nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Ey ibadet ve tâat isteklisi kişi, hak yolunu, doğru yolu bildikten sonra bütün günahlardan da tevbe etmen lâzımdır. Çünkü günahların şumluğu (uğursuzluğu), imandan mahrum ve ilahî yardımdan uzak kalmaya sebeptir, kuvvetli bir ma'siyet bağıdır. Ma'siyetse ağır bir yüktür. Sahibini, hayırlı işleri yapmaktan severek, Allah'ın emirlerini yerine getirmekten men'eder. Allah'a yönelebilmek için bu yükün hafiflemesi gerekir.
Günah işlemekten sakınmamak ve yapmaya devam etmek kalbe üzgünlük ve hayret verir onu karartır, Allah'a yönelebilmek için bu yükün hafiflemesi gerekir.
Günah işlemekten sakınmamak ve yapmaya devam etmek kalbe üzünlük ve hayret verir onu karartır, gam ve kasvetle doldurur.
Kalbi, bu halinden temizlenip kurtarmadıkça tâatle lezzet, ibadette tatlılık olmaz. Hatta öyle zamanlar olur ki Allah korusun, sahibini küfre kadar götürür. Kalpleri, günahların gam ve kasvetiyle, kötülükleriyle sıvanmış ve kararmış olanlar, tâat ve ibadete kolaylıkla yönelemezler. İlahi emirlere aykırı hareket eden bu gibileri nasıl hak yoluna çağırabilirsin? İçi, pisliklerle dolmuş olanları nasıl, Ce-nab-ı Hakka yalvarmaya davet edebilirsin.
Nitekim Hz Peygamber (S.A.V.) efendimiz de: "Yalan söyliyen bir kimsenin ağzından çıkan sözün pis kokusundan, iyilikleri yazmaya memur melekler kaçarlar" buyurmuştur. Böyle bir kimsenin diline de Allah'ı anma yakışmaz.
Bundan anlıyoruz ki tevbe etmiyen günahkârlar, ma'siyet şumluğundan (uğursuzluğundan) dolayı ibadet yapma ve şartlarını yerine getirme kolaylığını elde edemezler. Etseler bile ibadetin lezzetini alamaz, kalplerini temizliyemezler. Gece kalkıp namaz kılmaya, gündüzün oruç tutmaya gayret edemezler.
Onların, bu gücü kazanmaları tevbe etmeğe bağlıdır. Zaten tevbe etmeden ibadet edenlerin tâatları kabul olunmaz. Çünkü bunlar, borçlu kimselerdir. Nasıl ki borçlular, alacaklarından vazgeçer, bağışlar ümidiyle alacaklısına ufak bir hediye verdiklerinde alacaklı, bu hediyeyi kabul etmez ve alacağından vazgeçmediği gibi.
Bu durumdan kurtulmak isteyen mücrim için, işlediği, kötülüklerden tevbe etmek ve haklarına tecavüz ettiği kişilerin rızasını kazanmak nasıl farz ise günahkâr olan kulun da tevbe etmeden ve Allah'ın rızasını kazanmadan kıldığı ibadetlerin çoğu nafile olur. Tıpkı asıl borç ödenmeden verilen hediye kabul edilmediği gibi O halde haram işleri yapmakta ısrar eden kişi , günâhlarını itiraf etmedikçe boynunu bükerek özür dileyip tevbe ve istiğfarda bulunmadıkça Allah'ın ona olan gazabını, kızgınlığını gideremez. Ancak böyle yaptıktan sonradır ki Cenab-ı Hakkın rızasını kazanır ve o zaman, Rabbı-na yaptığı hizmet , tâat ve ibadet kabul olunur.
Acaba tevbe nedir Erkân ve şartları nelerdir? Tev-be-i Nasuh ne demektir? Bunları bilelim ki ona göre tevbe edip günahlarımızdan kolayca temizlenelim sorusuna karşı cevabımız şudur:
Tevbe, kişiyi Allah'tan uzaklaştıran yoldan dönmek ve ona yaklaştıran yola yönelmektir. Bu da üç şarta bağlıdır;
1 - Ma'siyetin, günahkârlığın, kul ile Allah arasında kalın bir perde gerdiğini bilmelidir.
2 - Günah sebebiyle kulun, sevgilisinden uzaklaşmasıyla üzüntü ve pişmanlık duymasıdır.
3 - Kendi varlığı ve çabasıyla bu işi başarmaya çalışmasıdır.
Bu da üçe ayrılır;
1 - Kendi isteğiyle günah işlemekten vazgeçtiğine ve ömrünün sonuna kadar bu durumunu koruyacağına tam bir samimiyetle niyet etmektir.
2 - İşlediği günahların vebalından, dünyada kaldıkça kurtulmaya çalışacağına azmetmektir. Bir kısım din büyükleri günah işlememeğe azmetmeğe tevbe derler. Bir kısmı da işlenen günahlardan pişmanlık duymağa tevbe derler. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V.) de; pişmanlık duymak tevbe’dir buyurduğu hadis-i şerifiyle bu son görüşü açıklamıştır.
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki işlediği günahlardan pişmanlık duyduğu veya duymadığı için ömrünün sonuna kadar günah işlemeği terk edeceğine azimle niyet etmiyen ve kendi isteğiyle tekrar günah işleyebileceğine ihtimal verdiği halde hiç bir günah işlemeyen kişiye, günahlarını terketmiş denir, temiz tevbekâr denmez.
Bir de ömrü boyunca hiç bir günah işlememiş ve böyle bir şey'i hatırdan dahi geçirmemiş olan kişiye, Mütaki tâip (Allah'tan korkarak, çekinerek tevbe etmiş) denir. Nitekim Hz. Peygamber’e (S. A.V.) de küfre karşı tevbe etmiş değil Muttaki derler. Çünkü ömrü boyunca en ufak bir günah işlememiştir.
Halbuki Hz. Ömer (R.A.) e küfürden tevbe etmiştir.
Peki, şöyle bir soru sorulsa: Çok ihtiyar bir âdâm var, gençliğinde zina yapmış, yol kesip ihsan soymuştur. Fakat şimdi bunların hiç birine gücü yetmediği için tevbe etse, tevbesi kabul olur mu?
Cevap: Şüphesiz olur. Çünkü tevbe kapısı henüz açıktır. Gerçi ihtiyarın, bu günahları işlemeğe gücü yetmediği için tevbe ettiği söylenebilir. Fakat buna karşı verilecek cevap şudur;
Tevbe etmek demek, işlediği günahın kötülüğünü idrak etmek ve gerek onu gerekse benzerini işlememeğe azmetmektir. Görünüşte benzeri olması şart değildir. Yalnız mânada benzeri olsun yeter.
Evet bu ihtiyarın, zina yapmaya ve yol kesip adam soymaya gücü yetmiyor. Fakat bunlara benzeyen yalan söylemek, iftira etmek, gıybet (arkadan çekiştirmek) vs... gibi günahları işleyebilir ki ; bunlar da zina ve yol kesicilik gibi birer suçtur. Gerçi dereceleri, bid'attan daha aşağıdır. Fakat müctehitlere göre benzerleri gibi birer günahtır.
Bu açıklamadan sonra diyeceğiz ki: Bir kişi; işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duysa ve bundan böyle ne bunları ne de maddi ve manevi bakımdan bunlara benzeyenleri katiyen işlemeyeceğine niyet edip içten tevbe etse onun bu dileği kabul olunur Allah'ın izniyle.
Tevbe eden. Sırf Allah'ın ululuğunu anmak, acı azabından sakınmak için yapmayıpta, dünya menfaatlerini elde etmek, mevki ve rütbe kazanmak, yahut halktan korktuğu veya fakirlikten kurtulmak, yahutta o günahı işlemeğe gücü yetmediği için yapmış ise tevbe si makbul değildir. İşte bu saydıklarımız, gerçek tevbe’nin şartlarıdır. Bu erkân ve şartlar içinde yapılan tevbe Allah'ın yardımıyla kabul olunur.
