türkü söyleyerek geçen bir çocuk psikolojisi içinde, ölüm korkusunu kahkahayla boğmaya çalışırlar.
Mü’minin ruhu bütün ve benzeri gülünçlüklerden arıdır, temizdir, sâfidir.
Çünkü o, kul olduğunu bilir, haddini tecavüzden şiddetle sakınır.
Sebepler dünyasında yaşadığının, ekmeden biçemeyeceğinin şuurundadır. Bunun yanında toprak zerrelerinin buğday yapacak ilme, kudrete ve iradeye sahip olmadıklarını da çok iyi bilir.
Sebeplere teşebbüs ettikten sonra Allah’a tevekkül eder. Zira, ağaçtan meyve topraktan hububat ve topyekûn kâinattan insan süzüp çıkaran O’dur.
Sebeplere teşebbüs etmemeyi Allah’ın bu kâinatta koyduğu fıtrat kanunlarına isyan olarak değerlendirir. Ama, neticeyi sebeplerden değil, Allah’dan bekler; duasını, niyazını, şükrünü ancak O’na yapar.
Müslümanın tevekkül anlayışını en veciz biçimde ifade eden şu Hadis-i Şerifi beraber okuyalım:
Çalışmak âdetim, tevekkül hâlimdir.
Ve o nurdan bir akis, özlü bir tevekkül tarifi:
Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek ve esbaba teşebbüs ise bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Hakk’dan bilmek, neticeleri O’ndan istemek ve O’na minnettar olmaktan ibarettir.” (Sözler)
Müslüman, dünya hayatını daha da müreffeh kılmak arzusuyla, meşru sebeplere tam olarak teşebbüs eder, ama şunun da çok iyi farkındadır: Bu dünya zevk ve lezzet yeri değil, ancak imtihan meydanıdır ve âhiretin tarlasıdır. İmtihanda, tarlada, sıkıntı vardır. Ferah, imtihan ötesi ve hasat sonrasıdır. Bunun için dünyanın musibet ve sıkıntılarına karşı psikolojik olarak bir ön hazırlığa sahiptir.
O, herkesi misafir ve herşeyi geçici bilir. Hiçbir hâdiseye olduğundan fazla kıymet vermez. Ve ömrünü huzur içinde geçirir.
Gerçekten de tevekkül en büyük bir huzur vesilesi.
İnsanın önünde çok menziller var. Kabre girmeden önce çoğu zaman, hastalıklara, musibetlere, çaresizliklere, ihtiyarlığa da uğrar. Bütün bu safhalarda insan tevekkülsüz yaşayabilir mi?
Bir hasta, muayene olma ve ilâç alma safhalarından sonra şifa bekleme dönemine girer. Doktoru da yanıbaşında onun iyileşmesini beklemektedir. Bu ikili bekleyiş Allah’a tevekkülden başka bir şey değildir.
Tevekkül, hastalığa olduğu gibi, ihtiyarlık mevsimi ile insanın yüzüne daha fazla vuran, ölüm habercisi soğuk rüzgârlara karşı da en sağlam zırh. Bundan mahrum olanların tenleri hangi cins kumaşla sarılı olursa olsun, canları her an iğnelenmekte, huzurları daima zedelenmektedir.
Peygamberimiz (a.s.m.) bizi ikaz sadedinde,
Senin en büyük düşmanın nefsindir” buyuruyor. Bu ikazın ışığında şunu hemen söyleyebiliriz: Biz bu en büyük düşmanımıza karşı, Rabbimize en azim bir tevekkülle sığınmak mecburiyetindeyiz.
En büyük düşmanımız nefis ve onun teşvik edicisi Şeytan. Dünya sevgisi, mahlûkata güvenme, makam sevgisi, desinler, demesinler, kibir, gurur, hırs, tamah, haset, gıybet, iftira... herbiri nice imanları götürmüş korkunç dalgalar.
Bu dalgaları aşmak için Allah’ın emirlerine uyma ve yasaklarından kaçınma safhalarını müteakip, ellerimizi Dergâh-ı İlâhî’ye açıp, O’na dua etmek, O’ndan yardım dilemek ve yalnız O’na tevekkül etmekten başka bir çaremiz var mı?
Tevekkül, bütün canlıların hatta cansızlar âleminin de yaratılışlarında var.
Toprağın altında bekleşen tohumlar, yumurtalarını uzak denizlere bırakıp geri dönen balıklar, rızık kaygusuna düşmeden ve doğum kontrolu hesabına girmeden yavru yapan hayvanlar ve nihayet yollarını bilmeden süratle dönen gezegenler... birer tevekkül sahnesi sergiliyorlar.
Başta da işaret ettiğimiz gibi, tevekkül yüksek bir haslet, ulvî bir seciye… İnsan ruhu için ayrı bir terakki vesilesi. Kul ile Rabbi arasında manevî bir rabıta.
Allah’a tevekkül eden insan, kalben O’na teveccüh etmiş demektir. Bu teveccüh, başlı başına bir neticedir.
Dünyevî gaye gerçekleşsin veya gerçekleşmesin, uhrevî mahsûl alınmış; ruh, huzurun zevkine ermiş, Allah’ı anmanın safâsını sürmüştür.
Allah’ı zikretme, yâni O’nu hatırlama, yâd etme sadece bildiğimiz ibadetlere mahsus değildir. Sabır, teslim, rıza, havf, reca... her biri ayrı bir zikir.
Tevekkülü de böyle ulvî bir zikir olarak kabul etmek gerek
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt