Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tevbe...! (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ey ibadet ve tâat isteklisi kişi, hak yolunu, doğru yolu bildikten sonra bütün günahlardan da tevbe etmen lâzımdır. Çünkü günahların şumluğu (uğursuzluğu), imandan mahrum ve ilahî yardımdan uzak kalmaya sebeptir, kuvvetli bir ma'siyet bağıdır. Ma'siyetse ağır bir yüktür. Sahibini, hayırlı işleri yapmaktan severek, Allah'ın emirlerini yerine getirmekten men'eder. Allah'a yönelebilmek için bu yükün hafiflemesi gerekir.
Günah işlemekten sakınmamak ve yapmaya devam etmek kalbe üzgünlük ve hayret verir onu karartır, Allah'a yönelebilmek için bu yükün hafiflemesi gerekir.
Günah işlemekten sakınmamak ve yapmaya devam etmek kalbe üzünlük ve hayret verir onu karartır, gam ve kasvetle doldurur.
Kalbi, bu halinden temizlenip kurtarmadıkça tâatle lezzet, ibadette tatlılık olmaz. Hatta öyle zamanlar olur ki Allah korusun, sahibini küfre kadar götürür. Kalpleri, günahların gam ve kasvetiyle, kötülükleriyle sıvanmış ve kararmış olanlar, tâat ve ibadete kolaylıkla yönelemezler. İlahi emirlere aykırı hareket eden bu gibileri nasıl hak yoluna çağırabilirsin? İçi, pisliklerle dolmuş olanları nasıl, Ce-nab-ı Hakka yalvarmaya davet edebilirsin.
Nitekim Hz Peygamber (S.A.V.) efendimiz de: "Yalan söyliyen bir kimsenin ağzından çıkan sözün pis kokusundan, iyilikleri yazmaya memur melekler kaçarlar" buyurmuştur. Böyle bir kimsenin diline de Allah'ı anma yakışmaz.
Bundan anlıyoruz ki tevbe etmiyen günahkârlar, ma'siyet şumluğundan (uğursuzluğundan) dolayı ibadet yapma ve şartlarını yerine getirme kolaylığını elde edemezler. Etseler bile ibadetin lezzetini alamaz, kalplerini temizliyemezler. Gece kalkıp namaz kılmaya, gündüzün oruç tutmaya gayret edemezler.
Onların, bu gücü kazanmaları tevbe etmeğe bağlıdır. Zaten tevbe etmeden ibadet edenlerin tâatları kabul olunmaz. Çünkü bunlar, borçlu kimselerdir. Nasıl ki borçlular, alacaklarından vazgeçer, bağışlar ümidiyle alacaklısına ufak bir hediye verdiklerinde alacaklı, bu hediyeyi kabul etmez ve alacağından vazgeçmediği gibi.
Bu durumdan kurtulmak isteyen mücrim için, işlediği, kötülüklerden tevbe etmek ve haklarına tecavüz ettiği kişilerin rızasını kazanmak nasıl farz ise günahkâr olan kulun da tevbe etmeden ve Allah'ın rızasını kazanmadan kıldığı ibadetlerin çoğu nafile olur. Tıpkı asıl borç ödenmeden verilen hediye kabul edilmediği gibi O halde haram işleri yapmakta ısrar eden kişi , günâhlarını itiraf etmedikçe boynunu bükerek özür dileyip tevbe ve istiğfarda bulunmadıkça Allah'ın ona olan gazabını, kızgınlığını gideremez. Ancak böyle yaptıktan sonradır ki Cenab-ı Hakkın rızasını kazanır ve o zaman, Rabbı-na yaptığı hizmet , tâat ve ibadet kabul olunur.
Acaba tevbe nedir Erkân ve şartları nelerdir? Tev-be-i Nasuh ne demektir? Bunları bilelim ki ona göre tevbe edip günahlarımızdan kolayca temizlenelim sorusuna karşı cevabımız şudur:
Tevbe, kişiyi Allah'tan uzaklaştıran yoldan dönmek ve ona yaklaştıran yola yönelmektir. Bu da üç şarta bağlıdır;
1 - Ma'siyetin, günahkârlığın, kul ile Allah arasında kalın bir perde gerdiğini bilmelidir.
2 - Günah sebebiyle kulun, sevgilisinden uzaklaşmasıyla üzüntü ve pişmanlık duymasıdır.
3 - Kendi varlığı ve çabasıyla bu işi başarmaya çalışmasıdır.
Bu da üçe ayrılır;
1 - Kendi isteğiyle günah işlemekten vazgeçtiğine ve ömrünün sonuna kadar bu durumunu koruyacağına tam bir samimiyetle niyet etmektir.
2 - İşlediği günahların vebalından, dünyada kaldıkça kurtulmaya çalışacağına azmetmektir. Bir kısım din büyükleri günah işlememeğe azmetmeğe tevbe derler. Bir kısmı da işlenen günahlardan pişmanlık duymağa tevbe derler. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V.) de; pişmanlık duymak tevbe’dir buyurduğu hadis-i şerifiyle bu son görüşü açıklamıştır.
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki işlediği günahlardan pişmanlık duyduğu veya duymadığı için ömrünün sonuna kadar günah işlemeği terk edeceğine azimle niyet etmiyen ve kendi isteğiyle tekrar günah işleyebileceğine ihtimal verdiği halde hiç bir günah işlemeyen kişiye, günahlarını terketmiş denir, temiz tevbekâr denmez.
Bir de ömrü boyunca hiç bir günah işlememiş ve böyle bir şey'i hatırdan dahi geçirmemiş olan kişiye, Mütaki tâip (Allah'tan korkarak, çekinerek tevbe etmiş) denir. Nitekim Hz. Peygamber’e (S. A.V.) de küfre karşı tevbe etmiş değil Muttaki derler. Çünkü ömrü boyunca en ufak bir günah işlememiştir.
Halbuki Hz. Ömer (R.A.) e küfürden tevbe etmiştir.
Peki, şöyle bir soru sorulsa: Çok ihtiyar bir âdâm var, gençliğinde zina yapmış, yol kesip ihsan soymuştur. Fakat şimdi bunların hiç birine gücü yetmediği için tevbe etse, tevbesi kabul olur mu?
Cevap: Şüphesiz olur. Çünkü tevbe kapısı henüz açıktır. Gerçi ihtiyarın, bu günahları işlemeğe gücü yetmediği için tevbe ettiği söylenebilir. Fakat buna karşı verilecek cevap şudur;
Tevbe etmek demek, işlediği günahın kötülüğünü idrak etmek ve gerek onu gerekse benzerini işlememeğe azmetmektir. Görünüşte benzeri olması şart değildir. Yalnız mânada benzeri olsun yeter.
Evet bu ihtiyarın, zina yapmaya ve yol kesip adam soymaya gücü yetmiyor. Fakat bunlara benzeyen yalan söylemek, iftira etmek, gıybet (arkadan çekiştirmek) vs... gibi günahları işleyebilir ki ; bunlar da zina ve yol kesicilik gibi birer suçtur. Gerçi dereceleri, bid'attan daha aşağıdır. Fakat müctehitlere göre benzerleri gibi birer günahtır.
Bu açıklamadan sonra diyeceğiz ki: Bir kişi; işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duysa ve bundan böyle ne bunları ne de maddi ve manevi bakımdan bunlara benzeyenleri katiyen işlemeyeceğine niyet edip içten tevbe etse onun bu dileği kabul olunur Allah'ın izniyle.
Tevbe eden. Sırf Allah'ın ululuğunu anmak, acı azabından sakınmak için yapmayıpta, dünya menfaatlerini elde etmek, mevki ve rütbe kazanmak, yahut halktan korktuğu veya fakirlikten kurtulmak, yahutta o günahı işlemeğe gücü yetmediği için yapmış ise tevbe si makbul değildir. İşte bu saydıklarımız, gerçek tevbe’nin şartlarıdır. Bu erkân ve şartlar içinde yapılan tevbe Allah'ın yardımıyla kabul olunur.
Acaba günahkârı tevbe etmeğe sürükleyen sebebler nedir sorusunun cevabı şudur:
a - Günah işlemiş olanların, bunun suçlarında doğacak sonucu göz önüne getirip canlandırmaları.
b - Günahlarından dolayı Cenab-ı Hakkın, büyük azap ve elim işkenceleriyle karşılanacaklarını bilmeleri.
c - Bu şiddetli ve acı azaba dayanmaya güçlerinin yetmediğini düşünüp korkmaları. .
Dünyada iken, güneşin sıcağına, bir saldırıcının vuruşuna hatta bir karıncanın ısırmasına dayanamayan insan oğlunun, cehennemin şiddetli ateşine, zebanilerin işkencesine, ateşten yaradılmış, deve boynu kalınlığındaki yılanların saldırısına, katır büyüklüğündeki akreplerin ısırmasına nasıl dayanabileceğini düşündüğü zaman, endişeden gece gündüz uyuyamaz, onun bu ürkme ve endişesi kendisini Tevbe-i Nasuh’a zorlar ve Ahiret’teki bu acı hayatı düşünüp göz önüne getirirken duyduğu dehşet, ona bu tevbeyi yaptırır.
Tevbe i Nasuh ne demektir?
Cevap: Bu, ömrünün sonuna kadar tövbesinde duracağına ve hiç bir suretle bu sözünden dönmeyeceğine azmeden kişinin tevbesine Tevbe-i Nasuh denir.
Birisi, Hz. Peygamber (S.A.V.), işlenen günahlardan pişmanlık duymak tevbedir hadis-i şerifinde, erkân ve şartlardan bahis buyurmamış, Siz neden bu hususta bir takım erkân ve şartlar ileri sürüyorsunuz diye sorsa ona cevabımız şudur:
Tevbe ihtiyaridir. Kişinin isteğine bağlıdır. "Aynı zamanda yapılması emredilmiş bir vazife gibidir. Halbuki pişmanlık, bazen isteğe bağlı olmadan birdenbire olabilir. Yâni tevbe de istek ve arzu hâkim. Pişmanlıkta ise bu hâkimiyyet yoktur. Malının yok olacağından, mevkiinin elden gideceğinden çekinerek günahtan pişmanlık duymak tevbe sayılmaz. Mutlak nedametin tevbe sayılması için yukarda belirtilen şartlar içinde zarurî olarak duyulması ve istekle yapılması lâzımdır. Böyle bir pişmanlık, Cenab-ı Hakkın büyüklüğünü anmak, onun azabından kurtulmak merhametine sığınarak rızasını kazanmak gayesiyle içten duyulan ve sırf Allah için olan pişmanlık tevbedir.
îşte Hz. Peygamber, tevbe’nin bütün bu şartlarını taşıyan pişmanlığa işaret buyurmuşlardır.
Cenab-ı Hak, Kur'anı Kerimde "tübdü ilâllâhı tev-beden nasuha = Allaha tevbe-i nasuh ile tevbe ediniz" buyurmuşlardır.
Acaba bu ilâhi emre göre günah işlemeyen (büyük, veya küçük) kimse var mıdır?
Allah'ın en yüksek kulları olan Peygamberlerin bile günah işleyip işlemedikleri hususunda din alimleri arasında ihtilaf vardır. Bu durumda yani Peygamberler dahi hata etmeleri mümkün iken diğer insanlara hiçbir günah işlemeyiniz teklifinde bulunmak acaba insan gücünün dışında ve birazda mantıksız olmaz mı? Sualine karşı cevabımız şudur;
Esasında hiç günah işlememek gibi bir şey düşünmek imkânsız gibidir. Bu, ancak Cenab-ı Hakkın kuluna olan lütuf ye inayetiyle mümkün olabilir. Fakat teklif insanın gücünü aşmamaktadır. Allah'ın yardımı olduktan sonra hiç günah işlememek mümkündür. Esasen tevbenin şartı şudur;
Bile bile günah işlememek. Yanlışlıkla işlenen günah bağışlanır. Bu hal, tevbe emrini yerine getirmeğe engel olmamalıdır. Tevbe edenler kasden , bilerek günah işlerlerse hemen sonra tevbe etmelidirler.
Çünkü tevbe kısıtlanmaz. Edeyim mi etmiyeyim mi, kabul olunur mu olunmaz mı? diye düşünülmez. Bunlar, Şeytanın verdiği kuruntulardır. Tevbeden sonra bir daha günah işleyeceğini bile bilir misin?
Tevbeli olduğun zaman içinde öldüğün takdirde tevbeli olarak gidersin. Tevbeden sonra tekrar günah işleyebileceğini kabul edelim o takdirde tevbenin sana ne zararı olabilir. Tevbe etmenle, geçmiş günahların bağışlanır da yalnız sonuncusu kalırsa bu da bir kazanç değil midir?
Eğer Şeytanın kuruntuları tevbe etmeni engellerse, bu kazançtan mahrum kalırsan.
Bu açıklamadan anlıyoruz ki tevbeyi terk etmek hiç bir suretle caiz değildir. Yalnız tevbenin gönülden olması lâzımdır. îçten, kalbi olmayan tevbe nin faydası yoktur. Tıpkı şu bez ağartanlar gibi diliyle bezi ağarttım deyip fiilen yapmazsa o bez ağarır mı?
Günah, üç türlüdür: 1 - Namaz, Oruç, Zekât.gibi farzların terkedilmesidir. Hayatta iken bunların vebalinden kurtulmak için kaza edilmeleri lâzımdır.
2 - Kul ile Allah arasındaki hukuktan doğan günahlardır; İçki içmek, kumar oynamak,oynatmak. . bunlardan kurtulmak için de geçmiş günahlara ve hâlen işlenmiş olanlara içten duyarak, azimle hemen tevbe etmek gerekir.
3 - İnsanların haklarına dayanan günahlardır ki bunlardan kurtulmak, diğerlerinden daha güçtür.Bu da çeşitlidir: Meselâ, cana, ırza, namusa ve dine müteâllik olur. Birinin malını eline geçirmişsen hemen sahibine iade etmeli veya onunla helalleşmelisin. Eğer sahibini bulamaz veya ölmüşse onun namına sadaka vermelisin. Eğer fakirlik sebebiyle bu malı geri vermeye veya sadaka çıkarmaya gücün yoksa kıyamet gününde hak sahibinin rızası alınarak affedilmen için Allah'a yalvaracaksın.
Gıybet (arkadan çekiştirme) iftira, söğmek gibi günahlardan kurtulmak için de hak sahibinin önünde kendini yalanlamalı ve ondan helallik istemelisin.
Eğer, böyle yaptığın takdirde belaya düşeceğinden ve o adamdan zarar göreceğinden korkuyorsan hak sahibi namına fakirlere iyilik yap ve bağışlanması için Allah'a yalvar. Eğer birinin canına kıymış, öldürmüş veya yaralamışsan, öldürdüğün adamın (diyet vererek) akrabalarını yaralamışsan kendisinin gönlünü al, helâllaş. Bunu yapamadığın takdirde kıyamet gününde hak sahibinin rızası alınarak af edilmen için Cenab-ı Hakka yalvar.
Eğer başkasının ırz ve namusuna tecavüz etmiş, ailesine ve çocuklarına hıyanet etmişsen, yine hak sahibinin rızasını kazanarak afvedilmen için Allah'a yakarmaksın. Daha büyük felâketlerle karşılanmıya,cağından emin isen hak sahibiyle helâllaşmalısın.
Eğer bir mümine, kâfirsin, münafıksın, bidat ehlindensin gibi sözlerle dini duygularını zedelemiş, tahkir edip incitmişsen hemen özür dilemeli ve afvedilmen için helâlleşmelisin. Eğer bu mümkün olmazsa pişmanlık duyarak bağışlanman için Cenab-ı Hakka yalvarmalısın.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bütün bu açıklamaların özeti şudur
Maddi olsun manevî olsun hakkına tecavüz etliğin şahısla evvela helâllaşma çarelerini ara. Buna imkân göremezsen hak sahipleri namına fakirlere sadaka ver ve kıyamet gününde davacı olmalarını önlemek İçin Allah'a yalvar. Bu yalvarışların içten gelir ve duyarlı olursa afv olunma ihtimali kuvvetli olur. Gerisi Allah'a kalmıştır.
Bu anlattığımız şekilde tevbe etsen, kalbini bütün günahlardan arıtsan ve ömrünün sonuna kadar tevben üzerinde dursan Allah'ın lütuf ve inayetiyle bütün masiyetlerden kurtulursun.
Şayet; tevbeden sonra, geçmiş ibadetlerini kaza etmediysen, haklarına tecavüz ettiğin kişilerle helâllaşmadınsa bunlar, boynunda borç kalır. Diğer günahların afvolur. Allah'ın yardımıyle.
Fakat ben âcizleri, bu hususta biraz daha bilgi vermeyi, tevbe etmek, günah işlemeğe bağlı olduğuna göre, günahın ne olduğunu, mahiyetini, zararlarını ve çeşitlerini kısaca anlatmayı uygun buldum. Tevbe ne zaman vacip olur. Tevbe edenler içinde Tahkik ehli, taklid ehli kimlerdir. Bildireyim ki tevbenin ne olduğunu hakkıyle bilelim ve bu hususta daha uyanık davranalım.
Günahın mahiyeti:
Günah, Cenab-ı Hakkın emirlerine aykırı hareket etmektir. Bu aykırı hareket edişin kökü, insanda bulunan dört sıfattadır:
1 - Rububiyet (Allahlık) sıfatı,
2 - Şeytani sıfat,
3 - Yırtıcılık canavarlık sıfatı,
4 - Behimi - hayvani sıfatı.
Bu sıfatların her biri bir çeşit günaha sebep olur. Bu sıfatları hikmete göre düzeltmiyenler, itidalle, normal şekilde kullanmayanlar dalâlete, sapıklık çukuruna düşerler. İnsanda, bu sıfatların olmasının sebebi dört karışım unsurdur. Her unsur kendine uygun özelliği gösterir.
Rububiyet sıfatında şu özellikler bulunur: öğünme, kibirlenme, sevme, aziz olma, varlık, yükseliş ve baki kalma gibi çoğu büyük günahlara sebep olan özelliklerdir.
Şeytanî sıfat: Cimrilik, aldatma, hile, zulüm, saldırış fesad (ortalığı karıştırmak)' ve dalâlet - sapıklık gibi özelliklerdir.
Canavarlık sıfatı. Kızma ve köpürme, kin ve öç alma, Vurma ve söğme, öldürme ve mal koparma gibi özelliklerdir.
Hayvanı sıfat: Hırs, şehvet, hırsızlık, haram yeme ve mal toplama...
Bu sıfatlar; birden değil, sırasına, beden ve ruhun gelişimine göre yavaş yavaş ortaya çıkar.
İlk önce hayvani sıfatlar kendini gösterir. Sonra rububiyet sıfatları üstün durumuna geçer. Bunlardan sonra Şeytanî sıfatlar ortaya çıkar. Sonra Yırtıcılık sıfatı hücuma geçer. Sonra Rububiyet sıfatı üstün gelmeğe başlar. Bu sıfatlar belirmeğe başlayınca insanın organlarına dağılır.
Bazısı kalbe varır. Küfür, bid'at, fesad (ortalığı karıştırma) kin, kıskançlık gibi: Bazısı göz ve kulağa varır: Namahreme bakmak, ahlak bozucu şarkı ve çalgıları dinlemek gibi.
Bazısı, dile varır: Yalan, söğme, gıybet, iftira gibi..
Bazısı, karna ve tenasül organlarına varır: Haram yemek, zina etmek, vurmak, öldürmek... gibi.
Bazısı bütün vücuda yayılır. Organların tümü ile günaha başlamak gibi.
Bunlardan hasıl olan günahların zararını da şöyle özetliyebiliriz;
Cenab-ı Hakkın verilerine ve görünüşüne perde olurlar, Cennet kapılarını kapatırlar ve Allah'ın şiddetli azabına müstehak kılarlar.
Çünkü: nefsin şehvetleri kadar kulu, Cenab-ı Hakkın kapısından uzaklaştıran başka bir şey yoktur. Buna göre, dünya pisliklerinden ilgiyi kesmeden, doğru yolu bulmanın imkânı kalmıyor.
Günahın ne olduğunu idrak edenler, zararını tamamiyle anlayanlar, sakınma yolunun ne olduğunu, yüz çevirme ve sakınmanın kendi üzerinde farz olduğunu bilenler ve bütün erkân ve şartları ile tevbe edenler, bu hususta taklitten, gaflet ve cehâletten kurtulurlar.
Tevbenin manasını, ne olduğunu bilmiyenler, belki iyi kişilerin ve din âlimlerinin eserlerine bağlanarak tevbe ettiler ve onların tuttukları yoldan giderek kalplerini günahlardan temizlerler.
Bunlar da tevbe edenlerdendir. Lakin tevbeleri taklididir. Buna rağmen Cenab-ı Hak bunların tevbe’lerini kabul eder. Taklitçilerin imanını kabul ettiği gibi.
Günah işliyenlerin iki sebepten dolayı tevbelerini geciktirmemeleri lâzımdır:
1 - Tevbe etmeden ecel gelir, çatar. O zaman bütün günahları boynunda kalmış olarak ölür.
2 - Her işlenen günah, kalbi biraz daha karartır. însan nefesinin, aynada donukluk hasıl ettiği gibi, bu karartı da kalbe sıkıntı ve keder verir. Aynanın yüzü, buğunun fazlalığından pas tuttuğu gibi kalbin karartısı da fazlalaştıkça sıkıntısını, kederini arttınr. Günah işlendikçe kalpteki karartı, koyulaşır, kalınlaşır ve o duruma geldikten sonra, izini kalpten silip temizlemek güçleşir. Pas tutan aynanın pasını temizlemek güç olduğu gibi. Bu durumda tevbe etmek, kalbin tabiatı haline gelmiş olan karartıyı silemez ve yok edemez. Nasıl ki ayna pas tutuktan sonra nefes buğusunu kesmekle pas giderilemediği gibi. Ancak günahlara karşı işlenen sâlih amel belki onları siler ve yok eder. Çünkü günahların, işlenişinden kalbin karartısı gibi, salih amel işleyişinden hasıl olan nur da kalbin karartısını, sıkıntısını giderir. Aynanın yüzünü cila silip parlattığı gibi.
Nitekim Hz. Peygamber (S.A. V.) "bir günah işlediğiniz zaman hemen arkasından bir iyilik yapın ki o günaha, kefaret olsun" buyurmuştur”
Gizli işlediğini gizliyerek, açık işlediğini açıkça işler.
Bu kefaret bir iyilik olur, kalbin bir fiilî, bir kalp işi olur. Gönülden Cenabı- Hakka yalvarış olur. Sadaka vermek gibi el ve ayakla olur. Suçunu itiraf etmek gibi dille olur.
Mü'min, bir günah işlerken, Ya Rabbi! günahımı ört desin ve günahtan hemen sonra tevbe etsin. Sonra, Ya Rabbi! sâlih amel işlememi kolaylaştır. İşledikten sonra da Ya Rabbi bu salih amelimi kabul eyle diye dua etsin.
Lokman Hekim, çocuğuna şu vasiyeti yapmıştır-. Oğlum, Tevbeni geciktirme çünkü ölüm, ansızın gelebilir.
O halde akıllı kişi, günahlarına tevbe etmeli, geciktirmemeli. Çünkü geciktirmede, zarar büyük olabilir. Müfessirler, âyeti kerimeye dayanarak buyurmuşlardır ki;
Koma halindeki insanın gözlerinden perde kalkar ve gideceği yeri görür. Yeri fena ise, ruhu almaya gelen meleğe, bana birgün mühlet ver, tevbe edeyim. Salih amel işliyeyim, Rabbımdan özür diliyeyim, diye yalvarır. Azrail, ona: Kaybettin artık, senin için gün kalmadı deyince yalvarır: Bari bir saat geciktir, tedarikimi yapayım. Melek, saatlarında kilitli diye cevap verir ve o anda onun tevbe kapısı kapanır. Acı ve zahmet içinde can verir. Allah, bizi, bu hale düşmekten korusun.
Çok zahmetli ve tehlikelerle dolu olan Tevbe geçidini selâmetle geçebilmek için üstün bir dikkat ve fazla bir gayret sarfetmek lâzımdır.
Nitekim Ebu İshak İsfiranî adındaki büyük âlim durumunu şöyle anlatmıştır;
Ben otuz yıl Cenab-ı Hakka Tevbei Nasuh nasip kıl diye yalvardım, niyazda bulundum. Dileğimin kabul edilmediğini gördükçe hayrete düştüm, perişan oldum.Nihayet bir gece rüyamda bana: Otuz yıldır dileğinin yerine getirilmemiş olmasına şaşıp duruyorsun. Fakat, Allah'tan ne istediğini hiç biliyor musun? Cenab-ı Hakkın sevgilisi olmak için Kur'am Kerim’deki (Bakara S. A. 222) "Her halde Allah, hem çok tevbe edenleri sever. Hem çok temizlenenleri sever) ayetini okumadın mı? Allah'ın sevgisini kazanmayı ve bu mertebeye varmayı kolay mı sanıyorsun ki bu kadar yıl yalvardığına hayret ediyorsun? diye seslendiler.
Şimdi bu zatın ve bunun gibi nice âlim ve sâlih zatların dinî alandaki titizliklerini, kalplerini kötülüklerden temizlemek hususundaki mücahedelerini Allah' in rızasını kazanma yolundaki üstün gayretlerini görüp dinledikten sonra senin yapacağın şey, geçmişteki sâlih insanların ve ümmet büyüklerinin yürüdükleri yoldan gitmektir.
Geciktirilen tevbenin zararı büyük olur. Çünkü günahların ilk işlenişinde sıkıntı ve keder, sonunda da felâket ve uçurum vardır. Allah esirgesin. Kibirlenen mel'un Şeytan ile Bel'am ibni Baürâ'nın hikâyelerini işitmedin mi? Dünyaya tapmaları yüzünden öyle bir günah işlediler ki ilkinde mücrim, sonunda imandan mahrum olup kâfir oldular. Ebedi olarak Allah'ın kapısından kovulup mahv-ü perişan oldular.
işte bu kıssadan hisse alalım. Gözümüzü açalım. Gönlümüzden gaflet perdesini sıyıralım, içimizdeki masiyet damarlarını keselim. Karanlık uykusundan uyanıp, sapıklık çukuruna düşmekten sakınalım. Aksi halde günah işlemekten çekinmiyen bir insanın yanında ibadetin değeri olmaz, hayırlı öğüdlerden ders almaz durumuna düşeriz.
Erenler anlatıyor: İşlediği bir günahtan kurtulmak için kırk yıl ağlayıp Allah'a yalvaranlar Şeytanın tesiri altında işlediğimiz günahları göz önüne getirelim. Büyük olsun küçük olsun ne varsa hepsini hesap edelim ve bunların vebalinden kurtulmak için tevbemizi geciktirmiyelim. Her an gelmesi mukadder olan ölüme hazır olalım. Çünkü ölüm, göz yumup açma arasında gelebilir.
Hz. Âdem (A.S.) ın haline bir bak ta ibret al: Cenabı Hak, onu kudret eliyle yarattı, Melekleri kendisine secde ettirdi ve onların omuzları üzerinde Cennete gönderip yerleştirdi. Sonra bir günah işlemesi yüzünden, başından keramet tacını, Boynundan Cennet ziynetlerini söküp aldı ve kendisini Cennetinden sürdü.
Hz. Âdem (A.S.) bu günahından dolayı yer yüzünde 200 yıl ağlayıp tevbe etti ve afv edilmesi için Allah'a yalvardı. Ancak bundan sonra büyük Allah, merhamet etti, tevbesini kabul ederek afvetti. Hz. Âdem (A.S) Peygamber olduğu halde işlediği bir günah yüzünden bu hale düşer ve ancak, yıllarca yalvarmadan sonra afve uğrarsa, türlü günahlar işleyip tevbe etmiyenlerin acep halleri nice olur?
Sonra günahlarından. tevbe ettikleri halde yine sonlarından endişe edenlere göre, tevbe etmiyenler acaba ne duruma girerler. İşledikleri günahların hesapları onlardan sorulmıyacağını mı sanırlar? Hayır mutlaka sorulacaktır. Öyle ise sana, bütün günahlarından bir an önce tevbe etmek vacip olur. Tekrar günah işlersen yine tevbe et. Hatta günah işliye işliye onu bir sanat haline getirdiğin gibi tevbe etmeyi de o şekilde tekrarlayıp sanat haline getir. Günah işlemekten bıkıp usanmadığın gibi tevbe etmekten de bıkıp usanma. Şeytana uyup günah işlediğin gibi Rahman a da uyup tevbe et. Çünkü günah işledikten sonra dönüp tevbe etmek hayre alâmettir.
Nitekim Hz. Peygamber (S.A.) bir hadisi şerifinde-. "Sizin en hayırlınız, çok günah işlemiş olmasına rağmen çok tevbe edip Cenabı Hakka yönelen ve ona yakarandır" buyurmuştur.
Cenab-ı Hak'ta Kuranı Keriminde: "Nisa S. A. 110) "Kim bir günah işler yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse O, Allahı, kendisi için günah bağışlayıcı ve esirgeyici bulur" buyurur.
O halde ey tevbe ye susamış kişi, sen, bütün geçmiş günahlarından içten, samimi bir duygu ve gönülden kopan kuvvetli bir istekle tevbe et. Elinden geldiği kadar, haklarına tecavüz ettiğin kişilerle helâllaş, onların rızasını al.Geçmiş ibadetlerini kaza et. Allah'a yalvar, yakar, yüz suyu dök. Ta'ki merhamete gelip günahlarını afvetsin ve haklarına tecavüz edip helâllaşma imkânı bulamadığın kişileri, haklarından vazgeçmelerini sağlasın. Bundan sonra kimsenin göremiyeceği ıssız bir yere çekil yıkan, abdestini al ve dört rek'at namaz kıldıktan sonra kıbleye karşı yüzünü yere sür. Başını toprağa koy ve ağlıyarak nefsinden şikâyette bulun. Deki: ey yüzü kara, âsi ve günahkâr nefis, Allah'tan korkmaz ve utanmaz mısın? Hiç Âhireti ve oranın elim azabını düşünmeden nasıl günah işlersin ve Allah'ın emirlerine aykırı hareket edersin. Onun şiddetli azabına dayanabilecek misin? öfkesinden kurtulmaya gücün yeter mi ki bunca günahlar işledin? deyip ve daha buna benzer nice sözleri içli içli söyleyerek nefsini azarla.
Kıyamet gününün şiddetini ve kendi halini düşün ve hüzünlü içli bir ağlayıştan sonra başını topraktan kaldır. İki elini açarak Cenabı Hakk a niyaz ve yalvarmada bulun ve de ki: Ya Rabbi! kaçak kulun yine kapına geldi. Senin bu âsi kulun barışmak için sana yalvarmaya geldi. Günah işlemekten vazgeçti ve sana ibadet etmesi için senden yardım istemeğe geldi. Bütün kusur ve hatalarını idrak eden kulun, senden özür ve afv dilemeye geldi. Ey merhameti bol ulu Allah' Teala kereminle beni bağışla, hizmetine kabul eyle. Beni koru ve kapından me'yüs döndürme. Geçmiş günahlarımı afv et. Geri kalan ömrümü, sana ibadet etmekle geçirmeme izin ver ve bir daha günah işlemekten beni koru. Bütün iyilikler senin kudret elinde. Dilediğini yaparsın. Benden lütuf ve inayetini esirgeme. Rızan üzerine sana itaat ve ibadette bulunmamı kolaylaştır.
Sonra da, Ey her işi yaptıran, her keder ve sıkıntıyı gideren, Ey bütün kâinatı bir anda yok edip var etme kudretine sahip olan, bizi geçmiş günahlarımızdan kurtar. Kalplerimizi her çeşit kötülükten arıt. Merhametinle bizi koru ve afvet, diyerek dua et.
Sonra yine ağlayıp yalvararak: Ey merhametli ve esirgeyici Allahım! Ey günahkârların yalvarışlarını, dileklerini çevirmiyen Halıkım! beni bağışla, afv ü mağfiretine sığındım duasını yaptıktan sonra Hz. Peygamber (S.A.V) e salât ve selâm getir ve bütün mü'minler için de afv ü mağfiret dile. Sonra Cenab-ı Hakka tâat ve ibadetine devam et. Bütün bunlardan sonra artık senin tevben kabul olmuş. Annenden yeni doğmuş gibi bütün günahlarından tertemiz olmuşsun ve sen "Allah tevbe edenleri ve temizlenmiş olanları sever" ayetinin manâ ve mefhumuna uymuşsun. Sana büyük ecir ve güzel sevap vardır. Sen Tevbei nâsuhu, bütün adabı ve arkâniyle yapıp tamamlamış, bütün günahlardan arınmış ve onların verdiği sıkıntıdan, tasadan kurtulmuşsun. Dünya ve Âhirette Allahın hâs kullarından olmuşsun. Bu sıfatlarına ve Allah'ın yardımıyle Tevbe geçidini selâmetle geçmiş oluyorsun yolun açık olsun.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Tevbe Edilen Küçük ve Büyük Günahlar
Tevbe günahın terkidir, Birşeyi terketmek, ancak meydana geldikten sonra mümkündür. Tevbe vâcib olduğu zaman, tevbeye götürecek şey de vâcib olur. Bu bakımdan günahların meydana gelmesi, bu takdirde vâcibdir. Günah, terkinde veya fiilinde Allah'ın emrine muhalif olan şeylerden ibarettir. Bunun tafsilâtı, şer'î teklifleri başından sonuna kadar şerhetmeyi gerektirir. Oysa bu şu anda bizim konumuz değildir. Fakat biz teklifleri toplayan şeylere ve kısımlarının bağlantılarına işaret edelim. Doğru yola rahmetiyle muvaffak eden Allah Teâlâ'dır.


Ashâb' ın ve Âlimlerin Sözleri
Said b. Müseyyeb şöyle demiştir: 'Elbette Allah kendine dönüp tevbe edenleri bağışlayıcıdır' (İsra/25) ayeti günah işleyip sonra tevbe eden, yine günah işleyip sonra tevbe eden, yine günah işleyip sonra tevbe eden bir kimse hakkında nâzil oldu
Fudayl b. Iyaz dedi ki: Allah Teâlâ bir rivayette şöyle buyurmuştur 'Günahkârlara, "eğer tevbe ederlerse tevbelerini kabul edeceğim müjdesini ver! Sıddîklarm dikkatini çek ki eğer ben onların üzerine adaletimi koymuş olursam, onları azaba dûçar ederim.
Talk b. Habîb16 şöyle demiştir: 'Allah Teâlâ'nın hukuk-ı ilâhîsi, kulun o hukukları yerine getirmesinden daha büyüktür. Fakat onlar tevbe ettikleri halde sabah ve akşamladılar.
Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: 'Kim işlediği bir günahı hatırlar, ondan dolayı kalbi acı duyarsa, Ümm'ul-Kitab'da (Levh-i Mahfûz) o günah silinmiş olur'.
Rivayet ediliyor ki İsrailoğulları'nın peygamberlerinden biri bir günah işledi. Allah Teâlâ ona vahiy göndererek: 'İzzetime yemin ederim! Eğer ikinci bir defa bu günahı işlersen sana azap edeceğim dedi. O da şöyle dedi: "Yârab! Sen sensin, ben de benim. Senin izzetine yemin ederim, eğer beni korumazsan muhakkak o günaha ikinci defa dönerim!" Buna binaen Allah Teâlâ onu masum kıldı.
Biri şöyle demiştir: 'Kul bir günah işler, cennete girinceye kadar o günahtan pişmanlık duyar! Bunun üzerine iblis der ki: Keşke ben onu bu günaha sokmasaydım.
Habib b. Ebî Sabit17 dedi ki: 'Kıyamet gününde kişiye günahları arzolunur. Günahın yanından geçer ve şöyle der: 'Muhakkak ben (dünyada) günahtan korkardım!'
Râvî der ki: 'Dünyadaki korkusundan dolayı günahı bağışlanır*.
Rivayet ediliyor ki bir kişi İbn Mes'ud'a başından geçen bir günahı için 'Acaba onun tevbesi var mıdır?' diye sordu. İbn Mes'ud ondan yüzünü çevirdi. Sonra ona dönüp baktı. İki gözünden yaşlar aktığını gördü ve dedi ki: 'Cennetin sekiz kapısı vardır. Hepsi açılır ve kilitlenir. Ancak tevbe kapısı hariç! O kapının yanında sadece o kapıya bakan bir melek vardır. O melek o kapıyı kapatmaz. Bu bakımdan ümitsiz olma, amel yap!'
Abdurrahman b. Ebi Kasım der ki: 'Abdurrahim18 ile beraber kâfirin tevbesini ve şu ayeti müzakere ettik:
O küfredenlere de ki: Eğer peygambere düşmanlıktan vazgeçerlerse geçmişteki günahları bağışlanır!(Enfâl/38)
Abdurrahim dedi ki: 'Ben müslümanın Allah katında daha güzel halli olacağını ümit ediyorum. Çünkü kulağıma "Müslümanın tevbesi, müslüman olduktan sonra ikinci bir defa müslüman olmak gibidir; yani müslümanlığını perçinleştirir" diye gelmiştir'.
Abdullah b. Selâm şöyle demiştir: 'Size ancak Allah tarafından gönderilmiş peygamberden veya Allah tarafından indirilmiş kitaptan konuşacağım: Kul bir günah işledikten sonra bir göz kapaması kadar o günahtan pişman olduğu zaman, o günah ondan göz kapamasından daha süratle düşmüş olur'.
Hz. Ömer şöyle demiştir: 'Tevbe edenlerle beraber oturun! Çünkü onların kalbi daha incedir.
Biri şöyle demiştir: 'Allah'ın beni ne zaman bağışlayacağını biliyorum'. Ona 'Ne zaman affedecektir?' diye sorulunca 'Tevbemi kabul ettiği zaman' demiştir.
Bir başkası da şöyle demiştir: 'Ben affedilmekten mahrum olmaktan çok tevbeden mahrum olmaktan korkuyorum'.
Şöyle rivayet ediliyor: İsrailoğulları'ndan bir genç vardı. Yirmi sene Allah'a ibâdet etti. Sonra yirmi sene Allah'a isyan etti. Sonra aynaya baktı. Sakalında beyazlık gördü. Bu manzara hoşuna gitmedi ve şöyle dedi: 'Ya ilâhî! Sana yirmi sene itaat ettim. Sonra
yirmi sene isyan ettim. Acaba sana tevbe edersem beni kabul eder misin?' Bunun üzerine görmediği ancak sözünü işittiği biri ona şöyle dedi: 'Bizi sevdin. Biz de seni şeydik. Bizi terkettin, biz de seni terkettik. Bize isyan ettin, sana mühlet verdik. Eğer bize dönersen seni kabul ederiz'.
Zünnun-i Mısrî şöyle demiştir: 'Allah'ın bir kısım kulları vardır: Günahların ağaçlarını kalplerinin göreceği bir yere diktiler. Onu tevbe suyu ile suladılar. O pişmanlık ve üzüntü meyvesini verdi. Delilik olmaksızın onlar delirdiler. Dil kekelemesi olmaksızın onlar dilsiz oldular. Oysa fasih ve beliğlerin, Allah ve Hz. Peygamberi bilenlerin ta kendileriydiler. Sonra safa kadehiyle (hayat suyunu) içtiler. Uzun belâya karşı sabrı, geçmişlerinden devraldılar. Sonra kalpleri melekût âlemine hayran kaldı. Fikirleri ceberrûtun perdeleri arasında gezdi. Pişmanlık revakının altında gölgelendiler. Hataların sahifesini okudular. Nefislerine korkuyu yerleştirdiler ve takvanın merdivenleriyle zühdün yüceliğine vâsıl oldular. Dünyayı terketmenin acısını tatlı gördüler. Yatacakları yerin sertliğini yumuşak kabul ettiler. Sonunda selâmet kulpunu elde ettiler. Ruhları yücelerde gezindi ve cennetin bahçesinde çadır kurdular. Hayat denizine daldılar. Üzüntünün hendeklerini kapattılar. Hevanm köprülerinden geçip ilmin sahasına indiler. Hikmetin gölünden içtiler. Zeka gemisine bindiler. Kurtuluş rüzgârıyla deniz selâmetinde yelken açtılar ve rahatlık bahçesine, izzet ve keremin kaynağına vardılar'.
İşte her sahih tevbe'nin muhakkak makbul olacağı hakkında bu kadar söz kâfidir.
Soru: 'Sen de Mutezilenin dediği gibi 'tevbeyi kabul etmek Allah için vâcibdir' fikrindemisin?'
Cevap: Ben Tevbe'nin kabul edilmesi Allah'a vâcibdir' sözünden 'Elbette elbise sabunla yıkandığı zaman kirin gitmesi vâcibdir. Elbette susuz bir kimse su içtiği zaman susuzluğunun giderilmesi vâcibdir. Su bir müddet kendisine verilmediği zaman susaması vâcibdir. Susuzluk devam ederse, ölmek vâcib olur' gibi sözlerden kasdedilen mânâda kastediyorum. Bu sözlerde Mutezilenin 'Allah'a tevbeyi kabul etmek vâcibdir' sözlerinden kastettikleri mânâ yoktur. Ben derim ki: 'Allah suyu, susuzluğu giderici olarak yarattığı gibi, ibadeti günaha keffâret olucu, sevabı hatayı silici olarak yaratmıştır.
Eğer Allah'ın meşiyeti bunun hilâfına sebkat etmiş ise, Allah'ın kudreti o hilâfî da kapsayacak genişliktedir. Bu bakımdan üzerinde yapılması vâcib olan bir vazife bulunmamaktadır. Fakat onun ezelî iradesi neyin olacağına karar vermiş ise, şüphesiz ki onun olması vâcibdir.
îtiraz: Tevbesinin kabul edilip edilmediğinden emin olan hiç kimse yoktur. Oysa suyu içen susuzluğunun gideceğinden şüphe etmez.
Cevap: Kişinin tevbesinin kabul oluşunda şüphesi, sıhhatin şartlarının varlığından şüphe etmesi gibidir. Çünkü ileride geleceği gibi, tevbefnin ince rükün ve şartları vardır. Bütün şartlarının varlığı kolayca tahakkuk etmez. Tıpkı ishal için bir ilacı içip de ishal eder mi veya etmez mi diye şüphe eden,bir kimse gibi... Bu kimsenin şüphesi, o ilaçtaki ishal ediciliğin şartlarının meydana gelmesinden şüphe etmektir. Halin, vaktin, ilacın karışımı, şişelerin güzelce yapılması ve tesiri itibariyle bu şüphe ortaya çıkar. Bu ve benzerler tevbeden sonra korkmayı ve şüphesiz tevbe'nin kabulünde de şüphe etmeyi gerektirir. Nitekim tevbe'nin şartları bahsinde, eğer Allah dilerse bu durumun izahı gelecektir.
16) Künyesi el-Anzî el-Basrî'dir. Âbid bir kimseydi. Birkaç kişiyle birlikte
Haccac'tan kaçarak Kabe'ye sığınmış, fakat Haccac onları tutup öl
dürmüştür.
17) Künyesi Ebû Ya'lâ. el-KûfTdir. Değerli bir fakihtir. H. 119 da vefat
etmiştir.
18) Abdurrahim b. Yahya ed-Dimeşkî el-Esved diye tanınır.