Acaba günahkârı tevbe etmeğe sürükleyen sebebler nedir sorusunun cevabı şudur:
a - Günah işlemiş olanların, bunun suçlarında doğacak sonucu göz önüne getirip canlandırmaları.
b - Günahlarından dolayı Cenab-ı Hakkın, büyük azap ve elim işkenceleriyle karşılanacaklarını bilmeleri.
c - Bu şiddetli ve acı azaba dayanmaya güçlerinin yetmediğini düşünüp korkmaları. .
Dünyada iken, güneşin sıcağına, bir saldırıcının vuruşuna hatta bir karıncanın ısırmasına dayanamayan insan oğlunun, cehennemin şiddetli ateşine, zebanilerin işkencesine, ateşten yaradılmış, deve boynu kalınlığındaki yılanların saldırısına, katır büyüklüğündeki akreplerin ısırmasına nasıl dayanabileceğini düşündüğü zaman, endişeden gece gündüz uyuyamaz, onun bu ürkme ve endişesi kendisini Tevbe-i Nasuh’a zorlar ve Ahiret’teki bu acı hayatı düşünüp göz önüne getirirken duyduğu dehşet, ona bu tevbeyi yaptırır.
Tevbe i Nasuh ne demektir?
Cevap: Bu, ömrünün sonuna kadar tövbesinde duracağına ve hiç bir suretle bu sözünden dönmeyeceğine azmeden kişinin tevbesine Tevbe-i Nasuh denir.
Birisi, Hz. Peygamber (S.A.V.), işlenen günahlardan pişmanlık duymak tevbedir hadis-i şerifinde, erkân ve şartlardan bahis buyurmamış, Siz neden bu hususta bir takım erkân ve şartlar ileri sürüyorsunuz diye sorsa ona cevabımız şudur:
Tevbe ihtiyaridir. Kişinin isteğine bağlıdır. "Aynı zamanda yapılması emredilmiş bir vazife gibidir. Halbuki pişmanlık, bazen isteğe bağlı olmadan birdenbire olabilir. Yâni tevbe de istek ve arzu hâkim. Pişmanlıkta ise bu hâkimiyyet yoktur. Malının yok olacağından, mevkiinin elden gideceğinden çekinerek günahtan pişmanlık duymak tevbe sayılmaz. Mutlak nedametin tevbe sayılması için yukarda belirtilen şartlar içinde zarurî olarak duyulması ve istekle yapılması lâzımdır. Böyle bir pişmanlık, Cenab-ı Hakkın büyüklüğünü anmak, onun azabından kurtulmak merhametine sığınarak rızasını kazanmak gayesiyle içten duyulan ve sırf Allah için olan pişmanlık tevbedir.
îşte Hz. Peygamber, tevbe’nin bütün bu şartlarını taşıyan pişmanlığa işaret buyurmuşlardır.
Cenab-ı Hak, Kur'anı Kerimde "tübdü ilâllâhı tev-beden nasuha = Allaha tevbe-i nasuh ile tevbe ediniz" buyurmuşlardır.
Acaba bu ilâhi emre göre günah işlemeyen (büyük, veya küçük) kimse var mıdır?
Allah'ın en yüksek kulları olan Peygamberlerin bile günah işleyip işlemedikleri hususunda din alimleri arasında ihtilaf vardır. Bu durumda yani Peygamberler dahi hata etmeleri mümkün iken diğer insanlara hiçbir günah işlemeyiniz teklifinde bulunmak acaba insan gücünün dışında ve birazda mantıksız olmaz mı? Sualine karşı cevabımız şudur;
Esasında hiç günah işlememek gibi bir şey düşünmek imkânsız gibidir. Bu, ancak Cenab-ı Hakkın kuluna olan lütuf ye inayetiyle mümkün olabilir. Fakat teklif insanın gücünü aşmamaktadır. Allah'ın yardımı olduktan sonra hiç günah işlememek mümkündür. Esasen tevbenin şartı şudur;
Bile bile günah işlememek. Yanlışlıkla işlenen günah bağışlanır. Bu hal, tevbe emrini yerine getirmeğe engel olmamalıdır. Tevbe edenler kasden , bilerek günah işlerlerse hemen sonra tevbe etmelidirler.
Çünkü tevbe kısıtlanmaz. Edeyim mi etmiyeyim mi, kabul olunur mu olunmaz mı? diye düşünülmez. Bunlar, Şeytanın verdiği kuruntulardır. Tevbeden sonra bir daha günah işleyeceğini bile bilir misin?
Tevbeli olduğun zaman içinde öldüğün takdirde tevbeli olarak gidersin. Tevbeden sonra tekrar günah işleyebileceğini kabul edelim o takdirde tevbenin sana ne zararı olabilir. Tevbe etmenle, geçmiş günahların bağışlanır da yalnız sonuncusu kalırsa bu da bir kazanç değil midir?
Eğer Şeytanın kuruntuları tevbe etmeni engellerse, bu kazançtan mahrum kalırsan.
Bu açıklamadan anlıyoruz ki tevbeyi terk etmek hiç bir suretle caiz değildir. Yalnız tevbenin gönülden olması lâzımdır. îçten, kalbi olmayan tevbe nin faydası yoktur. Tıpkı şu bez ağartanlar gibi diliyle bezi ağarttım deyip fiilen yapmazsa o bez ağarır mı?
Günah, üç türlüdür: 1 - Namaz, Oruç, Zekât.gibi farzların terkedilmesidir. Hayatta iken bunların vebalinden kurtulmak için kaza edilmeleri lâzımdır.
2 - Kul ile Allah arasındaki hukuktan doğan günahlardır; İçki içmek, kumar oynamak,oynatmak. . bunlardan kurtulmak için de geçmiş günahlara ve hâlen işlenmiş olanlara içten duyarak, azimle hemen tevbe etmek gerekir.
3 - İnsanların haklarına dayanan günahlardır ki bunlardan kurtulmak, diğerlerinden daha güçtür.Bu da çeşitlidir: Meselâ, cana, ırza, namusa ve dine müteâllik olur. Birinin malını eline geçirmişsen hemen sahibine iade etmeli veya onunla helalleşmelisin. Eğer sahibini bulamaz veya ölmüşse onun namına sadaka vermelisin. Eğer fakirlik sebebiyle bu malı geri vermeye veya sadaka çıkarmaya gücün yoksa kıyamet gününde hak sahibinin rızası alınarak affedilmen için Allah'a yalvaracaksın.
Gıybet (arkadan çekiştirme) iftira, söğmek gibi günahlardan kurtulmak için de hak sahibinin önünde kendini yalanlamalı ve ondan helallik istemelisin.
Eğer, böyle yaptığın takdirde belaya düşeceğinden ve o adamdan zarar göreceğinden korkuyorsan hak sahibi namına fakirlere iyilik yap ve bağışlanması için Allah'a yalvar. Eğer birinin canına kıymış, öldürmüş veya yaralamışsan, öldürdüğün adamın (diyet vererek) akrabalarını yaralamışsan kendisinin gönlünü al, helâllaş. Bunu yapamadığın takdirde kıyamet gününde hak sahibinin rızası alınarak af edilmen için Cenab-ı Hakka yalvar.
Eğer başkasının ırz ve namusuna tecavüz etmiş, ailesine ve çocuklarına hıyanet etmişsen, yine hak sahibinin rızasını kazanarak afvedilmen için Allah'a yakarmaksın. Daha büyük felâketlerle karşılanmıya,cağından emin isen hak sahibiyle helâllaşmalısın.
Eğer bir mümine, kâfirsin, münafıksın, bidat ehlindensin gibi sözlerle dini duygularını zedelemiş, tahkir edip incitmişsen hemen özür dilemeli ve afvedilmen için helâlleşmelisin. Eğer bu mümkün olmazsa pişmanlık duyarak bağışlanman için Cenab-ı Hakka yalvarmalısın.
Günah işlemekten sakınmamak ve yapmaya devam etmek kalbe üzgünlük ve hayret verir onu karartır, Allah'a yönelebilmek için bu yükün hafiflemesi gerekir.
Günah işlemekten sakınmamak ve yapmaya devam etmek kalbe üzünlük ve hayret verir onu karartır, gam ve kasvetle doldurur.
Kalbi, bu halinden temizlenip kurtarmadıkça tâatle lezzet, ibadette tatlılık olmaz. Hatta öyle zamanlar olur ki Allah korusun, sahibini küfre kadar götürür. Kalpleri, günahların gam ve kasvetiyle, kötülükleriyle sıvanmış ve kararmış olanlar, tâat ve ibadete kolaylıkla yönelemezler. İlahi emirlere aykırı hareket eden bu gibileri nasıl hak yoluna çağırabilirsin? İçi, pisliklerle dolmuş olanları nasıl, Ce-nab-ı Hakka yalvarmaya davet edebilirsin.
Nitekim Hz Peygamber (S.A.V.) efendimiz de: "Yalan söyliyen bir kimsenin ağzından çıkan sözün pis kokusundan, iyilikleri yazmaya memur melekler kaçarlar" buyurmuştur. Böyle bir kimsenin diline de Allah'ı anma yakışmaz.
Bundan anlıyoruz ki tevbe etmiyen günahkârlar, ma'siyet şumluğundan (uğursuzluğundan) dolayı ibadet yapma ve şartlarını yerine getirme kolaylığını elde edemezler. Etseler bile ibadetin lezzetini alamaz, kalplerini temizliyemezler. Gece kalkıp namaz kılmaya, gündüzün oruç tutmaya gayret edemezler.
Onların, bu gücü kazanmaları tevbe etmeğe bağlıdır. Zaten tevbe etmeden ibadet edenlerin tâatları kabul olunmaz. Çünkü bunlar, borçlu kimselerdir. Nasıl ki borçlular, alacaklarından vazgeçer, bağışlar ümidiyle alacaklısına ufak bir hediye verdiklerinde alacaklı, bu hediyeyi kabul etmez ve alacağından vazgeçmediği gibi.
Bu durumdan kurtulmak isteyen mücrim için, işlediği, kötülüklerden tevbe etmek ve haklarına tecavüz ettiği kişilerin rızasını kazanmak nasıl farz ise günahkâr olan kulun da tevbe etmeden ve Allah'ın rızasını kazanmadan kıldığı ibadetlerin çoğu nafile olur. Tıpkı asıl borç ödenmeden verilen hediye kabul edilmediği gibi O halde haram işleri yapmakta ısrar eden kişi , günâhlarını itiraf etmedikçe boynunu bükerek özür dileyip tevbe ve istiğfarda bulunmadıkça Allah'ın ona olan gazabını, kızgınlığını gideremez. Ancak böyle yaptıktan sonradır ki Cenab-ı Hakkın rızasını kazanır ve o zaman, Rabbı-na yaptığı hizmet , tâat ve ibadet kabul olunur.
Acaba tevbe nedir Erkân ve şartları nelerdir? Tev-be-i Nasuh ne demektir? Bunları bilelim ki ona göre tevbe edip günahlarımızdan kolayca temizlenelim sorusuna karşı cevabımız şudur:
Tevbe, kişiyi Allah'tan uzaklaştıran yoldan dönmek ve ona yaklaştıran yola yönelmektir. Bu da üç şarta bağlıdır;
1 - Ma'siyetin, günahkârlığın, kul ile Allah arasında kalın bir perde gerdiğini bilmelidir.
