Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tevâzu ve Alçak Gönüllülük (1 Kullanıcı)

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,551
Tepki puanı
5,777
Puanları
163
Yaş
51
Tevâzu ve Alçak Gönüllülük
Alçakgönüllü olmak, insanlarla doğal bir biçimde insani ilişkiler içinde olmak, sahip olduğu mevki veya elinde bulundurduğu imkanlar nedeniyle kendini diğer insanlardan üstün görmemek demektir. Alçakgönüllü olmaya tevazu; alçakgönüllü insanlara mütevazı denir.

Bir insan çok üstün yeteneklere sahip olabilir; görünüşü çok güzel/yakışıklı olabilir. Hiçbir ayrıcalık, insana kibirlenme hakkını vermez. Çünkü kibir, insana değil, şeytana yakışır. İblis’i Allah’ın rahmetinden uzaklaştıran ve şeytan olmasına neden olan duygu kibirdi.

“Bir zaman meleklere (ve İblis’e): Adem’in önünde saygıyla eğilin, demiştik. Bütün melekler eğildi fakat İblis eğilmedi. Arkasını döndü, kibirlendi ve kafirlerden oldu.” (Bakara 34)

Peygamberimizin sıkıntılı geçen günleri olduğu gibi, büyük bir coğrafyanın hakimi ve büyük bir kitlenin lideri olduğu dönemler de olmuştu. Peygamberimiz, hiçbir zaman gurura kapılmamış, kendini diğer insanlardan üstün görmemiştir. Bütün Arabistan’da yankılanan Mekke’nin fethinde, şehre, zafer kazanmış gururlu bir komutan gibi değil, sıradan bir yolcu gibi girmiş; kendisi için saraylar, hanlar kurdurmamış, insanları şahsi hizmetinde kullanmamıştır. Çünkü o, yüceliği insanların önünde korkuyla titremesinde değil; Hakk’a kullukta görmüştür. Aynı nedenle, resimlerinin ve heykellerinin yapılmasına asla izin vermemiş, öldükten sonra ona saygıda ileri gidip, ilah haline getirilmemesi konusunda sürekli uyarılarda bulunmuştur.

Kibir ne kadar çirkin ve insana yakışmayan bir davranışsa, alçakgönüllü pozları takınmak, “tevazu satmak” kendini hor ve hakir göstermek de o kadar kötü ve çirkin bir davranıştır. Müslüman biri, davranışlarında doğal ve içtenlikli olmalıdır. Mevlana’nın dediği gibi:

“Ya olduğun gibi görün; ya da göründüğün gibi ol.”

ALINTI
 

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,551
Tepki puanı
5,777
Puanları
163
Yaş
51
Öfkeyi Dizginlemek ve Affedici Olabilmek

Yaşam bulduğumuz bu hayatta insanlarla olan ilişkilerimizde her zaman memnun olabileceğimiz bir zaman dilimi geçiremeyebiliriz. Nitekim bizlerin hataları olduğu gibi bizlerede hata yapılabilir. İşte yapılan bu hataların karşılığında öfkelenmeden hareket etmeli ve olayı başkalarına aktarmadan affedici olabilmemiz en erdemli davranış olacaktır. Kuran-ı Kerim’de de bu husus şöyle ifade edilmektedir.

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”( Araf, 07/199)

“Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.” (Rad, 13/ 22)

“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran, 3/134)
 

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,551
Tepki puanı
5,777
Puanları
163
Yaş
51
Tevâzu ve Alçak Gönüllülük

Tevâzu, sözlükte alçak gönüllü davranmak, gururunu kırmak, "alâ" harfi ceriyle (... de, hakkında) anlaşmak, uyuşmak, hemfikir olmak anlamlarına gelir. İsmi fail kalıbında mütevâzi olmak, sıradan, önemsiz miktarda ve az anlamlarında kullanılmaktadır.
Ahlâkî bir davranış olarak tevâzu, alçak gönüllülük, kendisinden aşağıda olanlara küçük muamelesi yapmamak, onları hor ve hakir görmemek ve onlara büyüklük taslamamak demektir.
Mütevâzilikte aranacak en önemli özellik vakur olmaktır. Vakar; ağırbaşlılıktır, mevki ve haysiyetini gereği gibi korumaktır.
Vakarın bulunmadığı mütevâzilikte zillet ve meskenet vardır. Mütevâziliğin bulunmadığı vakurlukta ise kibir ortaya çıkar. İslam, tevâzu ve vakar sahibi olunması hususunda birçok tavsiye ve öğütte bulunmaktadır.
Mütevazi olmak, çirkin ve kötü davranışlara tahammül göstermek, aşağılanmalara razı olmak, zalimlere gösterilen zillet ve meskenet değil, zayıflara gösterilen af, merhamet ve müsamahadır. Korkarak boyun eğeceğimiz tek varlık Allah’tır: "Allah katında en değerliniz, en çok Allah’tan korkanınızdır" (49/13). İnsanların ne birbirlerine karşı büyüklük taslaması, övünmesi, ne birbirlerini hor ve hakir görmesi ne de zillete ve meskenete razı olması doğru değildir. Kendisini överek ve böbürlenerek yaşayanları ne Allah sever, ne de kulları. Allah "Siz nefislerinizi övmeyiniz, kimin müttakî olduğunu Allah daha iyi bilir." (53/32) buyurarak insanların mütevâzi olmasını istemektedir.
Allah, kullarından duruşlarında, yürüyüşlerinde ve hareketlerinde mülayim olmalarını; zorba, mağrur, kibirli, saygısız, kaba ve haşin olmamalarını, etrafa sıkıntı ve eza vermemelerini, saygı, güven ve huzur veren konumda olmalarını istemektedir."Rahman’ın kulları yeryüzünde vakarlı, ağırbaşlı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman, onlara güzel söz söylerler" (25/63)"(Lokman oğluna şöyle vasiyette bulundu) İnsanları küçümseyip onlardan yüz çevirme; yeryüzünde kibirlenerek yürüme! Allah kendini beğenip, övünen hiç kimseyi sevmez. Yürüyüşünde tabii ol, konuşurken sesini kıs! Seslerin en çirkini eşeklerin sesidir." (31/18-19). Kibirli olmak, bağırıp çağırarak konuşmak insanı sevimsiz bir duruma düşürür.
Kur’an’da tevâzu gösterilmesi gereken insanların başında anne ve babaların geldiği şu veciz ifadelerle haber verilmektedir: "Rabbin kesin olarak şunları emretti: Sadece Allah’a ibadet edin, anne ve babaya iyilik yapın. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle. İkisine de acıyarak tevâzu kanatlarını indir. Ve şöyle de: "Ey Rabbim! Onların beni küçükken terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et" (17/23-24). İnsanın kibirlenmesinin ne denli cahilane bir tutum olduğu Kur’an’da şöyle tasvir edilmektedir: "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; ne yeri delebilirsin, ne de boyca dağlara erişebilirsin." (17/37).
Tevazunun zıddı olan kibir ve kendini beğenmişlik Kur’an’da kesin bir dille yasaklanmaktadır: "Allah’a kullukta O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yakınlara, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanındaki arkadaşa, yolda kalana ve elinizin altında olanlara iyi davranın. Doğrusu Allah kendini beğenip böbürlenenleri sevmez" (4/36).
Yardım sever olmadığı gibi, yardımı engelleyip, kazandıklarıyla ve hayat biçimleriyle böbürlenenler, Allah’ın sevmediği davranışları göstermiş olurlar. Zengin olmak insanı kibirlendirmemeli, varlığın kaybı ise ümitsizliğe sevk etmemelidir: "Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez." (57/23) Ne varlıkla öğünmeli, ne de yoklukla gama, kedere ve ümitsizliğe düşmelidir. Gönül, Allah’ın mağfiret ve hoşnutluğunu dileyerek mütevâzi tutulmalıdır.
İsrail oğullarının en zengini olan Karun, bu varlığın şükrünü yerine getirmediği, -varlığının bir kısmını Allah yolunda harcamadığı- için O’nun gazabını üzerine çekmiştir. O, zenginliğini kendi sayesinde elde ettiğini zannetmiş, Allah ise onun bu tutumuna şu cevabı vermiştir: "Karun, Musa’nın kavminden biriydi, ama onlara karşı azdı. Biz ona anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Toplumu ona: "Böbürlenme! Allah böbürlenenleri sevmez. Allah’ın sana verdiği şeylerle ahiret yurdunu da gözet, dünyadan da payını unutma, Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de insanlara iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama, çünkü Allah bozguncuları sevmez" demişlerdi." (28/76-77).

"Muhakkak Allah, bana sizin mütevâzi olmanız gerektiğini vahyetti. Her kim Allah için mütevazi olursa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir. Allah, alçak gönüllüleri yüceltir. Kendine karşı böbürleneni de alçaltır." buyuran Rasulullah alçakgönüllü olmanın önemini çarpıcı bir dille ifade etmiştir. İnsanın Allah’a karşı tevâzusu; O’na ibadet etmesi O’nun emirlerini gönül hoşnutluğu ile yerine getirmesidir. İnsanın insanlara karşı tevâzusu ise, büyüklük taslamadan, kendinden daha zayıf olanlara müsamahalı, şefkatli ve merhametli davranmasıdır. Her hususta olduğu gibi Rasûlullah, tevâzunun zirve örnekliğini bize göstermiş ve öğretmiştir. O, Allah’a karşı tam teslimiyet göstermiş, peygamber ve devlet başkanı olmasına rağmen insanlarla olan ilişkilerinde onlara büyüklük taslamamıştır. Bir yolculuk esnasında, yemek için bir keçi kesilir, herkes bir iş yapmaya koyulur, Rasûlullah da ateş için odun toplamaya kalkar. Bunun üzerine arkadaşları bu işi de kendilerinin yapacaklarını söylediklerinde Allah Rasûlü; "Bunu gerçekten yapacağınızı biliyorum. Ancak ben cemaatte mümtaz bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Böyle insanları Allah da sevmez" buyurmuştur.
Hz. Ömer’in bir rivayetine göre Rasûlullah: "Beni övmede Hıristiyanların İsa’yı övdükleri gibi aşırı gitmeyin. Onlar İsa’yı Allah’ın oğlu durumuna yükseltmişti. Ben Allah’ın kuluyum; bu yüzden bana Allah’ın kulu ve elçisi diye hitap edin" demiştir.
Tevâzu sosyal ilişkilerde kendini gösterir. Rasûlullah’ın yanında büyüyen Enes b. Malik, O’nun bu yönünü bize şöyle anlatmıştır. "Rasulullah hastaları ziyaret eder, cenaze törenlerine katılır, merkebe biner, kölelerin bile davetini kabul eder, sadece arpa ve kuru ekmekten oluşan yemek davetlerine tereddütsüz icabet ederdi." Fakir ve muhtaçlarla otururken onlardan ayırt edilemezdi. Bir meclise gittiğinde boş bulduğu yere otururdu. Sıradan hürmet ünvanlarından bile hoşlanmayacak kadar mütevâzi idi. Onun mütevaziliği güç ve kudretinin arttığı zamanlarda daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktaydı.Mekke’nin fethi sırasında şehire girerken hiçbir gurur ve kibir emaresi taşımadığı gibi, şefkat, merhamet ve alçak gönüllülüğün tüm belirtileri O’ndaydı. Başını tevâzudan öyle öne eğmişti ki, başı devesinin eğerine değiyordu. Yine Hayber’in fethinde şehre, dizgini hurma ağacının kabuğundan yapılmış bir merkep üzerinde girdi. İyaz b. Hımar’a söyledikleri, yönetici konumunda olanlara bir ikazdır: "Allah bana, mütevâzi olmanızı, birbirinize karşı gururlanıp baskı yapmamanızı emretti."
Rasûlullah’ın yaşlılara karşı davranışı da bize bu konuda ne güzel örnektir. Mekke’nin fethinde Kâbe putlardan temizlenirken Hz. Peygamber Safa Tepesine çıkarak oturdu. Yeni müslüman olanlar oraya gelip, kendisine biat ettiler, O’na bağlılıklarını ve İslam’ı seçtiklerini bildirdiler. Hz. Ebu Bekir, daha müslüman olmamış yaşlı babası Ebu Kuhafe’yi elinden tutarak Rasûlullah’ın huzuruna getirince Rasûlullah Ebu Bekir’e: "İhtiyarı niçin buralara kadar zahmete soktun? Onu kendi haline bıraksaydın, biz onun ayağına giderdik" dedi. Hz. Aişe, Rasûlullah’ın evdeki yaşantısının mütevâziliğini şöyle haber vermiştir. "Rasûlullah sıradan bir insan gibi işlerinden çoğunu kendisi yapardı. Elbisesini diker, ayakkabılarını ve gömleğini tamir eder, keçilerin sütünü sağar ve evi süpürürdü. Fakir ve kölelerle yemeğini paylaşır ve beraber yerdi."
İnsan ilişkilerinde samimi olmayı tavsiye eden Hz. Peygamber, samimiyet ve içtenliğin, kişinin kendi aleyhine kurulan tuzaklar karşısında duyarsız ve tepkisiz olmak anlamına gelmediğini şu veciz uyarı ile haber vermektedir: "Mü’min bir delikten iki kere sokulmaz" (Müslim, iman). Aklı başında bir mü’min insanlar dikkatli olmalı, iyi niyeti sebebiyle bir defa yanılsa bile ikincisinde gaflete düşmemesinin gereği ikaz edilmektedir. Fakat gösterilecek dikkat, insanı tevâzudan da uzaklaştırmamalıdır. Tavazu, mü’minler arasında sevgi, saygı ve diyaloğu geliştiren bir etkendir. Mü’mine sevgi, iman göstergesidir: "İman etmedikce cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmediğiniz sürece de iman etmiş olmazsınız. Davranış haline getirdiğiniz zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamlaşmayı yaygın hale getirin" (Müslim, İman)."Müslüman’ın müslümanda altı hakkı vardır. Bunlar; karşılaştığında selam vermek, verilen selamı almak, hapşırdığında "Elhamdulillah" derse "yerhamukellah" demek (iyi dilekte bulunmak), davet ettiğinde davetine icabet etmek, hasta olduğunda ziyaret etmek, ölünce cenazesine gitmek." (Buhari, cenaiz).Tevâzunun nasıl olması gerektiği hususunda bize yardımcı olacağı düşüncesiyle şu rivayetleri de nakletmek istiyorum:
"Kişinin makamı meziyetinin üstünde ise kibirlenmeye başlar, ondan aşağı ise tevâzusunu artırır." "Benim yanımda en sevgili olanınız, ahlâkı güzel, huyu yumuşak ve herkesle geçimi iyi olandır. Güzel huy; güler yüz, güzel söz ve dargınlığı az olmaktır.""Cennet ehli; kendini hakir gören yumuşak huylu, güler yüzlü olandır." "Allah, yumuşak huylu ve utangaç kimseyi sever; kötü sözlü, öfkeli kimseyi de sevmez.""Düşmanını cezalandırmaya kudretin varsa, o nimetin şükrünü afv, ile öde.""Güçlünün affı ile fakirin cömertliği ahlâkın en güzelidir."
Tevâzunun göstergesi olan bazı hareketler şunlardır: Birisi konuşurken sözünü kesmemek, ilk selam veren olmak, misafirlere hizmet etmek, insanları güzel isimle çağırmak, kısa ve güzel konuşmak, güler yüzlü ve nezaketli davranmak, özür dileyenin özrünü kabul etmek, yaptığı iyiliği başa kakmamak, alış-verişte kolaylık göstermek, fakire, çocuklara, kadınlara akrabalara, yetimlere, cömert, affedici, şefkatli, merhametli ve hoşgörülü olmak. geçimsiz ve kavgacı olmamak, edebine uygun latife yapmak vb. daha birçok özellik.
Halife Ömer b. Abdülaziz’in tevâzusu, makam sahiplerine örnektir: "Ömer b. Abdulaziz bir gece insanlarla otururken, aniden esen bir rüzgar lambayı söndürür. Adamlardan biri: "Ey Mü’minlerin Emiri lambayı ben tamir edip yakayım" deyince Ömer b. Abdülaziz: "Bu edebe uygun değildir, ev sahibi oturup misafir kalkmaz" dedi. Lambayı götürdü, yaktı, getirdi ve: "Gittiğimde Ömer’dim, döndüm yine Ömer’im" dedi."
Alçak gönüllülüğün belirgin özellikleri af, merhamet, müsamaha, sadelik, cömertlik; eline, diline hakim olmak ve hareketlerinde mu’tedil olmaktır.
Alçak gönüllülük insanı yalakalık ve dalkavukluk derecesine düşürmemesi gerekir. Yalakalık ve dalkavukluk mütevâzilik değil zillettir, alçaklıktır. Mütevâzilik, tembellik ve fakirlik, hakkını gasp ettiren korkaklık değildir. Yumuşak başlılık ve mütevazilik birilerinin esaretine boyun eğmek de olmamalıdır. Akif’in dediği gibi:
"Doğduğumdan beridir aşıkım istiklale
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum."
Özetlemek gerekirse tevâzu, yumuşak huyluluk, sade yaşam, insanları hakir ve hor görmeme, kabalıktan, kibirden uzak olma, cömert olma, iyiliği başa kakmama, hasetten nifaktan uzak durma Allah’a ve insanlara karşı haddi aşmamadır.
Kalbini Allah sevgisi ve korkusuyla dolduran, diline hâkim, dost canlısı, kalbinin sakladıkları kötü şeyleri açığa vurmayan, öfkesini yenen, alçalmayan ve alçaltmaya çalışmayan, dobra dobra olacağım diye insanların kalplerini kırmayan, sade giyinen ve sade yaşayan, kaba ve haşin olmayan, susmasını ve konuşmasını bilen, merhamet sahibi, tatlı dilli, güler yüzlü, cömert, sabırlı, dinlemesini bilen, güzel söz söyleyen, kendisini övmeyen, kibirlenmeyen, zorbalık etmeyen, üstünlük taslamayan, anne-babasına gençliklerinde ve ihtiyarlıklarında güzel davranan, ailesini geçindiren, küçük-büyük herkese saygılı davranan, işlerini kendi yapan, ihtiyaç sahipleriyle ünsiyet kuran kişiler mütevâzi davranıyor demektir. Heybet ve vakarı yitirmeden gösterilen tevâzu müslümanın karakteri olmalıdır.
ALINTI
[/B]
 

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,551
Tepki puanı
5,777
Puanları
163
Yaş
51
:A:T:(..........
 

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,551
Tepki puanı
5,777
Puanları
163
Yaş
51
ÖZLÜ BİR DUA

Ya Rabbi!

Eğer imanıma bir şüphe girmiş ben de ondan tövbe etmemişsem ihlasla derim ki : Allah'tan başka yaratıcı yok, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!

Eğer bilmeden Müslümanlığıma küfür karıştırmışsam, derim ki: Allah birdir, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!

Eğer Allah'ı birlememe şirk girmişse, ben de bunun farkında değilsem ihlasla derim ki: Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!

Eğer bilmeden seni tanımamda yanlışım varsa derim ki: Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!

Eğer bilmeden amelime riya ve kendimi beğenme duyguları karışmışsa derim ki: Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!

Eğer farkında olmadan kalbime küçük ve büyük günahların fitnesi girmişse derim ki: Allah bir, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!

İmanımı gönülden tazeleyerek, ihlasla derim ki: Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ey diri olan!

Ey ebedi var olan!

Ey izzet ve ikram sahibi olan!

Ey gücün, şerefin ve büyüklüğün sahibi olan Allah'ım!

Halimi düzelt, işlerimi güzelleştir, beni bela ve fakirliğin acılarından koru, düşmanların şerrinden, şeytanın aldatmasından, nefsin arzularından, saptıranların saptırmasından beni koru ey Rabbim!

Ya Rabbi!

Beni çok ibadet eden salihlerden ve şükreden zenginlerden eyle… dini ve dünyevi bütün işlerimi düzene koy. Hayırlı nimetlerimi sonuna erdir.

Ya Rabbi!

Ömrümün son zamanlarında, ölüm anında kalbimi ve dilimi imanla doldur. Bana son anda; şehadet ederim ki, Allah birdir ve yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O'nun elçisidir demeyi nasip et.
ALINTI
 

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,551
Tepki puanı
5,777
Puanları
163
Yaş
51
Alçakgönüllülük

inananların ortak bir vasfıdır. Allah, ayetlerinde kendini büyük gören, kibirli insanları sevmediğini bildirmiştir.

İnananlar, kendilerine sayısız nimetler bahşedenin Allah olduğunu, herşeyin gerçek ve tek sahibinin de O olduğunu bilirler. Hiçbir şekilde kibirlenme içine girmezler. Allah'ın karşısında ne kadar aciz olduklarının farkındadırlar. Aklın, bilginin, güzelliğin, zenginliğin, itibarın ve diğer her türlü imkanın kendilerinden kaynaklanmadığını; bunların Allah'ın bir ihsanı olduğunu bilirler. İşte bu nedenle mütevazı davranırlar.

Allah, Kuran'da inananların tevazulu tavrını şöyle belirtmiştir:

O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçakgönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler. (Furkan Suresi, 63)

Diğer bir Kuran ayetinde de mütevazı müminler cennetle müjdelenmiştir:

. İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçakgönüllü olanlara müjde ver. (Hac Suresi, 34)

Alçakgönüllülüğün önemi ve bu tavrı gösterenlerin Allah katında üstün kılınmış insanlar oldukları İncil'de şöyle ifade edilir:

Her bakımdan alçakgönüllü, yumuşak huylu, sabırlı olun, sevgiyle birbirinize katlanın. (Efesoslulara Mektup, Bap 4, 2)

Aynı şekilde Tevrat'ta da kibirli olmaktan sakınmak gerektiği, Allah'ın alçakgönüllü kullarından razı olacağı bildirilmektedir. Tevrat'a göre inananlar mütevazı olmakla sorumludurlar, kibirli davrananlar ise muhakkak küçük düşürüleceklerdir. Konuyla ilgili bazı Tevrat pasajları şu şekildedir:

Dinleyin ve kulak verin, kibirli olmayın; çünkü Rab söyledi. (Yeremya, Bap 13, 15)

.Rabbin hükümlerini yapmış olan dünyanın bütün alçakgönüllüleri, Rabbi arayın; salahı arayın, alçakgönüllülüğü arayın. (Tsefanya, Bap 2, 3)

Alçakgönüllüleri kurtarır, gururluları gözler, gururunu kırarsın. (2.Samuel, Bap 22, 28)


ALINTI
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
selamun aleykum.
Allah razı olsun ablam.
emeğinize sağlık.





Alçakgönüllülük, Kibirlenmenin, büyüklük taslamanın zıttı.

Tevazu, beğenilen bir özelliktir. Ancak, sınırı çok iyi ayarlanmalıdır. Kişinin şahsiyetini ortadan kaldıran hafifmeşreplik tevazu değildir. İnsan, büyüklük taslamamakla birlikte, zamanın ve yerin gerektirdiği davranışı göstermelidir. Yoksullar, düşkünler ve çocuklarla ilgilenmek, onların hal ve hatırlarını sormak tevazudur. İnsan, mevkîsi ne olursa olsun Allah'ın kulu olduğunu unutmamalıdır.

İslâm tevazu'a büyük önem vermiştir. Peygamberimiz bu özelliği hem bizzat üzerinde taşımış, hem de sözleriyle tavsiye etmiştir. Bir gün kendisine bir adam getirilir, gelen şahıs korkudan titremeye başlar. Bunu gören Allah Resulu: "Sakin ol, ben bir melik değil, Kureyş 'ten, kuru et yiyen bir kadının oğluyum” buyurmuştur (Gazalî, İhyâu Ulûmi'd-din, Kahire, 1954, II, 483, 484).

Tevazu, alçakgönüllü olmak demektir. Böylelerine, mütevâzi insan denilir. Tevazu sahipleri kendilerinden aşağıda olanlara küçük muamelesi yapmaz, onları hor ve hakir görmezler. Arkadaşları arasında büyüklük taslamazlar. Vakar ise, ağırbaşlı olmak demektir. Vakûr kişiler mevki ve haysiyetlerinin hakkını gereği gibi korumasını bilen insanlardır.

İnsan hem mütevazi, hem vakûr olmalıdır. İslâm tevazu ve vakar sahibi olmayı teşvik etmekle beraber, bu hususta aşırı gitmeyi yasaklamıştır. Çünkü, tevazuda aşırı gitmek insanı zillet ve meskenete düşürür, herkesin maskarası haline getirir ki bu doğru bir şey değildir. Mütevazi olacak başkalarına karşı alçakgönüllülük gösterecek diye herkesin hakaretine, âdice davranışlarına tahammül göstermek, aşağılamalarına razı olmak ahlâkî bir fazilet sayılmaz. Vakarda aşırılık ise insanı kibirli yapar.

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor: "Allah katında en değerliniz en çok Allah'tan korkanınızdır" (Hucurat, 49/13). Öyleyse insanların kendilerini üstün görmeleri yanlış bir davranıştır. Başka bir ayette de Allah Teâlâ: Siz nefislerinizi övmeyiniz, kimin müttakî olduğunu Allah daha iyi bilir" (Necm, 53/32) buyurarak yine bize mütevazi olmamızı emretmiştir.

Bu konuda Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmuştur; "Muhakkak Allah Teâlâ, bana, sizin mütevazi olmanızı vahyetti" (Rizazu's-Salihin, II, 37). "Her kim Allah için alçakgönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir” (Müslim Bir ve's Sıla, 69; Tirmizî, Birr, 82).

Hz. Lokman oğluna şöyle tavsiye etmişti: "Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah kurulup öğünenlerin hiç birini sevmez” (Lokmân, 31/18). Peygamber (s.a.s)'in aşağıdaki sözleri de tevazu ve vakarın insan için önemini göstermesi bakımından dikkat çekicidir: "Allah için alçakgönüllülük edeni Allah yükseltir, Allah 'a karşı böbürleneni de Allah alçaltır" (Feyzü'l-Kadîr, VI, 108-109).

Görülüyor ki tevazu ve vakar sahibi olmak dinin emridir ve insan haysiyetine yakışan da budur.

Hz. Peygamber: "Eğer paça yemeğine çağırılsaydım icabet ederdim ve bana paça gönderilseydi kabul ederdim" (Riyazü's-salihin, II, 41) buyurmuştur. Bu hadis, "mütevaziyim" demekle tevazu sahibi olunmayacağını, tevazuun bir davranış biçimi olduğunu göstermemektedir.

Şamil İA
 

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,551
Tepki puanı
5,777
Puanları
163
Yaş
51
selamun aleykum.
Allah razı olsun ablam.
emeğinize sağlık.




Alçakgönüllülük, Kibirlenmenin, büyüklük taslamanın zıttı.

Tevazu, beğenilen bir özelliktir. Ancak, sınırı çok iyi ayarlanmalıdır. Kişinin şahsiyetini ortadan kaldıran hafifmeşreplik tevazu değildir. İnsan, büyüklük taslamamakla birlikte, zamanın ve yerin gerektirdiği davranışı göstermelidir. Yoksullar, düşkünler ve çocuklarla ilgilenmek, onların hal ve hatırlarını sormak tevazudur. İnsan, mevkîsi ne olursa olsun Allah'ın kulu olduğunu unutmamalıdır.

İslâm tevazu'a büyük önem vermiştir. Peygamberimiz bu özelliği hem bizzat üzerinde taşımış, hem de sözleriyle tavsiye etmiştir. Bir gün kendisine bir adam getirilir, gelen şahıs korkudan titremeye başlar. Bunu gören Allah Resulu: "Sakin ol, ben bir melik değil, Kureyş 'ten, kuru et yiyen bir kadının oğluyum” buyurmuştur (Gazalî, İhyâu Ulûmi'd-din, Kahire, 1954, II, 483, 484).

Tevazu, alçakgönüllü olmak demektir. Böylelerine, mütevâzi insan denilir. Tevazu sahipleri kendilerinden aşağıda olanlara küçük muamelesi yapmaz, onları hor ve hakir görmezler. Arkadaşları arasında büyüklük taslamazlar. Vakar ise, ağırbaşlı olmak demektir. Vakûr kişiler mevki ve haysiyetlerinin hakkını gereği gibi korumasını bilen insanlardır.

İnsan hem mütevazi, hem vakûr olmalıdır. İslâm tevazu ve vakar sahibi olmayı teşvik etmekle beraber, bu hususta aşırı gitmeyi yasaklamıştır. Çünkü, tevazuda aşırı gitmek insanı zillet ve meskenete düşürür, herkesin maskarası haline getirir ki bu doğru bir şey değildir. Mütevazi olacak başkalarına karşı alçakgönüllülük gösterecek diye herkesin hakaretine, âdice davranışlarına tahammül göstermek, aşağılamalarına razı olmak ahlâkî bir fazilet sayılmaz. Vakarda aşırılık ise insanı kibirli yapar.

Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor: "Allah katında en değerliniz en çok Allah'tan korkanınızdır" (Hucurat, 49/13). Öyleyse insanların kendilerini üstün görmeleri yanlış bir davranıştır. Başka bir ayette de Allah Teâlâ: Siz nefislerinizi övmeyiniz, kimin müttakî olduğunu Allah daha iyi bilir" (Necm, 53/32) buyurarak yine bize mütevazi olmamızı emretmiştir.

Bu konuda Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmuştur; "Muhakkak Allah Teâlâ, bana, sizin mütevazi olmanızı vahyetti" (Rizazu's-Salihin, II, 37). "Her kim Allah için alçakgönüllülük yaparsa, Allah muhakkak onun derecesini yükseltir” (Müslim Bir ve's Sıla, 69; Tirmizî, Birr, 82).

Hz. Lokman oğluna şöyle tavsiye etmişti: "Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme; çünkü Allah kurulup öğünenlerin hiç birini sevmez” (Lokmân, 31/18). Peygamber (s.a.s)'in aşağıdaki sözleri de tevazu ve vakarın insan için önemini göstermesi bakımından dikkat çekicidir: "Allah için alçakgönüllülük edeni Allah yükseltir, Allah 'a karşı böbürleneni de Allah alçaltır" (Feyzü'l-Kadîr, VI, 108-109).

Görülüyor ki tevazu ve vakar sahibi olmak dinin emridir ve insan haysiyetine yakışan da budur.

Hz. Peygamber: "Eğer paça yemeğine çağırılsaydım icabet ederdim ve bana paça gönderilseydi kabul ederdim" (Riyazü's-salihin, II, 41) buyurmuştur. Bu hadis, "mütevaziyim" demekle tevazu sahibi olunmayacağını, tevazuun bir davranış biçimi olduğunu göstermemektedir.

Şamil İA

Allah için alçakgönüllülük edeni Allah yükseltir, Allah 'a karşı böbürleneni de Allah alçaltır" (Feyzü'l-Kadîr, VI, 108-109).

Aleyküm Selam kardeşim Allah senden de razı olsun canım Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun bilerek ve idrak edenlerden olmak dini görevlerimizi tam itikatiyle yapmak nasip etsin Rabbim.
Allah korktuklarımızdan emin umduklarımıza nail olmak nasip etsin Rabbim.Selam ve dua ile Allah'a emanet olun herşey gönlünüzce olsun.
 

leyla-1

Altın Üye
Ayın En İyi Üyesi
Katılım
4 May 2007
Mesajlar
39,551
Tepki puanı
5,777
Puanları
163
Yaş
51
“Ya olduğun gibi görün; ya da göründüğün gibi ol.”
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt