Tevazu; alçak gönüllülük, kendisini başkaları ile bir görmek, başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemek demektir.
Tevazu, kibrin aksidir ve kişinin kendisini başkaları ile bir görmesi, başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemesidir. Tevazu, insan için çok iyi bir huydur. Resulullah efendimiz; (Allah için tevazu edeni, Allahü teâlâ yükseltir. Kim de kibirlenirse, Allahü teâlâ onu rezil eder) buyurmuştur.
İsa aleyhisselama havarileri;
-Ey Allah’ın Peygamberi! İçimizde, hangimiz büyük, hangimiz küçüktür? diye sual edince cevabında;
-En büyüğünüz, en küçüktür. En küçüğünüz de, en büyüktür yani kendini büyük gören küçük, kendini küçük gören de büyüktür buyurmuştur.
Peygamber efendimiz birçok hadis-i şeriflerinde, kibirli olanları kötülemiş, alçak gönüllü olanları ise övmüştür. Bir hadis-i şerifte; (Allah rızası için tevazu edeni, yani kendini Müslümanlardan üstün görmeyeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyurmuştur.
Bunun içindir ki, din âlimleri, tasavvuf büyükleri, her zaman, Müslümanlara tevazuyu, alçak gönüllü olmayı emir buyurmuştur. Zira Müslüman egoist olmaz ve egoist olanı da, Allahü teâlâ sevmez.
Kibirliye karşı tevazu eden, kendisine zulmetmiş olur. Bid’at sahiplerine ve zenginlere karşı da kibirli görünmek caizdir. Bu kibir, kendini yüksek göstermek için değil, onlara ders vermek, gafletten uyandırmak içindir. Gösteriş yapan riyakârlara karşı da kibirli görünmek caizdir.
Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi ise de, bunun aşırı olmaması gerekir. Aşırı olan tevazua, yaltaklanmak denir ki bu ancak üstada ve âlime karşı caizdir. Başkalarına karşı caiz değildir.
Vaktiyle âbidin biri, ibadet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece rüyasında;
-Falan ayakkabıcıya git! Senin için dua etsin denir. Âbid dağdan iner, adamı bulur, ne iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını, kazandığı para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasını sadaka verdiğini söyler.
Âbid, adamın güzel bir iş yaptığını anlar, fakat kendisinin dağda sırf ibadetle meşgul olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibadetine döner. Yine gece rüyasında;
-Ayakkabıcıya git ve ona, “Bu yüzündeki sararmanın sebebi ne?” diye sor, denir. Âbid, gidip sorar. Ayakkabıcı;
-Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben helak olacağım derim ve kendimden korkarım. Yüzümün sararması bundandır der. İşte o zaman âbid, ayakkabıcının bu korku ve tevazu ile üstünlük kazandığını anlar.
Bir kimsenin tevazu sahibi olabilmesi için, dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmesi gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
Alçak gönüllü olan kurtulur, kibirli olan ise yanar. Tevazu, cahilden veya çocuktan da olsa, hakkı, doğruyu işitince boyun büküp hemen kabul etmektir. Tevazu, karşılaştığı her Müslümanı kendinden aşağı bilmemektir. Tevazu sahibi, kendini başkalarından aşağı görmez, zelil ve miskin de olmaz.
Netice olarak, tevazu göstermekle, tevazu sahibi olmak çok farklıdır. Tevazu sahibi övülmüş, tevazu göstermeye çalışan ise yerilmiştir. Zira tevazu göstermek, kibirdendir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Halbuki mütevazı kimse, kendinde bir varlık görmez ki tevazu göstersin.
Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu ehli, kendinde bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye çalışsın. Onun tevazuu tabiidir, yapmacık değildir.”
Makaleler .:.: www.osman-unlu.com :.:.
Tevazu, kibrin aksidir ve kişinin kendisini başkaları ile bir görmesi, başkalarından daha üstün ve daha aşağı görmemesidir. Tevazu, insan için çok iyi bir huydur. Resulullah efendimiz; (Allah için tevazu edeni, Allahü teâlâ yükseltir. Kim de kibirlenirse, Allahü teâlâ onu rezil eder) buyurmuştur.
İsa aleyhisselama havarileri;
-Ey Allah’ın Peygamberi! İçimizde, hangimiz büyük, hangimiz küçüktür? diye sual edince cevabında;
-En büyüğünüz, en küçüktür. En küçüğünüz de, en büyüktür yani kendini büyük gören küçük, kendini küçük gören de büyüktür buyurmuştur.
Peygamber efendimiz birçok hadis-i şeriflerinde, kibirli olanları kötülemiş, alçak gönüllü olanları ise övmüştür. Bir hadis-i şerifte; (Allah rızası için tevazu edeni, yani kendini Müslümanlardan üstün görmeyeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyurmuştur.
Bunun içindir ki, din âlimleri, tasavvuf büyükleri, her zaman, Müslümanlara tevazuyu, alçak gönüllü olmayı emir buyurmuştur. Zira Müslüman egoist olmaz ve egoist olanı da, Allahü teâlâ sevmez.
Kibirliye karşı tevazu eden, kendisine zulmetmiş olur. Bid’at sahiplerine ve zenginlere karşı da kibirli görünmek caizdir. Bu kibir, kendini yüksek göstermek için değil, onlara ders vermek, gafletten uyandırmak içindir. Gösteriş yapan riyakârlara karşı da kibirli görünmek caizdir.
Kendinden aşağı olanlara karşı tevazu göstermek iyi ise de, bunun aşırı olmaması gerekir. Aşırı olan tevazua, yaltaklanmak denir ki bu ancak üstada ve âlime karşı caizdir. Başkalarına karşı caiz değildir.
Vaktiyle âbidin biri, ibadet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece rüyasında;
-Falan ayakkabıcıya git! Senin için dua etsin denir. Âbid dağdan iner, adamı bulur, ne iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını, kazandığı para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasını sadaka verdiğini söyler.
Âbid, adamın güzel bir iş yaptığını anlar, fakat kendisinin dağda sırf ibadetle meşgul olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibadetine döner. Yine gece rüyasında;
-Ayakkabıcıya git ve ona, “Bu yüzündeki sararmanın sebebi ne?” diye sor, denir. Âbid, gidip sorar. Ayakkabıcı;
-Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben helak olacağım derim ve kendimden korkarım. Yüzümün sararması bundandır der. İşte o zaman âbid, ayakkabıcının bu korku ve tevazu ile üstünlük kazandığını anlar.
Bir kimsenin tevazu sahibi olabilmesi için, dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmesi gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
Alçak gönüllü olan kurtulur, kibirli olan ise yanar. Tevazu, cahilden veya çocuktan da olsa, hakkı, doğruyu işitince boyun büküp hemen kabul etmektir. Tevazu, karşılaştığı her Müslümanı kendinden aşağı bilmemektir. Tevazu sahibi, kendini başkalarından aşağı görmez, zelil ve miskin de olmaz.
Netice olarak, tevazu göstermekle, tevazu sahibi olmak çok farklıdır. Tevazu sahibi övülmüş, tevazu göstermeye çalışan ise yerilmiştir. Zira tevazu göstermek, kibirdendir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Halbuki mütevazı kimse, kendinde bir varlık görmez ki tevazu göstersin.
Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu ehli, kendinde bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye çalışsın. Onun tevazuu tabiidir, yapmacık değildir.”
Makaleler .:.: www.osman-unlu.com :.:.