2 - Günah sebebiyle kulun, sevgilisinden uzaklaşmasıyla üzüntü ve pişmanlık duymasıdır.
3 - Kendi varlığı ve çabasıyla bu işi başarmaya çalışmasıdır.
Bu da üçe ayrılır;
1 - Kendi isteğiyle günah işlemekten vazgeçtiğine ve ömrünün sonuna kadar bu durumunu koruyacağına tam bir samimiyetle niyet etmektir.
2 - İşlediği günahların vebalından, dünyada kaldıkça kurtulmaya çalışacağına azmetmektir. Bir kısım din büyükleri günah işlememeğe azmetmeğe tevbe derler. Bir kısmı da işlenen günahlardan pişmanlık duymağa tevbe derler. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V.) de; pişmanlık duymak tevbe’dir buyurduğu hadis-i şerifiyle bu son görüşü açıklamıştır.
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki işlediği günahlardan pişmanlık duyduğu veya duymadığı için ömrünün sonuna kadar günah işlemeği terk edeceğine azimle niyet etmiyen ve kendi isteğiyle tekrar günah işleyebileceğine ihtimal verdiği halde hiç bir günah işlemeyen kişiye, günahlarını terketmiş denir, temiz tevbekâr denmez.
Bir de ömrü boyunca hiç bir günah işlememiş ve böyle bir şey'i hatırdan dahi geçirmemiş olan kişiye, Mütaki tâip (Allah'tan korkarak, çekinerek tevbe etmiş) denir. Nitekim Hz. Peygamber’e (S. A.V.) de küfre karşı tevbe etmiş değil Muttaki derler. Çünkü ömrü boyunca en ufak bir günah işlememiştir.
Halbuki Hz. Ömer (R.A.) e küfürden tevbe etmiştir.
Peki, şöyle bir soru sorulsa: Çok ihtiyar bir âdâm var, gençliğinde zina yapmış, yol kesip ihsan soymuştur. Fakat şimdi bunların hiç birine gücü yetmediği için tevbe etse, tevbesi kabul olur mu?
Cevap: Şüphesiz olur. Çünkü tevbe kapısı henüz açıktır. Gerçi ihtiyarın, bu günahları işlemeğe gücü yetmediği için tevbe ettiği söylenebilir. Fakat buna karşı verilecek cevap şudur;
Tevbe etmek demek, işlediği günahın kötülüğünü idrak etmek ve gerek onu gerekse benzerini işlememeğe azmetmektir. Görünüşte benzeri olması şart değildir. Yalnız mânada benzeri olsun yeter.
Evet bu ihtiyarın, zina yapmaya ve yol kesip adam soymaya gücü yetmiyor. Fakat bunlara benzeyen yalan söylemek, iftira etmek, gıybet (arkadan çekiştirmek) vs... gibi günahları işleyebilir ki ; bunlar da zina ve yol kesicilik gibi birer suçtur. Gerçi dereceleri, bid'attan daha aşağıdır. Fakat müctehitlere göre benzerleri gibi birer günahtır.
Bu açıklamadan sonra diyeceğiz ki: Bir kişi; işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duysa ve bundan böyle ne bunları ne de maddi ve manevi bakımdan bunlara benzeyenleri katiyen işlemeyeceğine niyet edip içten tevbe etse onun bu dileği kabul olunur Allah'ın izniyle.
Tevbe eden. Sırf Allah'ın ululuğunu anmak, acı azabından sakınmak için yapmayıpta, dünya menfaatlerini elde etmek, mevki ve rütbe kazanmak, yahut halktan korktuğu veya fakirlikten kurtulmak, yahutta o günahı işlemeğe gücü yetmediği için yapmış ise tevbe si makbul değildir. İşte bu saydıklarımız, gerçek tevbe’nin şartlarıdır. Bu erkân ve şartlar içinde yapılan tevbe Allah'ın yardımıyla kabul olunur.
Acaba günahkârı tevbe etmeğe sürükleyen sebebler nedir sorusunun cevabı şudur:
a - Günah işlemiş olanların, bunun suçlarında doğacak sonucu göz önüne getirip canlandırmaları.
b - Günahlarından dolayı Cenab-ı Hakkın, büyük azap ve elim işkenceleriyle karşılanacaklarını bilmeleri.
c - Bu şiddetli ve acı azaba dayanmaya güçlerinin yetmediğini düşünüp korkmaları. .
Dünyada iken, güneşin sıcağına, bir saldırıcının vuruşuna hatta bir karıncanın ısırmasına dayanamayan insan oğlunun, cehennemin şiddetli ateşine, zebanilerin işkencesine, ateşten yaradılmış, deve boynu kalınlığındaki yılanların saldırısına, katır büyüklüğündeki akreplerin ısırmasına nasıl dayanabileceğini düşündüğü zaman, endişeden gece gündüz uyuyamaz, onun bu ürkme ve endişesi kendisini Tevbe-i Nasuh’a zorlar ve Ahiret’teki bu acı hayatı düşünüp göz önüne getirirken duyduğu dehşet, ona bu tevbeyi yaptırır.
Tevbe i Nasuh ne demektir?
Cevap: Bu, ömrünün sonuna kadar tövbesinde duracağına ve hiç bir suretle bu sözünden dönmeyeceğine azmeden kişinin tevbesine Tevbe-i Nasuh denir.
Birisi, Hz. Peygamber (S.A.V.), işlenen günahlardan pişmanlık duymak tevbedir hadis-i şerifinde, erkân ve şartlardan bahis buyurmamış, Siz neden bu hususta bir takım erkân ve şartlar ileri sürüyorsunuz diye sorsa ona cevabımız şudur:
Tevbe ihtiyaridir. Kişinin isteğine bağlıdır. "Aynı zamanda yapılması emredilmiş bir vazife gibidir. Halbuki pişmanlık, bazen isteğe bağlı olmadan birdenbire olabilir. Yâni tevbe de istek ve arzu hâkim. Pişmanlıkta ise bu hâkimiyyet yoktur. Malının yok olacağından, mevkiinin elden gideceğinden çekinerek günahtan pişmanlık duymak tevbe sayılmaz. Mutlak nedametin tevbe sayılması için yukarda belirtilen şartlar içinde zarurî olarak duyulması ve istekle yapılması lâzımdır. Böyle bir pişmanlık, Cenab-ı Hakkın büyüklüğünü anmak, onun azabından kurtulmak merhametine sığınarak rızasını kazanmak gayesiyle içten duyulan ve sırf Allah için olan pişmanlık tevbedir.
îşte Hz. Peygamber, tevbe’nin bütün bu şartlarını taşıyan pişmanlığa işaret buyurmuşlardır.
Cenab-ı Hak, Kur'anı Kerimde "tübdü ilâllâhı tev-beden nasuha = Allaha tevbe-i nasuh ile tevbe ediniz" buyurmuşlardır.
Acaba bu ilâhi emre göre günah işlemeyen (büyük, veya küçük) kimse var mıdır?
Allah'ın en yüksek kulları olan Peygamberlerin bile günah işleyip işlemedikleri hususunda din alimleri arasında ihtilaf vardır. Bu durumda yani Peygamberler dahi hata etmeleri mümkün iken diğer insanlara hiçbir günah işlemeyiniz teklifinde bulunmak acaba insan gücünün dışında ve birazda mantıksız olmaz mı? Sualine karşı cevabımız şudur;
Esasında hiç günah işlememek gibi bir şey düşünmek imkânsız gibidir. Bu, ancak Cenab-ı Hakkın kuluna olan lütuf ye inayetiyle mümkün olabilir. Fakat teklif insanın gücünü aşmamaktadır. Allah'ın yardımı olduktan sonra hiç günah işlememek mümkündür. Esasen tevbenin şartı şudur;
Bile bile günah işlememek. Yanlışlıkla işlenen günah bağışlanır. Bu hal, tevbe emrini yerine getirmeğe engel olmamalıdır. Tevbe edenler kasden , bilerek günah işlerlerse hemen sonra tevbe etmelidirler.
Çünkü tevbe kısıtlanmaz. Edeyim mi etmiyeyim mi, kabul olunur mu olunmaz mı? diye düşünülmez. Bunlar, Şeytanın verdiği kuruntulardır. Tevbeden sonra bir daha günah işleyeceğini bile bilir misin?
Tevbeli olduğun zaman içinde öldüğün takdirde tevbeli olarak gidersin. Tevbeden sonra tekrar günah işleyebileceğini kabul edelim o takdirde tevbenin sana ne zararı olabilir. Tevbe etmenle, geçmiş günahların bağışlanır da yalnız sonuncusu kalırsa bu da bir kazanç değil midir?
Eğer Şeytanın kuruntuları tevbe etmeni engellerse, bu kazançtan mahrum kalırsan.
Bu açıklamadan anlıyoruz ki tevbeyi terk etmek hiç bir suretle caiz değildir. Yalnız tevbenin gönülden olması lâzımdır. îçten, kalbi olmayan tevbe nin faydası yoktur. Tıpkı şu bez ağartanlar gibi diliyle bezi ağarttım deyip fiilen yapmazsa o bez ağarır mı?
Günah, üç türlüdür: 1 - Namaz, Oruç, Zekât.gibi farzların terkedilmesidir. Hayatta iken bunların vebalinden kurtulmak için kaza edilmeleri lâzımdır.
2 - Kul ile Allah arasındaki hukuktan doğan günahlardır; İçki içmek, kumar oynamak,oynatmak. . bunlardan kurtulmak için de geçmiş günahlara ve hâlen işlenmiş olanlara içten duyarak, azimle hemen tevbe etmek gerekir.
3 - İnsanların haklarına dayanan günahlardır ki bunlardan kurtulmak, diğerlerinden daha güçtür.Bu da çeşitlidir: Meselâ, cana, ırza, namusa ve dine müteâllik olur. Birinin malını eline geçirmişsen hemen sahibine iade etmeli veya onunla helalleşmelisin. Eğer sahibini bulamaz veya ölmüşse onun namına sadaka vermelisin. Eğer fakirlik sebebiyle bu malı geri vermeye veya sadaka çıkarmaya gücün yoksa kıyamet gününde hak sahibinin rızası alınarak affedilmen için Allah'a yalvaracaksın.
Gıybet (arkadan çekiştirme) iftira, söğmek gibi günahlardan kurtulmak için de hak sahibinin önünde kendini yalanlamalı ve ondan helallik istemelisin.
Eğer, böyle yaptığın takdirde belaya düşeceğinden ve o adamdan zarar göreceğinden korkuyorsan hak sahibi namına fakirlere iyilik yap ve bağışlanması için Allah'a yalvar. Eğer birinin canına kıymış, öldürmüş veya yaralamışsan, öldürdüğün adamın (diyet vererek) akrabalarını yaralamışsan kendisinin gönlünü al, helâllaş. Bunu yapamadığın takdirde kıyamet gününde hak sahibinin rızası alınarak af edilmen için Cenab-ı Hakka yalvar.
Eğer başkasının ırz ve namusuna tecavüz etmiş, ailesine ve çocuklarına hıyanet etmişsen, yine hak sahibinin rızasını kazanarak afvedilmen için Allah'a yakarmaksın. Daha büyük felâketlerle karşılanmıya,cağından emin isen hak sahibiyle helâllaşmalısın.
Eğer bir mümine, kâfirsin, münafıksın, bidat ehlindensin gibi sözlerle dini duygularını zedelemiş, tahkir edip incitmişsen hemen özür dilemeli ve afvedilmen için helâlleşmelisin. Eğer bu mümkün olmazsa pişmanlık duyarak bağışlanman için Cenab-ı Hakka yalvarmalısın.