 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bütün övgüler âlemlerin Rabbi olan yüce ALLAH'a mahsustur. Hayırlı son ALLAH'tan korkan müttakî kullaradır. Salât ve selâm O'nun peygamberi Hz. Muhammed'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve tüm aile fertlerine olsun... Âmin!
Muhtemel hatalarımız kasıttan değil, kulluk vasfımızdandır. ALLAH için bizi uyaran, hatalarımızı gösteren ve bizlere hayır dua desteği veren kardeşlerimizden ALLAH razı olsun.
Bu çalışmamızda müslümanlara faydalı olmuş isek bu fayda ALLAH’ın yardımı sebebiyledir. Tüm hata, kusur ve yanlışlar bize, doğrular ise ALLAH ve Rasûlullah (s.a.v.)’e aittir.

Çalışma, gayret ve samimiyet bizden, faydasını bol kılıp hidayet vermesi ALLAH’tandir.

“... Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalblerimizi bu gerçekten bir daha saptırma...” (Al-i İmran: 3/8)

En iyisini yüce ALLAH bilir.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..​
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Biz körlük ve dalâletten Allah'a sığınmıyoruz. Bu inanç, tepetaklak olmak ve cehaletin karanlıklarına dalmak demektir. Bu inancın sahibi şu ayetin hükmüne dahil olmaya lâyıktır:

Rablerinin huzurunda başlarını eğerek 'Ey rabbimiz! Gördük, işittik bizi (dünyaya) geri çevir. Salih amel işleyelim, artık kesin olarak inandık' demekte olan suçluları bir görsen! (Secde/12)

Yani 'senin insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır' dediğinde doğru söylediğini gözümüzle gördük. Bu bakımdan bizi dünyaya geri gönder de çalışalım. Fakat böyle dedikleri anda dünyaya gönderilme imkânından mahrumdurlar ve kendilerine gereken azap kesinleşir. Bu nedenle biz, cehaletin, şüphenin ve zarurî olarak insanoğlunu kötü bir sığmağa sürükleyen şekkin isteklerinden Allah'a sığınırız!

 

yarensin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eyl 2008
Mesajlar
978
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Ya Rabbi! kaçak kulun yine kapına geldi. Senin bu âsi kulun barışmak için sana yalvarmaya geldi. Günah işlemekten vazgeçti ve sana ibadet etmesi için senden yardım istemeğe geldi. Bütün kusur ve hatalarını idrak eden kulun, senden özür ve afv dilemeye geldi. Ey merhameti bol ulu ALLAH' Teala kereminle beni bağışla, hizmetine kabul eyle. Beni koru ve kapından me'yüs döndürme. Geçmiş günahlarımı afv et. Geri kalan ömrümü, sana ibadet etmekle geçirmeme izin ver ve bir daha günah işlemekten beni koru. Bütün iyilikler senin kudret elinde. Dilediğini yaparsın. Benden lütuf ve inayetini esirgeme. Rızan üzerine sana itaat ve ibadette bulunmamı kolaylaştır.
Sonra da, Ey her işi yaptıran, her keder ve sıkıntıyı gideren, Ey bütün kâinatı bir anda yok edip var etme kudretine sahip olan, bizi geçmiş günahlarımızdan kurtar. Kalplerimizi her çeşit kötülükten arıt. Merhametinle bizi koru ve afvet, diyerek dua et.
Sonra yine ağlayıp yalvararak: Ey merhametli ve esirgeyici ALLAHım! Ey günahkârların yalvarışlarını, dileklerini çevirmiyen Halıkım! beni bağışla, afv ü mağfiretine sığındım ALLAHÜMME SALLİ ALA MUHAMMED...AMİN...

maşaallah ne kadar güzel bir konu ve ne kadar sade bir anlatım sindire sindire okudum harf harf aklıma yazdım...kıymeli bilgilriniz için ALLAH RAZI OLSUN...
DUALARINIZDA BANA DA YER VERİN LÜTFEN İSTİRHAM EDİYORUM....
 

kardelele

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2009
Mesajlar
15,425
Tepki puanı
28
Puanları
0
Yaş
55
Konum
istanbul
"selamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü"
allah razı olsun.emeğinize sağlık.çok güzel bir paylaşımdı.

Sizi düşmanlarınızdan kurtaracak ,rızkınızı bollaştıracak şeyi size haber vereyimmi gece gündüz allaha dua ediniz.çünkü dua müminin silahıdır.
Selametle kalın.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

maşaallah ne kadar güzel bir konu ve ne kadar sade bir anlatım sindire sindire okudum harf harf aklıma yazdım...kıymeli bilgilriniz için ALLAH RAZI OLSUN...
DUALARINIZDA BANA DA YER VERİN LÜTFEN İSTİRHAM EDİYORUM....

"selamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü"
allah razı olsun.emeğinize sağlık.çok güzel bir paylaşımdı.

Sizi düşmanlarınızdan kurtaracak ,rızkınızı bollaştıracak şeyi size haber vereyimmi gece gündüz allaha dua ediniz.çünkü dua müminin silahıdır.
Selametle kalın.

Aleyna Ve aleykum selâm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!

Hz. Ali bir manzumesinde şöyle demektedir: İnsanlar beden leri itibarıyla birbirlerine eşittir. Babaları Adem, anaları ise Havva'dır. Eğer soylarında soplarmda bir iftihar vesilesi arıyorlarsa, bilsinler ki asılları çamur ve sudan ibarettir. İlim er babı, hidayet arayanlara hidayet vesilesi olur. Her insanın kıymeti bilgisiyle ölçülür. Cahiller ise, ilim erbabının en amansız düşmanlarıdır. İlmi elde etmeye çalış ve ilmin nerelerde kul lanılacağını mutlaka bil! Bütün insanlar ölürler, ancak ilim ehli olanlar yaşarlar'.

Hz. Ömer şöyle demiştir: 'Ey insanlar! İlmi talep edip, öğrenin. Çünkü Allah'ın çok sevdiği bir elbise vardır ve o elbiseyi ilmi ara yan ve aradığını bulan kimselere giydirir. Allah'ın giydirmiş olduğu o elbiseyi giyen kimse, o elbise sırtında iken ne günah işlerse işlesin Allah Teâlâ, sevdiği elbiseyi sırtından almamak için o kimseye üç kere tevbe etmesi için teklifte bulunur. Günah yo lunda ölüme kadar devam etse bile, o elbise sırtmdayken hiçbir zaman günahlardan dönme yolu kapanmış değildir o kimse için...'

Hamd, âlemlerin rabbi olan ALLAH'a mahsustur. Salât ve selâm Hz. Muhammed'in, âlinin ve ashâbının üzerine olsun!

Bizlere hayır dua desteği veren kardeşlerimizden ALLAH razı olsun.Rabbim; dualarımızı Dergah-ı Ululiyyetinde kabul buyursun..

Çalışma, gayret ve samimiyet bizden, faydasını bol kılıp hidayet vermesi ALLAH’tandir.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!
 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
güncelleme.............
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
46
Tevbe, kişiyi ALLAH'tan uzaklaştıran yoldan dönmek ve ona yaklaştıran yola yönelmektir. Bu da üç şarta bağlıdır;
1 - Ma'siyetin, günahkârlığın, kul ile ALLAH arasında kalın bir perde gerdiğini bilmelidir.
2 - Günah sebebiyle kulun, sevgilisinden uzaklaşmasıyla üzüntü ve pişmanlık duymasıdır.
3 - Kendi varlığı ve çabasıyla bu işi başarmaya çalışmasıdır.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
46
Lokman Hekim, çocuğuna şu vasiyeti yapmıştır-. Oğlum, Tevbeni geciktirme çünkü ölüm, ansızın gelebilir.

O halde akıllı kişi, günahlarına tevbe etmeli, geciktirmemeli. Çünkü geciktirmede, zarar büyük olabilir. Müfessirler, âyeti kerimeye dayanarak buyurmuşlardır ki;
Koma halindeki insanın gözlerinden perde kalkar ve gideceği yeri görür. Yeri fena ise, ruhu almaya gelen meleğe, bana birgün mühlet ver, tevbe edeyim. Salih amel işliyeyim, Rabbımdan özür diliyeyim, diye yalvarır. Azrail, ona: Kaybettin artık, senin için gün kalmadı deyince yalvarır: Bari bir saat geciktir, tedarikimi yapayım. Melek, saatlarında kilitli diye cevap verir ve o anda onun tevbe kapısı kapanır. Acı ve zahmet içinde can verir. ALLAH, bizi, bu hale düşmekten korusun.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
46
Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: 'Kim işlediği bir günahı hatırlar, ondan dolayı kalbi acı duyarsa, Ümm'ul-Kitab'da (Levh-i Mahfûz) o günah silinmiş olur'.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt